Feminizm ve Kadına Şiddet Yazarlar

Halide Edib Adıvar

8 Mart 2019

8 Mart Dünya Kadınlar Günü | Halide Edib Adıvar1884 yılında, İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Mehmet Edib Bey, annesi Bedrifem Hanımdır. Küçük yaşta annesini kaybeden Halide’nin babasına düşkünlüğü artmıştır. Babasının, her gece, tek mum yanan tepsinin üstüne eğilip tepsiye gözyaşı döktüğü belleğine iyice kazınmıştır. Babası her gece döktüğü göz yaşlarına rağmen Bedrifem Hanım’ın vefatının ardından peş peşe evlenmesi ile Halide, Haminne’sinin (anneanne) yanında büyür.

Hamimne’nin yanında uzun örgülerinden korktuğu kadın ve babasını sürekli arayan Halide; büyükbabası ve anneannesini 1çok kez zor durumda bırakmıştır. Öyle ki 1 gece “Babamı isterim” diye tutturmuş, evdekiler sarayda olduğunu belirtse de küçük kız dinlememiş ve ağlamaya başlamış. Ağlama zamanla 1 çığlığa dönüşmüş ve aynı sokaktaki 1çok kadın çığlığın sebebini öğrenmek için eve doluşmuş. Halide’nin babasına gitmek için ağladığını öğrenince küçük kızı sakinleştirmeye çalışsalar da başarılı olamamışlar. Hatta komşularından 1i 1 kova suyu baş aşağı dökmeyi teklif etmiş, itirazlara rağmen bunu da uygulamışlar. 1 süre tutulan Halide, sonrasında daha yüksek sesle ağlamaya başlamış. En sonunda pes eden ev halkı Halide’yi Mehmet Efendi’nin kucağına vererek saraya göndermiş. Bu kararı almaları ise ancak sabaha karşı olmuştur.

Babasının her yeni evliliğinde, yeni üvey annesi ile tanışmak için yanına gitmesi ve ramazan aylarında yanında kalması haricinde ekseriyetle Haminne’nin yanında kalan Halide burada daha çok Mevlevi kültürüne göre yetiştirilmiştir.

Eğitim Hayatı Başlıyor

Haminne’nin yanında kendisiyle beraber yaşayan Mahmure Hanım’ın okula başlaması ile kendisi de okula gitmek ister. Henüz beş yaşında iken, okuma öğrenmek için, evdekileri zorlar. Haminne, babasının kızını yedi yaşından evvel okumayacağını belirttiğini dile getirir. Fakat Halide Edib’in inatçılığı ve Haminne’nin de isteği üzerine beş yaşını bitirdikten sonra okula başlaması kararlaştırılır.

O dönem okula başlama merasimleri çok çekiciydi. Çocuğa süslü kıyafetler giydirilir, araba üstünde okula kadar götürülür, başlanacak okulun öğrencileri de arabanın arkasında yürüyerek ilahi söylerlermiş. Fakat Halide araba içinde oturup, dikkat çekmekten korkar. Babası da evde eğitim görmesini muvafakat ettiği için eve gidip gelmesi için 1 hoca tutulur, başlama merasimi de evde yapılır. Halide’nin evde gördüğü bu eğitim Kur’an ağırlıklı 1 eğitimdir.

Halide anneannesinin yanında çok kibar büyütülür. Sürekli nazik davranmaktan sıkılan Halide’ye hamalların, tulumbacıların ağız dalaşları çok çekici gelmektedir. Babasının gözüne girmek isteyen ve erkek çocuklarını hiç sevmemesine rağmen hafif erkek özentiliği ile Halide, manasını bilmediği o sözleri ezberler. 1 gün babası da sofradayken ezberindeki en ağır küfürleri 1 nefeste sıralar. Babasının yüzü kızarır, gözleri döner, gayri ihtiyari 1 şekilde elindeki yemek bıçağını Halide’ye doğru sallar. Halide sessizce ağlamaya başlar. Babası konuşmak için ağlamasının bitmesini bekler fakat bitmez. Babası üzülmeye başlayınca gönlünü almak ister ama para etmez. Halide, babasını memnun etmek için yaptığı ezberin nankörce karşılanmasına fena içlenmiştir.

İcadiye ve Amerikan Koleji

Mehmet Edib Bey kızını Amerikan Koleji‘nde okutmak istemektedir. Bunun için İcadiye’ye taşınırlar. Henüz yedi yaşında olan Halide’yi okul idaresi kabul etmez. On bir yaşından küçükleri almadıklarını belirtirler. Edib Bey’in ısrarları işe yaramayınca Halide’ye yeni 1 kimlik çıkarıp yaşını büyütür. Böylece Halide Amerikan Koleji’nin en küçük öğrencisi olarak okula başlar.

Halide gerek evde, gerek okulda korkunç 1 yalnızlığın içine düşer. Evde okul kitaplarındaki insan fotoğrafları yırtılır, elindeki İncil’e isyan edilir, çok defa saklanır. Okulda ise İngilizce’yi bilmediği için iki kişi haricinde kimseyle konuşamaz. Bu sıkıntının üstesinden İngilizce’yi hızlı 1 şekilde öğrenerek çabucak gelir.

Hayatı boyunca kendisine destek olmuş Miss Dodd ile de burada tanışır. Ancak ilk Amerikan Koleji deneyimi çok uzun sürmez. 1 yıl kadar kaldıktan sonra padişahın “Türk çocuklarının yabancı okullarda okutulmaması” buyruğu ile okuldan alınır. Okuldan alınması ile İcadiye’de durmasının 1 anlamı kalmayınca babasının Beşiktaş’taki evine döner.

Şefkat Nişanı ve Yeniden Amerikan Koleji

Amerikan Kolejinden ayrılmasıyla evde eğitime devam eder. Çeşitli hocalardan çeşitli dersler alan Halide eğitim hayatına 1 müddet böyle devam eder. Bu esnada İngilizce öğretmeni sayesinde İngiliz Edebiyatı ile tanışır.

Öğretmeni aynı zamanda, her ders, “The Mother (John ABBOT)” adlı 1 kitaptan kesitler tercüme ettirir. Bu tercümeleri aile dostu olan Mahmut Esad Efendi (İstanbul 1857-1917) tashih eder. Sonrasında o zamanın Türkçesi ile sil baştan yazar. Bu kitabı oldukça beğenen Mahmut Esad Efendi babasına Halide Edib’in ismiyle basılmasını teklif eder. Bu fikir babasının oldukça hoşuna gider ve kitap basılır. 1897 Türk – Yunan Harbi şehitlerinin menfaatine açılan 1 sergiye gönderilir. Burada komisyon tarafından rağbet görür ve şefkat nişanına layık görülür. Bu durum Halide’yi hiç memnun etmez. Öncelikle kitabı kendisi değil Mahmut Esad Efendi yazmıştır. Daha kötüsü ise o yaşta bile Abdülhamid onda öyle 1 his uyandırmıştır ki onun tarafından ödüllendirilmek şereften çok zillet gibi gelmiştir. Aynı zamanda şeref nişanının yanında Amerikan Koleji’ne dönmesine de müsaade edilmiştir. Bunun üzerine babası bu kez yatılı olarak okula kaydeder.

Okulda sürekli kalması ile ilk defa kendinden büyük insanlar yerine akranları ile yaşamaya başlayan Halide monoton hayatından kurtulur. Bunun yanında okulun geniş kütüphanesi kendini geliştirmesine katkı sağlar.

İlk Evlilik

Kolejin son yılında, on yedi yaşında iken matematik öğretmeni Salih Zeki Bey ile evlenir. Bu evlilikten Ayetullah ve Zeki Hikmetullah adında 2 çocuğu olur.

Evliliği sırasında babasına ve eşine Conan DOYLE’u (Sherlock Holmes’un yazarı. İngiltere 1859-1930) tercüme Edib, okur. Aynı zamanda Salih Zeki Bey’in teşvikiyle Fransız Edebiyatına da ilgi duyar. Özellikle Emile Zola (Paris 1840-1902) fikirlerine tesir eder.

Yazı Alemine Giriş

1908 yılında meşrutiyet ilan edilir. Halk sevince boğulur. Basının üstündeki sansür ve baskı da kısmen azalır. Tevfik Fikret, Tanin gazetesinin başındadır. Salih Zeki Bey ilmi makaleler yazarken, Halide Edib de edebiyat bölümünde yazılar yazar. Meşrutiyetin ilanı üstünden çok geçmeden irtica zuhur eder. Halide Edib de ölüm tehditi içeren mektuplar ile bundan nasibini alır. Bu imzasız mektuplarda, kadının toplumda mevki almasına ve fikir sahibi olmasına şiddetle karşı çıkılıp, dinen de yasak olduğu iddia ediliyordu. Bu mektupların yanında, çok daha fazla, bazı mektuplar da akıl danışmak için yazılmıştır. Halide Edib Adıvar, kadının aile ve topluma karşı görevinin ne kadar zor olduğunu o zamanlar tam manasıyla idrak etmeye başlar.

31 Mart ve Memleket Haricine İlk Gidiş

31 Mart Ayaklanması‘nda öldürülecekler listesinde Halide Edib de vardır. Halide Edib iki çocuğu ile beraber dört gece Amerikan Kolejinde, Miss Dodd’un yanında kalır. Ardından aile ve dostlarının da isteği üzerine çocukları ile Mısır’a gider. Mısır’da sürekli ailesini düşünür. Küçük oğlu da kızamığa yakalanmıştır. Küçük oğlunun durumunu Salih Zeki Bey’e iletip Mısır’a gelmesini söyler. Salih Zeki Bey İstanbul’dan ferahlatıcı haberler ile gelir: “Mahmut Şevket Paşa, (Hareket Ordusu Kumandanı 1856-1913) Makedonya’dan ordusuyla gelmiş, Abdülhamid tahttan indirilmiş, yerine Sultan V. Mehmet geçirilmiştir.”

Salih Zeki Bey, Mısır’da iken Halide Edib İngiltere’deki 1 dostu tarafından davet alır. Salih Zeki Bey’in çocuklara bakacağı hususunda güven vermesiyle daveti kabul eder.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü | Halide E. Adıvarİlk Ayrılık

İngiltere’den dönüşü 1909 yılına tekabül eder. 1910 yılına gelindiğinde ise Salih Zeki Bey ikinci defa evlenmeye karar verir. Halide, çocuklarıyla beraber 1 müddet babasının yanında kalır. Gayesi Salih Zeki Bey’e düşünmesi için süre tanımaktır. Geri döndüğünde Salih Zeki Bey’in vazgeçmediğini görünce dokuz yıllık hayat arkadaşlıkları sona erer.

Halide Edib, 1 erkeğin 1den fazla kadınla evli olmasına her daim karşı çıkmıştır. Zira her insanın kalbinde bulunan ve 1çok şekle girebilen kıskançlık diye 1 gerçek vardır. 1 kadın, eşinin dışarıdaki ilişkilerine tahammül gösterebilse de kendi evini başkası ile paylaşması mümkün değildir. Çin yazılarında da bunu ifade edebilen iki sembol vardır. Açıkta iki kadın barış sembolü iken aynı çatı altındaki iki kadın savaş sembolüdür.

Evliliğinin sona ermesiyle Fazlıpaşa Yokuşu’nda babasının hazırladığı 1 eve taşınır. Okul derslerine başlamış, Genç Kalemler dergisinde yer alıp, Türk Ocağı aracılığıyla konferanslar vermeye başlamıştır. Bu sayede Yusuf AKÇURA, (Türk siyaset adamı, tarihçi ve yazar. Kazan 1876 – İstanbul 1924) Ziya GÖKALP (Türk sosyoloğu, yazar ve şair. Diyarbakır 1876 – İstanbul 1924) gibi isimlerle yakından tanışma imkanı bulmuştur.

Balkan Savaşı

Halide Edib 1911 yılında yeniden İngiltere’ye gider. Burada sürekli yazı yazar. Memlekete döndükten hemen sonra Balkan Savaşı başlar ve Osmanlı yenilir. Balkan muhacirleri katledilme korkusuyla İstanbul’a göçer. İstanbul’daki halk ise Bulgar Ordusu’nun İstanbul’a girme ihtimalini konuşmaktadır.

Halide Edib bu süreçte Teal-i Nisvan Cemiyeti’nin sağlık kolunda görev alıp, hemşirelik yapar.

1. Dünya Savaşı ve Arap Diyarı

Dünya Savaşının patlak vermesiyle Osmanlı sınırları içerisinde bulunan İtilaf Devletleri’nin okullarını kapatır. Bunların yerini doldurmak için de gönüllü öğretmenlere ihtiyaç duyar. Halide Edib de Falih Rıfkı Atay (Yazar, gazeteci. İstanbul 1894-1971) ve Cemal Paşa’nın çağrısına uyup, Nakiye Hanım (ELGÜN İstanbul Kız Lisesi müdürü, ilk on sekiz kadın milletvekilinden 1i. İstanbul 1882 – 1954) ile beraber Suriye ve Lübnan’a gider.

Anadolu hattında, İzmit’ten öte ilk seyahatinde savaşın Anadolu kadını üzerindeki etkilerini yakından gözlemler.

Henüz harbin ikinci yılı olmasına rağmen kadınların takati tükenmiştir. Cephedeki eşlerini, çocuklarını düşünmenin yanında orduyu besleme görevi de Anadolu kadınlarının omzuna yüklenmiştir.

Ayin Tura Yetimhanesi

Ayin Tura’da 800 tane yetim vardır. Burada durum o kadar vahimdir ki Sovyet diplomatı Borodin hatıralarında buradan bahsederken “Kuvvetleri ve yiyecekleri yoktu; kuvvetleri yetse bitleri yerlerdi, fakat bitler daha kuvvetli olduğu için onları yedi,” der. 800 çocuğun beş yüzden fazlası hastadır, 1 yatakta üç çocuk uyumaktadır, yataklar dahil tüm eşyalarda bitler gözle dahi görülmektedir. Tüm bunları idare etmek ise iki tane iyi yürekli fakat aciz kadın, 1kaç erkek ve 1 düzine askere bırakılmıştır.

Halide’nin yetimhanedeki görevi çocuklara mektep açmak ve yetimhaneye yardım etmektir. İstanbul’dan gelenler ile beraber ilk iş olarak etüv ile kaynatabilecek tüm eşyalar dezenfekte edilir. Cepheden gelen Doktor Lütfü Kırdar’ın (Hekim, yönetici ve siyasetçi. Kerkük 1888 – İstanbul 1961) da desteğiyle bitler yok denecek kadar azaltılır. İstanbul’dan gelen kadınlardan 1i de terzidir. Yetimhanenin bulunduğu köyden 1kaç kadın ve büyük kızlarla 1likte çocukların giysileri ve şiltelerinin yapımına hemen başlanır. İyi 1 doğramacı ve kunduracı da gelmek üzeredir. Bunlar da büyük erkek çocukları ile işe koyulur. İki tane usta ve 1 tane basit dokuma tezgahının da temin edilmesiyle 1 hafta on gün sonra tüm çocukların yatakları, giysileri ve kunduraları hazırdır.

Bundan sonra ise yaşça küçük her on çocuğa 1 büyük abla veya abi seçilir. Bunlar, çocukların; yıkanması, giyinmesi ve derslerine gitmesinden sorumluydu.

İki aylık 1 sürenin ardından yetimhane temizlik ve düzen içinde işlemeye başlar.

İkinci Evlilik

1917 yılında Dr. Adnan Adıvar (İlk Sıhhiye Bakanı. Gelibolu 1882 – İstanbul 1955) ile evlenir.

Evlilik dolayısıyla dinlenme tatilinin ardından yeniden yetimhaneye döner. Kenan Çobanları’nı yazıp çocuklara oynatır. Oyun o kadar başarılı oynanır ki farklı zamanlarda halk önünde 13 defa oynanır.

Yeniden İstanbul

Osmanlı’nın savaştan yenik çıkmasıyla İstanbul’a dönen Halide, bu süreçte ekseriyetle halk arasında dolanıp işgalin etkilerini gözlemler. Gözlemlerine göre kadınlar memleket hususunda erkeklere göre daha hassastır. Aynı zamanda işgalci askerler Türk halkına her alanda ikinci sınıf insan muamelesi yapmaktadır.

İzmir’in İşgali

16 Mayıs 1919’da, kolejdeki öğretmeni Miss Dodd tarafından İzmir’in işgal edildiğini öğrenir. Aynı gün içerisinde Türk Ocağı’ndan 1 telefon gelir “İzmir’in işgalini protesto etmek üzere, hemen gel!”

Ocakta herkes heyecan içindedir. Miting esnasında konuşmayı yapacak kişi konusunda herkes tereddüt içindedir. Halide Edib kendisinin yapmasını teklif edince herkes sevinçle kabul eder.

İlk miting yerinin Fatih olmasına karar verilir. Halide Edib daha evvel kapalı salonlarda defalarca konuşmuş olsa da açık alanda ilk defa konuşacaktır.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü | Halide E. Adıvar | 19 Mayıs 1919'da gerçekleştirilen Fatih MitingiMiting

Miting günü halk Fatih Belediyesi’nin önünde toplanır. Meydan hınca hınç doludur. Kürsüye çıkıp konuşmaya başlar:

“Gece en karanlık ve ebedi göründüğü zaman gün ışığı en yakındır.”

Miting esnasında iki İngiliz uçağı meydanın üstünde dolaşmaya başlar. 1 tanesi halka dokunacak kadar alçalır. İneceği yerde halk sağa sola kaçışmaya başlar. Halide Edib, korkmuş 1 çocuğun elini tutarak, ona tehlikeyi unutturmak isteyen 1 büyük gibi konuşmaya devam eder. Az sonra dağılmış olan kalabalık yeniden toplanır. Sonrasında Halide Edib konuşmasını bitirene kadar kimse meydandan ayrılmaz. Fatih’teki mitingin ardından mitingler devam eder. Bu konuşmalarında özellikle “Milletler dostumuz, hükümetler düşmanımızdır.” vurgusu yapar.

Mitinglerin dışında Dr. Reşit Galip (Kızılay doktoru, Maarif vekili) ile beraber aldıkları karar doğrultusunda sokaklara afişler yapıştırarak, Paris Barış Konferansı toplanmadan evvel padişahtan seçim yapmasını isterler. İki gün sonra İstanbul sokakları baştan başa bu afişlerle doludur. İki gün sonrasında da İstanbul hükümeti tarafından kaldırılır.

İstanbul’un İşgali

İstanbul’da milletler arası nefret gün geçtikçe ırkçılık boyutuna evrilmektedir. Hristiyanlar ve Türkler arasındaki kavga çocuklara kadar inmiştir. İngilizler de İstanbul’u işgal etmek için bahane aramaktadır. 15 Mart’ı 16 Mart’a bağlayan gece İstanbul işgal edilir.

Anadolu’ya Sığınma

Halide Edib ve eşi Adnan Bey için iki seçenek vardır. İlki Anadolu’ya hareket etmek için İstanbul’a geçmek, diğeriyse 1kaç gün ortamın dinmesini beklemek. İlk olarak ikinci yolu seçerler. O süre zarfında 1kaç kişiyi daha ikna edebilmek için beklerler fakat kimseyle irtibata geçemezler. İlk seçeneği uygulamak zorunda kalınca 18 Mart günü Üsküdar’a hareket ederler. Aynı gün bütün şehirde, İngilizce ve Türkçe milliyetçilere yardım edenlerin ölüme mahkum olacağı yazmaktadır. İki gün Üsküdar’da zaruri kaldıktan sonra Ankara’ya doğru yola çıkarlar.

Ankara ve Anadolu Ajansı

Ankara’da Mustafa Kemal Paşa ile birlikte büyük 1 kalabalık karşılar. Kısa 1 dinlenmenin ardından Mustafa Kemal Paşa Halide Edib’e yolculuğun nasıl geçtiğini sorar. Maksadı gözlemlerinden faydalanmaktır.

Halide Edib, gözlemlerinin yanında, yolculuk esnasında Yunus Nadi Bey (Cumhuriyet Gazetesi kurucusu ve başyazarı, Muğla milletvekili. Fethiye 1880 – Cenevre 1945) ile aldıkları karardan bahseder. Ne yurt içinde ne de yurt dışında Milli Hareket’in gayesi anlaşılmamıştır. Çünkü bu hususta haber alınamamaktadır. Aldıkları karar ise 1 ajans kurup, bu ajans aracılığıyla haberleri telgrafhanesi olan her yere göndermek, olmayan yerlerde de camilere ilan yapıştırmak, haberleri tercüme Edib yurt dışına göndermek ve dünya kamuoyunun bakış açısını anlamak için dünyaca ünlü gazetelere zamanında erişmektir.

Mustafa Kemal Paşa memnuniyetle kabul eder. Halide Edib’in yazı makinesi isteği ise Osmanlı Bankası himayesindeki yazı makinesi ile karşılanır. Anadolu Ajansı resmen kurulmuştur.

Kurtuluş Savaşı’nın en şiddetli günleri yaşanırken meclisin taşıtılması konusu sıkça tartışılmıştır. Bu tartışmalar sürerken Halide Edib’e eşi aracılığıyla Sivas’a gitmesi teklif edilir. Halide Edib “Halk tarafından parçalanmaktansa zehir alır ölürüm” diyerek reddeder. O günlerde eşi Dr. Adnan Bey yanında kuvvetli 1 zehir taşımaktadır. Yine o günlerde İstanbul’dan aldığı 1 mektupla, oğullarının İstanbul’dan Amerika’ya gönderilmesinin temin edildiğini öğrenip 1 nebze olsun ferahlar.

Cin, Doru ve Yoldaş

Halide Edib, 1 yandan Anadolu Ajansı ile uğraşıp, 1 yandan yabancı gazeteleri tercüme ederken kafasını az da olsa dağıtmak için 1 köpeği sahiplenir. Adını Cin koyar. Cin’e çok bağlanır. Fakat ne yazık ki Cin hastalanır ve baytar kesinlikle vurulması gerektiğini söyler.

Cin’in vurulduğu gün Halide Edib, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında kendine verdiği sözden cayıp çocuklar gibi ağlar. Savaşın başlangıcında iyi günler görmeden ağlamamaya niyetlenmiştir.

Cin’in ölümüne çok üzüldüğünü gören bölge halkından baş sağlığı dilemeye gelen bile olur. Her gelen yanında küçük 1 köpek de getirir. Halide 1 daha köpek beslememeye karar vermiştir. Cin’in yerine atı Doru ile ilgilenmektedir.

Cin’in yokluğunu hissettiği 1 gün Çerkez Ethem’in köpeği Yoldaş’ı görür. Tek komutuyla yere oturması hoşuna gider ve onu da beslemeye başlar. Cin kadar olmasa da ona da fazlasıyla bağlanır.

Ankaralı Kadınlar

Halide Edib savaşın kızışması ile hemşirelik yapmaya yeniden başlar. Bununla birlikte düzenli ordunun kurulmasıyla bazı ayrılıklar yaşanmış bu ayrılıklar mücadele yanlıları arasındaki kenetlenmenin artmasını mecbur kılar. Bu doğrultuda konferanslar vermektedir.

1 defasında Ankaralı ve İstanbullu kadınlara konferans verir. Konferans için Erkek Muallim Mektebinde toplanırlar. Zira Ankara’nın en büyük salonu buradadır. Halide Edib konferans esnasında savaşı kazanmak için sadece cesaretin yeterli olmayacağını belirtip Hilal-i Ahmer gibi kurumlar için maddi desteğin de lazım olduğunu vurgular. Konferans sonunda Hilal-i Ahmer için bin lira bağış toplanmıştır. Bu inanılmayacak 1 miktardı. Zira bütün Ankara’da Hilal-i Ahmer’e erkekler tarafından verilen para da bin liradan ibaretti.

Onbaşı Halide

Savaşın kızışıp Yunanlıların Ankara’ya iyiden iyiye yaklaşmasıyla Halide Edib’e bu kez Kayseri’ye gitmesi teklif edilir. Önceki teklif gibi bu da reddedilir. Kendisine gitmek istediği zaman bildirmesi söylenince de öyle 1 zaman gelmeyeceğini belirtir.

Takip eden günlerde Gazi’ye telgraf çekerek cephede gönüllü olarak yer almak istediğini belirtir. İki gün sonra, 18 Ağustos’ta, batı cephesine tayin edildiğine dair 1 mektup alır. Cephede çeşitli görevler üstlenen Halide Edib, yaygın olarak Tetkik-i Mezalim (Zulümleri inceleme) memurluğu yapmıştır. Yunanlıların yaptıklarını, 1 milletin tamamına mal etmemek için, sadece bu memurluğu esnasında doldurduğu raporlarda dile getirmiştir.

Cephede tanık olduğu 1 olaya ise özellikle değinmek gerekir. Sakarya zaferinin ardından Fevzi Paşa, zaferi Refet Paşa’ya borçlu olduğumuzu dile getirir. Zira Refet Paşa cephane, mühimmat, erzak ve insan teminatı için memleketi didik arardı. Refet Paşa ise başarıyı köylü kadınlara borçlu olduğumuzu söyler. Zira köylü kadınlar yürüyerek orduya yardım etmiştir.

Ateşle İmtihandan Gayeye

Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ardından cumhuriyet ilan edilir. Cumhuriyetin ilanının ardından, 1çok gazetede yazarlık yapmaya devam eden Halide Edib, aynı zamanda çok partili hayata geçişin ilk denemesi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasıyla eşiyle birlikte bu partide görev alır. Böylece Gazi ve Cumhuriyet Halk Fırkası ile siyasi ayrılık yaşar.

Yeniden Yurt Dışı

Cumhuriyet ve inkılap karşıtlarının Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na doluşup, Menemen olayının patlak vermesiyle Takrir-i Sükun kanunu çıkarılır ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasına karar verilir. Bu kararın ardından, eşiyle birlikte, yurt dışına gitmek zorunda kalan Halide Edib, bu süreçte çeşitli yabancı üniversitelerde misafir profesör olarak Türk Tarihi dersi verir.

Memlekete Dönüş

On dört yıllık yurt dışı yaşamının ardından 1939’da yeniden yurda döner. 1940’ta İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili bölümünü kurmakla görevlendirilir. 10 yıl bölüm başkanlığı yaptıktan sonra 1950 yılında Demokrat Parti’den İzmir milletvekili adayı olur. 1952’de siyasi yaşantısını sonlandırıp yeniden İstanbul Üniversitesi’ne döner. 1955 yılında eşi Adnan Adıvar’ı kaybeder.

1962’de Mor Salkımlı Ev, 1963’de Türk’ün Ateşle İmtihanı kitaplarıyla 1923 yılına kadar olan yaşantısını anlatır. Ertesi yıl, 80 yaşında hayata gözlerini yumar.

Sonsöz

Halide Edib Adıvar çocukken babasının 1den fazla evliliğine tanık olmuş, Haminne’sinin yanında, Havva Hanım’ın gelin olduğu akşamın hikâyesini dinleyerek büyümüştür. Havva Hanım, evlenmeden evvel, saçlarının takma olup olmadığının anlaşılması için, örgülerinin açılması istenmiş veya güvey mendiline tükürüp Havva Hanım’ın, yanaklarındaki allığın boya olup olmadığını anlamak için, yüzüne sürmüş. Bu hikâye ile hafızasında kadınların evlenmeden inek gibi muayeneden geçmesi gelinlik merasiminin 1 parçası gibi aklına yerleşmiştir.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü | H. E. AdıvarYaşı az büyüyüp kalem tutmaya başladıktan sonra kâfir ilan edilip sayısız ölüm tehdidi almıştır. Yazı hayatı haricinde de kadın olduğu için baskıya maruz kalmıştır. Hatta 1 gün Sultanahmet‘teki Arasta adlı sokakta çarşafı, bölge halkına göre dar olduğu için, 1 grup kız tarafından linç edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Halide Edib bunun üzerine peçesini kaldırıp onlarla konuşmaya başlar. Herhangi 1 insan sözünün siyah 1 peçeden daha fazla etkisi vardır. Çünkü gözleri, yüzü kapalı 1 insana hücum etmek, gözlerini size dikmiş, yüzünde korkuya dair eser olmayana saldırmaktan daha kolaydır.

Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında bu baskının olmadığını düşünmek de büyük yanılgıdır. Halide Edib hatıralarında bahsetmese de 1çok kaynakta o dönemlere ait acı olaylar not edilmiştir. Örnek vermek gerekirse Niyazi BERKES (Sosyolog 1908-1988) Türkiye’de Çağdaşlaşma kitabında (YKY – Ekim 2017) Sakarya Savaşı sırasında mecliste kadınların; peçe takma zorunluluğu, süslü giyinmelerin yasaklanmasına dair tartışmalar yaşanmıştır. Bu tartışmaların doruk noktasına ise çok eşli evliliğin zorunlu kılınması teklifiyle ulaşılmıştır. (s. 501-502)

Mecliste durum bu kadar acıyken günlük yaşantıda durumun farksız olduğu düşünülemez. Yine örnek vermek gerekirse Falih Rıfkı ATAY Çankaya kitabında (Pozitif Y. – 2004) Topal Osman’ın söz arasında: “Ah Mustafa Kemal Paşa o kadını bana verse de karşı koymak nedir, ona göstersem…” dediği yazmaktadır. Bahsettiği kadın Halide Edib’tir. Karş koymak dediği şey de Halide Edib’in her türlü şiddet hareketlerini önlemek için Başkomutan ve cephe kumandanına daimi dileklerde bulunmasıydı. (s. 286)

Tüm bunların arasında Halide Edib, Fazlıpaşa’daki evlerinin önünde Türk ve Hristiyan çocuklarının birbirlerine girdiğini ve annelerinin gelip kavgayı sonlandırdığını görmüştür. Bu, ona gelecekteki dünya kadınlarının el ele verip savaşa son verme ihtimalinin ilk adımı gibi gelmiştir. (Türk’ün Ateşle İmtihanı/Özgür Y. – Ekim 2006 – s. 56) Zira çocuklar babalarını taklit eder, annelerinin sözünü dinler.

Halide Edib, baskı altındaki hayatına rağmen, başta yazarlık olmak üzere: hemşirelik, müdürlük, öğretmenlik, vekillik, profesörlük gibi 1çok meslekte görev alarak kadınların da toplumda erkekler kadar yer alabileceğini ispat eden en güçlü şahsiyetlerden 1idir.

Yazının sonuna gelmişken büyük usta Neşet Ertaş’ın dediği gibi; “Kadınlar insandır, biz ise insanoğlu.”

8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.

İyi kalın. ✊

Sadık Aktunç

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 9 Mart 2019 at 10:56

    Bayıldım. Halide Edip üzerine ne kadar az bilgiye sahip olduğumu gösterdi yazdıkların. Öğrendiklerim karşısında kendisine hayran olmamak ise elbette elde değil.
     
    Liseden beri Halide Edip Adıvar okumadım. Büyük hata yaptığımı şimdi anlıyorum. Yazarın kitaplarıyla yeniden buluşmalıyım en kısa zamanda.
     
    Sadıkcım çok çok teşekkür ederim ayrıca sana; bu yazı için haftalardır ne kadar uğraştığını biliyorum. Tüm emeğine değmiş, harika bir yazıydı 👌🏻👏🏻

    • Yanıtla Sadık Aktunç 10 Mart 2019 at 13:44

      bence de okunması gereken 1 insan. yazıda, finalindeki vurgu uğruna, sadece uğraşları/meslekleri/görevleri belirttim. yazıyı yazmak için uğraşırken ben de kendisi hakkında çok az şey bildiğimi fark ettim.
       

      ben teşekkür ediyorum. amacına uygun 1 yazı olarak haftalarca uğraşıma da fazlasıyla değdi. 1 dahaki yazılarda görüşmek üzere ✊😎

  • Yanıtla Özge Can 11 Mart 2019 at 07:47

    Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki durumlar göz önünde bulundurulduğunda zamanın ötesinde bir kadın Halide Edip.
     
    Erkek egemenliğinin tüm Dünya’da hüküm sürdüğü bir zamanda KADIN olmanın tüm zorluklarını en derinden yaşamış ve asla pes etmemiş. Feminizm hareketinin adı bile yok iken belki de örgütlenmenin önemini kavramış bir kadın olarak, örgütlü kadın hareketlerinin öncülüğünü de yapmış bir insan.
     
    Kurtuluş savaşı yıllarını anlatan kitaplar okurken edindiğim bilgiler Halide Edip’i araştırmaya itmişti beni.
    En geniş bilgiyi de İpek Çalışlar kaleminden cıkmış “Halide Edip, Biyografisine Sığmayan Kadın” dan edinmiştim. Sizin yazınızda bu kitabın sadeleştirilmiş hali gibi olmuş.
    Harika bir kadını kaleminizden okumak çok güzeldi.
     
    Fark yaratmış, bu ülkenin kadınından erkeğine yeni bir bakış açısı kazandırmayı sağlamış tüm öncü kadınlarımızı sizin vesilenizle bir kez daha saygıyla anıyorum…
     
    Sevgimle…

    • Yanıtla Sadık Altunç 13 Mart 2019 at 15:27

      Halide Edip, Kurtuluş Savaşı yıllarını araştırırken benim de ilgimi çeken isimlerden 1iydi. Buna rağmen araştırmak için 1 süre tembellik yapıp geç kaldım açıkçası. Tembelliği üstümden atıp ilk olarak kaynak araması yapınca da bahsettiğiniz kitaba da denk geldim ama seçimimi kendi yazdığı kitaplardan yana kullandım 🙂 Bahsettiğiniz kitabı da en yakın zamanda okuyacağım. Ha bu arada muhtemelen yazıya 1 başlık koymayı düşünseydim o minvalde 1 başlığı tercih ederdim.
       
      Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. İyi kalın ✊

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan