Feminizm ve Kadına Şiddet Varlık Sancısı

Aşiretin Kadınları

4 Kasım 2020

Yazı: Aşiretin Kadınları | Yazan: Hüseyin Küçükkelepçe

Çocukluğumun feodalitenin (aşiretçiliğin) hüküm sürdüğü bir köyde geçtiğini ve zamanın kadınlarını kendi objektifimden anlatacağımı yazmıştım. Yedi yaşını doldurmuş erkekleri gören kadınlar ayağa kalkardı. Köyün girişinde bulunan dut ağacının altında toplaşır konuşurdu kadınlar. Çeşmeden eve gelirken beni gören kadınların ayağa kalkması kibirle hüzün arası bir hali yaşatırdı bana. Annem aklıma gelirdi üzülürdüm.

İsim Vermek Varlık Vermektir

Eşler arasında isim zikredilmezdi. Yetişkin erkeklerden: “O eksiği çağır, yazık o bir eksik karışmayın” benzeri cümlelerini çok duyardım. Kadınların kısa ismi “eksik”ti. Kürtçe konuştuğumuz halde bu kelime Türkçe’ydi. Neden böyle olduğunu bilmiyorum. Kadınlar da kocalarını ismiyle anmazdı (özellikle genç kadınlar). Kocalar için “o” zamiri kullanırlardı. Görünürde aynı söylem var fakat nitelik olarak birbirine zıt niyetler söz konusu idi.

Erkek bilinçaltı:

“Ona bir isim vermeye bile değmez, isim verirsem varlığını kabul etmiş olurum. Benim yanımda o bir hiç, esamesi bile okunmaz”

Kadın bilinçaltı (ataerkil gelenek tarafından dayatılan):

“Güç kudret onda, besini getiren o, bizi koruyan o, çocuklarımın babası, ben ise zavallı bir sığıntı. İsmiyle hitap etmem bir eşitlik durumu yaratır. Hâşâ. Kırk kere ağzımı çalkalasam da onun ismini söyleyecek temizliğe ulaşamam.”

Benim de bilinçaltıma işlemiş, insanlara ilk isimleriyle hitap edemem. Genellikle ismin yanına bir sıfat ekleme ihtiyacı hissederim.

Bilincin Ürkütücü Deep (Derin) Katmanları

Böyle bir toplumda yaşadığım için bu bilinçaltı okumasını kendimde bir hak olarak görüyorum. Erkekler suçlu, kadınlar mağdur modunda da değilim. Sadece bir yere, bir ırka has bir bilinçaltı okuması da yapmıyorum. Dogmatik, kan bağının tek geçer akçe sayıldığı, bireyselleşmenin olmadığı bütün toplumlarda aynı bilinçaltı vardır. Bilime göre veriler aynı ise sonuç zamana ve mekâna göre değişmez. Kanımca bu bilinçaltı okuması en alacasıdır. Böyle toplumların deep (derin) bilinç katmanları normal bir insanın yazacağı, dinleyeceği, duymak isteyeceği şeyler sınıfında değil.

Kuantum Sıçraması İçin “İnsan” Ortak Paydamız Olmalı

Feodal, bağnaz, dogmatik ve fakat aynı zamanda –eğitimsiz bırakıldıkları için- masum bir toplum. Kadınlar erkeklerin yanında yemek yemez, su içmezdi. Kadın kocanın yaşlı erkek akrabaları yanında konuşmazdı. Başlık parası adı altında cansız bir varlık gibi alınıp satılırdı. Abarttığım düşünebilir. Kadının bir mal gibi alınıp satılması çok yaygın ve eskidir. Günümüzde devam etmektedir. Bu nedenle kadınları öncelikle bir insan olarak kabul görmesi için verilen mücadele, türümüzün en kutsal mücadelelerinden biridir. Her türlü izimden arındırılarak, paydanın insan olacağı bu davanın kazanılması halinde insanlık bir kuantum sıçraması yapacaktır.

Taze Gelin Kırk Günlük Kocasını Tanımaz

Babalarımız zamanında yaşanan trajikomik bir vakayı anlatayım:

Adam evlenir, hemen ertesi günden başlamak her gün hava aydınlanmadan öküzlerini önüne katarak çift sürmeye gider, karanlık bastıktan sonra da evine döner. 30-40 gün bu tempo çalıştıktan sonra bir öğlen vakti iş biter. Evin kapısında kocasını gören taze gelin onu tanımaz ve kim olduğunu sorar.

Aşiretin Halkla İlişkiler Müdürü

Babam yedi köyün muhtarıydı. Epey bir nüfusun devletle ilişkilerini sağlıyordu. Bir nevi aşiretin halkla ilişkiler müdürüydü. Nüfus, karakol, evlenme, işe girme, barıştırma, başlık parası belirleme v.b. İnsanlar Türkçe bilmedikleri için devletle irtibat hayati önemdeydi. İşin ucunda karakolda dayak yemek, hakarete uğramak hatta hapse girmek vardı. Babam nerden öğrendiyse İstanbul ağzı bir Türkçe konuşurdu. Herkesin aval aval baktığı bu yokluk diyarında fasih bir Türkçeyle karşılaşan komutan-kaymakam adeta mest olurdu. Bu nedenle hep el üstünde tutulurdu devlet erkânı tarafından.

Birinci El, İkinci El Damatlar Seç Beğen

Gerçekten yaşanmış, birinci elden dinlediğim bir olayla devam edelim:

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bunaltıcı sıcaktan dolayı yazın dışarıda yatılır. Yakalanma ihtimalinin azlığından dolayı kız kaçırmalar da en çok bu mevsimde olurdu (şimdi yok denecek kadar az). İşte sıcaktan uykunun gözlere yanaşmadığı bir yaz gecesinde genç bir kız Kapalı Çarşı halısı gibi bir örtüye sarılarak kaçırılır.

Kız: “Beni kime kaçırıyorsunuz?”
Yükü taşıyan erkek: “Daha belli değil. Duruma göre bakacağız.”

Meğer muhtemel damadın olmadığı kaçırma olayında kızın güzelliğinden etkilenen adam niyeti yolda bozarak kızı kendine almayı planlamış. Kızı kaçıranlar olayı kendilerince tatlıya bağlamak için bizim eve gelirler. İkinci el damat adayı niyetini babama açıklar. Babam böyle bir değişikliğin kesinlikle olmayacağını ifade ederek kızı belirlediği bir bedelle ilk el damada verilmesini sağlar. Kaçırılan kıza fikrini soran olmaz.

Centilmen olalım beyler denkliği/denklemi bozacak hareketlerden kaçınalım.

Kadınlar normal insanlardır. Erkekler normal insanlardır. İyi kadınlar vardır; kötü kadınlar vardır. İyi erkekler vardır; kötü erkekler vardır. Evlenilecek erkek vardır; eğlenilecek erkek vardır. Evlenilecek kadın vardır; eğlenilecek kadın vardır (Aristo Mantığı/Kıraathane Mantığı). Meşhur psikiyatristler (Jung, Freud) kadının içinde bir erkek, erkeğin içinde bir kadının saklı olduğunu söylerler (bilim).

“İlk prototiplerimiz hermafroditmiş. Daha sonra ikiye bölünmüşüz. O gündür bu gündür hepimiz bu sanal diyarda diğer yarımızı arıyormuşuz. Bu kavuş(ma)ma isteğine de aşk demişiz (metafizik-mitoloji).”*

Görüldüğü gibi nereden bakarsak bakalım özdeşlik (insan) ortaya çıkıyor. Centilmen olalım beyler denkliği/denklemi bozacak hareketlerden kaçınalım…

Hüseyin Küçükkelepçe

Notlar & Açıklamalar:

* Şölen, Platon ⇡⇡⇡

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Beril Erem 4 Kasım 2020 at 20:47

    Tüm bunları bilmeme rağmen okurken yüreğim sıkıştı yine. Gerçekten kaleminize sağlık, ne de iyi yaptınız bu gözlemlerinizi, yaşadıklarınızı paylaşmakla.
     
    Kadının erkeğe bağımlı bir konuma itilmesi, sadece kadının değil erkeğin de gelişimini körelten, ulusal gelişmeyi engelleyen önemli bir sorun bu ülkede. Toplumsal cinsiyet düzeninin kurulmasında payları farklı olsa da bundan sadece erkekler sorumlu değil aslında; çünkü kadınları bu konumda tutanlar erkekler, evet ama sosyalizasyon sürecinde çocukları yetiştiren ve onlara bu anlayışı aktaran da kadınlar.
     
    Cinsel kimlik bağlamında değil ama toplum içinde kadınlık ve erkekliğin kültürel olarak inşa edilen ve sonradan öğrenilen kalıplar olduğunu söylersek eğer, bu dayatılan toplumsal cinsiyet kalıpları bizi sadece birbirimizden uzaklaştırarak hem toplum içinde iki cinse nerede ve nasıl durulması gerektiğini dayatıyor hem de güç ve kaynak paylaşımında da adaletsizliğe neden oluyor bence. Yani işte o bahsettiğiniz denkliği/denklemi bozuyor.
     
    Uzun lafın kısası biz kadınlar için gidilecek uzun bir yol var daha ama kültürel/sosyal bir devrim yaratmak ve bu rolleri yeniden inşa etmek için önce tohumu taşıyanın bu soy ideolojisini bir miktar sarsması gerekiyor.

  • Yanıtla Hüseyin Küçükkelepçe 5 Kasım 2020 at 09:46

    Değerli katkınız için çok teşekkür ederim. ”Uzun lafın kısası biz kadınlar için gidilecek uzun bir yol var…” Haklısınız. Geriye dönüp baktığımda da epey bir yol kat ettiğimiz aşikâr. Bu nedenle gelecek aydınlık gözüküyor…
     
    Selamlar, saygılar…

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan