Sessizlik Öyküleri

2 | Kitaplar Eskir mi?

3 Mart 2022

Öykü: Kitaplar Eskir mi? | Yazan: Hakan Özbek

 

İndeks

Kıyas Aracı Olarak Kitap ya da Sonsuz Mutluluk | Bölüm 1
Kitaplar Eskir mi? | Bölüm 2
Burada Çirkin Bir Fincan Gördünüz mü? | Bölüm 3
O, Burada mı? | Bölüm 4
Biraz Konuşalım mı? | Bölüm 5
Bilinen Başlangıçlar, Bilinen Sonlar | Bölüm 6
Kendi Yarattığı “Mükemmellik” | Bölüm 7

 
 
Güne başlarken plakta Nancy Sinatra’nın Bang Bang’i çalıyor. Dram filmlerinden çalıntı bir sahne olarak değil; gece uyuya kalınmış, hatta içilen son sigara küllükten halının üstüne düşmüş. Fena olmayan bir delik açılmış halıda, sigara sönmüş, neyse ki bir facia yaşanmamış. Ağzımın içi çamur gibi. Sehpanın üzerinde duran paketten günün ilk sigarasını çekiyorum, sehpaya iki kere tıklatıp yakıyorum. Duman öksürtüyor. Çantamı nereye koymuştum? İşte, dış kapının iç kolunda asılı duruyor.

Ev, kendi kendimi kapattığım bir kafes gibi geliyor. İçerisi huzur versin diye biraz kitap, koltuk ve ıvır zıvır doldurulmuş bir kafes… Evim diyemiyorum, kimsenin evi yok, herkesin evi var. Kent berbat bir şey mi? Siktir et, dünya berbat zaten. Çantamı alıp çıkıyorum dışarı. Elimde en sevmediğim bardağım var. Geceden kalan kahve bitmemiş, onu içiyorum bir yandan. Sokak alışkın bu duruma ancak cadde değil. Cadde büyük bir yer artık, binlerce insan geçiyor sonuçta. Bardağı sallıyorum arada kahvenin rengi kendini bulsun diye.

Bazı işler, koşuşturmalar, biraz daha kahve. Bu bardak amma büyükmüş ha. Nereden geldi acaba? Bu bardağı ne zaman aldığımı hatırlamıyorum. Nasıl bir bardakmış bu diyecekseniz, en sevmediğiniz bardağınızı düşünün. İşte o bardağın aynısı bu. Sonu yok gibi, bitmiyor içindeki. O bardak toplu taşımada geziyor, minibüste takside bana eşlik ediyor. Şoföre parayı uzatırken, yanımdakine uzatıyorum.

– Şunu biraz tutar mısınız?

Tutuyor, anlamsızca yüzüme bakıyor bir yandan.

– Teşekkürler. Elim yoruldu da biraz.

Biraz sonra bardağımı alıp iniyorum minibüsten. Hafiften çiselemeye başlamış, kahvem yağmur damlalarıyla sulanıyor, birikiyor yeniden. O sırada kendimi kitabevine atıyorum. Son gelişimde bıraktığım kitapları alıyorum, bir kitap daha soruyorum:

– Ognjen Spahić’in Hansen’in Evlatları kitabı var mı? Raflarda bulamadım da. Yayıncısı Dedalus Kitap olması lazım.

– Bir dakika sistemden bakmam gerekiyor.

Bilgisayarda arıyor kitabı. Siliyor yeniden yazıyor. Tekrar soruyor adını, tekrar söylüyorum. Klavyeden tıkırtılar geliyor ancak bir cevap yok. Doğru şeyi aradığından şüphe ediyorum.

– Hansen’in şeklinde, kesme işareti var.

Soğuk soğuk yüzüme bakıyor, ardından yeniden ekrana dönüyor yüzünü.

– Maalesef elimizde yok. Eski bir kitap. İsterseniz getirtebiliriz.

– Eski mi?

– Evet, 2018 yazıyor baskı yılında.

– Anladım, teşekkür ederim. Gerek yok.

Alacaklarımı alıp çıkıyorum kitabevinden. Başka bir kitabevine gidiyorum.

“Eski bir kitap”mış. 2018 ne zamandan beri eski bir yıl oldu? Tabii ki en yenisi bu yıl ancak 2018 de o kadar eski bir yıl değil gibi. Eski bir kitap dediğinde benim aklıma bu gelmiyor mesela. Eski kitap nedir o zaman? Bir kitap önceki yıllarda basılsa, sonra rafta beklese yıllarca, eskiyor mu? Yıpranmış kitap olur da eski kitap olmazmış gibi geliyor bana. Benim kitaplarımda kırışıklık yoktur mesela. Öyle muhafaza ederim. Raflarda kitapları o kadar sıkışık koyarım ki, kitabı bir süre sonra çıkarınca hiç okunmamış gibi olur. Şimdi benim kitaplarım eski mi?

Bir başka kitabevindeyim. Yeniden raflarda kayboluyorum. Elimde kitaplar birikiyor, kitaplar azalıyor. Bir ikisini yerine bırakıyorum, başka bir kitap alıyorum ardından. En sonunda aradığım kitabı buluyorum. Elimde birkaç kitapla bir köşeye çekilirken yine onu görüyorum. Göz göze geliyoruz birden. O rezil bardağımı ona doğru kaldırıp bir yudum alıyorum. O ise bir yandan raflarda dağılan kitapları yerine yerleştirirken diğer yandan bana doğru yanaşıyor.

– Sen beni mi takip ediyorsun?

– Hayır. Ayrıca sen diğer kitabevinde değil miydin?

– Ayrıldım oradan.

– Ne ara? Hem daha kaç gün oldu ki?

– Ne önemi var?

– Hiç. Bu arada soğumuş kahve sever misiniz?

– Soğuk kahve pek sevmem ama yazın içiyorum yine de.

– Yok, soğuk kahve değil, soğumuş kahve. İlk başta sıcak olan, sonra olmayan yani.

– Bilmem, hiç içmedim.

– Bir dene istersen.

Bardağı uzattım. Kakülünü düzeltip bir yudum aldı bardaktan. Dudaklarını buruşturdu. Bardağı yeniden bana uzattı.

– Bu bir yerde mi satılıyor?

– Yok, evden getirdim.

– Kusura bakma ama kupan çok zevksiz. Ayrıca insan neden elinde bir fincan ile dolaşır ki?

– Evet, zevksiz olduğunun farkındayım. İkinci soruna gelirsek canım öyle istedi. Ayrıca sadece dolaşmadım, bu fincan tüm gün boyunca elimdeydi.

– Peki, asıl soruma geri dönebilir miyim? Beni nasıl buldun?

– Güzel?

– Onu demiyorum, burada olduğumu nasıl öğrendin?

– Öğrenmedim. Denk geldi. Sonuçta burada dört kitabevi var ve ben hepsinden alışveriş yapıyorum.

– Bu kez hangi kitabı alacaksın?

Kitabı ona doğru uzattım.

– Hansen’in Evlatları.

Gözlüğünü çerçevesinden tuttu, gözüne yakınlaştırdı. Ardından bir kez daha kakülünü düzeltti.

– Güzel kitap.

– Bugün kahve içecek miyiz?

– İçmeli miyiz?

– İçersek kendimi daha iyi hissedeceğim.

– Peki ya kupan? O da gelecek mi?

– Eve götürmeliyim onu. Pek fazla kupam yok.

– Çıkmama yarım saat kaldı. Bekleyebilir misin?

– İstediğin kadar bekleyebilirim.

– Tamam o zaman.

– Ben bu kitabı satın alıp arkamdaki koltukta oturuyorum o halde?

– Tamam, çıkarken alırım seni.

– Unutma ama!

– Tamam, unutmam.

Raflarda ilerlemeye devam etti. Kitabı satın alıp koltuğa oturdum ve okumaya başladım. Kitap hızla akıyordu. Yazar gerçek bir hikayeyi anlatıyordu ve olaylar Romanya’da, Doğu Avrupa’nın son cüzzam hastanesinde geçiyordu. Romanya’da devrim patlak verip Nikolay Çavuşesku iktidarı devrilirken, cüzzamlılar hastaneden ve Romanya’dan kaçıp Avrupalılara cüzzamlı ellerini uzatmayı hayâl ediyorlardı. Kitabın yarısına gelmek üzereyken yanıma geldi.

– Kaldığın sayfayı aklında tut şimdi.

– Neden?

– İçinde ayraç yok da onun için.

– Bende var ama.

– Boşver, aklında tut sen. Hem beyin jimnastiği olur.

– 108.

– Bana söylemene gerek yok, hadi çıkalım.

Çıktık. Hızlı adımlarla ilerleyip yine aynı kafeye oturup kahvelerimizi söyledik. Bardağımı masanın bize en uzak noktasına bırakırken kahvelerimizi yudumlamaya başladık.

– Nasıldı, beğendin mi?

– Akıcı, ama sonuna daha var.

– Umutlandırıyor mu bari.

– Her kitap biraz umutlandırır insanı. Kendimi cüzzamlıların arasına koyunca umutlanıyorum elbette.

– Rejim elden giriyor ama, Çavuşesku iktidarı yıkılıyor. Nasıl hissediyorsun?

– Bilmem, hiç oradan düşünmedim bu kez. Ben o dönemin adamı değilim.

– Peki.

– Sence kitaplar eskir mi?

– Bazıları eskir, bazıları eskimez.

– Mesela?

– İyi bir kitap neden eskisin ki? Klişe olacak ama 1984 eskimez mesela. Sever misin 1984’ü?

– Severim. Peki ne eskir?

– Bilmem, pek fazla eskiyecek kitap okumadım ben. İyi bir fikir, roman, öykü, şiir eskimez bence. Eskiyecekleri zaten hatırlamaz insan bir süre sonra.

Kafamla onayladım.

– Haklısın galiba. Aslında şunu soruyorum, şimdi bu kitap 2018 basımı. Bu, kitabın eski olduğunu mu gösterir?

– Kitapların son kullanma tarihi olmaz ki. Hem nereden çıktı şimdi bu?

– Hiç, kafama takıldı sadece. Uzmanına sormak istedim.

– Estağfurullah.

Her sohbette biraz ara olur. Sokağa bakarsın, karşındakine bakarsın, kahveye bakarsın, varsa imkanın masada en uzakta duran çirkin bir fincana bakarsın. O sırada karşındaki kaküllerini düzeltir yeniden, çantasını kurcalar, telefonuna bakar bazen. Gülümser, sen de gülümsersin.

– Ne oldu?

– Hiç, aklıma bir şey geldi.

– Ne geldi, anlatsana bana da.

– Bir arkadaşıma senden bahsettim.

– Neden?

– Bazen yaparım öyle.

– Ne dedi peki?

– “Aranızda aşk-meşk bir şeyler olsun, en sevdiğim konular” dedi.

– Bak sen… Eee, sen ne dedin?

– Hiçbir şey demedim.

– Kalkalım mı?

– Neden?

– İşte.

– Hadi kalkalım o zaman.

– Fincanını unutma.

– Aldım.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Hakan Özbek
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

5 YORUMLAR

  • Yanıtla Mert Divan 9 Mart 2022 at 14:09

    Bence kitaplar eskimez, insanlar eskir. Bu konu hakkında da uzunca konuşmak gerekir 🙂

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 17 Mart 2022 at 09:35

    Yazılarınızı takip etmeyi seviyorum açıkçası. Bu yazınızla ilgili hissiyatımı paylaşayım. Yazıdaki kahramana burada siz karışmışsınız gibi geldi.
     
    “Kent berbat bir şey mi? (Siktir et, dünya berbat zaten.)”
     
    Açıkçası kahraman ilgimi çekti. Sizin araya girmenizi istemedim. Bir okur dileği. Bağışlayın.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 17 Mart 2022 at 10:38

      Tom Robbins yapar bunu romanlarında ☺️ Hikâyenin ortasında okura kendi fikrini söyler, ikinci şahıs anlatı bakış açısıyla, “siz” zamiri ile yazar. Yazar doğrudan okuyucuyla bir karakter olarak konuşuyormuş gibidir. (Örnek: Kurbağa Pijamalarında Yarı Uykuda) Bu üslupla Robbins romanlarıyla tanışmış, oldukça da şaşırmıştım başlangıçta 🙃
       
      Hakan’ın hikayesinde ise açıkçası yazarın müdahil olduğunu düşünmemiştim. Yazarın karakterle değil, karakterin kendiyle konuşması olarak algılamıştım alıntıladığınız bölümü. Tabii bu soruya en doğru yanıtı Hakan verecektir. Var mıydın öyküde Hakan 😉
       
      Bir de Hakan’ın karakter isimleri konusundaki seçimini çok seviyorum. Eminim dikkatli okurlarımızın da gözünden kaçmamıştır. Hakan’ın ana karakterlerinin ismi genelde Hakan’dır 😁 Yazarların özünde kendilerini anlattıklarını düşünürüm fakat Hakan kendinden çok farklı karakterler çizip onları “Hakan” olarak adlandırdığında bu bana çok ters köşe geliyor 🙃
       
      Sevgili Hakan’ın editörlüğünü yapmanın verdiği ayrıcalıkla daha yazılmadan yeni bölümün gideceği yön konusunda fikrim oluyor. Ve arkadaşım harika bir iş çıkartmışsın, heyecanlandım okurken 😁 Merakla bir sonraki bölümü bekliyor olacağım.
       
      Kalemine sağlık 🤗

      • Yanıtla Hakan Özbek 17 Mart 2022 at 21:31

        Sevgili Didem, aslında aklımda karakterlere farklı isimler vermek vardı ancak ben karakter ismi seçerken de çok zorlanan birisiyim. Şimdi her öyküde böyle bir zaman kaybı yaşamaktansa hazır bir isim var onu kullanayım dedim, öyle kaldı. 😂
         
        Bu arada ben de senin editörlüğünden çok memnunum. Hikayenin sonunu da bir sen, bir de ben biliyoruz.
         
        Son olarak bu öyküyü karakterin ağzından anlatmak istedim ancak serinin son öyküsü Tanrı anlatıcı üzerinden olacak sanırım. Neyse ki bu serinin sonuna henüz gelmedik. 😃

    • Yanıtla Hakan Özbek 17 Mart 2022 at 21:21

      Şen Hanım, eleştiriniz için çok teşekkür ederim. Eleştirilmeyi severim, hiç sorun değil. 🙏 Bahsettiğiniz kısım aslında karakterin kendi kendine konuşması ancak bazı yazılarımda bahsettiğiniz şekilde tutumum da oluyor açıkçası. 😃

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan