"Ceyda neredesin?" diye seslendi Nazmiye. Odasından cevap veren Ceyda'ya "İstanbul’a gitmeden önce Facebook ve Instagram hesaplarımı açacaktın, unuttun mu? Ben anlamıyorum bu işlerden. Nerede yemek yediğini; kiminle, nereye gittiğini oralardan görürüm en azından" diyerek yüksek sesle konuşmaya devam etti Nazmiye.…
Pazar günleri hariç her sabah saat 8.00’de bu kafeye geliyorum. Küçük bir kafe fakat tüm yazar ve yayıncı tayfası, gün içinde buraya mutlaka uğrar. Öğlen yemeği sonrası ve akşam altıdan sonra yer bulmak imkânsızdır. Ben emekli bir yazar olduğum için sabah sekiz oldu mu…
Bu öykü yazma işlerine bulaştığım günden beri insanları daha fazla gözlemliyorum. Neden yaşadıklarının farkındalar mı? Bu dünyaya gelme sebeplerinin ne oldukları hakkında bilgileri var mı? Mutlular mı? Cinsellik sorunları var mı? Eskiden beni ilgilendirmeyen bir sürü şeye dikkat eder oldum işte. Bir de konuyu…
O masaya yaklaşırken ayağa kalktım. O sırada ne Kalamış’ta bir kalabalığın içindeydim ne ayaklarım yere basıyordu ne de hayattaydım. Nefes aldığımı hatırlamıyorum. Siyah bir elbise vardı üzerinde, etekleri kısaydı. Bacakları koyu tenli olduğu için sanki çorap giymiş gibi duruyordu. Mermer gibi sert ve kaslı.…
Bahçelere geldiğimizde, 6 büyük ağaç sökülmüştü, yerde onları görünce herkeste bir feryat figan başladı. İş makineleri diğer ağaçlara doğru hareket ediyordu, köyün yaşlı kadınlarından bir teyze, kepçenin karşısında heykel gibi duruyor, göğsüne yumruğunu vurarak “Gel ez beni, gücün yetiyorsa ez beni” diyordu. Jandarma vatandaşları…
Ağaçlara doğru hareket etmiş iş makinesinin önüne yatmış bir adam ve bir kadın, kepçenin şoförünü durdurmak için kabine tırmanmış bir kız çocuğu, köylüler ile özel güvenlik arasında taşlı, coplu bir çatışma vardı. Doğrudan köylülerin arasına daldım. O arada iki defa kafama copla vurdular, dizime…
Tamı tamına 40 yıldır oturduğum masa ve sandalye. Rahmetli babam Doktor Necmi Başaslan, ondan öncesinde de dedem baytar Besim Başaslan otururdu bu masada. Kalamış’ta, marinaya bakan pencere kenarındaki 6 kişilik masa. Tek başına gelsen dahi o masa hiç bozulmaz, 6 kişi oturacakmış gibi dururdu.…
Cemil kolundaki saate bakarak, “Cemil Ömer’e saatini verecek. Ömer iyi çocuk. Annesi dayak yiyor“ diye tekrarlayarak tek katlı, tek odalı evin içine girdi. Evde ışık yanıyordu, yerde çok eski bir kilim, oturacak bir masa olmadığı için tek kanepenin önündeki derme çatma sehpa üzerinde sefer…
Sabiha Gökçen Havaalanı’nda, İtalya turu için buluşmuştuk. Gurubum, otuzlu yaşlarında üç güzel kadın ve altı evli çiftten oluşuyordu. Evli çiftlerden sadece biri 50 yaşın üzerindeydi. Yaş ortalaması için kabaca 40 diyebiliriz. Anlaşılan o kadar da sıkıcı geçmeyecekti bu seferki tur. O üç güzel kadın…
Sonrasında, annemin ve benim üzerimdeki kıyafetleri zorla çıkartıp ikimizi de çırılçıplak soydular. 3'ü annemi, 5'i de beni zaptederek defalarca tecavüz ettiler. İşleri bitince annemin her tarafını pala ile keserek işkenceyle öldürdüler. Bana sadece biri anal yoldan tecavüz etti ve Türkçe konuşuyordu. 'Sizi sike sike…