Cadı Sanatı Feminizm ve Kadına Şiddet

8 Mart’ın Ardından

9 Mart 2022

Yazı: 8 Mart’ın Ardından | Yazan: Didem Çelebi Özkan

 
 

Ön Söz

Dün Twitter’da okuduğum,
çokça da beğeni almış bir paylaşımın ardından bu yazıyı yazmaya karar verdim.

 
 
Kanımca insanların en büyük sorunlarından biri ayrıştırma merakı. Kendimize benzerlerle bir olup ötekileştirdiklerimize saldırmak, genetik kodumuzda mı var acaba?

Kadına dair iki çift güzel lafı, başka kadınları aşağılamadan söylemek mümkün değil mi?

Her Anneler Günü’nde ya da 8 Mart’ta benzer tartışmalara girmekten yoruldum. O paylaşımları yapanlara bir şey anlatmanın mümkün olmadığını kabul ettiğimden beri de cevap yazıp sinirlerimi bozmuyorum artık. Ama kendi kendime onlarla kavga etmeyi de durduramadığımdan geçtim bilgisayarın başına, sizlerle dertleşerek zihnimdeki bu sesleri susturmaya çalışacağım.
 

* * *

8 Mart xxxx Günü

X’lerin yerinde ne olmalı? Bizde kafalar biraz karışık da bu konuda, o yüzden soruyorum.

Birlikte inceleyelim o hâlde.

Bugünün son yıllarda Dünya’da kabul gördüğü adı “International Women’s Day” yani “Uluslararası Kadınlar Günü“.

Wikipedia Uluslararası Kadınlar Günü’nü şu şekilde tanımlıyor:

“Kadınların kültürel, politik ve sosyoekonomik başarılarını anmak için her yıl 8 Mart’ta kutlanan küresel bir gündür. Aynı zamanda kadın hakları hareketinin odak noktasıdır ve toplumsal cinsiyet eşitliği, üreme hakları ile kadına yönelik şiddet ve istismar gibi konulara dikkat çeker.”

Bir de tarihsel arka planına bakalım:

8 Mart 1857’de New York’taki bir konfeksiyon fabrikasında erkeklerle aynı işi yapmalarına karşın onlardan daha düşük ücret alan kadınların greve gitmesi, polisin bu kadınları fabrikaya kilitlemesi, ardından da çıkan yangında 129 kadının ölmesinin “8 Mart” tarihinin Kadınlar Günü olarak seçilmesine neden olduğunu anlatan yazıları okumuşuzdur birçoğumuz.

Peki yaygın olarak okuduğumuz bu bilgi doğru mu?

1857 tarihli ABD gazetelerinde bu olaydan hiç söz edilmiyor örneğin.1 Böylesine büyük bir facianın gazetelerde hiç yer bulmamış olması, tuhaf değil mi? Bir tane mi sosyalist yayın yok o dönem ABD’de?

Kadınlar Günü’nü kuran uluslararası sosyalist kadın hareketinin liderleri tarafından da bir kez olsun gündeme getirilmemiş bu olay.

Günün neden “8 Mart” olarak seçildiğine dair -fabrika grevine alternatif- bir iddia daha var. Tarihin, Bolşevik Devrimi’nden kaynaklandığını söylüyor bu iddia. Şubat Devrimi olarak da bildiğimiz bu ihtilâl, o dönem Rusya’da kullanılan Jülyen takvimine göre 23 Şubat 1917’de başlıyor. Bu tarih, Gregoryen (Miladi) takvime göreyse 8 Mart.

“Kadınlar Günü”, 8 Mart 1917’de Petrograd’da (günümüzün St Petersburg’unda) Bolşevikler tarafından Rus Devrimi’nin ilk günü olarak kabul ediliyor. Bu günü, “Emekçi Kadınlar Günü” olarak anan da zaten ilk Bolşevikler.

İlk kez 28 Şubat 1909’ta Amerika Sosyalist Partisi tarafından kutlanan “Kadınlar Günü“, 1917’de Sovyet Rusya’da verilen kararın ardından “8 Mart” olarak tüm Dünya’da kutlanmaya başlanıyor.

Hangi kaynağa bakılırsa bakılsın, Uluslararası Kadınlar Günü‘nün kadın işçilerin sınıf mücadelesinden, sosyalist kadın mücadelesi geleneğinden türediği konusunda fikir birliğine varabiliriz.2

Ülkemizde 8 Mart Kutlamaları

Türkiye’de ise 1921 tarihinde “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlanıyor. 1980 darbesinin ardından dört yıl kutlama yapılmıyor. 1984’ten itibaren de her geçen gün daha da geniş kitlelerle kutlanmaya devam ediliyor.
 

* * *

Emekçi

Günümüz sosyal medyasında “emekçi” teriminin altının kuvvetle çizildiğini görüyorum. Peki ne demek “emekçi”?

Toplumbilim terimi olarak şu şekilde açıklanıyor kavram:

Anamalcı toplumlarda, üretim araçlarından yoksun olan ve emeğini anamalcılara bir ücret karşılığında satarak geçimini sağlayan kimse, işçi.

Yani proleter.

Bunda bir sorun var mı? Elbette yok. Zaten hareketin kaynağı bu kesim. Fakat bugün geldiğimiz noktada 8 Mart’ın kapsadığı kitle çok daha geniş. Sosyalist bir kaynaktan çıksa da asıl gücüne feminist kanal ile kavuşuyor Kadınlar Günü.

Sadece işçi sınıfının değil, oy hakkı için çabalayan ev kadınının da, üniversite eğitimi almak isteyen genç kızın da, dayak yiyen eşin de hakkını aradığı gün oluyor 8 Mart.

Paylaşımlara bakıyorum. “Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun” dendiğinde bazı kadınlar bundan rahatsız oluyor.

Kim mi rahatsız olanlar?

Örneğin çocuğuna, kocasına, ev işlerine bakan kadınlar gibi çalışmasına izin verilmemiş olanlar.

Haksızlar mı rahatsız olmakta?
Haklılar bence.

Bu durumda hemen karşı taraftan cevap geliyor.

“Olur mu, ev kadınları baş emekçi, elbette onların da günü 8 Mart.”

Kavram karmaşası. Peki gerek var mı buna? Kapsama alanı kısıtlı bir kavramın altına zorla hepimizi sığıştırmaya çalışmaya ya da birilerini dışarda bırakılmış hissettirmeye gerek var mı? Batı ülkeleri çözmüş bu karmaşayı ve Bolşeviklerin eklediği “emekçi” terimini çıkarmış, “Uluslararası Kadınlar Günü” diyerek herkesi bir çatı altında toplamışlar zaten.

Gelelim beni rahatsız eden ve gün boyunca zihnimde bu paylaşımı yapan kişi ile tartışmama neden olan tweet’e:
 

* * *

“Ben buna karşıyım arkadaş.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü değil, Dünya EMEKÇİ KADINLAR günüdür.
Hiç Ali Ağaoğlu’nun 26’lık sevgilisiyle 50 yaşına gelmiş fabrika işçisi kadın bir olur mu?
Lütfen dikkat!!”

* * *

 
“Ohh mis gibi demiş” diye düşünebilirsiniz, zaten böyle düşünülmüş ki tweet’i gördüğüm saatte bine yakın beğeni almıştı bile paylaşım.

Beni ne rahatsız etti, anlatayım sırayla.

“8 Mart Dünya Kadınlar Günü değil, Dünya EMEKÇİ KADINLAR günüdür” diye atarlı bir şekilde insanları düzeltirken Dünya’nın çoğunluğunun bu günü kendisinin iddia ettiğinin tam tersi şekilde adlandırıyor olmasından ya bir haber ya da kendisi bu şekilde isimlendirmek istediğinden, fikrini büyük harflerle ve ünlemlerle yazınca kabul ettirebileceği kanısında diye düşündüm öncelikle. İnsanların kendi fikrlerini genel geçer doğru olarak sunmasından ve bu kanıda olmayanları da aşağılamasından hoşlanmıyorum.

Gelelim ikinci ve beni en rahatsız eden bölüme:

Ali Ağaoğlu’nun 26 yaşındaki farazi sevgilisi.

“50 yaşına gelmiş fabrika işçisi ile bir mi?” diye soruyor ya, bu tam bir safsata hatta ajitasyon. Elbette bir değil. Fakat kaçımız o kadınla biriz ki zaten? Bilgisayar başında dirsek çürüten beyaz yaka, ameliyathanede zor bir ameliyat için neşter sallayan doktor, adliyede sanık sorgulayan avukat da bir değil o kadınla. Bir olmadığı için 8 Mart’ı kutlayamaz mı peki bu kadınlar?

Yok, merak etmeyin; onlara itiraz gelmez zaten, 50 yaşındaki işçi kadınla bir olmasalar da diğer meslek erbaplarının da hakkıdır 8 Mart’ı kutlamak. Önermedeki genç kadına bu hakkın tanınmamasının sebebi ise o kadının birlikte olduğu adam sayesinde refah içinde olduğu ve yaşamı için “emek” harcamak zorunda olmadığına dair varılan yargıdır.

(Hem bir hakaret davasına maruz kalmamak hem de durumu şahıslar üzerinden incelememek adına önermeden Ali Ağaoğlu’nu çıkartmak istiyorum. Bundan sonra yaşı, birlikte olduğu kadından büyük, zengin adam olarak bahsedeceğim.)

Öncelikle bu tarz ilişkilerde daima yerilenin kadın olmasından rahatsız olduğumu söylemek istiyorum.

Zengin adamın, maddi imkansızlıklar nedeniyle kontrolü altına aldığı genç bir kadını istediği gibi sömürmesine takılmayan zihinler, bütün eleştiri oklarını kadına çevirir hadsiz bir cüretle ve kadını yerden yere vururlar.

Aynı senaryoda zengin yaşlı kişiyi, kadın; genç olanı da erkek yaptığımızda neler denir bu durumda bir düşünelim mi? Çoğunluk genç adamı yargılamaz, tersine acır bile ona; kadını da mide bulandırıcı olmakla dahi suçlayabilir.

Bu iki senaryonun da haklı tarafı yok bence; maddi güçle genç bir bedeni sömürmenin bir savunması olamaz çünkü. Anlatmak istediğim eleştirilenin daima “kadın” olduğuydu.

Peki genç birinin kendini bu şekilde kullandırtmayı seçmesini eleştiremez miyiz? Açıkçası ben tüm şartları bilmeden hiçbir kadını eleştirmem. Hele de bunu “Kadınlar Günü”nde ASLA yapmam. Kadınların sorunlarına dikkat çekmenin amaç olduğu bir günde herhangi bir kadını aşağılayarak bir argüman kurmam.

“Kadın”ın onca sorunu varken, zengin adamın genç sevgilisinin bugünü kutlamaya hakkı olup olmadığı mı tartışmalıyız 8 Mart’ta? Eğitim hakkından mahrum bırakılan ya da çocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarından; her gün en yakın erkek akrabaları tarafından şiddet gören kadınlardan; son yıllarda katlayarak artan kadın cinayetlerinden, kadına karşı işleyen suçlara tanınan ceza indirimlerden… bahsetmemiz gerekirken magazin programı gibi konuşmayı tercih etmeyi anlayamıyorum sanırım. Tamam, isteyen magazin yapsın fakat hedefe bir kadını koymasalar mı en azından?

Anlatmak istediğim kısaca şu:

8 Mart’ta kimi Margaret Thatcher’ı bugüne layık görmüyor, kimi Tansu Çiller’i kimi de işte zengin adamın genç sevgilisini. Tamam, kabul; anmasınlar o zaman bu kadınları. Yaşamı kutlanabilecek onca kadın varken illa “Sizler hak etmiyorsunuz” diyerek bir kesimi dışarda bırakmaya gerek var mı? Anmamak zaten yeterli değil mi, özellikle “Sen bizden değilsin” demeye, birleştirici bir gün olması gerekirken bir kadına -kim olursa olsun- nefret söylemleri dile getirmeye lüzum var mı?
 

* * *

Bahsettiğim Tweet’i paylaşan bir kadındı.

Burada başka bir konuya daha değinmek istiyorum. Bir kadının en büyük düşmanının yine bir başka kadın olduğu önermesini ömrümün hiçbir döneminde doğru bulmadım, bulmayacağım da. Zaten bu söz Hobbes’un “İnsan, insanın kurdudur” aforizmasının çakma bir versiyonu gibi gelmiştir bana ezel ebed. Ki zaten Hobbes’a da katılmıyorum 😉

Kısacası; “Kadın, kadının kurdu değil, yurdudur!” diyenlerdenim ben.

Bazı kadınlar bunun aksi şekilde davranabilir ama bu geneli (yani diğerlerimizi) bağlamaz 🙃 Bireylerin tek tek davranışları bir cinse mâl edilmemeli, öyle değil mi?
 

* * *

Kendi hayatımdan bir anekdot ile bitireyim bu yazıyı.

Uzun zamandır bilinçli olarak görüşmemeyi tercih ettiğim bir kadın tanıdığım sıklıkla şöyle derdi: “Karı milleti şeytan!”

O bu cümleyi her kurduğunda benim vücudumdaki kan birkaç saniyeliğine donardı. (Biraz önce yazarken bile rahatsız oldum. Şeytanlığı hadi geçtim ‘kadın’ değil, ‘karı’ bir de 🤦🏼‍♀️)

Bir kadın neden “Karı milleti şeytan!” der, anlayamazdım. ‘Eee bu durumda kendi de şeytan olmuyor mu?’ diye düşünürdüm. İyi de ben şeytan değildim, ömrümün hiçbir döneminde de olmamıştım.

Sanırım kendinden hareketle böyle bir genellemeye varıyordu. Ne diyordu ünlü atasözümüz? Kişi, kendinden bilir işi 😉

Ve evet bence de kendisi tam bir kötülük timsaliydi 🙈 Hayatımda olmadığı için çok mutluyum. Fakat onun kötülüğü bütün kadınların kötü olduğu anlamına gelebilir mi? Elbette hayır. Hayatımda öyle muazzam kadınlar var ki dostluklarıdır beni daima ayakta tutan. Her birinin varlığına teşekkür ediyorum tek tek 🙏🏻💙🙏🏻
 
 

Didem Çelebi Özkan

 
 

Referanslar ve Kaynakça:

  1. CNRS NEWS | Women’s Day: the True Story of March 8th | 03.07.2016, Stéphanie Arc    ⇡⇡⇡
  2. EVRENSEL DAILY | 8 March: Myths and realities | 06 March 2020, Sevda Karaca    ⇡⇡⇡

 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

13 YORUMLAR

  • Yanıtla Metin Çoban 9 Mart 2022 at 13:53

    8 Mart, Emekçi Kadınlar Günü’dür gerçekten. Emekçi kadınlar; annedir, işçidir, patrondur, bedenini para karşılığı verendir.
     
    Bu kadınların bir kısmı, başarısız siyasetçi, kötü sanatçı, dedikoducu, aptal, şeytan karı olabilir. Bu emekçi kadınların bir kısmı feminist, gay, olabilir. Hiçbir kadın boş oturmaz, hergün bir faaliyet gösterir tüm kadınlar emekçidir.
     
    Twitter da yazılan, ayrımcı, taraflı, safsata laflara bakıp da makalene almana bile gerek yoktu. Yine de ellerine sağlık. Emek harcamışsın.
     
    Dün ben de bir Tweet atmıştım. “8 Mart günü dışındaki tüm günler Emekçi Kadınlar Günü olsun. 8 Mart ise Evrensel Tatil olsun” demiştim.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 9 Mart 2022 at 15:06

      Çok teşekkür ediyorum Metin Bey yorumunuza; keyifle okudum. Yorumlarınızla verdiğiniz daimi desteğiniz çok değerli 🙏🏻

    • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 13 Mart 2022 at 09:16

      8 Mart günü teklifinizi çok tuttum. Doğru söze ne denir.

  • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 9 Mart 2022 at 16:26

    Canım yine çok güzel bir eleştiri ile gelmişsin. Pek çok insanın okuyup üzerinde düşünmesini isterim.
     
    “Ben tüm şartları bilmeden hiçbir kadını eleştirmem” lafına öyle katılıyorum ki. Tüm şartları bilmeden hiçbir insanı eleştirmem. Bir kitabı o dönemin şartları göz önüne alarak okumak gibi bir şey.
     
    Sen vücudunu ve ruhunu sömürten bu genç insanlardan bahsedince aklıma Jane Austen’ın karakterleri geldi ister istemez. Ayakta durabilmek, yaşayabilmek, 19. yy’ın İngilteresinde, sosyal hayatta bir şekilde var olabilmek için evlenmek zorunda olan kadınlar geldi aklıma. Vucütlarını, ruhlarını bir şekilde sömürüye açan o kadınlar. Hâlâ ülkemizde de var olabilmek için pek çok kadının yapmak zorunda olduğu gibi. Senin de ifade ettiğin gibi bu çok eleştirilen kadını, kadınları bu şekilde davranmaya iten ne bilmiyoruz. Bilmemiz de mümkün olmayabilir. O yüzden sana sonuna kadar katılıyorum. Başkalarının hayatları üzerinden felsefe yapmaya çalışanlara son derece tavırlıyım. Yine yazdığın gibi konuşulacak o kadar çok şey varken bu memlekette.
     
    Bize farklı bir pencere açtığın için teşekkürler. Ellerine sağlık.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 9 Mart 2022 at 18:17

      Kuzuuuuummm ne harika bir yorum, bayıldım. Konu üzerine bir yazı da sen yazmışsın 😁 18/19. yy İngilteresi örneğin de çok iyiydi 👌🏻 Bizim 21. yy’da hâlâ çocuk gelinleri kurtarmaya çalışıyor olmamız ise içler acısı 😔
       
      Desteğin için teşekkür ediyor, seni kocamannnnn öpüyorum 🤗❤️😘

  • Yanıtla Cemile Baki 10 Mart 2022 at 09:14

    Size kesinlikle katılıyorum.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 10 Mart 2022 at 09:16

      Cemile Hanım, çok teşekkür ediyorum yorumunuza.
       
      Sevgiler 🤗

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 13 Mart 2022 at 09:38

    Her zamanki gibi akıcı, yaratıcı ve “derdini” en kısa yoldan anlatabildiğin bir yazı olmuş Didemcim. Kısa yoldan anlatmak zor; “toplumsal dolanıklık” içeren bir durum var ortada.
     
    Yeni Dünya Düzeni’ne geçmeyi seçenlerdenim. Mümkünse kutupluluktan çıkıp yüzyıllardır içinde yaratıp yaşadığımız -her ne kadar Tanrılar yarattı deniyorsa da- dualitenin yaratımını yıkıp iptal etmeye ne dersin? Bana göre kutlanan bütün günler çok masum görünseler de yaşamın üzerine yapay bir projeksiyon tutup gerçek Güneşimizi görmemizi geciktiriyor. “Uyutan Projeler” hemen hepsi.
     
    Sevgilerimi gönderiyorum.
    Saygılarımla.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Mart 2022 at 15:03

      Şen ablacığım öncelikle yorum için çok teşekkür ediyorum.
       
      Dualite yaklaşımınız ilginç; ben tabii bir Herakleitosçu olarak değişim için bu iki kutuplu akışın gerekliliğine ve karşıtımızla var olduğumuza inanıyorum. “Kötü” olmadan “iyi”, “hastalık” olmadan “sağlık” kavramlarını tanımlamamız mümkün olmazdı. Elbette ben de insanlığın daha üst bir yaşam modeline evrilebileceğine inanıyorum fakat bunu da işte yine “kötü”yü, “yanlış”ı, “hastalık” halini bildiğimizden ve ondan uzak durmaya çalıştığımızdan yapabileceğimizi düşünüyorum.
       
      Özel gün kutlamalarına gelince, bu günler son derece etkili/gerekli kanımca. Elbette keşke Metin Bey’in dediği her gün kadına şiddetten uzak durulsa, kadın eşitlik için mücadele etmek zorunda kalmasa… Fakat durum öyle değil. Bu noktada da kitlesel hareketlerin aynı günde yoğunlaşması etki edebilmesi açısından oldukça önemli. 8 Mart, kadınların aynı anda haykırdığı bir gün.
       
      Yeni Dünya Düzeni’ne gelince ütopya ile distopya arasında gidip geliyorum bu teori karşısında 😉 Devlet, din vb. ayrıştırıcı unsurlar olmadan tek bir çatı altında toplanabilmek elbette hoş bir ütopya fakat bunun totaliter bir Dünya Devleti’ne, hatta dikdatörlüğe dönüşebilme ihtimali de teoriyi distopik olarak algılamama neden oluyor. Bu fikrin bir de komplo teorisi ayağı var ki orada zihinler iyice karışıyor 🙈 Küreselci bir gündeme sahip seçkinlerin, ulus devletlerin yerini alacak olan otoriter bir tek dünya hükümetini gerçekleştirmek için sistematik krizlere neden oldukları dahi söyleniyor. Pandemi gibi 😉 Komplo teorileri hiçbir zaman ilgimi çekmediğinden fikri felsefi boyutta değerlendirdiğimde heyecan verici bulduğumu söyleyebilirim 😁
       
      Tüm bu fikirleri tartışabilmemize imkan sağlayan yorumunuz için bir kez daha teşekkür ediyor, sizi kocaman öpüyorum 😘

  • Yanıtla Atakan Balcı 23 Mart 2022 at 12:00

    8 Mart Emekçi Kadınlar Günü, 1 Mayıs’ın kadın emeğine karşı uygulanan haksızlıklara karşı ses yükselten bir versiyonu olması açısından çok önemlidir. 5 Aralık Kadın Hakları Günü’nün tüm kadınları kapsayan bir gün olarak varlığı da bu noktada çok önemli.
     
    Eleştiri için teşekkür ederim.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 23 Mart 2022 at 14:20

      Teşekkür ediyorum canım yorum için. Yazıda da belirttiğim gibi; ben günün işçi hareketinden çıktığını kabul ediyorum fakat artık bundan daha kapsamlı, zaten Dünya’nın diğer ülkelerinde “Uluslararası Kadınlar Günü” olarak geçiyor.
       
      Bir de o tweette beni asıl rahatsız eden “emekçi” kelimesi değil, kadına ait bir günde bir kadının hedef alınmasıydı. Buna gerek var mı, diye sormak istedim.

      • Yanıtla Atakan Balcı 23 Mart 2022 at 15:24

        O konuda katılıyorum. Kimin ne yaşadığını gerçek anlamda kim bilebilir ki? Gerçekten tanımadan, uzaktan bakarak yargılamak ise, kesinlikle ahlâk odaklı bir tutum değil. Gerçekten âdil bir yargılamanın bile olanaklı olup olmadığından emin değilim.

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 23 Mart 2022 at 15:25

          🤗❤️🤗

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan