Hava sıcaklığı 35 dereceyi bulmuştu, yüzünden aşağıya soğuk terler akmakta ve Osman ayakta durmakta zorlanmaktaydı. Çok geçmeden yere yığıldı. Yakınından geçmekte olan bir taksinin şoförü aniden frene bastı, arabasını yolun karşı kenarında durdurdu. Aynı anda, Osman’ın düşüşünü görmesiyle kulağındaki kulaklıkta yüksek sesle dinlediği müzikle…
Bu “canım”lı cümle hangisine mi aitti? Her ikisine de. İlişki sonrası o en tuhaf dönemdeydiler; hitap sorunu dönemi. Aşkım, sevgilim, börtü böceğimden sonra elinizde isimler kalır çoğunlukla; “Pamir. Baran.” Oysa ikisinin ayrılığı da bir tuhaf olduğundan onlar “canım”ı seçmişlerdi. Nasıl bir ayrılıksa sevgililerden daha…
İşler bir şekilde ilerliyordu. Geçen gün beklediğimiz kitapların sonuncuları da gelmişti. O akşam neredeyse uyumadan kitapları kategorilerine göre ayırdım, rafları yeniden sildim, dükkana son bir kez daha çeki düzen verdim. Böyle keyifli bir gecede içmeden olmaz deyip birkaç bira yuvarladım. Sabah uyandığımda dükkana indim.…
“Orada öylece yatıyordu. Kıpırtısız.” “Gitmem gerek, demişti; kendim için, sana rağmen, bana rağmen gitmem gerek demişti.” “Seslendim. Seninleyim, bak yanındayım, dedim. Baktığın anda göreceksin, baharı getirdim sana. Cemreler düştü. Filize durdu her şey. Köye gideriz. Çiçeklerden hangi ağaç olduğunu tahmin ederiz. Sen yine bilirsin.…
Sis perdesi inmiş geceye, göz gözü görmüyor. Sevgisiz kalmış tüm bedenler gibi, ay ışığı da eriyerek kayboluyor. Yerine gün ışığını bırakacak. Olmuyor. Gecenin kini üzerinde, paçasını bırakmıyor. Sinirli. Ne olacağı bilinmiyor. Küplere binmiş adeta. Gün ışığından da umudunu kesmiş tüm insanlık. Beklenen günler yakında…
Hayatın bizi adım atmak için arkamızdan ittirdiği zamanlar olduğuna inanırım. Aynı şekilde hayat bazen de duygularımızı hizaya sokmak için, kafamızda dolanıp duran tilkileri dağıtmak için umulmadık yollara sokar bizi. İlahi güç ya da karma, adına her ne derseniz diyin, ben doğanın mucizevi dengesi diyorum…
Çok mu kabaydı? Belki. Kendini korumaya çalışırken bazen gereğinden daha keskin olabiliyordu cümleleri. “Alacağımı aldım, gidiyorum” gibi gözüküyordu belki de. Oysa ki “Kalbimi burada bir kez daha bırakmamak için yeterince geç olmadan gitmem lazım” diyordu. Kuzey ne hissetti bu tavrı karşısında onu pek anlayamadı.…
İndeks Birinci Bölüm İkinci Bölüm Üçüncü Bölüm Dükkan sahibine adını sormamıştım. Noterde öğrendim, Feyyaz’mış adı. Sen müslüman değil misin, diye sora sora sattı adam dükkanı bana. Sattı satmasına da, düşmedi yakamdan sonra. İlk günler hiç uğramadı. Ben de o boşlukta kendimce…
Saat gece on bir. Ekrem, çoğu insanın esnemeye başladığı bu saatlerde düşünceli ve yorgun. Bu gece onun uyuyamayışının beşinci gecesi. Hastane odasının elem yüklü duvarlarını izleyen gözleri kan çanağı. Uyku diye yalvaran gözlerinin altı ise yeşil ile mor renklerinin alacalı yansıması. Uykusuzluk, ensesinden başlayıp…
Hayat da bu basamakları çıkmak kadar kolay olsaydı keşke. Biz her daim inen olduk. Şu merdivenlerin kiri de tam Fatma Hanım’ın ruhuna yaraşır. Senin için çok temiz gibi Latife, sen de sanki ak kaşıksın. Ak pak olaydın bu işleri yapmaya düşer miydin? Allah içinin…
Yaşlı kadın, ağır adımlarla koltuğundan kalktı, camın önüne gidip perdeyi açtı, sokağı izledi bir müddet. Beklediği vardı, gelmesini ümit ettiği, yolunu gözlediği. Boş sokak hevesini biraz kırdıysa da umudunu canlı tutmak istiyordu. Usulca perdeyi geri kapattı, yine yavaş adımlarla mutfağa gitti. Fırına attığı böreğe…
Berraklığını yitirmiş, dibi görünmeyen o suyun altından, baloncuklar sırayla yüzeye çıkıyor. Acelesiz, telaşsız ama tam zamanında bir bir beliriyorlar. Çünkü olması gereken, gördükleri etkiye karşı gösterebilecekleri en doğal tepki bu. Bazen o suyun içindeki baloncuklar gibi savrulmak istiyor insan, sorgusuz sualsiz, belki bir kabulleniş,…
Yirmi dört senedir hayattayım ve yürüyorum. Kendimden koparak, nereye gittiğimi bilmeden, elle tutulur hiçbir şey yapmadan, uzayıp kısalarak, hayatın atlıkarıncasında başım çalkalanıncaya dek dönerek, tıpkı bir ayyaş gibi yürüyorum. İki üç sokak öteye, hiç bilmediğim bir yere.…