Sessizlik Öyküleri

Dükkan | 3

1 Nisan 2021

Öykü: Dükkan | 3 | Yazan: Hakan Özbek

 

İndeks

Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm

 
 
İşler bir şekilde ilerliyordu. Geçen gün beklediğimiz kitapların sonuncuları da gelmişti. O akşam neredeyse uyumadan kitapları kategorilerine göre ayırdım, rafları yeniden sildim, dükkana son bir kez daha çeki düzen verdim. Böyle keyifli bir gecede içmeden olmaz deyip birkaç bira yuvarladım.

Sabah uyandığımda dükkana indim. Feyyaz dayı çoktan gelmiş, çayı demlemiş, hatta akşamdan düzenlediğim bazı şeylerin yerlerini kendince değiştirmişti.

“Günaydın Feyyaz dayı. Kolay gelsin. Ne yapıyorsun?”

“Günaydın sana da. Hiç. Buralar çok karışmış, onu düzeltiyorum.”

“Ne karışması? Ben öyle koydum onları. Bırak kalsın öyle.”

“Çay içer misin?”

“Demlendi mi?”

“Çoktan…”

“İçerim o zaman.”

Feyyaz dayı söylediklerimi hiç sallamamıştı. Bildiği, gördüğü neyse doğru oydu onun için. Çayımı masaya bırakıp eşyaların yerini hiç değiştirmemiş gibi kendince yerleştirdiği sandalyelerden birine oturdu.

“Kitapları ne yaptın?”

“Yukarı çıkardım. Bütün gece onları ayırıyordum. Bugün onları indiririm ben, sonra dizeriz raflara. Olur mu?”

“Patron sensin, olur tabii.”

“O zaman ben şuradan simit alıp geleyim de kahvaltı yapalım.”

“Aldım ben, sen çıkma şimdi.”

“Ama böyle olmaz ki Feyyaz dayı. Zaten para veremiyorum sana. Bari bırak da simitleri falan ben alayım.”

“Boşver…”

Kahvaltımızı yapıp kitapları yerleştirdik. Öğleye doğru yemek hazırlayacağını söyleyip mutfağa geçti. Gerek yok, desem de dinlemedi. Kendince bir şeyler yapmaya başladı. Birazdan dükkanın içini pilav kokusu sarmıştı. Hatta bırakın dükkanı koku sokağa taşmıştı. Az sonra elinde iki tabak pilavla geldi Feyyaz dayı.

“Pilav mı yaptın?”

“Evet, sevmez misin?”

“Severim de gerek yoktu ki Feyyaz dayı.”

“Gerek olmaz olur mu? Aç acına çalışılmaz ki!”

“İyi bari ama uğraşma böyle sen. Hem evin yakın değil mi buraya? Git canın istediğinde yemeğini ye, gel geri. İstemezsen gelme, yat dinlen. Takıl yani kafana göre.”

“Ev yakın ama sıkılıyorum ben evde. Burası iyi geliyor.”

Biz pilavlarımızı yerken, yan masaya bir müşteri geldi. Bizi selamlayıp oturdu. Bir şey isteyip istemediğini sorduğumuzda bir tabak pilav istediğini söyledi.

“Burası pilavcı değil amca, kitapçı.”

“Eskiden pilavcıydı?”

“İşte eskiden o. Artık pilav satmıyoruz.”

“E siz yiyorsunuz?”

“Kendimize yaptık.”

“Ben de yesem olmaz mı?”

“Olur ama pilavcı değiliz yani, aklında olsun.”

“Tamam unutmam. Bir de ayran açsana bana.”

“Ayran da satmıyoruz ama bakkaldan alıp getiririm şimdi.”

Ayranını pilavını verip sokağı izlemeye başladım. Biraz sonra amca gitmiş, masaya 10 lira bırakmıştı. Feyyaz dayı 10 lirayı alıp, bu fazla, dedi.

“Nedir fazla Feyyaz dayı?”

“Pilav ayran 7 lira, 10 lira bırakmış.”

“Ya görürsen ver parasını Allah aşkına, biz pilavcı mıyız dayı?”

“Değiliz de müşteri her zaman haklı değil midir?”

“Değildir tabii, niye haklı olsun her zaman!”

“Öyle derler ya.”

“Kim der dayı. Sen boşver bunları, yapma pilav burada en iyisi.”

“Canım çekti…”

“O zaman ayrı ama az yap.”

“Dört tabaklık yaptım zaten. Bir tabak daha çıkar, istersen vereyim de ye.”

“Yok doydum ben.”

“İyi madem.”

İşe başladığımızdan bu yana tek kitap satamazken, bolca çay satmıştık. Şimdi bir de Feyyaz dayının her gün bana inat yaptığı pilavları satıyorduk; pilav ayran 7 lira. Adam yapmadan anlamıyordu. Bildiği gibi yaşıyor, sabahın köründe geliyor, gürültü yapıyor, bir şey deyince de duymamazlıktan geliyordu. Böyle böyle haftaları, ayları geçirdik. Bu süreçte ben kitap satamamaya, Feyyaz dayı ise pilav yapmaya alışmıştı. Üstelik artık pilavı sabahtan büyük tencerelerde yapıyor, üstüne bir de nohut ya da ciğer hazırlıyordu. İş yapmıyorduk desem yalan olur, çok güzel para kazanıyorduk ama hayal ettiğim gibi değildi işte. Ben her hafta birkaç kitap satar, bolca okur, dost edinirim diye düşünürken, işler artık başka bir yere doğru gitmişti. Dükkan Feyyaz dayının pilavını yemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

Bir gün sabaha karşı dörtte uyanıp dükkana indim. Feyyaz dayı gelmeden çayı koydum, üstüme bir battaniye alıp dükkanın önünde oturup çayımı içmeye başladım. Yaklaşık iki saat sonra Feyyaz dayı geldi.

“Feyyaz dayı sen her sabah bu saatte mi geliyorsun?”

“Evet? Niye ki, geç mi?”

“Yok. Bu kadar erken gelmene gerek yok. Kitapçı burası. Kimse sabahın altısında kitap almaz, merak etme.”

“Ama çay içmeye geliyorlar. Sonra pilav yapmam lazım…”

“Yapma dayı, yapma şu pilavı. İlk başlarda dört tabaklık yaptın, bir şey demedim ama bildiğin kazanla pilav yapıyorsun. Burası pilavcı değil, sen neyi anlamıyorsun?”

“O pilav paralarıyla dükkan dönüyor, farkında mısın? Hem pilav satınca ayıp mı oluyor?”

“Ayıp olmuyor ama işin boku çıkıyor!”

“Sayemde karnımız doyuyor!”

“Ya sen benim cebimin hesabını mı tutuyorsun, belki benim param çok! Belki zararına iş yapmaktan keyif alıyorum!”

“Amma tatava yaptın ha sende!”

“Gelme dayı sen artık, vallahi gelme. Böyle olmaz, ben seninle baş edemiyorum. Sen aklından her geçeni yapıyorsun ama burası öyle bir dükkan değil. Burası kitapçı olarak kalacak. Ben pilavcılık yapmam, anlamam da o işlerden. Bak işler oturduğundan beri maaş da alıyorsun. Ben sana tazminatın neyse vereyim, gelme sen artık çalışmaya. İstersen çay içmeye gel, akşama kadar otur ama bir şeye elini sürme.”

“Şimdi öyle mi oldu? Helal be sana. Vallahi sende ne saygı var ne bir şey! Ticaretten de anlamıyorsun. Batar bu dükkan ben olmasam.”

“Batsın ulan, bir bırak da batsın. Dükkan benim değil mi? Madem bu kadar hevesin vardı, satmasaydın!”

“Sana iyilik de yaramıyor! Ver o zaman tazminatımı! Kaç para benim tazminatım?”

“Ne bileyim, muhasebeciye söylerim hesaplar.”

“Ben bunları yapmasan tazminatımı da ödeyemezdin, unutma bunu.”

“Yapmasaydın o zaman. Ben sana yapma dedim zaten.”

“Tüh senin gençliğine be!”

“Offf!”

Feyyaz dayı sinirlendi, söylene söylene gitti.

Akşam içeride kendime bir güzel sofra kurup rakımı içerken, olanları düşündüm. Bu adam durmayacaktı. Sürekli gelecekti buraya, biliyordum. Bilgisayarı açıp yazıcıdan satılık dükkan yazılı bir kağıt çıkardım, cama yapıştırdım. Birkaç gün sonra ise yine benim gibi İstanbuldan gelen bir çifte sattım.

“Siz ne açacaksınız buraya?”

“Karar vermedik daha. İlk bir yerleşelim, sonra düşünürüz.”

“Pilavcı açın. Kahvede de Feyyaz dayıyı bulun, süper iş yaparsınız.”

“Satar mı çok?”

“Siz ne diyorsunuz? Deli gibi satar hem de. Çayı pilavı dayayın, devam.”

“Siz neden o işe girişmediniz madem?”

“Ben kitabevi açmak istiyorum, başka bir yerde deneyeceğim şansımı.”
 
 

…SON…

 
 
Hakan Özbek

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 1 Nisan 2021 at 10:45

    Süperdiiiii 😁😁😁 Güleyim mi, üzüleyim mi bilemedim 🙈
     
    Ve her zamanki gibi muazzam diyaloglar 👌🏻

  • Yanıtla Hüseyin Küçükkelepçe 1 Nisan 2021 at 10:55

    Harika bir öykü. Hayâl gücünüze sağlık. Hep hayalimdir, para pul ihtiyacından azade bir sahaf açmak. Öyküde olduğu gibi dükkanda yatıp kalkmak ne kadar iyi gelirdi. Rutin sorumluluklar, yüzyıllık planlar… Usandık.
     
    Selamlar, saygılar.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan