Feminizm ve Kadına Şiddet Sentez

Zehirli Labirent

17 Ocak 2020

Yazı: Zehirli Labirent | Yazan: Özge Can

Önce kendimle kavgamı yendim. Kendimi yenmeseydim içimdeki zehirden ip yapıp boynumdan sallandıracaktım kendimi. Yendim ama. Sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. İçimdeki kapılardan geçtim. Gözümün yaşından oluşan ırmaklar akıyordu içimde. Gözümden düşenlerin üzerine basarak geçtim ırmakları. Çıktım içimin kirli sularından. Gözümün yaşında arındım. Güneşin ateşinde kuruttum hem kendimi hem gözümün yaşını. Gözümdeki pus kalkınca gördüm çevremi. Kendi içindeki zehri arıtmış, kendini yenmiş birini kim alt edebilir ki?

Her gün gördüğüm babama çevirdim gözümü.

Masanın başköşesinde duran rakı şişesinden alamazdı gözünü. Gözünün elası harelenirdi rakının şeffaf renginde. Bakar görmez, görür içine çekmez.

Sonradan anladım!

Ela gözünün ardı, maviler yeşillerle bezeliydi. Annemle biz hayatına girince, kara bir duvar inmiş gözüne. Renkler birbirine karışıp elaya dönmüş. Arada o rakıdan birkaç kadeh içince yeşiller maviler aradan sızardı gözlerinden.

Hayalleri vardı, olamayan. Umutları vardı, kaybolan. Kendimi bildim bileli önünden kalkmayan o şişede gerçekleşmeyen hayallerine gidiyordu demek ki. İki kadeh rakı yetiyordu umut etmesine. Sonra başını kaldırıp bizi gördüğünde kayboluyordu renkler yeniden.

Ben sanırdım ki babam bizi sevmiyor.

İşte o zamanlarda babamın sevgisizliğini de yendim içimde. Yükseldim orada. Âlemler değiştirdim. Babamın içini gördüm, gözünün arkasını. Hayalinin ortağı olmayan insanlarla, bir sofranın başında içini öldürüp öldürüp diriltiyordu babam. Derdi biz değildik, kendiydi. Sonra kendini yenemedi o. İçindeki susuzluğa inat, ayağına bağladığı bir taşla, akarsuyun derinlerine bıraktı kendini.

Ben babamın sevgisizliğini de yendim!

Bir dostum vardı.

Tüm cihanı derdest edip iki kelam sözle seyre daldığım. İçinden ışıklı şehirler geçen gözleriyle, umut ettiğimiz yarınlarımız olan. Dünlerden dertler biriktirip, üzerinde bir dal sigarayla seyre daldığımız dünyalıklarımız olan. Varlığının sorgusuyla boşa düşen dost. Egosunun altında boğulduğum. Narsistliğine bulduğu kılıfları, gerçek sandığım dost. Egosunun ucuna kurduğu salıncakla sallanırken tek hamlede salıncağının iplerini kestiğim. Kendi egosundan intihara sürüklediğim dost.

Ben dostumun egoist yalnızlığını da yendim!

Bir sevdiğim vardı.

Sevginin yakıcılığında, yeminlerimin uçurumundan atladığım. Birden bine çağıran gözlerinde kendimi unuttuğum. Çoğaldığım, çağladığım, tamamlandığım. Renklerin en canlılarından yeni evren inşa ettiğim. Onunla kurduğum yenidünya düzeninde kendime kulluk rolü biçtiğim. Gözümün feri, sesimin sesi sevdiğim. Yabancı bir gözün bahçesinde kendine yer açmış sevdiğim. Aramıza kurduğu merdivenlerin en tepesinden bana el sallayan. Merdivenin başıyla sonunun karıştığı bir anda, başka bir gözün uçurumuna ellerimle itip, kalbimin kanında yıkadım ruhumu.

Ben sevdiğimi, aldatmanın ateşinde yanarak yendim!

Bir evim vardı.

İçinde çocukluğumun nedeni bilinmez mutsuzluklarının olduğu. Annemin, mutsuzluktan kendini çamaşır suyuyla ovduğu. Teninde biriktirdiği dünyanın kir kalıntısını tuz ruhuyla ovup, balkonda çamaşır ipinde kuruttuğu. Kız kardeşimin, baba şefkatini bulduğunu sandığı kendinden yirmi yaş büyük bir herifin soluğunda sigara dumanından zehirlendiği.

Bir bayram neşesinin kapısının önünden bile geçemediği bir evim vardı. İçinde labirentten sığınaklar yapıp, dünyadan üzerimize yağan neşe bombalarından kaçtığımız. Televizyonda ağzı yayvan gülen kadınların, masamıza iğreti bir uzaklık bıraktığı. Müge’nin kayıp arayan ekiplerinin evimizin içinde dolaşırken kaybolduğu.

Üzerime yıkıldı evim! Enkazın içinden çıkmak için bir el bulamadım. Bir yudum su, bir sıcak el, bir nefes hissetmeden üzerimdeki enkazı tırnaklarımla söküp attım.

Ben evimi, sırtımda taşıdığım yaraların kabuğuna sığdırarak yendim!

Bir ben varım şimdi…

Rakı şişesinde balık olan” babamın anısına iki kadeh rakı içen. Parklardaki salıncakta dostunun anısına gökyüzüne yükselen. Merdiven trabzanlarından yukarıdan aşağıya sevdiğinin anısına kayan. Bir çadırın çatısına bakarak, labirentsiz, duygusuz hanemin özgürlüğünde evinin anısına huzur bulan.

Yalnızlığıma saygı duruşu bekliyorum dünyadan. Ben içimde kuruyan ağacı kökünden söktüm. Kendimi yendim, kendime rağmen. Tutunamayanlara inat, tutundum hayata.

Bir gökdelenin soğuk griliğinde dünyayı selamlayabiliyorum şimdi. Bir eşim yok, bir çocuğum yok, bir evim yok. Kimsesiz bir kimlik içinde, dünyayı sentezliyorum kafamda…

Kendi içindeki zehri arıtmış, kendini yenmiş birini kim alt edebilir ki artık?

Özge Can

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 17 Ocak 2020 at 20:59

    Heyyt be!! Yalnızlığına değil cesaretine, dik duruşuna ömürlük saygı duruşunda dursun dünya.
     
    Muhteşem
     
    Tebrikler..👏👏👏👏

    • Yanıtla Özge Can 17 Ocak 2020 at 22:04

      Teşekkür ederim Gökçecim 🙏
      İnsan bir şeyi yendi mi, ardı sıra geliyor cesaret.
      Sevgimle 💙

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 26 Ocak 2020 at 16:57

    Ne mutlu size. Başarmışsınız. Dünya sizden korksun artık. Hep mutlu olun ve değmezleri umursamayın.
     
    Sevgiyle kalın.

    • Yanıtla Özge Can 13 Mart 2020 at 12:17

      Yorumunuzu geç gördüğüm için özür dilerim. Teşekkür ederim, sevgiler 💙

    • Yanıtla Fatma Sümer 16 Mayıs 2020 at 06:28

      Ne kadar yoğun duygular, ne güzel bir anlatım. Herkesin bir kısmını yada tamamını yaşayabileceği ama çoğunlukla yenemeyeceği şeyler. Her yönden saygıyı hak ediyorsunuz. Yüreğinize sağlık. Paylaşabilir miyim?

      • Yanıtla Özge Can 16 Mayıs 2020 at 11:39

        Teşekkür ederim Fatma Hanım 🙏 Elbette paylaşabilirsiniz. Sevgimle 💙

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan