Kadına dair iki çift güzel lafı, başka kadınları aşağılamadan söylemek mümkün değil mi? Her Anneler Günü’nde ya da 8 Mart’ta benzer tartışmalara girmekten yoruldum. O paylaşımları yapanlara bir şey anlatmanın mümkün olmadığını kabul ettiğimden beri de cevap yazıp sinirlerimi bozmuyorum artık. Ama zihnimde onlarla…
Kadınların oy hakkı tarihini araştırırken iki birbirine çok yakın terimle karşılaşıyoruz; Süfrajist ve Süfrajet. “Süfrajet” terimi, İngiliz gazetesi The Daily Mail‘in bu kelimeyi militan olan ve olmayanları ayırmak için aşağılayıcı bir şekilde kullandığı 1906 yılına kadar ortaya çıkmamıştı. WSPU’nun militan kadınlarının da bu terimi…
Pozitif ayrımcılığı düşünüyordum geçenlerde. Vikipedi şöyle tanımlıyor: “Pozitif ayrımcılık, dezavantajlı gruplar herkesin rahatça kullanabildiği bazı hakları çeşitli sebeplerden dolayı kullanamayabileceği için; onlar ancak bazı özel birtakım haklara sahip olurlarsa çoğunlukla gerçekten eşit olma şansını yakalayabilecekleri düşüncesiyle yapılır.” Kadınlara iş hayatında ve bazı sosyal konularda…
Yaşamayı sürdürebilmek için ölümden sonra bir hayatın varlığına inanmaya ihtiyaç duymamız çok ilginç değil mi? Kibrimizden kaynaklanıyor tüm bu ölüm sonrası kurguları bence. Yok olacak olmayı, koca evrende öyle çok da önemli bir değerimiz olmadığını kabul edemiyoruz. Karınca öldükten sonra ruhuna ne oluyor, diye…
Yıllardır aynı konuda yazılmış o kadar çok hikaye okudum ve seyrettim ki ben de ters köşeden bir tane yazmayım diye düşünüyorum, ne dersiniz 😉 Kurtarıcı erkek kahramanlı binlerce hikayenin yanında skoru eşitlemez ama yazmaya kalksam şöyle bir öyküsü olurdu herhalde: Öncelikle hikaye gelecekte geçerdi.…
Kadın entellektüel ya da iş kadını ya da ne bileyim bakkal ise aynı anda seksi olmamalıymış gibi bir durum söz konusu. Eğer “artist” falan değilseniz bu seksilik durumu her zaman basit bir duruş gibi yargılanmaya çalışılıyor. Elbette her türlü yaptırıma isyan bayrağı açan ben,…
Bir süredir köşe yazıları yerine öykülere ağırlık vermiştim. Sadece yazmadan sakinleşemeyeceğim durumlarda bu köşenin başına geçiyorum son zamanlarda. Bu satırları okuduğunuza göre gene şalterimin attığını tahmin etmişsinizdir. Beni en çok çıldırtan konu da daima “kadın” sorunları. Eski yazılarımın birinde, bu konuda bu kadar hassas…
Son birkaç gündür ağlamaktan gözlerim şişti, ruhum paramparça… Üzgünüm, sinirliyim, korkuyorum, lanet ediyorum, çare arıyorum… En kötüsü de ne biliyor musunuz? Kadın, çocuk, hayvan, doğa katliamlarının suçlularının gerektiği şekilde cezalandırılmayacağını içimize işletmeleri, asıl terör bu aslında. Kendinde her hakkı gören adamlar tarafından öldürülmemek için…
Şeyma Subaşı’nın “Sadece Şeyma” kitabını yorumlamayan Cüneyt Özdemir’in YouTube videosunu izledim geçenlerde. “Kitap yorumluyorum” diye ortaya çıkan bir “gazeteci”ye yakışmayan üslubundan açıkçası hiç ama hiç hoşlanmadım. Okumak, takip etmek zorunda mısınız? Dünyada okunmaya kalksa ömür yetmeyecek sayıda edebi eser varken, siz “o” kitabı okumayı…
Bugün 6 Mayıs. Siteyi kurup ilk yazıyı girdiğim gün. “Tanışalım mı?” diyerek tek başıma atıldığım serüven, bugün dergiye inanan, bu uğurda emek veren yazarlardan oluşan olağanüstü kadrosuyla bambaşka bir oluşuma dönüştü. Minik minik koyduğum hedefler tamamlandıkça da yerlerini daha büyüklerine bıraktılar. Blog yazmak düşünüldüğü…