Yıllardır çalışınca biraz param birikmişti. Çok az. Bir kitabevi açmak istiyordum. Biliyordum, butik kitabevi işletmek büyük bir riskti. Daha önce deneyen birkaç arkadaşım da yılını doldurmadan kepenkleri indirmişti. Yine de çocukluk hayalimdi. Elimde fırsat vardı, biraz param vardı, kelepir bir dükkan bulmak kalmıştı şimdi.…
Beş yıl önce buraya geldim, yeniden. Yeniden diyorum çünkü zaten buradan gitmiştim. İnsan burada yaşarken uzaklaşmak istiyor. Hem de ne uzaklaşmak… Kaçmak, dönmeyecekmiş gibi koşarak uzaklaşmak. Sonra? Sonra gidiyorsun. Gidince fark ediyorsun ki, burası seni kendine bağlayan bir yer değil, istediğin zaman gidebileceğin, istediğinde…
Kötü bir yazardım, her zaman. Bir kere heves etmiştim yazmaya ama yazamıyordum işte, zorlamanın ne manası vardı. Hep zorladım. Nedenini biliyorum aslında. Daha ilkokulda bir öykü yarışmasına katılmış ve dereceye girmiştim. Annem, babam hatta okuması olmayan dedem bile pohpohladı beni, üstüme yapıştı sonra. Kabahat…
“Gölgelerin gücü adına, Batman!” “O Batman değil ki, He-Man!” “Bence Batman’a daha çok yakışıyor.” “Olmaz ama böyle, oyun bozanlık yapma dede!” “Batman sensin demedin mi?” “Dedim?” “O zaman; gölgelerin gücü adına Batman!” “Anneme şikayet edeceğim seni!” “Et, bana ne? O benim kızım, bana bir…
Ben ilk kez iş görüşmesi yapmıyorum. Daha önce pek çok yerde çalıştım, kovuldum, istifa ettim, davalık oldum. Tüm süreçlerde insanlara beş yıllık planlarımı anlattım. Size bir sır vereyim mi, ne deseniz beğenmiyorlar. Mesela beş yıl sonra kendinizi orada üst pozisyonlarda mı görüyorsunuz, o zaman…
“Merhaba, daire sekiz burası mı?” “Evet?” “Hakan Bey siz misiniz?” “Evet?” “Bir kargonuz var, zarfın üstünde Hakan Bey yazıyor. Soyadınız Bey mi?” “Evet?” “O halde benimle gelip kargonuzu alır mısınız?” “Siz kargocu değil misiniz, neden buraya getirmediniz?” “Değilim, ben bakkalın çırağıyım. Bu apartmana gelince…
Güzel bir mekanda şarap doldurmaktan hiç anlamayan bir garsonun ayarsızca doldurduğu kadehlerimizden sek kırmızı şarap yudumlarken, en güzel şeyin ambiyans olması bekleniyor ama değil. Tek güzel şey arka planda çalan El Pele şarkısı; Sevillanas Del Pañuelo. Hemen arkasından, çalma listesinde bir değişiklik olmadıysa, Diego…
Açlık sınırını falan bilmediğim zamanlardı. Dört kişilik bir aile olarak ne kadar parayla hayatta kalabileceğimize dair en ufak bir fikrim yoktu. Neden dört kişilik bir aile olduğumuzu da bilmiyordum. Ben ne zaman doğdum, abim ne zamandır vardı? Ben hatırladığım kadarıyla abim hep vardı ama.…
Evimin penceresinden tüm gün onu izliyorum. Her gün aynı saatte otobüs durağına geliyor, 07:56. Durakta bulunan soğuk demir bankın tam ortasına oturuyor ve hangi otobüs, minibüs geçerse geçsin binmiyor. Kısa boylu, siyah saçlı, perçemleri tek tarafta duruyor. Yüzünde hep belli belirsiz bir öfke… Belki…
Bütün gün koşturmakla geçti. Elimde bir liste, bir kalem, aldıklarımın üstünü çiziyorum. Bulamadığım kağıtta duruyor. Aralarda sürekli üstü çizilmiş kelimeleri gördükçe yeni bir liste yapmak istiyorum. Karalanmamış, düzenli, yeni bir liste… Aklımda, “Neden beni gönderdiler?” sorusu geliyor her bulamadığım üründe. Çünkü ben bu işte…
“Hadi oğlum hazırlan, antrenmana geç kalacaksınız!” Yatakta olma halinin insanı büyüleyen bir yanı vardır. İçinden çıkmak istemezsiniz. Uykuya direnmek kadar keyiflidir bu durum. Bir o yana bir bu yana döner, ancak o dönüşlerin sonucu yatağın dışına taşmaz bir türlü. Sonra biri gelir o büyüyü…