Son yaprağını okuyup kitabın kapağını kapatınca annemin zaman zaman ama çok severek dinledigi şarkının sözleri dolandı dilime. “Aşk eski bir yalan. Adem ile Havva’dan kalan.” Adem ile Havva’dan kalan… kalan… kalan… Aşk sebep miydi elmayı ısırmak için Adem’e? Yoksa Adem aşkı bahane mi etti…
Göğe Bakma Durağı şiirini bilmeyen yoktur. Hiç olmazsa iki üç satırını mutlaka bir yerlerde okumuş olmalısınız. Bu şiir ile Sayın Uyar bence insanların iç sıkıntılarını, bu sıkıntılardan kaçma hissini, huzur arayışını konu etmiş. Uyar kendi soluğunu göğe baktığı durakta almış.…
Tam iki saattir oturduğu bankta denizin kudurmuş gibi çağlayan dalgaları ile dalgalandı, dalgalandı da yavaş yavaş duruldu adam. Hayır ne vardı içinde bu kadar yıl sonra bile yanıp duran. Soğumayan. Yine sularının durulduğu, içine döndüğü, kimselerle bir kelâm etmediği, aramadığı, sormadığı zamanlarındaydı. Yılın büyük…
Annem PTT memuruydu. Yaz tatillerinde çoğu vaktim onun yanında, dairede geçerdi. Ben de kendimi memur gibi hisseder, tıpkı annem gibi davranırdım. Ama çocuk olmak hemencecik ağır basar, memur olmaktan bir çırpıda cayardım. O zaman, hemen hemen yeni gelen mektupların hepsini alır kimseye sezdirmeden ıssız…
Yağlar sattık, ballar sattık. Ustamız öldü ama biz vazgeçmedik, pes etmedik hep işimizin başındaydık, kaçmadık. Aç kapıyı bezirgan başı, kapı hakkı ne verirse diyerek hakkımıza razı olduk, ses etmedik. Bir sıçan, iki sıçan… Hoooop… Üçüncüde hiç mızıkçılık yapmadan kapandık o dolaba. Sokakları kutu kutu…
"Kara" nedir? Peki, bu kelimeyi duyduğunuzda aklınıza ilk gelen nedir? Üzerinde yaşadığımız "kara" parçası mı? "Ak" kelimesinin karşıtı mı? Siyahın eş anlamlı oluşu mu? Ya da karanlığın o kara korkusu mu?…
Şayet okumayı seven biri iseniz ve yakaladığınız en küçük zaman diliminde (tramvayda, hastanede, durakta, yemek yaparken, yolculuk yaparken, ders aralarında…) bile kitap okuyorsanız böyle bir soru ile karşılaşmamanız neredeyse imkansız. Hatta birçok versiyonunu da üretebiliyorlar. – Bu kadar kitabı gerçekten okudun mu? – Okurken…
Kaç kez koyduk okuduğumuz kitapta ki o çok sevilen kadının yerine kendimizi. Ona kurulan o süslü cümleleri kendi kulağımızda işitmedik mi? Kalbimizin en kuytu köşesine işlemedi mi o cümleler? Kim bilir kaç kez terk edildik o cümlelerin arasında, sonra kaç kez sarıldık, öpüştük, seviştik...…
Tarihin en sıradışı liderlerinden biri bence Nopolyon. Savaşı, demiş, kazanmak için üç şey lazım. Ve başlamış saymaya: Para! Paraa! Paraaa! Doğru mu söylemiş sizce? Nokta atışı bence. Hatta günümüz dünyasına uyarlayacak olursak; işsiz adama kız vermezler, para lazım. Kılık kıyafetin marka kokmuyorsa toplum seni…
Ademoğlu değil mi ki geldi bu dünyaya "yalnız" ve dahi yine gidecek "yalnız". İşte bu kısacık geçen o aradaki süreçte yalnızlığına yoldaş biri, birileri mutlaka olsun ister sağında solunda. "Yalnızlık Allah'a mahsus" denir ya evet zordur bu dünyanın çakıl taşı dolu yollarında tek başına…