Dalış Kültür & Sanat

Okyanusların Gürültüsüne Kulak Verin

10 Şubat 2021

Okyanusların Gürültüsüne Kulak Verin

Hayatımın en adrenalin yüklü anlarından birini Hint Okyanusu’nda yaşadım. Aslında her şey çok güzel başlamıştı; sıcacık bir hava, durgun bir su, teni hafifçe okşayan rüzgar. Yaklaşık kırk beş dakika sürecek keyifli bir dalış gerçekleştirecektik. Günlerdir sabırsızlıkla bu anı bekliyorduk. Hangi gizemleri keşfedeceğimiz konusunda hayaller kuruyorduk.

Dalış noktasına varınca hemen gerekli hazırlıkları tamamladık. Ekipmanlarımızı kuşanarak sırayla tekneden atladık. Su altı dünyasının büyüsüne kapılmak üzere kendimizi okyanusun derinliklerine doğru usulca bıraktık.

Üç yıl önce aynı bölgede daldığımda su cam gibiydi. Mürenleri, vatozları, köpek balıklarını, akıl almaz renklerde ve boyutlarda olan deniz canlılarını hayranlıkla izlemiştim. Şimdi bu mucizelere tekrar şahit olmak için heyecan içerisinde bir sağa bir sola bakınıyordum. Ancak bu defa bir gariplik vardı, aynı yerde değildim sanki. Etrafı seçmekte zorlanıyordum. Dalış gözlüklerimi iyi temizlemediğimi düşünerek kızdım kendime.
Dalış

Derine doğru indikçe dehşete kapılmaya başladım. Sorun bende değildi. Gerçekten de su altında göz gözü görmüyordu.

Görüş mesafesini anlamak için işaret parmağımı ileriye doğru uzattım. Kendi parmağımı bile güçlükle seçebiliyordum. Suyun içerisinde uçuşan milyonlarca partikül vardı. Bazıları elle tutulabilecek boyutta, kocamandı. Sanki tüm deniz canlıları aynı anda kusmuştu. Okyanus adeta can çekişiyordu.

Huzursuz bir dalış gerçekleştiriyorduk, ancak güvenlik açısından kademeli olarak yukarı çıkmak zorundaydık. Artık etrafa bakınmaktan çok ekip arkadaşlarımı gözden kaçırmamanın, sağsalim dalışı tamamlamanın derdine düşmüştüm. Zaman, dolmasını istedikçe inadına daha yavaş akıyordu. Dalış bitsin diye can atarken yüzeyde ikinci bir şokla karşılaşacağımızdan habersizdik.

Fırtına çıkmıştı. Dalgalar metrelerce yüksekliğe ulaşıyor, yağmur damlaları yer çekimine göz dağı verircesine okyanusa saplanıyordu. Bıraktığımızda çarşaf gibi olan sudan eser yoktu. Şaşkındık. Aşağıda gördüğümüz manzaranın sorumlusu da fırtına mıydı?

Suyun içinde paletlerimi çıkarıp teknedekilere attım, ancak bu defa paletlerin sağladığı itme gücünden yoksun kalmıştım. Güverteye çıkmak için telaşlı sıçrayışlarla teknenin merdivenine tutunmayı başardıysam da dalgaların oyun zamanıydı. Birinci basamağa henüz çıkmışken bir anda beşinci basamağa ittiriliyordum ve sonra bir hışımla suya geri fırlatılıyordum.

Birkaç yorucu denemeden sonra bembeyaz bir suratla da olsa nihayet tekneye çıkabildim. Ekip tamamlanana dek bordayı yumruklayan dalgalar yüzünden yalpalamaya devam ettik. Deniz tutması kaçınılmaz olmuştu. Yarım saat süren bir yolculuğun ardından karaya tek parça vardığımızda toprağı öpesim geldi.
Dalış

Karaya çıkmıştık ama aklımızda aynı soru dönüp duruyordu. Okyanusa ne olmuştu? Fırtınadan dolayı gelip geçici bir durum olduğunu duymayı ümit ediyorduk. Aldığımız cevapsa keskin bir hayal kırıklığına yol açtı. Okyanus iki adayı birbirine bağlayacak köprü inşaatı yüzünden hasta olmuştu.

Anlattıklarım yalnızca gözlerimizle gördüklerimizden ibaretti. Uğultular vardı bir de ve belli belirsiz iniltiler. Oturduğumuz apartmanda tadilat yapıldığında, evimizin yanından inşaat sesleri yükseldiğinde yerimizde durmak istemeyiz. Şanslıyız, çünkü biraz uzaklaşıp gürültüden kurtulabiliriz. Kulaklıklarımızı takıp müzik dinleyebiliriz. Peki ya okyanustaki canlılar? Onlar acı çekmekten başka ne yapabilirler?

Su havaya göre sesi çok daha iyi iletiyor. Bu nedenle ses, suyun içinde kısa sürede uzak mesafelere ulaşıyor. Sismik araştırmalar, sonar sistemleri, sondaj çalışmaları, deniz ulaşımının yol açtığı gemi trafiği gibi pek çok sebepten ötürü okyanusların altında gürültü kirliliği meydana geliyor.

Duymak okyanustaki canlılar için hayati önem taşıyor. Su altındaki tehlikeleri duyarak seziyorlar, sesle iletişim kuruyorlar. Gürültü kirliliği strese girmelerine, savunmaya geçmelerine neden oluyor. Beslenmelerini, eş bulmalarını zorlaştırıyor. Soyu tükenmekte olan hayvanların varlığını riske atıyor. Yüksek gürültü kaynağının yanında bulunan canlılarda işitme kayıpları meydana geliyor.

Oysa okyanusun sesi o kadar güzel ki. Sabah dalışında kahvaltısını yapan bir kaplumbağanın çıtırtılarını, karideslerin tıkırtılarını, yunusların şarkılarını duyabiliyorsunuz.

DalışÇevre kirliliğine dikkat çeken 16. İstanbul Bienali’nin küratörü Nicolas Bourriaud, günümüz sanatçılarının “insanlığın yeni durumunu inceleyen antropologlar” olduğunu söylüyor. Daha önce Konuşan Ağaç başlıklı yazımda dile getirdiğim gibi, İçinde bulunduğumuz çağ “Antroposen Çağı” ya da diğer bir deyişle “İnsan Çağı” olarak adlandırılıyor. Sanatçıların yanı sıra farklı meslek grupları da fuarlar ve bienaller aracılığıyla kitlelere ulaşıp doğaya verdiğimiz tahribat konusunda farkındalık yaratmaya çabalıyor. 16. İstanbul Bienali’nde akustik uzmanı Geoff McPherson ve antropolog Matthew Buttacavoli iş birliğiyle hazırlanan “Su Altının Gürültüsünden Kaçış Yok” isimli çalışma insanların okyanuslarda sebep olduğu gürültü kirliliğine dikkat çekti. Okyanuslara yerleştirilen hidrofonlar aracılığıyla belirli alanlarda gerçekleştirilen kayıtlar insanlara dinletildi.

Kulak tırmalayan bu rahatsız edici sesler ancak kısa bir süreliğine dinlenebiliyordu, dayanamayıp kulaklıklarınızı çıkarmak istiyordunuz. Oysa su altındaki canlılar hayatları boyunca bu sesleri dinlemek zorundaydılar. Üstelik sorumlusu kendileri olmamalarına rağmen. Kulaklıkları takan herkesin şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Su altında böylesine bir gürültü kirliliği yaşandığından habersizlerdi.

Unutmayalım ki değişimi ancak farkındalıkla başlatabiliriz. Farkındalık sahibi olmak bize okyanusların gürültüsünü değil, şarkılarını dinleyeceğimiz bir gelecek vadeder. Bu yolda gösterilen her türlü çabaya biz de elimizden geldiğince destek olalım.
 
 
Pelin Erem
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Burak Süalp 10 Şubat 2021 at 17:12

    Sevgili Pelin, ne kadar doğru bir konuya parmak bastın. Benim de Bienal’den en çok aklımda kalan eser/sergi aynı şekilde okyanuslar altındaki gürültü kirliliğiydi. Çok etkilenmiştim. Yazında bu konuyu işlediğini görünce iki kere mutlu oldum. Umarım gün gelir medeniyet seviyemiz teknoloji seviyemizin üzerine çıkar da teknolojimizle doğaya verdiğimiz zararın farkına varırız. Çok geç olmadan. Sevgiler.

    • Yanıtla Pelin Erem 9 Nisan 2021 at 18:28

      Teşekkür ederim. Aynı duyguları paylaşmışız demek ki. Umarım çok geç değildir. Yarattığımız tahribatla geri dönülemez eşiği geçmemişizdir.

  • Yanıtla Eser Akak 14 Şubat 2021 at 16:27

    Çok etkili gerçekten. Hayatta tek istediğimdir denizin altına dalmak. Siz ne kadar şanslısınız.

    • Yanıtla Pelin Erem 9 Nisan 2021 at 18:22

      Teşekkür ederim. Hayallerinizin gerçek olmasını diliyorum.

  • Yanıtla Yasemin Öztürk 1 Nisan 2021 at 18:26

    Ne güzel bir konuya değinmişsin Pelinciğim. Okyanusta, karada, havada yaşayan tüm canlılarımızı korumalı, risk oluşturacak faktörleri öngörerek hareket etmeliyiz. Yazdığın bu aydınlatıcı yazın inşş bir sürü kitleye ulaşır ve farkındalık yaratır cnm. Kalemine sağlık.

    • Yanıtla Pelin Erem 9 Nisan 2021 at 18:29

      Çok teşekkürler Yasemincim. Farkındalık yaratmak için bir katkım olabilirse ne mutlu.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan