Şayet okumayı seven biri iseniz ve yakaladığınız en küçük zaman diliminde (tramvayda, hastanede, durakta, yemek yaparken, yolculuk yaparken, ders aralarında…) bile kitap okuyorsanız böyle bir soru ile karşılaşmamanız neredeyse imkansız. Hatta birçok versiyonunu da üretebiliyorlar. – Bu kadar kitabı gerçekten okudun mu? – Okurken…
Kaç kez koyduk okuduğumuz kitapta ki o çok sevilen kadının yerine kendimizi. Ona kurulan o süslü cümleleri kendi kulağımızda işitmedik mi? Kalbimizin en kuytu köşesine işlemedi mi o cümleler? Kim bilir kaç kez terk edildik o cümlelerin arasında, sonra kaç kez sarıldık, öpüştük, seviştik...…
Tarihin en sıradışı liderlerinden biri bence Nopolyon. Savaşı, demiş, kazanmak için üç şey lazım. Ve başlamış saymaya: Para! Paraa! Paraaa! Doğru mu söylemiş sizce? Nokta atışı bence. Hatta günümüz dünyasına uyarlayacak olursak; işsiz adama kız vermezler, para lazım. Kılık kıyafetin marka kokmuyorsa toplum seni…
Ademoğlu değil mi ki geldi bu dünyaya "yalnız" ve dahi yine gidecek "yalnız". İşte bu kısacık geçen o aradaki süreçte yalnızlığına yoldaş biri, birileri mutlaka olsun ister sağında solunda. "Yalnızlık Allah'a mahsus" denir ya evet zordur bu dünyanın çakıl taşı dolu yollarında tek başına…
Yokluğunda, önce sakin, durgun bir su parçasında izledi insan kendini. Sonra bulduğu her metal yüzeyin üstünde keşfetti biraz daha, biraz daha. Yetmedi insanlığa bu kadarı, müthiş bir arayış içine girdi ve en sonunda buldu seni. “Ayna ayna; söyle bana, benden daha güzeli var mı…
Ben; Orhan Ferit Pamuk. 7 Haziran 1952, Nişantaşı doğumluyum. İstanbul Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde okurken, bir anda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü Bölümü’ne geçip mezun oldum. 23 yaşımdan sonra tüm uğraşlarımı bir kenara bırakıp sadece yazarlığı uğraş edindim. 2006 yılında, Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık…
Nedir sizce aşk? Adem ve Havva'dan kalma hastalık mı? Eros'un okundan çıkan mutluluk mu? Herkeslerin aşk tarifi bambaşka. Kimine göre bulutlarda gezmek, kimine göre toprağın altına girmek. Bazen başlarda taç, bazen ayaklar altında taş, aşk. Kimi acısını fazla kaçırıyor aşkın, kimi şekerini. Bazıları fazla…
“İnsan insan derler idi İnsan nedir şimdi bildim Can, can deyü söylerlerdi Ben can nedir şimdi bildim” Bildim… Can; kilometrelerce ötede ağlayan annelerin sızısını, uykusunda ne olduğunu dahi anlayamayan çocukların korkusunu, çocuğuna siper olan babanın cesaretini; ablası, abisi için kendini öne atan kardeşlerin şefkatini;…
“Ağlarsa anam ağlar ardımdan”ları dinleyip hıçkırıklarla ağlayan, “Annemin yelkeni olsa açsa da gelse”lerle kınalar yakılırken gözyaşlarına boğulan son nesil bizdik. Evet evet, bizdik. Artık ne analar ağlıyor arkadan ne de evlatlar yelkenli gözlüyor. Ne oluyor? Neler oluyor? Nasıl duygular bu kadar hızla yok oluyor?…