Ah Başımıza Gelenler Hayat başlı başına bir macera. Her gün yeni heyecanlara uyanıyoruz. Hem iyi hem kötü binlerce sürpriz bekliyor bizleri. Her biri ayrı heyecan, ayrı sevinç, ayrı korku, kısaca apayrı duygular uyandırıyor içimizde. Bazen farketmesek de aynı anda çok fazla duyguyu barındırıyoruz yüreğimizde.…
Hayatımda ne zaman birşeyler üzerime gelse kendimi yeniden bulmak ve kafamı dağıtarak yeniden toplamak için yollara koyulurum. Bu sefer de aynı ihtiyaç içerisinde sevgili hayat arkadaşımla birlikte yollara koyulduk. Son dakika yapılmış bir plan ile kendimizi Dar es Salaam uçağında bulduk. Aslında hayatımızda küçük…
Son zamanlarda tüm gözler Mars’a çevrilmiş durumda. Küresel güçler Mars’ı keşfetmek için birbirleriyle kıyasıya bir yarış halindeler. Bu yarışın meyveleri olarak da neredeyse her güne Mars ile ilgili yeni keşif haberleriyle uyanmaktayız. Çünkü bu güçler, dünyanın sonunun yaklaştığını çok iyi biliyorlar. Her şeyin farkındalar…
En başından beri vardı belki de, yıldırmak için uğraşmaları kötülerin fakat ben o sisteme göre “fazla masum”dum ve kötüye yorabilme “yetisi”nden yoksundum kötücül davranışları, tavırları. İlk uygulanan neydi bana? Çook yıllar önce, en başında öğretmenliğimin sanırım, sınıfın birinde iki-üç kişilik bir arkadaş topluluğu vardı.…
İtlik, serserilik, şerefsizlik, adilik öğütleyen bir kitap. Bana öyle geldi. Senin haricindeki insanlar enayi, av veya düşman. Sen güçlüsün, saray mensubusun. Buna uygun davran. Yoksa sen de enayi, av veya düşman olursun. Bunu anlatıyor. Bunu anlatırken de tarihi karakterlerden örnekler veriyor.…
Gitgide zorlaşan bir sürecin içinde bir damlayım. İnsanın kendini büyük görme meselesi ile bu hâle geldik, diyor Uğur Batı. İyi şeyler de bu sayede oldu, nice türün tükenmesi de tam bu sebepten. İnsan sadece dünyada bir türken kendini dünyanın merkezi sandığında işler değişiyor. Çok…
İçimizdeki çocuk, dışımızda hissedilmeli, duruşumuzda yaşamalı, bakışımıza yansımalı, içimizde hapsolursa hiçbir kuşun kanat çırpışı, hiçbir rengin yansıması güç katmaz gücümüze. O yüzdendir, bu zor dünyayı bırakalım içimizdeki çocuklara. Şimdiden daha iyi olacağına kefilim çünkü büyümek, büyüttü dertleri. Hatırlatsın içimizdeki çocuk; dünya bir misafirhane, kötülüğe…
Her insan zaman zaman, bazı insanlar ise çoğu zaman kendisini boşluk hissi içerisinde bulur. Ne yapacağını bilemez, ne anlatacağını bilemez, içinden çıkmak isteyenlerin bir türlü dışarıya akamadığını hisseder. Bu aslında duygularını ifade edememekten kaynaklanan bir histir. Duygular dile dökülemez çünkü duygular tanımlanamıyordur. Neden Bazı…
Gün geçtikçe hiçbir şey hissedemez oluyorum. Duygularım yok sanki. Bir et yığınından farksız, oradan oraya savruluyorum. Tüylerim diken diken olana kadar sinirlendiğim, gözlerimin fal taşı gibi açılıp öfkeden kudurduğum, karnıma ağrılar girene kadar güldüğüm bir gün olmuyor artık. Canlı cenaze dedikleri bu olsa gerek…
Sanırım sene 1991, Kadıköy’de Woodstock Cafe’de harika bir müzik grubumuz vardı, müzik yapan değil, müzik dinlemeyi çok iyi bilen bir gruptu. Woodstock’un kurucularından Salih bizi çok iyi anlamıştı. Biz grup olarak rock müziğine hayrandık ve hepimiz müziğe aç bir şekilde okula gider gibi evden…
Metronun son durakta olduğunu ve inmesi gerektiğini metro boşaldığında fark etmişti. Kulağındaki müzikle, elindeki kitaba dalmıştı. Henüz o daha inemeden, insanlar hunharca içeri doluşmuş, yer kapma savaşına girmişti. “Hafta sonu bile acelesi var bu şehrin” diye düşündü. Metrodan çıktı, yürüyen merdivenlerin sağına geçti, kolundaki…