Sessizlik Öyküleri

Koşmak

9 Temmuz 2020

Öykü:Koşmak Yazan: Hakan Özbek

Kırlarda uzandığımı hatırlıyorum. Sonra bayır aşağıya koşuşumu. İyi koşardım eskiden. Şimdilerde o kadar iyi koşamıyorum. Aslında sadece ben değil, hiçbirimiz eskisi kadar iyi koşamıyoruz. Çok iyi koşan bir arkadaşım vardı, adı… hatırlamıyorum şu an. İsimlerin çok da bir önemi yok zaten.

Geçenlerde onu gördüm, koşmuyordu. Eski bir çeşmenin önünde birini bekliyordu sanırım. Uzaktan baktım bir süre. Emin olmak istedim, onun o olup olmadığından. Yanına yaklaşmak istedim ama adını hatırlamıyordum. Şimdi gitsem bir şey demem lazım ama bir isim gelmiyor aklıma. O kararsızlık anında beni görmüş, yanıma geldi.

“Hakan!? Nasılsın? Neredeyse tanıyamayacaktım, çok değişmişsin.”

Bir şey söylemeniz gerekir ama öyle mal gibi kalırsınız ya, işte tam olarak öyle oldu. Hâlâ adını hatırlamaya çalışıyor, bu yüzden de bir türlü yanıt veremiyordum. Üstelik arkadaşımın sesinden hiç hoşlanmamıştım. Halbuki yıllar önce ne kadar sevimli bir sesi vardı.

“İyiyim, sen nasılsın?”

Yüzüme baktı, kafasını hafifçe sola eğip gülümsedi.

“Hatırlamadın değil mi beni?”

Hatırlamadım, hâlâ hatırlamıyorum ama bu kadar içten gülen bir arkadaşıma ‘Seni hatırlamıyorum’ diyemedim. Sanki gereksiz bir soru sormuşçasına gözlerine baktım.

“Olur mu lan öyle şey; hatırlıyorum tabii ki. Beraber koşardık biz. Okulun koşu takımındaydık ya. Ne güzel günlerdi!”

“Ben de bir an tanımadın sandım. Gerçi yıllar geçti, ben de çok değiştim. Hatırlamasan da bozulmazdım ama yine de hatırlamana çok sevindim.”

Yüzüne bakıyorum, boyuna bakıyorum, kilosuna bakıyorum, aynı çocuk işte. Hiç de değişmemiş. Biraz değişse zaten hatırlamam. Ben bile hatırladığıma göre hiç değişmemiş, kesin. Yüzleri aklımda tutabiliyorum ama isimler yok işte.

“Ne var, ne yok? Koşuyor musun hâlâ?”

“Yoooook, neden koşayım ki?”

“Neden koşmayasın, koşuyorduk ya eskiden? Ondan sordum. Hâlâ koşuyor musun?”

Yüzüme bakıyor. Onu hatırladığıma inanmıyor sanki. Halbuki gerçekten hatırlıyorum. Rüzgar gibi koşuyordu bu çocuk. Dümdüz sarı saçları vardı, biraz uzundu. Koşarken sağa sola savrulurdu.

Koşarken çekilmiş tek fotoğrafımda yüzümü kapatmıştı onun saçları.

Tek koşu fotoğrafımı saçları mahvetmişti.

Annem fotoğrafı bastırdığında fotoğrafta ben yoktum.

“Neden bir daha çekmedin koşarken beni” diye sorduğumda annem gülerek, “Ne zaman çekmek istesem önünde birileri vardı, sen görünmüyordun” diye cevap vermişti.

Babam zaten hiçbir koşuma gelmemişti.

“Yok yok, bıraktım o işleri. Çocuk muyuz artık, ne koşması?”

“Neden? Usain Bolt çocuk mu?”

“Ya değil tabii ama bu yaşta koşmak da, ne bileyim işte…”

“…”

“Gel oturalım bir yerde. Eski günlerden falan konuşuruz, olmaz mı? Hem kaç yıl oldu, on beş yılı geçti herhalde?”

“Ben şimdi…”

Birini bekliyordum. Instagram’dan yazmış bana, kanka oturalım vesaire diye. Burada buluşuruz demişim. Gitsem ayıp olacak, bununla oturmasam ona da ayıp. Bir çay içelim desek, çay bahçesi taa sahilde kalıyor, offff…

“Burada oturalım, olmaz mı?”

“Dönercide mi?”

“Hee, dönercide. Niye ki, dönercide oturulmaz mı? Hem açsan döner yersin bir buçuk, fena mı?”

“Yok, oturulur da… Ben bir çay içeriz diye düşünmüştüm.”

“Tamam işte, iç çayını burada. Ne olacak? Dönercide çay içilmez mi?”

“E, iyi hadi… Oturalım madem.”

Oturduk. Garson çocuğu çağırıp iki çay istedik, çocuk garipsedi.

“Döner yemeyecek misiniz?” diye sordu.

“Yemeyeceğiz” dedim.

“Ustama sorayım” dedi gitti.

Birazdan iki çayla geri geldi. Masaya bırakırken sordum, “Ustan ne dedi?” diye. “Ne desin abi, bir şey yok” deyip gitti.

Okuldan arkadaşım hâlâ gülümsüyordu. Şekerlikten beş şekeri alıp çaya kattıktan sonra karıştırmaya başladım. Çin, çin, çin, çin, çin, çin, çini, çin… Bardağı kaldırıp şekerlerin tam eriyip erimediğine baktım, erimiş.

“Şöyle dursun da soğusun biraz. Sıcak içemiyorum”

“Evet.”

“Ne evet?”

“Haaa, yok. Anladım manasında.”

“Tamam. Eeee neler yapıyorsun, anlat bakalım?”

Saçlarının önünü eliyle hafif geriye itti, kıçını sandalyede ortaladı, bıyığını kaşıdı…

“İş güç işte. Koşturuyoruz. Burada değildim zaten, İzmit’teydim. Yeni geldim.”

“İzmit ne alaka ya?”

“Bayii toplantısı vardı bizim, su işindeyim de ben.“

“İyiymiş. Su işi iyidir yani, hep içilir falan. Su satar, aç kalmazsın sen.”

“İyi gidiyor, şükür.”

“Bunun için mi koşmayı bıraktın? Su işi yapacağım diye?”

“Yok, liseden sonra daha koşmadım zaten. Sigaraya falan da başlayınca eskisi gibi olmuyor herhalde.”

“Ne alakası var, ben hâlâ bazen koşuyorum. Hem sigara da içiyorum, bir şey olmuyor.”

“Harbiden mi, koşmaya devam ha?”

“Ne sandın lan, bak gör şimdi!”

Kalktım masadan koşmaya başladım, çeşmenin etrafını dört tur döndüm. Koşar adım masaya geldim.

“Kaç saniye?”

“Ne kaç saniye?”

“Koştuk ya oğlum, tutmadın mı?”

“Yooook. Tut demedin ki. Hem ne bileyim birden koşacağını?”

“Neyse ya, siktir et zaten.”

“Harbi niye koştun ki şimdi?”

“Koşmayı seviyorum!?”

Çaylarımızdan birer yudum aldık. Arkadaşım çeşmeyi kolluyordu. Yeniden saçlarını düzeltti.

“Sen koşuyorsun galiba?”

“Arada koşuyorum, eskisi gibi değil tabii.”

“Niye ki?”

“Hiç fotoğrafım olmadı lan benim koşarken, çok zoruma gitti, bıraktım.”

“Ne alaka?”

“Liseye kadar hep birinci oluyordum, lisede sen önüme geçtin, diğer çocuklar geçti. Sonra üniversitede daha fazla kişinin gerisinde kalmaya başladım. Dedim madem hep arkada kalıyorum, o zaman o kadar da koşmaya gerek yok.”

“Geçerdin, ne olacak? Madem bu kadar seviyordun bırakmasaydın keşke.”

“Lan bir tane fotoğrafım yok diyorum sana. Koştuğumu ben hatırlamasam kimse hatırlamayacak.

“Orası da doğru tabii.”

“Doğru tabii! Yahu madem bir hevesti sizinkisi, benim hevesimi niye kırdınız lan! Benimle koşanlardan kimi görsem, artık koşmadığını söylüyor. Tamamlamayacağınız yola niye çıkıyorsunuz? Benim gibi gönüllüler ziyan oluyor sizin gibiler yüzünden!”

Hakan Özbek

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

16 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 9 Temmuz 2020 at 11:02

    😂😂 Süperdi, bayıldım 👌🏻

    • Yanıtla Hakan Özbek 9 Temmuz 2020 at 11:33

      Çok teşekkür ederim Didem 🙂 Ben de yazarken çok eğlendim, yalan yok 🙂

      • Yanıtla Esra 9 Temmuz 2020 at 11:55

        Seni çok iyi tanıyan, adını bilen ve gördüğüne çok sevinen insanın adını hatırlayamamak tam bir kâbus 😂 Ben de çok yaşıyorum o durumu 😁 Gerçekten okumak keyifliydi de merak ettim arkadaşının ismini sonradan öğrenebildin mi? 😁

        • Yanıtla Hakan Özbek 9 Temmuz 2020 at 12:01

          Aslında öyle bir arkadaşım yok, tamamen kurgu 🙂 Ancak ben de çok sık yaşıyorum bu durumu. İşin kötü tarafı ise hatırlamadığım belli oluyor. 😀

  • Yanıtla Beril Erem 9 Temmuz 2020 at 12:17

    Hayalini yıkanların hepsini de stalk’lamış ama koşuyorlar mı hala diye 😂😂 Ahahaha harika bir öyküydü Hakan, tebrik ediyorum. Çok beğendim 👌

    • Yanıtla Hakan Özbek 9 Temmuz 2020 at 12:24

      Çok sevdiğim bir öykücüden böyle güzel bir yorum almak 🙂 Teşekkür ederim Beril 🙂

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 9 Temmuz 2020 at 21:21

      Bayıldım. Kaleminize sağlık 😊

      • Yanıtla Hakan Özbek 10 Temmuz 2020 at 09:04

        Teşekkür ederim 🙂

        • Yanıtla Arzu 11 Temmuz 2020 at 00:04

          Kalemine sağlık, keyifle okudum.

  • Yanıtla Mert Divan 9 Temmuz 2020 at 19:49

    Harika bir yazı.
    Kaleminize sağlık. 🙂

    • Yanıtla Buse Yılmaz 9 Temmuz 2020 at 22:15

      Çok keyifli bir öyküydü, teşekkürler Hakan 🙂

      • Yanıtla Hakan Özbek 10 Temmuz 2020 at 09:05

        Teşekkürler Buse 🙂

    • Yanıtla Hakan Özbek 10 Temmuz 2020 at 09:07

      Teşekkür ediyorum Mert Bey kardeşim.

  • Yanıtla Muhammet Cemal 9 Temmuz 2020 at 22:10

    Yarışalım mı demesini çok bekledim. 🙂 Kalemine sağlık, başarılı hikaye…

    • Yanıtla Hakan Özbek 10 Temmuz 2020 at 09:05

      Öyküyü ben orada bıraktım, belki sonra yarışmışlardır 🙂

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 10 Ağustos 2020 at 17:52

    Koşmayı bırakmışsınız. Ama dergide kelimelerinizle koşuyorsunuz belli ki. Ancak zaman bulabildim uzun yorucu yaz günlerinden sonra okumaya.
     
    Tebrik ederim çok başarılı.
     
    Sevgiler

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan