Cadı Sanatı Feminizm ve Kadına Şiddet

Süfrajetler | İlk Feminist Militanlar

26 Kasım 2021

Yazı: Süfrajetler | İlk Feminist Militanlar | Yazan: Didem Çelebi Özkan

Haklar.
En başta da seçme ve seçilme hakkı.

Dünya tarihi, bu hakları elde edebilmek için dökülen kanlarla yazılmıştır; iç savaşlar yapılmış, halk ayaklanmaları, devrimler olmuştur. Bu hakları kazanabilmek için bedeller ödenmiştir.

Kadınlara ise hakları, hiçbir ülkede, altın tepsiyle sunulmamıştır.

Kimilerinin hâlâ kıymetini anlayamadığı bu haklar için kadınlar cephesinde neler yaşandı biraz ondan bahsetmek istiyorum bugün.
 

“Demokrasi” Fikrinin Doğuşu

İlk kez MÖ 6. yüzyılda Atina şehir devletinde uygulanan demokrasi, bugünkü şeklinden oldukça farklıdır. Antik Yunan’da halk, evet seçimle yönetilir fakat sadece toprak sahibi yetişkin erkek vatandaşlar oy verme hakkına sahiptirler. Köleler, kadınlar, mülksüzler ve şehirde ikâmet eden yabancılar oy kullanamazlar.

Demokrasi, dêmos (insanlar/halk) ve krátos (güç) kelimelerinden meydana gelir. Yani “halk gücü”. Fakat gördüğünüz gibi Antik Yunanlıların halktan kastettiği sadece “toprak sahibi erkekler”dir.

Halkın kim olduğu sorunsalı tarih boyunca tartışılır. Fransız Devrimi’nin (1789-1799) ardından elde edilen haklarda bile “halk” sayılmanız -yani oy verebilmeniz için- belli miktarda vergi veren erkekler olmanız gerekir. Amerika’da siyahilerin oy kullanma haklarını elde etmeleri 1960’ı bulur.

Tabii bu demokrasinin kendi içindeki evrimi. Birçok devlet, birçok farklı yönetim şekli denemiştir; oligarşi, monarşi, aristokrasi, plütokrasi, teknokrasi, meritokrasi

Bugün artık yönetim şekilleri arasında en işlevsel olanının “demokrasi” olduğuna yaygın olarak inanılıyor. Geldiğimiz noktada daha çok hangi demokrasi modelinin daha iyi işlediğini tartışıyoruz; liberal, komünist, sosyalist, faşist, muhafazakâr, anarşist…
 

*

 
Gelelim bugünün konusuna; kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak için verdiği mücadeleye.

17. yy’da -Aydınlanma Dönemi ile birlikte- hümanizmin etkisindeki düşünürler Antik Çağ Yunan Filozoflarının “demokrasi” fikrini yeniden yorumlarlar. Özgürlük, ilerleme, hoşgörü, kardeşlik, anayasal hükümet ve kilisenin ayrılması gibi idealler üzerine odaklanan bu fikirler Fransız Devrimi başta olmak üzere modern sınıf mücedelerine ışık tutar.

Daha iyi ve adil bir düzen arayanlar sadece erkekler değildir.
 

Birinci Dalga Feminizm

 
Birinci dalga feminizm; Batı dünyasında 19. ve 20. yy’ın başlarında, öncelikli olarak kadınların oy kullanma hakkının güvence altına alınmasına yönelik yasal konularda faaliyet veren kadın hareketidir.

Birinci dalga feminizm öncesinde de -yaygın olmamakla birlikte- kadın haklarını genişletmeye yönelik çalışmalara rastlanır.

Simone de Beauvoir, İkinci Cinsiyet (The Second Sex | 1949) adlı kitabında, “cinsiyetini savunmak için kalemini eline alan” ilk kadının 15. yüzyılda Christine de Pizan (1364 – 1430) olduğunu yazar.

16. yüzyılda, Heinrich Cornelius Agrippa (1486-1535) ve Modesta di Pozzo di Forzi (1555-1592) feminist eserler kaleme alırlar.

Marie de Gournay, Anne Bradstreet ve François Poullain de la Barre‘nin Cinsiyetlerin Eşitliği adlı eserleri 1673’te çıkar.
 

Mary Wollstonecraft

1700’lere geldiğimizde, Aydınlanma Felsefesinin öncülerinden Rousseau (1712-1778 ) kadınların sıklıkla ayrımcılığa uğradığı, erkeklerin eşitliğine dayanan ideal bir demokratik toplum tanımlar. Feminizmin öncülerinden Mary Wollstonecraft ise Rousseau’nun demokratik toplumunu, cinsiyet eşitliğine dayalı olarak genişletir.

[Wollstonecraft’tan bahsetmişken kendisine ve kızına olan hayranlığıma kısaca değinmeden geçemeyeceğim. Feminizmin kurucu filozoflarından olan bu kadın, bir kız çocuğu doğurduktan bir ay sonra ölür. Doğurduğu o kız çocuğu kim biliyor musunuz? Mary Shelley! Frankenstein‘ın yazarı. Elbette kendisi de oldukça güçlü bir feminist. Ne anne-kız ama, öyle değil mi?]

Wollstonecraft, İngiliz feminist hareketinin “annesi” olarak kabul edilmiş, fikirleri Süfrajetler dahil tüm kadın hareketini şekillendirmiştir. 👏🏻👏🏻👏🏻
 

*

 
Dünyanın her ülkesinde kadınların oy hakkı kazanma savaşı farklı seyretmiştir. Bugün -adlarına film dahi yapılan Süfrajetlerden bahsedeceğim için- Birleşik Krallık’taki kadınların mücadelesini anlatacağım sizlere.
 

Birleşik Krallık’ta Kadın Hakları

Kadınlar, 19. yüzyılın sonlarında, Yeni Zelanda (1893) başta olmak üzere birkaç ülkede oy kullanma hakkını kazanır. Birleşik Krallık’ta ise henüz söz konusu değildir kadınların oy kullanmaları. Bu amaçta bir araya gelen kadınlar dernekleşir.
 

Kadınların oy hakkı kazanmaları için Birleşik Krallık’ta kurulan dernekler

 

NUWSSUlusal Kadın Oy Hakkı Dernekleri Birliği | NUWSS

(National Union of Women’s Suffrage Societies)

NUWSS, 1897’de kurulan ve “kadın oy hakkı” için çalışan bir örgüttür. 1919’da “Eşit Vatandaşlık için Ulusal Dernekler Birliği” olarak yeniden adlandırılır.

Örgüt militan mücadele yöntemlerini değil, yasal yolları kullanır:

  • Parlamento Yasa Tasarıları’nı tanıtır,
  • Amaçlarını açıklamak ve teşvik etmek için toplantılar düzenler,
  • Kadınların oy hakkını barışçıl ve yasal yollarla elde etmeye çalışır.

1903’te, militan eylemde bulunmak isteyen üyeler, NUWSS’den ayrılarak WSPU’yu kurarlar.
 

Kadınların Sosyal ve Politik Birliği | WSPU

Emmeline Pankhurst, 10 Ekim 1903 tarihinde Manchester’da, kadın hakları konusunda ileriki yıllarda öncü örgütlerden biri olarak adlandırılacak, Kadınların Sosyal ve Politik Birliği‘ni (Women’s Social and Political Union – WSPU) 6 kurucu üye ile birlikte teşkilatlandırır.

WSPU’nun kurucu üyelerinden ikisi Emmeline’ın kızları Christabel ve Sylvia Pankhurst’tür.

[Ne aile ama 😉 bana Amazonları hatırlattı Pankhurstler 😁👏🏻👏🏻 Güçlü kadınlar, güçlü kız çocukları yetiştiriyorlar 😉]

Yazı: Süfrajetler | İlk Feminist Militanlar | Yazan: Didem Çelebi ÖzkanWSPU, işçi sınıfının da desteğini alır kısa sürede.

Zaten bu sınıfın kadınları örgütten önce de seçim hakkı için kampanyalar yürütüyorlardır.

İşçi sınıfı lejyonlarının da birliğe katılmasıyla örgüt daha da güçlenir.

Liberallerin kazanması beklenen 1906 genel seçimlerinden önce, WSPU üyeleri, amaçlarına ulaşmak için şiddet içermeyen eylemlerde bulunuyorken bu tarihten sonra eylemlerin boyutu değişir.

Artık militan bir grupturlar; nazikçe isteyerek bir yere varılmadığını görmüşlerdir.

Duruşlarını ortaya koyan sloganları;

“Söz değil, icraat!”
(Deeds, not words!)”

doğrultusunda hareket ederek yürüyüşler ve sivil itaatsizlik eylemleri düzenler, açlık grevine dahi giderler.

Militan eylemleri arasında;
  • Cam kırma,
  • Siyasi toplantıları basma,
  • Posta kutularına asit bombaları atma,
  • Boş binaları ateşe verme,
  • Telgraf tellerini kesme
  • Kamu görevlilerinin konuşmalarını engelleme gibi eylemler yer alır.

❗️Amaçları siyasilerin dikkatini, verdikleri mücadeleye çekmektir. Cana asla zarar vermezler.

Karşılığında, kolluk kuvvetleri tarafından tekmelenir, dövülür; sık sık polis ve sivil erkekler tarafından cinsel saldırıya uğrar; bolca aşağılanırlar. Devlet tarafından medya aracılığı ile açık hedef hâline getirilirler. Her biri oldukça güzel kadınlar olmalarına rağmen, dişilikten yoksun, Tanrı’nın düzenine karşı geldikleri için Tanrı tarafından lanetlenmiş, eş ve anne olarak başarısız, hatta kısır olarak resmedilirler gazetelerde.

1906’da Daily Mail‘in bir muhabiri, WSPU üyelerini küçümsemek için “Süfrajet” (Suffragette) terimini kullanır. Oy kullanma hakkı olan “suffrage” kelimesinin ardına, muhabirin dalga geçmek için eklediği “ette” (“minik, ufak kadın”) kelimesi ile türetilen bu yeni terimi, WSPU üyeleri memnuniyetle benimser, hatta yayınladıkları gazetenin adı olarak kullanmaya başlarlar.

Süfrajistler & Süfrajetler

“All suffragettes were suffragists, but by no means [were] all suffragists suffragettes.”
“Tüm süfrajetler, süfrajist idi; ancak hiçbir şekilde tüm süfrajistler, süfrajet değildi.”

Birleşik Krallık’taki kadınların oy hakkı tarihini araştırırken iki birbirine çok yakın terimle karşılaşıyoruz; Süfrajist ve Süfrajet.

“Süfrajet” terimi, İngiliz gazetesi The Daily Mail‘in bu kelimeyi militan olan ve olmayanları ayırmak için aşağılayıcı bir şekilde kullandığından ve WSPU’nun militan kadınlarının da bu terimi kucakladığından bahsetmiştik.

Emmeline Pankhurst “Köle olmaktansa asi olmayı tercih ederim” der ve militan tutumlarını haklı göstermek istercesine ekler; “Erkeklerin özgürlükleri için savaşmaları doğruysa, kadınların özgürlükleri için savaşmaları da doğrudur.

Kızı Christabel ise şöyle der:

Erkekler kendi amaçları için patlayıcı ve bomba kullandığında buna ‘savaş’ diyorlar. Diğer insanları yok eden bir bomba fırlatmak şanlı ve kahramanca bir eylem olarak tanımlanıyor üstelik. Peki öyleyse kadınlar neden erkeklerle aynı silahları kullanmasın? İlan ettiğimiz sadece savaş değil. Kavgamız, devrim için.

Militanların oy hakkı faaliyetinin haberi ABD’ye ulaştığında, gazeteler “süfrajist” ile “süfrajet” arasındaki farkı kendi düşünceleri doğrultusunda, anladıklarıyla kadarıyla halka anlatır. Görüşler birbirinden farklıdır.

Bir kısmını alta ekliyorum:

  • Süfrajistler: Kadınların oy hakkı üzerine fikir üretenler.
    Süfrajetler: Dışarı çıkıp bunun için savaşanlar.
  • Süfrajetler: Erkeksi kadınlardır. Gereksiz ve onursuz eylemleri yoluyla şöhret ve şehitlik ararlar.
  • Süfrajistler ikna edici, süfrajetler ise askerdir.
  • Süfrajistler ile süfrajetler arasındaki fark eylemlerdedir.
  • Süfrajistler, tüm kadınları oy vermeleri gerektiğine ikna etmek isterken, süfrajetler ilke olarak tüm erkeklerin kadınların oy hakkını tanımasını ister.

 

Süfrajetler

Süfrajetler, sadece kendilerini oy verme haklarından mahrum bırakan ayrımcılığa son vermeyi değil, aynı zamanda yasalar, eğitim ve istihdam konularında da eşitlik talep eden sosyal reformlar isterler. Ve bu istekleri doğrultusunda her türlü riski göze almaya hazırdırlar.

1908 | Kadınların Pazarı (Women’s Sunday)

21 Haziran 1908’de, Hyde Park’ta 500.000 kadar insan, Birleşik Krallık’ın gördüğü en büyük siyasi gösteride, 80 konuşmacının kadınların oy hakkı üzerine konuşmalarını duymak için toplanır. Miting için WSPU taraftarlarını ülkenin dört bir yanından Londra’ya taşımak için özel trenler kiralanır, işçi sınıfının katılımını en üst düzeye çıkarmak için de tarih olarak pazar günü seçilir.

Mitingde WSPU’nun mor, yeşil ve beyaz renklerinin hakim olması için kadınlardan beyaz elbiseler giymeleri, yeşil ve mor aksesuar takmaları istenir. Londra sokaklarında gururlu, meydan okuyan ve düzenli yürüyen kadınların görüntüsünün yarattığı etki çarpıcıdır.

1908 | Kadınların Pazarı  | Women’s Sunday

Konuşmacılardan Emmeline’ın kızı Sylvia Pankhurst kadınların kölece çalıştırılmasının karşısında durur ve eşit ücret talep eder. Sylvia, kadın hareketi ve işçi sınıfı arasında daha kuvvetli bir ittifak sağlamak ister ve sadece oy hakkı için değil, işçi kadınların sorunları için de savaş verir.

Kampanyalarının etkisi arttıkça onlara karşı muhalefet de o kadar sertleşir. 1911’de “Kadınlara Karşı Oy Hakkı İçin Ulusal Birlik” adında bir örgüt dahi kurulur.

Süfrajetler, kendilerine uygulan fiziksel şiddetten korunmak için Uzak Doğu Dövüş Sanatları’nı öğrenmeye başlarlar.
 

[Düşünebiliyor musunuz; o güne kadar çıtı pıtı İngiliz ev kadını rolünün dışına çıkmamaları beklenen kadınlar, militaristler gibi hareket etmeye başlarlar. Buna mecburlardır çünkü haklı davaları uğruna savaş verirken defalarca kez ağır darp edilmişlerdir.]

 

1910 | Kanlı Cuma

1910’da kadınlara oy hakkı için oluşturulan yasa tasarısının bir kez daha düşmesiyle ihanete uğramış hisseden WPSU; Westminster, Caxton Hall’da bir miting daha düzenler. 300 WSPU üyesi, dilekçe vermek için parlamentoya yürür.

19 Kasım 1910 | The Daily MirrorEmmeline Pankhurst başkanlığındaki heyetin lider grubundaki delegeler 13:20’de Aziz Stephen’ın girişine ulaşırlar. Başbakan Asquith ile görüşmek isterler fakat özel sekreteri başbakanın onları görmeyi kabul etmediğini bildirir.

Polis, miting alanında toplanan ve parlamento binasına girmeye çalışan kadınları önce döver, ardından da onları daha fazla saldırıya maruz kalacakları ve “İstediğinizi yapın” diye kışkırttıkları izleyici erkek kalabalığına atarlar.

Kanlı Cuma“, bu adı, o gün erkeklerin kadınlara, 6 saat boyunca uyguladıkları vahşetten alır. Uygulanan saldırıların içinde cinsel şiddet de vardır.

Tarihçi Harold L. Smith, o gün için “Polisin kadınları kamusal bir ortamda, onlara bir ders vermek için kasıtlı olarak cinsel aşağılamaya maruz bırakmaya teşebbüs ettiğini” yazar.

Polis tarafından kışkırtılan erkekler, iki süfrajetin ölümüne neden olur. Bu da süfrajetlerin gösteriler konusundaki yaklaşımda bir değişikliğe yol açar. WSPU’nun pek çok üyesi bu derece şiddete maruz kalabilecekleri eylemler içinde olmak istemezler. Kaçmak için zaman tanıyan önceki eylem biçimlerine -taş atma, cam kırma gibi- geri dönerler.
 

Yazı: Süfrajetler | İlk Feminist Militanlar | Yazan: Didem Çelebi Özkan

Mahkumlar, deliler ve kadınların (!) mecliste oy hakkı yok.

Açlık Grevleri

Süfrajetler devamlı tutuklanırlar. Örneğin; Emmeline Pankhurst yürüttüğü kampanyalar nedeniyle 11 kez hapse atılır.

Açlık grevleri, süfrajetlerin hapishanenin içinden gerçekleştirilebileceği etkili bir protesto biçimdir ve ilk uygulayıcısı Marion Wallace Dunlop‘tur.

1909’da Dunlop, Avam Kamarası’nın taş işçiliğine kasten ve kötü niyetle zarar verme suçlamasıyla tutuklanır fakat siyasi suçluların olduğu bölüme konulmaz. Siyasi suçlulara tanınan haklar -örneğin kendi kıyafetleriyle kalabilme hakkı- uygulanmaz, adi bir suçlu gibi işlem görür. Bunun üzerine Dunlop, siyasi mahkum muamelesi görmedikçe yemek yemeyeceğini bildirir. Aç geçen 91 saatin ardından, hapishane yetkilileri, Dunlop’un ölebileceğinden endişe ederek kendisini serbest bırakır.

Dunlop’un liderliğini takiben, diğer süfrajet mahkumları da hızla yemek yemeyi reddederler. Başlangıçta bu direnişleri işe yarar ve zayıflık gösterdikleri anda serbest bırakılmalarını sağlar.

Çok geçmeden yetkililer, açlık grevi yapan mahkumların zorla beslenmesine karar verir.
 

Zorla Besleme

Genç bir süfrajet olan Nellie Hall, başbakanın katıldığı bir yemeği bozmaktan tutuklanır. Yangın alarmını çalıştırmış ve boş arabasının penceresine bir tuğla fırlatmıştır. Tutuklanmasının ardından bir protesto aracı olarak açlık grevine başlar. 137(!) kez zorla beslenir.

Hapishane gardiyanları ve sağlık personeli tutukluyu zapt ederken ağızlarına veya burunlarına lastik bir tüp sokuluyor; mideye süt, yumurta veya diğer sıvı yiyecek karışımları dökülüyordu. Mücadele eden süfrajetlerin akciğerlerine yiyecek gidebiliyor, dişleri kırılabiliyor, kanama, kusma ve boğulmalar olabiliyordu.

Kronik yaralanmalara neden olan bu acımasız zorla besleme rejimiyle karşılaşan süfrajetlerin yaşadıklarını kendi sözleriyle anlattıkları bir video var, izlemek isterseniz bağlantıyı tıklayabilirsiniz 👉🏻 Suffragettes: The Truth About Force Feeding | BBC News (Süfrajetler: Zorla Besleme Hakkındaki Gerçek)

Süfrajetler | Zorla Besleme

WSPU karşı saldırı olarak, zapt edilirken boğazlarından aşağı veya burunlarından yukarı bir tüp itilmesiyle mücadele eden Süfrajetlerin grafik illüstrasyonlarını ve açıklamalarını yayınlar. Bu şok edici ifşaatlar, yetkililerin savunmasız kadınlara yönelik acımasız muamelesi konusunda halkı oldukça rahatsız eder.
 

Emily Davison | Epson Derbisinde Ölüm

Örgütün önemli isimlerinden biri olan Emily Davison da dokuz kez tutuklanır, yedi kez açlık grevi yapar ve kırk dokuz kez zorla beslenir.

Son protestosunu yaptığı 4 Haziran 1913’te (derbi günü) WSPU’nun ofisinden süfrajet renkleri olan mor, beyaz ve yeşil bayrakları alır, trenle Surrey’e gider. Yarışın son virajı olan Tattenham Corner’da konumlanır. Atların geçişi sırasında parkura koşar, kendini, Herbert Jones tarafından sürülen Kral George V’in atı Anmer’in önüne atar. Saatte yaklaşık 56 km hızla giden at tarafından çiğnenir.

Sürücü ve Emily, Cottage Hastanesi’ne kaldırılır. Emily iki gün sonra ameliyat edilir fakat bilinci bir daha geri gelmez. 8 Haziran’da kafatasındaki kırık nedeniyle ölür.

Yarışta hazır bulunan Kral ve Kraliçe, hem Jones hem de Davison’un sağlığı hakkında bilgi edinmek isterler. Kral daha sonra günlüğüne “Çok üzücü ve skandal bir durum” olduğunu yazarken; Kraliçe, günlüğünde Davison’u “korkunç bir kadın” (?!) olarak tanımlar.

Sürücü Jones da beyin sarsıntısı geçirmiş ve başka yaralar da almıştır. Olayla ilgili çok az şey hatırlayabiliyordur:

“Atıma tutunmuş gibiydi ve ona çarptığını hissettim.”

Jones, iki hafta sonra Ascot Hipodromu’nda Anmer ile yarışacak kadar iyileşir.

Olay haber kameraları tarafından kaydedilmiş: Emily Davison | Muerte en el Derby de Epsom (Emily Davison | Epson Derbisinde Ölüm) Videoyu alta ekliyorum. Görüntüleri izleyebileceğinize inanıyorsanız tıklayabilirsiniz.

Nihayet 1918’de…

Birinci Dünya Savaşı sırasında Süfrajetler militan protestolarını geri çekerler.

Savaş esnasında diğer birçok ülke gibi İngiltere de azalan erkek gücünün yerini kadınlarla doldurur. Normal zamanda kadınları sadece işçi olarak çalıştıracakları iş yerlerine yönetici yapmak zorunda kalırlar. Evlere hapsedilen kadınlar, erkeklerin yokluğunda işleri çekip çevirir 😉

Nihayet 1918’de, İngiliz Parlamentosu, ev (mülk) sahibi, ev sahibi eşi, gelir getiren bir işte çalışan, üniversite mezunu, 30 yaşının üzerindeki kadınlar ile 21 yaşının üzerindeki erkeklere genel oy hakkı tanır. Yaklaşık 8,4 milyon kadın bu yasa ile oy hakkı kazanır.

Birleşik Krallık kadınları uzun yıllar verdikleri mücadelenin sonunda ilk yasal haklarını kazanmışlardır.

Yine de mücadele nihai zafere ermemiştir. Ayrımcılık devam ettiği için kadınların mücadelesi de devam eder. Oy vermek için erkeklerde yaş sınırı 21, kadınlarda ise 30’dur! 1928’e kadar da bu böyle devam eder. Parlementonun 21 yaşın üzerindeki herkese oy hakkı tanıması 1928’de Halkın Temsili (Equal Franchise) Yasası‘nın kabulü ile gerçekleşir.
 

2015 Yapımı Süfrajet Filmi | Diren!

Türkçeye “Diren!” adıyla çevrilen filmin (Suffragette) yönetmeni Sarah Gavron, senaryo ise Abi Morgan‘a ait. Meryl Streep‘in Emmeline Pankhurst’u canlandırdığı filmdeki diğer oyuncular; Carey Mulligan, Helena Bonham Carter, Brendan Gleeson, Anne-Marie Duff ve Ben Whishaw‘dur.

Filmde, oy hakkı için savaşırken hayatları dahil her şeyi riske atan İngiliz işçi sınıfı kadınlarını temsilen yaratılmış kurgusal karakter Maude Watts’ın hayatı çevresinde süfrajet hareketi anlatılıyor.

Filmin açılış sahnesindeki konuşma kesitleri çok etkileyici. Kadınların oy isteğine karşı çıkan erkeklerin parlementodaki cümleleri veriliyor seyirciye:
 

 

Londra, 1912

“Kadınlarda politik ilişkileri muhakeme edecek sakin mizaç ya da zihin dengesi mevcut değildir.”

“Kadınların oy kullanmasına izin verirsek sosyal yapımızda kayıplar yaşanır. Zaten babaları, erkek kardeşleri ve kocaları tarafından yeterince temsil ediliyorlar.”

“Oy hakkını bir kere verdik mi, artık bunun önünü almak imkânsız olur, o zaman milletvekili, bakan ya da yargıç olma hakkını da talep ederler.”

 

Kadınlar eşitlik ve oy hakkı için on yıllar boyunca barışçıl yollarla mücadele verdi. Talepleri görmezden gelindi. Bunun üzerine direniş hareketinin lideri Emmeline Pankhurst, ulusal çapta “sivil itaatsizlik” kampanyası çağrısında bulundu. İzleyecekleriniz bu kavgaya katılan bir grup çalışan kadının hikayesidir.

 
 
Parlamento Binası’nda çekilen ilk uzun metrajlı film için eleştirmenlerin değerlendirmeleri iki uç noktada olmuş. Kimi çok sevmiş kimi hiç beğenmemiş.

Süfrajet hareketinin en ilginç yönlerinden bazıları incelenmeden gözden geçiriliyor ve film oldukça iyi olmasına rağmen olağanüstü bir şey için bir fırsatın kaçırıldığı hissine kapılıyorsunuz” diyor bir seyirci Rotten Tomatoes‘daki yorumunda.

IMDB‘nin kullanıcı yorumları sayfasında bir izleyici ise şöyle yazıyor film hakkında:

Kuşkusuz, tarihsel yargıyı sinematik dile çevirmek zordur, ancak birçok film bunu daha iyi yaptı. Büyük hikayeyi oluşturan küçük insanların bakış açısından feminist mücadelenin tarihine ilgi duyuyorsanız, bu filmi beğeneceksiniz.

Girişteki cümleler gibi oldukça fazla etkilendiğim iki sahne daha oldu filmde. Bunlardan ilki, bir balkondan sokakta kendisinin konuşması için bekleyen yüzlerce kadına seslenen Emmeline Pankhurst’un sahnesi.

Pankhurst şunları söylüyor:
 

“Dostlarım;

Hükümetin engellemelerine rağmen bu gece karşınızdayım.

Buraya gelebilmek için feda ettiklerinizin farkındayım. Biliyorum ki pek çoğunuz bir zamanlar yaşadığınız hayata yabancılaştınız. Yine de bu geceki enerjinizi hissedebiliyorum.

50 yıldır kadınlara oy hakkını kazandırabilmek için barış içinde emek verdik. Alay edildik, saldırıya uğradık ve görmezden gelindik. Eylem ve fedakârlıkları gündemimize almamız gerektiğinin artık farkındayız.

Doğan her kız çocuğunun erkek kardeşleriyle eşit şansa sahip olacağı yepyeni bir çağ için mücadele ediyoruz. Biz kadınların kendi kaderimizi şekillendirme kuvvetini asla hafife almayın.

Bizler yasaları çiğnemek istemiyoruz, yasaları yapanlar olmak istiyoruz.

 
İkinci etkilendiğim sahne ise Maude Watts’ın nezarethanede sorgulanırken komiserle arasında geçen diyalog.

Sizin için o bölümü de buraya ekliyorum:

 

“Bir eylemin ortasında kadınların dövülmesini izlerken hiçbir şey yapmama hakkını size kim verdi? İki yüzlüsünüz!”

“Ben yasaların tarafındayım.”

Yasa bana bir şey ifade etmiyor. Yasalar yapılırken bana sorulmadı.

Bu bir mazeret! Elimizde bu var.

Camları kırıp bir şeyleri ateşe veriyoruz çünkü erkeklerin anladığı tek dil savaş. Çünkü bizi dövüp bize ihanet ettiniz ve başka yol bırakmadınız.”

Sizi durdurmaktan başka yolumuz kalmadı.

N’apacaksınız? Hepimizi içeri mi tıkacaksınız? Biz her evdeyiz. Nüfusun yarısıyız. Hepimizi durduramazsınız.

 
Ben sevdim açıkçası. Süfrajetlerin verdiği eşitlik mücadelesinden esinlenen film, insanların binlerce yıldır doğal kabul ettiği yaşam şeklinin, değiştirilmesi olanaksız olarak dikte edilen toplumsal yapının aslında dönüştürülebilmesinin mümkün olduğunu gösteriyor.
 

Tarihçilere Göre Süfrajetler

Kimi tarihçiler, süfrejetlerin faaliyetlerinin, kadınların oy hakkını siyasi gündemde üst sıralarda tutma konusunda etkili olduğuna inanırken kimisi de şiddet içeren taktiklerinin kadınlara oy vermeyi geciktirdiğine inanıyor.

Bir de militan yöntemlerin hiçbir dava uğruna kullanılmaması gerektiğini savunanlar var. Fakat burada şu gözden kaçırılıyor; bu kadınların militan eylemlerinde cana kast yoktur, can almamışlardır.
 

*

 
Bunca şey anlattıktan sonra kendi fikrimi de söylemek istiyorum:

Süfrejetlerin faaliyetlerinin kadın hareketini baltaladığını söyleyen o patriarkal (ataerkil) tarihçiler halt yesin. Onları birkaç dırdırcı kadın olarak görenler, bu kadınların sayıları ve eylemleri arttıkça taleplerini dikkate almak zorunda kalmışlardır.

Evde uslu uslu oturup erkeklerin lütfetmesini beklemedikleri için her bir süfrajete içimden kocaman sarılmak geliyor 🤗💜🤗
 
 
 
 
Didem Çelebi Özkan
 
 
 

* Feminizm Üzerine Yazılarım *

 
Feminizm ve kadına şiddete dair kaleme aldığım diğer yazılarıma göz atmak isterseniz alttaki bağlantıları tıklayabilirsiniz:
 

Cadı Kazanı | Öyküler:

 

Cadı Sanatı | Köşe Yazıları:

 
 

* Süfrajetler – İlk Feminist Militanlar – Kaynakça *

 

 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

13 YORUMLAR

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 26 Kasım 2021 at 10:06

    Kadın olmak ne kadar zor. Bitmeyen bir mücadele ve savaş. Hem de olması gereken hakları kullanabilmek için.
     
    Ve müthiş bir çalışma. Emeğinize teşekkürler. Okurken bile zorlandım ve Ata’mızı bir kez daha saygıyla andım.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 26 Kasım 2021 at 10:28

      Sevgili Nimet Hanımcığım, çok mutlu oldum beğenmenize. Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
       
      Süfrajetler hakkında biraz bilgiye sahiptim fakat yazıyı hazırlarken yaptığım araştırmalarla kendilerine olan hayranlığım daha da arttı.
       
      Bir sonraki yazımda Türkiye’deki kadın hakları mücadelesini anlatmayı planlıyorum fakat tarihsel yazıların araştırma süresi oldukça uzun sürüyor. Ne zaman yayınlayabilirim henüz bilemiyorum. Çalışmalara başladığımı söyleyebilirim ama en azından ☺️
       
      Kucak dolusu sevgiler 🤗❤️

      • Yanıtla Yasemin Batdal 4 Nisan 2023 at 10:47

        Didem Hanım çok güzel ve çok emek isteyen bir yazı. Keyifle okudum.
         
        Sahip olduğumuz hakları kullanabilmek için ne çok mücadele verilmiş ve verilmeye devam ediliyor. Bazen öyle karamsar oluyorum ki bu örgütlü eziyet hiç bitmeyecek sanıyorum. Böyle olduğum zamanlarda oğlumu düşünüyorum ve yeniden umutlanıyorum. “Sen bir anne olarak görevini yaptın” diyorum “oğlunu kadına bakış açısından elinden geldiğince en iyi şekilde yetiştirdin” diyorum. Lakin bu yeter mi, yetmez tabiki. Daha örgütlü bir çalışma şart. Gene de umutluyum.
         
        Bir şeyi merak ediyorum, araştırmadım ama dünyadaki bütün gazete patronları erkek ve bunun sebebi ortada. Kitlesel erişim ve kitlesel bir beyin yıkama. Devasa bir güç. Değişik ve erişim için şart olduğunu düşünüyorum.
         
        Bu arada emeğinize sağlık, yazılarınızı her okuduğumda aydınlanma yaşıyorum. Hem kafamdaki sorulara cevap hem de bakış açım değişiyor. Farketmediğim düşüncelerimi temellendirerek, doğrulayarak, geliştirerek devam ediyorum. Bu beni mutlu ediyor. Yetiştiğim çevrede kendimi yalnız hissetmiyorum sayenizde. Binlerce teşekkür ederim.

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 4 Nisan 2023 at 13:20

          Ne kadar mutlu ettiniz yorumuzla. Çok, çoook teşekkür ediyorum her bir satırınız için.
           
          Gazete patronlarının erkek olması konusu evet oldukça dikkat çekici. Kanunları onlar yazdı, haberleri onlar yazıyor, Tanrı da zaten erkek 😉🙈 Erkekler bugüne kadar kendileri çalıp kendileri söyledi ama artık bu değişecek 😁 Bu arada bu derginin patronu bir kadın 😉😁
           
          Sizi kocaman öpüyor ve bir kez daha teşekkür ediyorum hem yorumunuz hem de hârika bir evlat yetiştirdiğiniz için 🙏🏻❤️❤️😘

  • Yanıtla Burak Süalp 26 Kasım 2021 at 12:56

    Sevgili baş editörüm, bu hem çok anlamlı hem de güzel yazı üzerinde ne kadar uzun zamandır çalıştığını ve emek harcadığını en yakından ben biliyorum. Sabah uyanıp yazıyı yayında görünce heyecanlandım, çok mutlu oldum. Emeğine sağlık.
    🙏
    Hayatım boyunca hep toplumsal mücadelenin içinde oldum, hep iyiden, çoğulculuktan, eşitlikten yana oldum ama itiraf edeyim, sen bu yazıyı yazmaya başlayana kadar sufrajetleri hiç duymamıştım. Sayende öğrenmiş oldum. Zorlu mücadele tarihlerine saygı duydum. Gördükleri bütün baskı, şiddet ve tacize rağmen militanlaşma sürecinde bile hiç cana kastedecek yöntemler kullanmamalarına ayrıca hayran kaldım.
    👏
    Sufrajetlerin Britanya’da verdiği mücadeleden yola çıkarak düşünüyorum, muhtemelen her ülkede bu açıdan farklı bir tarih yatıyordur. Bakmakta, araştırmakta ve yaymakta büyük fayda görüyorum.
    👍
    Hepimizin eşit ve özgür olduğu bir toplum düzenine ulaşana kadar, eşitlik ve özgürlük mücadelesine devam! Kadın hakları mücadelesini hedeflerinin en başına yazan bu dergide siz kadın arkadaşlarımla birlikte yer aldığım için çok mutluyum. Bu harika çalışma için bir kez daha eline, emeğine ve kalemine sağlık. İyi ki varsın, hep ol! 🙏👏🙋🏻‍♂️

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 26 Kasım 2021 at 13:10

      Canım canıııımmm; ❤️❤️❤️
       
      Yazdığım her yazının editörlüğünü yaptığın için o kadar şanslıyım ki…
       
      “19. yy öncesini de ekle.”
      “Daha derine in.”
      “NUWSS de ne?
      Derneğin tam adını yaz ara başlıkta. Yazım hatası gibi duruyor bu şekilde.”
      🙈😁😁😁
      “O gün kadınlarının direnişi sonucu ölmez iki Süfrajet. Polis tarafından kışkırtılan erkekler, iki süfrajetin ölümüne neden olur. Bu şekilde ifade et.”

       
      Ve daha nicesi…
       
      Satır satır defalarca, yeniden, yeniden okudun yazdıklarımı. İyi ki varsın 🙏🏻 Sadece harika bir editör olduğun için değil; güçlü bir feminist ve muazzam bir dost olduğun için de ❤️
       
      Cidden çok iyi bir iş çıkardık birlikte. Gurur duyuyorum bizimle 😁🤗

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 26 Kasım 2021 at 13:02

    Çok detaylı bir sunum olmuş emeğine sağlık Didemcim, önceki çalışmalarını da görmem açısından çok faydalı oldu tekrar tekrar teşekkür ediyorum 💕💕

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 26 Kasım 2021 at 13:16

      Çok mutlu oldum beğenmenize Şen ablacığım. Yorum yazmaya vakit ayırdığınız için de ayrıca teşekkür ediyorum 🤗❤️
       
      Sizi kocaman öpüyorum 😘😘😘

  • Yanıtla Hande S. Sinan 28 Kasım 2021 at 19:14

    Didemcim okurken ne kadar çok emek verdiğini hissettim çünkü çok derin ve araştırma gerektiren bir konu. Ellerine sağlık canım, sayende bu konuyu hatırladım. Diren filmini de Digiturk’te gördüğümü hatırlıyorum, bazı sahneleri seyrettim, sanırım tamamlayamadım ama kadınların polisler tarafından dövüldüğü sahneyi çok net hatırlıyorum. Oradaki haksızlık beni delirtmişti. Çok güzel özetleyen bir makale olmuş.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 28 Kasım 2021 at 19:21

      Canım benim, beğenmene çok sevindim. Okuman ve yorumlamış olman çok değerli, çok çok teşekkür ederim.
       
      Şundan birkaç yıl öncesine kadar “Ben feminist değilim” diye övünen kadınlar bugün feminizm rozetini gururla takıyorlar yakalarına. Sen ve ben “Aaa yoksa feminist misin sen?” diye saldırılan dönemde, ilk gençlik yıllarımızdan bu yana daima iftiharla, dik başlılıkla, korkusuzca söyledik feminist olduğumuzu. Bu yüzden gurur duyuyorum seninle ve kendimle 😁
       
      Kucak dolusu sevgiler canikom ❤️

  • Yanıtla Atakan Balcı 29 Kasım 2021 at 13:48

    Atatürk’ün dediği gibi “Egemenlik verilmez, zorla alınır.”
     
    Ne yazık ki kadın hakları ve adalet alanlarında da yeryüzünde bu geçerli oldu, hemen hemen her zaman.
     
    Yoluna, ışığına, emeğine sağlık!…

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 29 Kasım 2021 at 13:58

      Canım benim, çok mutlu oldum yorumunu görünce. Teşekkür ediyorum 🤗

  • Yanıtla Yasin Âşık 14 Ocak 2024 at 14:45

    Hocam çok iyi nitelikte bir tez olmuş açıkçası. Okurken ne kadar acımasız olduğumuzu gördüm. O kadar çok benliğimiz var ki her gün bir yenisiyle tanışıyoruz adeta. Bu bazen bizden bize, bazen de çevreden bize doğru olan tanışma. Her ne olursa olsun kendi varlığının tanınması için insanın kendi başına dahi bazı şeyleri başarması zor oluyor ve bunun için halkı doğru örgütlemek gerekiyor. Bilinçli bir halk kitlesi oluştuğunda ise insanın kendi varlığını “güç sahibi” zanneden zorbalara kendisini kabul ettirebilir hâle gelebiliyor.
     
    Atatürk’ün bir sözünü ben de yazmak isterim: Umutsuz vaka yoktur, umutsuz insan vardır. Ben hiçbir zaman umudumu kaybetmeyeceğim, diye. Bu söz beni ayakta tutuyor desem yeridir hayatımda.
     
    Yazınıza daha neler yazılır neler ama benim aklıma gelen şu anda bu kadar.
     
    Emeğinize sağlık hocam.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan