Sessizlik Öyküleri

Dükkan | 1

24 Aralık 2020

Öykü: Dükkan | 1 | Yazan: Hakan Özbek

 

İndeks

Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm

 
 
Yıllardır çalışınca biraz param birikmişti. Çok az. Bir kitabevi açmak istiyordum. Biliyordum, butik kitabevi işletmek büyük bir riskti. Daha önce deneyen birkaç arkadaşım da yılını doldurmadan kepenkleri indirmişti. Yine de çocukluk hayalimdi. Elimde fırsat vardı, biraz param vardı, kelepir bir dükkan bulmak kalmıştı şimdi. Aramaya başladım. Önce yaşadığım şehirde bakmaya başladım, bulamadım. Sonra başka şehirler geldi aklıma, tek tek oralara bakmaya başladım. Aklıma yatanları listeledim. Kendime bir yolculuk planı yaptım, yola çıktım.

Birkaç yer gezdikten sonra bir sahil kasabasında kelepir bir dükkan buldum. Eski bir dükkandı. Alanı benim için yeterliydi, biraz tadilat gerekti, sonra alınacaklar kalacaktı geriye. Dükkanın sahibi ile dükkanın karşısındaki çay ocağında buluştuk. Birer çay söyledik, ardından dükkandan konuşmaya başladık.

Dükkanın sahibi yaşlıca bir adamdı. Yıpranmış görünüyordu. İnsanın yıpranmışı olur mu? Olur tabii, neden olmasın. Yüzündeki çizgiler patika yollar gibiydi. İkide bir kafasındaki kasketi düzeltiyordu. Azıcık kıvrandı önce, sonra konuya girdi.

“En baştan söyleyeyim, ben sadece boyasını yaptırırım istersen. Başka bir şey yapmam, bilmiş ol.”

Yıllarca kiracı olduğum için mal sahibinden bir şey beklememeyi öğrenmiştim.

“Eyvallah, boyayı ben yaparım. Hem belki duvar kağıdı yaparız, boya işine hiç girmeyiz. Henüz karar vermedim. Önce bir anlaşalım da…”

Yarım ağızla güldü, kasketini çıkardı, ardından yeniden kafasına koydu. Rahatlamıştı.

“Hee, tamam o zaman. Boyayı da sen yapacaksan daha iyi. Benim kiramı aksatmayın, başka bir şey istemem ben.”

Çay bardağına baktım, üstü leke içindeydi. Parmak izlerinden kimlerin çay içtiğini bulabilirdiniz. Çok üstünde durmadan bir yudum aldım.

“Ne kadar istiyorsun sen şimdi buraya?”

Gözünü çevirdi, çok kısa düşündü.

“Kiralayacak mısın yoksa…”

“Satıyor musun ki?”

“Ederini verirsen satarım tabii.”

Mal sahibi ellerini bir tur ovuşturdu. Buradaki satılık, kiralık fiyatlarını incelemiştim. Fiyat konusunda beni kandıramayacaklarını düşünüyordum.

“Kaça satarsın, kaça kiralarsın?”

“350 lira kira isterim ama alacaksan 50 bine bırakırım.”

“50 bin ucuz değil mi?”

Gerçekten ucuzdu. Harabe olsa daha çok isterlerdi. Bina dimdik ayakta duruyordu. Sadece eskiydi, biraz yorgun görünüyordu, o kadar.

“E ne güzel işte. Ucuzsa al gitsin, beni de uğraştırmamış olursun.”

“Seni uğraştırmam ben, merak etme. Kiranı zamanında veririm.”

“Sen bilirsin.”

İstediği fiyat aklıma takılmıştı. Neden bu kadar istiyordu? Benim olsa daha çok isterdim.

“Niye bu kadar ucuz dükkan?”

“Arsadan tapulu burası, ondan.”

“Devlet imar barışı yaptı ya, niye almadın tapuyu?”

“Onunla kim uğraşacak? Hem arsa benim olduktan sonra devlet gelip yıkacak mı? Devletin işi mi yok bizimle uğraşsın? Buradaki dükkanların neredeyse hiçbirinin tapusu yok ki! Hepsi arsadan tapulu. O bile olmayan var…”

“Sen de haklısın. Bu arada üst katında ne var buranın, ilanda gözümden kaçmış.”

“Orası da boş. Dükkana ait zaten, sen kullanacaksın. İçeriden merdiven var ama birleştireceksen kapısını falan söktürüp yaptırman lazım. Ben karışmam tabii, sen nasıl kullanacaksan öyle yaptırırsın.”

“Ev olur mu orası.”

“Olur olur, niye olmasın.”

“Ne bileyim, var mı içinde mutfağı, banyosu, tuvaleti?”

“Mutfağı, tuvaleti var ama banyosu yok. Yaptırman lazım. Evli misin sen?”

“Niye ki?”

“Evliysen kalınmaz orada. Tek oda. Büyük ama tek oda, bölmek lazım.”

“Dayı sen ne düşündün de böyle bir yer yaptırdın acaba?”

Gözlerini kaçırarak cevap verdi.

“Lazım olur diye…”

“Neyine lazım olacak? Yaptırsaydın ya oda oda…”

“Masraf onlar hep.”

İçerisine dair pek fotoğraf yoktu. Bu yüzden içini gerçekten merak ediyordum. Dışardan sevimli bir görüntüsü vardı. Eğer aklımdakileri yapabilirsem güzel olacaktı.

“Girip bakalım mı?”

“Dur bir, önce çaylarımızı içelim. Sonra girer bakarız. Sen ne iş yaparsın?”

“İşsizim, iş kuracağım burada.”

“Nereden geldin buraya, buralı değilsin belli ki?”

“Yok değilim, başka yerden geldim ben.”

“Tamam işte, orası belli ama nereden geldin onu söyle.”

“Başka yerden işte. Ne yapacaksın nereden geldiğimi?

Gözlerini kıstı, böyle yapınca yüzündeki çizgiler iki kat arttı.

“Kaçak falan mısın yoksa? Niye söylemiyorsun?”

“Dayı kaçak olsam, gelip burada mı otururum? Kaçak olsam tapuya mı giderim?”

“Ben senden bir işkillendim şimdi.”

“Sen parana bak. Hemen bugün halledelim işleri, vereyim paranı?”

“Orası öyle, ben parama bakarım.”

“Hele şükür…”

“Ne iş yapacaksın şimdi sen? Burada pilavcı vardı önceden, iyi iş yapardı. Sonra taşıdı dükkanı, başka bir yer tuttu. Bereketli dükkandır. İstersen devam et o işe.”

“Yok. Ben anlamam pilavdan falan.”

“Pilav sevmez misin, yemez misin?”

“Yerim de…”

“O zaman pilavcı tam senlik.”

“Yerim dedim, yaparım demedim.”

Gözlerini çay ocağının içine çevirdi. Gözleriyle birini aradı.

“Tut bir usta, tamam. Hem bizim Şükrü vardı, o iyi pilav yapar. Şimdi burada yok herhalde ama…”

“Yok dayı, lazım değil usta falan. Pilavcılık yapamam ben.”

“Ne yapacaksın o zaman?”

“Sen bana mı taktın yoksa başka biri gelince de böyle her şeyi sorar mısın?”

“Sen de anlat bir şeyler. O zaman sormam belki.”

“Kitabevi açacağım ben.”

Sokağın iki tarafına baktı. Kafasını geri doğru attı.

“Tutmaz.”

“Ne biliyorsun tutmayacağını. Belki tutar?”

“Yok, tutmaz. Sen alma burayı kirala en iyisi.”

“Niye ya?”

“Okumaz ki buradakiler. Baksana herkes çay ocağında. Bir yıl olmadan kapatırsın.”

“Yok, kapatmam. Kitap bozulmaz ki.”

“Eskir ama. Eskidi mi kimse almaz.”

“Eskimez kitap.”

“Nasıl eskimez?”

“Pirinç mi bu, süt mü? Eskimez tabii.”

“Sen bilirsin vallahi! Ben söyleyeceğimi söyledim, sonra bana beddua etme.”

“Etmem, merak etme. Kendi irademle alıyorum sonuçta. Niye sana beddua edeyim?”

“Belli olmaz, sinirlenirsin iş yok diye, ihale bana kalmasın sonra.”

“Kalmaz, etmem ben.”

“Niye müslüman değil misin?”

“Ne alakası var şimdi?”

“Değilsin. Anlamıştım ben zaten.”

“Nereden anlamıştın? Neyi anladın?”

Cevap vermedi. Çayını içti, ayağa kalktı.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Hakan Özbek

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Burak Süalp 18 Mart 2021 at 17:29

    Sevgili Hakan, öykülerini merakla beklesem de nasıl olmuş bilmiyorum, bir şekilde bu öyküyü okumamışım. Yenisini görünce şaşırdım, çok mutlu oldum. Döndüm önce bunu okudum.
     
    Seriye harika bir başlangıç olmuş. Diyaloglar hem kulağımda hem de gözümde canlandı.
     
    Kalemine sağlık!

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan