Yazılı Metin

İlk Aşk

19 Eylül 2023

Öykü: İlk Aşk | Yazan: Metin Çoban

3 Gün Öncesi

Ne zamandır Kalamış’a gelmiyorum. Her yer ağzına kadar dolu. İktidar yanlıları diyor ya:

“Millette para var. Bak lokantalar, kafeler ağzına kadar dolu. Herkesin arabası son model.”

Oysaki burası Türkiye’nin kalbur üstü insanlarının yaşadığı yer. Her şehrin, şehir merkezi aynıdır. İyi mağaza ve lokantalar vardır. Varlıklılar bu merkezde oturur ve o mağaza ve lokantaları onlar kullanır. Ama kenar mahallelerde, daha uzak köylerde, işçi mahallelerinde, restoran da bulamazsın, kafe de çünkü insanların oralara gidecek, orada yemek yiyecek parası yoktur. Bu insanlar da ülkenin yaklaşık yüzde doksanı demektir. İstanbul çok büyük şehir, uzak semtlerinde, kenar mahallelerinde de kendine özgü, restoran ve kafeler bulunuyor. Ama buralardaki sorun yerel yönetim ile ilgili.

Artık işim nedeniyle Tuzla’da oturuyorum. Hatırı sayılır bir gelişmişlik ve canlılık var. Paran varsa her türlü tat, giysi, eğlence alabilirsin. Ancak eski zamanlardan ruhsat almış birkaç restoranda sadece alkol bulabilirsin. Yeni bir restoran açıldığı zaman alkol ruhsatı vermiyorlar. Olanları da iptal için az zorluk çıkarmıyorlar. Görüntüye bakarsan, Tuzla tam bir sayfiye ve eğlence yeri. Yaşantıya bakarsan, Dubai veya Doha gibi; her yer AVM, restoran, kafe, eğlence yeri ama alkol içmek yasak.

Geçenlerde çok sevdiğim arkadaşımın kızı, kazandığı Fransız menşeli özel okulu için Sancaktepe’ye taşınmak zorunda kaldı. Kendisine artık şortla, mini etekle sokağa çıkamayacağını, bulunduğu yerde kafelerde, restoranlarda içki içemeyeceğini söyledim. Kendisinin güvenli bir sitede, o tip insanların olmadığı bir sitede oturduğunu ama haklı olduğumu, dışarıda hal ve hareketlerine dikkat etmesi gerektiğini söyledi. Yani çok modern bir şehirde kaç farklı yaşam var. Bunlar birbirine 10-15 km. uzaklıkta.
 

* * *

 
İki aydır beraberiz Şirin’le. Çok güzel, tatlı bir kız. Çiftehavuzlar’da oturuyor. Babası sanayici. Zaten restoranda herkes onu adıyla biliyor. Yer bulmamız zor olmadı. Her zamanki gibi iki meze, roka salata, ben dil balığı istedim. O yüzü olan şeyleri yemediği için, meze ve salata. Rakı da içmez. Sadece su. Aslında doktor olarak sağlıklı beslenmesinden dolayı onu alkışlıyorum. Ama normal bir insan olarak, yaşamanın zevki nerede diye de sorguluyorum.

Birden kafamı çevirince onu gördüm; birkaç masa ileride oturuyor, yanında bir adam var, sırtı bana dönük. Ona baktığımı hissetti sanki. Beni gördü, ağzını bir peçete ile sildi, yanındaki adama bir şeyler söyledi bana doğru gelmeye başladı.

Karşımda onu gördüğümde yıllardır çektiğim korkuya benzer duyguyu yine yaşamaya başladım. Sen karanlık bir kilere kıstırılmışsındır. Ellerinde tabanca ve bıçak olan adamlar seni öldürmek için kilerde aramaya başlarlar seni, biraz sonra gelip seni yakalayacaklar ve sonra ya gırtlağını kesecekler ya da beynini dağıtacaklar.

Neden korkuyorum onunla karşılaşmaya?

O masaya yaklaşırken ayağa kalktım. O sırada ne Kalamış’ta bir kalabalığın içindeydim ne ayaklarım yere basıyordu ne de hayattaydım. Nefes aldığımı hatırlamıyorum. Siyah bir elbise vardı üzerinde, etekleri kısaydı. Bacakları koyu tenli olduğu için sanki çorap giymiş gibi duruyordu. Mermer gibi sert ve kaslı. Göğüsleri hâlâ çok diri ve saldırgan şekilde dekoltenin içinde hareket ediyordu. Koyu kırmızı ruju yemek yediği için biraz bozulmuştu, büyük ihtimalle şarap içiyordu. Yaklaştık birbirimize ve o bana boynumdan, ben ona belinden sımsıkı sarıldık, artık ikimizin de ayakları yerde değildi, uzayın hangi galaksisinde, hangi kara deliğinin içindeydik bilmiyorum ama o kara delikten çıkmak istemiyorduk. Zaman geçmiyordu ve biz o zamanın geçmesini hiç istemiyorduk. Kulağıma “Seni çok özledim” dedi. Bense onun teninin kokusunu içime çekiyordum. Ne kadar özlemişim, korktuğum her şey boşunaymış.

Yaşadığımı hissettim, artık vücudumun her tarafında kanım başka bir keyifle dolaşıyordu. Ben de onun kulağına “Ben de seni çok özledim” dedim. Sonra kollarımızı yerinden bırakmadan yüz yüze bakıştık. O benim gözlerimin içine bakarak yıllardır görmediği, kaybettiği, arayıp bulamadığı en değerli şeyi bulmuş gibi bakıyordu. Gözleri beni ne kadar çok özlediğini haykırıyordu. Yüzümdeki her yeri bir kartal gözü kadar hassas şekilde inceliyordu. Geçmişte yaşadığımız ne varsa her film karesini birbirimizin gözlerinde yaşıyorduk.

Konuşmaya başladı:

“Kaç sene oldu? Değişmişsin biraz, bu göbek ne? Kimse sana bakmıyor mu?“

Kollarımızı bıraktık, karşımda duran kadın, yıllardır aşık olduğum kadındı. Değişmiş, daha güzel olmuştu, aradan 10 yıl geçmiş, hiç onu görmemiştim. Ama ilk gördüğüm anda da hemen tanımıştım. O benim bir türlü başlayamadığım, büyük aşkımdı. Bir kadın değil, bir varlık değil, o sadece aşktı. Onu aşk olduğu için hemen tanımıştım.

Masada Şirin “Ne oluyor lan burada” der gibi bakıyordu. Döndüm tanıştırdım, “Şirin kız arkadaşım, bu da çok eski arkadaşım Arzu” ellerini birbirlerine uzatırlarken ikisinin suratındaki memnuniyetsizlik belli oluyordu. Şirin o gençliği ve güzelliğine rağmen yüksekten düşen bir insan gibi şaşkın, korku dolu ve üzüntülüydü. Arzu da aynı Şirin’in yaşadıklarını yaşıyordu. Düşüyordu; güvensizlik, endişe sarmıştı her yerini. Oturduğum sandalyenin üzerine ellerini dayayarak tutunuyordu, bıraksa yere yığılacaktı. İki kadının birbirinden hiç hoşlanmadığı, gözlerini birbirlerinden kaçırmasıyla belli oluyordu.

Arzu, ellerini önünde birleştirerek sıkılgan bir tavırla Şirin’e doğru dönerek “Kusura bakmayın, Ömer’i görmeyeli 10 sene oluyor, birden görünce çok hızlı bir giriş oldu selam sabahsız, afiyetler olsun. Size de rahatsızlık verdim“ dedi.

Şirin, biraz iğneleyici ses tonuyla zoraki bir nezaket göstererek “Buyurun o zaman birlikte yiyelim hem birbirimizi daha iyi tanırız“ dedi.

Arzu sıkılgan bir tavırla, oturdukları masayı işaret ederek, “Eşim Koralp merak eder beni şimdi, ben yerime geçeyim. Size afiyetler olsun, bir ara haberleşelim, hatta hep birlikte birlikte bir yemeğe çıkalım, konuşacak çok şey var. Ömercim telefon numaran aynı mı?”

Afalladım birden, “Tabii tabii aynı, 0532 ile başlayan dedim, ya seninki?”

Arzu “Benimki de aynı işte o 0532 ile başlayan” dedi. Arkasına dönüp adamın yanına gitti, adam masada ayağa kalktı, elinde rakı kadehi ile selam verdi. Ben de kafamı aşağı yukarı sallayarak selam verdim.
 


Bugün

Sabah saat 07.30’da WhatsApp mesajı:

“Kalamış Wyndham Oteli. 304 No’lu oda. Saat 14.00.”

304 No’lu odaya girdiğimde koşarak kucağıma atladı, boynuma doladı yine kollarını, bu sefer bacaklarıyla da belimi sardı. O kadar mutluydu ki odanın içinde dönüyorduk, birbirimize durmadan, “Seni seviyorum, seni çok özledim, seni seviyorum, seni en çok ben seviyorum” diyorduk.

Yatağa düştük birlikte. Hemen soyunmaya başladık, o kadar hızlı hareket ediyorduk ki tişörtümü çıkarırken yırtılma sesleri geliyordu. Sütyenini nedense hemen açmak istiyordum, ellerimi sırtına attım, inanılmaz şekilde birden çözdüm, neler oluyor, neler olacak farkında bile değildim. O an hangi yaşamı yaşadığımızı ikimiz de bilmiyorduk. Çok hızlı bir şekilde sonuca varmak istiyorduk. Ve öyle de oldu, belki ön hazırlığı yoktu ama inanılmaz güzel bir seksti. Ve bu birkaç kez daha tekrar etti.

En son ikimiz de çok yorulmuştuk, mini barda ne varsa içmiştik, oda servisini arayıp soğutulmuş beyaz şarap söyledim. Kadehleri doldurdum yatak başındaki komidinlerin üzerine koydum. Dışarıda kırmızıya bürünen bir güneş vardı, Moda üzerinden batıyordu. Saate baktım altı olmak üzereydi. Yatağa uzandım, yastıkları arkamda dikleştirdim.

Arzu banyodan çıktı, kadehini eline aldı, biraz içti, komidinin üzerine tekrar bıraktı. Göğsümün üzerine yattı.

“18 yıldır sana aşığım. Seni gördüğümde 13 yaşındaydım. Mahalleye yeni taşınmıştık, kızların bir kısmı benden 4, 5 yaş büyüktü, hepsinin sana karşı ilgisi vardı. Senden bahsederken, ’Ahh okul bitince çok büyük bir doktor olacak, kim bilir kiminle evlenecek? Büyük ihtimal kendi gibi bir doktorla’ derlerdi. Çok iyi bir vücudun vardı, geniş omuzların, daracık kalçan, uzun boyun, sarı saçların ve o yemyeşil gözlerin. Şimdi bu göbekle bile hâlâ çekicisin. Kızlardan mı etkilendim, yoksa o yaşın getirdiği heyecan mı bilemiyorum, ben de senin pervanen olmuştum. Okuldan her dönüşünde balkona çıkıyor, eve dönüşünü izliyordum. Çanta taşımıyordun, kocaman bir kitap olurdu kolunda. Otobüsten inince o kitabı kalçana dayayarak eve doğru yürürdün, o anda sokakta kim varsa yanına gelir seninle konuşurdu. Benim için oldukça keyifli anlardı bu vakitler; seni istediğim kadar görüyordum. Yağmurlu havaları bu yüzden hiç sevmezdim, hızlı hızlı yürürdün, kısa süre görebilirdim seni. O zamanlar da annemden gizli size gider, ’Şeyy bizde şeker az kalmış, yağmur da yağıyor bir su bardağı şeker alabilir miyim?’ diyerek annenden şekeri alırken içeri göz atardım. Bir keresinde gömleğini çıkartmış, yağmurda ıslanan saçlarını havluyla kurularken görmüştüm seni. Sen benim farkımda bile değildin. O şekeri merdiven boşluğuna boşaltıyordum. Bu kaç kere oldu kim bilir?

Akşamları kitap okurdun balkonda. Bazen ben yanına gelirdim, bana ’Ses çıkarma sakın’ derdin. 18 yaşıma geldiğim zaman doğum günü partime çağırdım seni, o gün ilk defa dantelli iç çamaşırı giydim, sanki sana gösterecektim. Kalktın güzel bir konuşma yaptın, ’Mahallemizin en güzel kızı, hatta dünyanın en güzel kızı bugün 18 yaşına giriyor. Artık çocuk değil, bir kadın olmaya hazır, o yeni yolculuğuna başlarken onu ilk öpen erkek ben olmak istiyorum. Umarım benden sonra onu öpen erkekler, benim onu sevdiğim kadar içten severler ve korurlar’ dedin. Tam ben dudaklarımı uzatırken, gittin alnımdan ve yanaklarımdan öptün. O kadar utandım ve o kadar kızdım ki sana. Herkes anladı dudaklarımı uzattığımı ama sen beni alnımdan öptün bir çocuk gibi.

Oysa ben seni daha önce dudaklarından öpmüştüm, hem de iki sene önce sen hasta ve baygınken.

Annen beni çağırmıştı, ’Kızım gel şu çocuğun başında dur, ateşi çok, baygın gibi, ben çarşıya gidip ilaçlarını alayım. Bir şey olursa hemen beni ara’ demişti. O gidince yatak odana girip sana seslendim. Ses gelmeyince gelip elinle anlını okşadım. Ateşin çok yüksekti. Üzerindeki örtüyü çektim, yanına uzandım hiçbir şey yapmadın, baygın gibi uyuyordun. Dudakların o kadar güzel görünüyordu ki hele o alt dudağının kıvrımı, dayanamadım ufak bir öpücük, bir tane bir tane daha derken baya seni öpmeye başladım, o an biraz kıpırdanır gibi oldun korktum, yataktan fırladım. Sırt üstü yatmaya başladın, pijamanın önündeki kabarıklığı görünce, elimi soktum içine. Hasta olmana rağmen organın sertleşmeye başladı, kavradım onu bir süre öylece kaldım, ne yapacağımı bilemiyordum. Ama o an yaşadığım duygu inanılmazdı, alt tarafım sırılsıklamdı. Annenin geleceğinden korkmasam, üstüne çıkıp seni becerecektim. Demek insanlar tecavüze böyle niyetleniyor. Orada beni tutan tek şey, annen ya gelirse idi.

Okulu bitirmek üzereydin ve halen benim farkımda değildin, mahallenin kızı olarak görüyordun, seninle tekneye binip baş başa kalıyorduk, bana kitaplardan bahsediyordun. Durmadan bana ’Sen Nastenka’sın’ diyordun. Ben de ’Sensin Nastenka’ diyordum. Çünkü Dostoyevski’nin Beyaz Geceler kitabındaki Nastenka gibi âşık olduğum adamı ben sana anlatmıyordum, sen üstü kapalı olsa da birlikte olduğun kadınları bana anlatıyordun. Amacın beni Nastenka gibi başka bir adama yollamaktı. Bana âşık olduğunu kabullenmiyordun, neymiş efendim ben daha çocukmuşum. Kitapta Nastenka’yı dinleyen ve ona aşık olan adam 40’lı yaşlarındaydı, Nastenka ise 19. Mademki yaş farkı bu kadar önemli, niye şimdi sen 36 yaşındayken 19 yaşında sevgilin var. Ben 19 yaşındayken o kız daha hayatta yoktu be, ya da altına bez bağlıyorlardı. O zaman başka, şimdi başka di mi?

Okul bitince ortadan kayboldun. Yok şark hizmetiymiş, yok uzmanlık sınavıymış, yok tayinmiş, annen bile seni göremez olmuştu. Koptun gittin birden. Rafet El Roman’ın Seni Seviyorum şarkısını kasete çekmiştik.

Sen bilemezsin ne çektiriyor, yokluğun bana sevgilim
Bitmez sorular uzar geceler, o düşünceler üzüntüler
Sen gençliğimin büyük parçası, sen gençliğimin anlamı

Sen gençliğimin gerçekten büyük parçası, gençliğimin anlamıydın. Ama bu gençliğin içine ikimiz de sıçtık. Sana âşık olduğumu 3 gün öncesine kadar hiç söyleyemedim. Hem de o gece yanında o genç kadını görmeme rağmen, sabahın üçüne kadar bekleyip ilk attığım WhatsApp mesajım, ’Ömer seni hâlâ çok seviyorum’ oldu. Sen bunu yıllardır biliyordun ama kabullenmiyordun. Senden sonra hayatıma birini almaya karar verdim, tıpkı Nastenka gibi. Tam onunla bir şey olacak, senle ilgili bir şey oluyor, aklıma geliyorsun adamdan buz gibi soğuyorum. Başka biri oluyor yine aynı şey, duygularım yok olmuş artık, kimseyi sevemiyorum. Sonra arkadaşlar ’Evlen biriyle, böylelikle evlilik hayatına, kargaşasına karışırsın, onu kafandan atarsın’ dediler. Evlendik, hiçbir anlamı olmadı. Ne onu koca olarak görebildim ne de ona sahip çıkabildim. O da bunu fırsat bildi, gezmediği kadın, yatıp kalkmadığı fahişe kalmadı. Psikologlar, aile danışmanları, yaşam koçları hepsi, ilk aşk takıntısı diye bir şey uydurdular. ’İlk aşkını tamamlayamamak’, aklımda takılı kalmasıymış, yani geçmişe takılı kalmakmış hastalığım.

O şerefsiz benden bir de çocuk istiyor, ona çocuk mocuk yapmam ben. Bu yüzden ayrılacağım ondan ama seninle de olmayacağım korkma, sen 19’luk sevgilinle devam et hayatına. Profesör de olacaksın yakında, senin önüne bir daha çıkmayacağım. Sana neden bu gün bu otel odasında, sevişirken ’İçime boşal, sakın geri çekme, sorun yok’ diyorum. Umarım hamile kalırım, senden bana sonsuz bir parça kalır. Sadece onu istiyorum. Bana engel olamazsın.“

Konuşması bitince, komidinin üzerindeki ısınmış kadehi bir kerede içti, yeniden göğsümün üzerine yattı, göğsüm saçlarından ve yüzünün derisinden terlemişti, kafasını geri çekti, yatağın üzerine bıraktığı havluya uzandı, göğsümü iyice kuruladı, dudaklarımdan öptü, yeniden göğsüme uzandı.

“Aptal kız, 3 gün önce karşılaşana kadar sen de benim aklımdaydın hep. Aynı hastalık bende de var. İlk aşkını bitirememe hastalığı, geçmişe takılı kalma, üstelik biz seninle aşk da yaşamadık. Sadece platonik bir sevda. Tabii ki 13 yaşında değildi o duygular. Nasıl seni sevebilirim, âşık olabilirim. Ben Üniversite de ikinci sınıfa gidiyorum, sen daha orta okuldasın, ne kadar abes.

36 yaşında 19 yaşında bir kızla da olmak, evet bu da abes ama Şirin en az 30 gösteriyor; kıyafetleriyle, boyu posu, vücudu ile. Ne bileyim, onun hakkında savunmaya geçmem de anlamsız. Âşık değilim ona, sadece hoşlanma işte. Senden de çok hoşlanıyordum, 13 yaşında olsan da mahalledeki her erkek sana iç geçirerek bakıyordu, buna da çok sinirleniyordum. Büyüyüp aramıza katılmandan sonra dikkatimi daha çok çekmeye başlamıştın. Sana kitaplar öneriyordum, kıyafetlerine karışıyordum, dışarıdaki davranışlarını kontrol ediyordum, aslında bir nevi kendime hazırlıyordum. Bu çok şerefsizce bir şey, bir kadını manipüle etmek aslında. Kendine göre, keyfine göre köle yetiştirmek.

O hasta olduğum gün beni baygın sandın ama hiç de baygın değildim numara yapıyordum. O kadar çok hararetle öpüyordun ki ölü bile dirilirdi inan buna. Zaten öpüşmek iki taraflı olur şapşik kız. Sen beni götürürken ben de dudaklarımla sana uyuyordum. O yüzden erekte olmuştum. Ben de o an üzerime çıkıp benim olmanı istedim. Ama daha 18 yaşında bile değildin. 18 yaşına girdiğin gün seni dudaklarından öpmek, o gece söylediğim gibi seni öpen ilk erkek olmak lafı gerçekten sana olan aşkımı ilan etmek içindi.

Ama ondan 3 gün önce büyük bir hata yaptım.

Pınar’ın doğum günü, seninkinden 3 gün önceydi ve sen oraya çağırılmamıştın. Ablan Suna, Pınar, Melek, Serkan, Sercan ve ben vardık. Öyle çok votka portakal içtik ki hepimiz kafayı bulmuştuk. Suna Serkan’la çıkıyordu biliyorsun, Melek de Sercan’la çıkıyormuş, onlar salonda öpüşmeye başlayınca onlar rahat etsinler diye ablanla ben, önce balkona çıktık, sonra yağmur başlayınca, Pınar’ın annelerinin yatak odasına kaçtık. Oturacak yer olmadığı için yatağın üzerine uzandık, gök gürültüsü ve şimşekler çakıyordu, birden genel elektrik kesintisi oldu, ablan Suna korktu bana sıkıca sarıldı, bir süre sonra ikimiz öpüşür haldeydik, bir süre sonra da soyunduk birlikte olduk. Hatta ablanın bekareti o gece kayboldu. Farkında olmadan üzerinde yattığımız yatağın örtüsünü de batırmıştık. Kimse anlamasın diye iki kadeh şarap döktük örtüye. Daha sonra bu olanlar yüzünden ikimiz de birbirimizin yüzüne bakamadık. Hatta hiç birbirimizle konuşmadık. Sana nasıl âşık olduğumu söyleyebilirdim. Seninle nasıl birlikte olabilirdim.

Tekneyle balığa çıktığımızda, sana her şeyi açıklamak istemiştim. Sana âşık olduğumu söyleyecektim.

O günü hatırla; bikininin üstünü bağlayan ip sanki boynundan birden çözülmüş gibi aşağıya düşmüştü, büyük ihtimalle senin parmağın vardı bu işte, memelerin ortaya dökülmüştü. Elindeki oltada balık varmış numarası yapmıştın, öylece kalsın diye.

’Gel şu ipleri arkamdan bağla’ diye beni yanına çağırmıştın, amacın beni baştan çıkartmaktı bunu çok iyi biliyordum. O anda ablan geldi aklıma ve inlemeleri. Sana bağırdım ’Davranışlarına dikkat et, senin karşında abin duruyor’ dedim. Ve sen oltayı denize bıraktın öylece, kendi ellerinle bikinini bağladın, hatta üzerine tişörtünü giydin ’Götür beni derhal karaya abicim’ dedin.

Aslında Nastenka gibi olmanı istiyordum.

Ben senin her şeyini bilen, seni yılardır dinleyen dinleyici adamdım, 40 yaşlarındaydı adam hatırla, Nastenka 19 yaşındaydı. Bana sakın âşık olmayacaksın ama demişti, söz mü söz. Ama sana âşık olmamak diye bir şey mümkün değildi. Sen de benim ilk aşkımdın. Bir türlü başlayamayan, devam edip bitemeyen. Yaşanan şeyler vardı, sadece adı yoktu. O 18 yılı doldurmak için 1 saniye bile yanından ayrılmak istemiyorum. Ama her şey için özür diliyorum. Kaybedilen yıllar için, yaşanan özlemler için, kırılan kalpler için, ablan için özür diliyorum.

Sen ne istersen onu yaşamaya hazırım.“

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 19 Eylül 2023 at 12:17

    Şu sıralar şehirlerarası taşınma telaşından yazıları son dakikada düzenliyorum diyebilirim. Bu yüzden senin günler önce yolladığın bu öyküyü anca dün gece okuyabildim ve yazının başında benden bahsettiğin satırlarda kocaman gülümsedim. I am reporting from Sancaktepe; everything is fine, no worries 😁
     
    Öyküye gelince bayağı ateşliydi 😉 Kendi ilk gençlik günlerim, ilk aşkım aklıma geldi. İlk aşklar sanırım çoğunlukla platonik oluyor. Gerçi ben sonunda çıkmayı başarmıştım ilk aşkımla ama sonunda dediğim dört yılın sonunda 😂 İlişki de feciydi ve oldukça kısa sürmüştü fakat ayrıldıktan sonra bile yıllarca en büyük aşkım olarak kaldı, sanırım eski eşimle tanışana kadar -ki arada birçok ilişkim olmuştu- hep en çok onu sevmiştim. Fakat Kamil’e öyle aşık olmuştum ki ilk aşk falan hikâye kalmıştı ona hissettiklerimin yanında. Gerçi o büyük aşkın da sonu malum 😂 Nedir benim bu aşktan çektiğim 🤦🏼‍♀️😂 Aman neyse, ben hâlâ inanıyorum aşka, koşulsuz sevgiye. Kim bilir bu ömre bir büyük aşk daha sığdırırım belki 😁
     
    Bana destan yazdıran bu harika hikâye için teşekkürler canım. Hayal ve aktarım gücüne sağlık 🙏🏻

  • Yanıtla Metin Çoban 19 Eylül 2023 at 14:29

    Bu kadar yoğun işin içinde benim yazılarımla da ilgileniyorsun ya, sana nasıl müteşekkirim inanamazsın. 🙏🏻🙏
     
    Bu hikâyenin bir kısmı gerçek, 18 yıl boyunca arkadaş olduğumuzu sandığım kız arkadaşımla birden sırılsıklam aşık olmuştuk. Ben evliydim ve yeni baba olmuştum, onunsa iyi giden bir ilişkisi vardı. Çok eskiden tomurcuk atmış; mevsimler ise yetişmesine, çiçek açmasına izin vermemişti.
     
    Sadece 6 ay sürdü bu çılgın ve ateşli aşk. Yıllarca iç içe geçmiş aile ve mahalle ilişkileri, ıssız bir adada bıraktı bizi. İki gönül bir olunca ıssız ada seyran olmuyormuş. Bir şekilde ayrı kalmaya karar verdik. En nihayetinde 18 yıllık yakın arkadaştık. Önce arkadaşlık, sonra aşk terk etti bizi. Sonra sayısı 10’u geçen birliktelikler. Aklım orada mı hâlâ bilmiyorum. Ama bir köşeden, bir yerden çıksa bu öykü gerçek olur inan.
     
    Bana vermiş olduğun destek, yazılarıma gösterdiğin ilgi ve yorumların için seni de ayrı bir yerde taşıyorum kalbimde. Ne güzel oldu seninle karşılaşmak.

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 21 Eylül 2023 at 08:22

    Günlük ya da anı defterinizi okuyormuş gibi hissettim kendimi. Sanki kendinize yazmışsınız hikâyeyi. Çok içten geldi.

  • Yanıtla Metin Çoban 21 Eylül 2023 at 08:31

    Sevgili Şen öncelikle okuyup yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim. Öykülerimi yazarken aslında kendi yaşadığım veya tanık olduğum olayların üzerine kurgular yaparak yazıyorum. Profesyonel bir yazar değilim sonuçta. Sağ olsun Didemciğimin teşvikleriyle yazmaya başladım.
     
    İlk aşklar hemen hemen hep aynı şekilde oluyor, önce platonik. Genelde mahalle veya ilkokul, ortaokul yıllarında oluyor. Burada 18 yıl boyunca arkadaş yaşayan ama aslında ikisinin de ilk aşkı olan bir öyküyü anlatmaya çalıştım. Öyküyü içten bulmanız beni çok mutlu etti.
     
    Sevgiler

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan