Yazılı Metin

Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | 2

30 Mayıs 2023

Öykü: Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | 2 | Yazan: Metin Çoban

 

İndeks

Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 1
Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 2
Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 3
Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 4

 
Sengül, Özer Şirketi ile Moskova Rusya’da. Akkuyu Nükleer Santrali’nin büyük bölümü tamamlandı, gelecek sene 2023 yılında işletmeye açılacak, bu yüzden 2023 senesi içinde Sinop Hamsilos koyunda yapılacak ikinci santralin temel atma töreni, Akkuyu faaliyete geçmeden mutlaka yapılmalı.

2014 yılında bu proje Japonya ile yürütülüyordu. Proje yüzünden yüklenici firma, bölgede 650 bin ağacı kanunsuz bir şekilde kesmiş, bakanlık ise bu kesimin endüstriyel bir plan olduğunu iddia etmişti. Hamsilos İnceburun deprem fayı üzerindeydi. Hem doğa katlediliyordu hem bölge insanı tehdit altına alınıyordu. Herhangi bir tehlike anında en az ölümün yaşanacağı yer burası idi. Nitekim, inşaatın yakınındaki 2.000 nüfuslu Abalı köyü tamamen boşaltılmıştı. Ancak o sene döviz kurunda olan artışın çok yüksek olması, çevrecilerin baskıları ve eylemleri, Japonya’nın Fukuşima santralinin zararını sanki çıkartmak için, santral maliyetinin 20 milyar dolardan, 40 Milyar dolara çıkarması nedeniyle, proje askıya alındı. Japonya halkı dahi, Sinop’a nükleer santral yapılmasın diye gösteriler yapıyordu.

Ülkelerinde yaşanan nükleer santral faciası ve çevreye verilen zarar yüzünden, Japonya ve Avrupa ülkeleri kendi santrallerini kapatmak üzere bir takvim belirlerken ellerindeki teknolojiyi bizim gibi gelişmekte olan ülkelere satmaya çalışıyorlardı.

Rusya Devlet Başkanı, birkaç yıldır Türkiye cumhurbaşkanına dilediği şeyleri yaptırmayı beceriyordu. Türkiye, Rusya’nın sağladığı mal ticareti ve turizm gelirleri nedeniyle Rusya’nın her türlü isteklerine boyun eğiyordu. Akkuyu Santrali 20 yıl boyunca Rusya tarafından işletilecek, 20 yıl sonra teslim edilecekti. Santralin maliyeti de 40 milyar dolar gibi ciddi bir rakamdı. Sinop için yapılacak santralin de maliyeti 45 milyar dolardı.

Sengül telefon etti ve 3 gün sonra geleceğini söyledi. Benden bir şey isteyip istemediğimi sordu, “Gogol’ün paltosunu istiyorum” dedim. “Gogol’ün paltosunu kim istemez ki? Bulursam getiririm” dedi.

Artık her gün Anadolu yakasındaki evime gitmiyorum.

Bir aydır hafta içi Sengül ve Tarık ile kalıyorum, hafta sonu Sengül ve ben karşıda benim evimde kalıyoruz. Hem tatil gibi geliyor hem de hafta sonu Anadolu Yakası daha rahat ve sakin. Benim gibi adamın böyle rutin bir hayatı olacağını söyleseler “Hadi lan oradan” derdim. 38 yaşına geldim, sanki bir şeyler eksikti hayatımda Sengül bunu tamamladı.

Sengül ve Tarık’ın babası Ercan Bey ve anneleri Sezen Hanım, 1996 yılında Levent’teki bu 4 bloklu siteyi kendileri yaptırmış. İki blok tamamen satılmış ve 1 blok Sengül, 1 blokta Tarık için ayrılmış. Buradaki dairelerin ve blokların altında bulunan dükkân ve mağazalar, banka, market gibi yerlerden gelen kiraları alıyorlar. İkisinin de hiç çalışmadan yaşayabilecekleri bir hayatları olabilecekken Sengül hiç gün aksatmadan sabah dokuzda şirkete gidiyor. Tarık ise makine mühendisliği son sınıf öğrencisi olduğu için İstanbul ve Türkiye’nin önde gelen bir mühendislik bürosunda hem staj yapıyor hem de ücretli çalışıyor. Oldukça başarılı bir öğrenci, okul birincisi zaten. Koyu Beşiktaş taraftarı.

Bu pazar Sengül dönüyor, uçağı saat 18.00’de yeni havalimanına inecek. Tarık bu hafta Beşiktaş-Fenerbahçe maçına gidelim diye tutturdu. Sengül onu karşılamadım diye belki kızacak ama Beşiktaş için biraz azar işitsek ne olacak.

İnönü stadı bizim mabedimiz, kapalı tribün tapınak yerimiz.

“Tarıkcığım, sen boş ver kombine biletini, senin kombinen numaralı tribünde, üstelik loca. Orada maçla ilgili havaya giremeyiz. Eğer maça adam adama geliyorsan, yerin kapalı tribün, taraftar gurubun Çarşı. Sana Çarşı gurubunu anlatmama gerek yok herhalde. Gezi eylemlerini biliyorsun, kaç gün kaç gece sokaklarda ne çatışmalara girdik. Abbasağa Parkı’nda buluşup sabahlara kadar konuştuk, kenetlendik. Gezi parkından bir ağacı bile söktürmedik. Biliyorsun o eylemler sırasında Berkin Elvan adında küçük bir çocuğu da kaybettik. Sanırım 11 Mart günüydü, Berkin Elvan’ın cenazesinde, gurubumuzla kol kola girmiş, Şişli Camii’nden Feriköy Mezarlığı’na yürüyorduk. Pangaltı’da polis barikat kurmuştu. Bizim gurubun Feriköy’e girmesini istemedi, sadece aile defnedebilir, dedi. Kimse durmadı, yürür halden koşar hale geldik, polis kalkanlarının üzerine çullandık, o sıra da biber gazı, cop, sis bombaları hepsi meydan savaşının içindeydi. Dudağım patlamış kanıyordu, gözlerim biber gazından yanmış açamıyordum. Beni ve diğer Çarşı gurubunu bir ekip otobüsüne doldurdular, doğru Gayrettepe Polis Karakolu’na. Yol boyunca küfür, cop, tekme tokat. 2 gün bizi orada nezarethanede tuttular. İfade verirken polis bana, “Sadece birkaç ağaç mı derdiniz, yoksa hükümeti mi yıkmak mı?“ dedi. Ben de ona, “Biz Çarşı’yız ezene karşıyız, ezilenden yanayız. Şarabı sevmemiz, üzüme düşkünlüğümüzden değil, biz ezilenden yanayız” deyince enseme polis kaskıyla bir darbe geldi. O gün ifadeden sonra mahkemeye çıkarttılar. İmza şartıyla serbest bıraktılar. Benim davam Çarşı davasıyla birleştirildi, sonra benim gibi sadece cenaze töreninde yakalananları beraat ettirdiler.“

“Vayy be, seni hiç böyle görmemiştim Ertuğrul abi, bildiğin borsa züppesi, yazılımcı, ehl-i keyif bir adam sanıyordum, meğer içinde ne çevreci ne anarşist biri varmış. Çok şaşırdım ve bayıldım valla.”

“Beşiktaş Çarşı oğlum bu, hem çevreci hem duyarlı hem anarşist. Beşiktaş Çarşı, kendine bile karşı.”

Stada girdikten sonra tribündeki arkadaşlarla Tarık’ı tanıştırdım

Bir ikisine “Kayınço“ diye tanıştırdım. O lafı söyledikten sonra biraz çarpıntım oldu kızardım ama Tarık belime sarılınca birden kırk yıllık eniştesi kesildim. Maç 1-1 bitti maalesef, bizim golü Rachid Gezzal attı. Maçın bitimiyle stadın dışındaki köfte ekmekçiye gittik. Yarım ekmek köfte ve bol soğan, bir de ayran aldık. Yürürken yemek zordu, soğanlar ve köfteler biraz yere döküldü. Taksim Meydan’a kadar yürüdük. Sonra metroya bindik ve Levent’te indik. Tarık beni Sengül ile baş başa bırakmak için biraz daha takılmak istediği bahanesi ile evin yakınındaki Yeşil Bar’a gitti.

Evin anahtarı bende de var ama zili çaldım. Biraz gecikme oldu, tam anahtarları ararken kapı birden açıldı. Sengül’ün üzerinde kısa deri ceket ve içinde hiçbir şey yok, sadece siyah dantelli tanga külot, file jartiyer çorap, siyah deri çizmeler. Şaşkınlıkla ona bakarken, “Privet, lyubov’ moya (merhaba, aşkım). Sen istiyor benle sex, vercen o zaman yüz Euro” dedi.

“Heyy, vayy, sen, nasıl?”

Kolumdan içeri çekti, kapıyı kapattı, duvara dayayıp dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. Uzun uzun öpüşmeye başladık, çok özlemişim gerçekten. Elimi ceketinin içine sokup, göğüslerini okşuyorum. Birden geri çekildi.

“Amma çok soğan yemişsin ya.”

“Evet Tarık’la köfte ekmek yedik. Sahi ya, Tarık benle birlikte gelseydi eve!”

“Aptal mıyım oğlum ben? Mesaj attım sen biraz takıl diye. Çocuk da anladı işte. Ablasının senle işi var.”

İçeri yatak odasına gidene kadar kucağımda geldi, dudaklarımdan öptü, öptü. Ceketini çıkaracaktım, çıkartmama izin vermedi, dizlerini yatağın kenarına koydu, uzandı dirsekleri üzerinde eğilmiş ve kıçını yükseltmişti. “Hadi ne bekliyorsun?“

Hamsilos elden gidiyor, böylece oturamayız.

“Gerçekten Moskova’daki cuma günü ve dünkü toplantıdan anladığım buydu. Herhangi bir sızıntı yüzünden tüm İnceburun, Hamsilos, Karadeniz sahil kıyısı ve kentleri anında yok oluyor ve 100 yıl geçse dahi izleri, döküntüleri kalıyormuş. Santrali yapacaklar bölgeye ve ülkeye katacakları kardan, gelirden bahsediyor. Çevreymiş, insanmış, ne bizim ne de onların sikinde bile değil.“

“Madem bu projeden bu kadar rahatsızsın, neden hisselerini satıp şirketten ayrılmıyorsun? Paraya ihtiyacın yok, kariyerini de tamamladın. Sakin, huzurlu bir hayatın olmasını istemiyor musun?“

“Bana evlenelim, çoluk çocuğa karışalım emekli hayatı yaşayalım mı diyorsun?“

“Yok tabii ki onu demek istemedim. Ne evliliği ne çocuğu? Nerden çıkarttın şimdi bunu?“

“Şaka lan, şaka. Tabii ki şunun şurası daha 40-45 gündür beraberiz, ne evliliği? Kızardın bozardın sen ama. Versene oradan şu kaymak ve balı, elin Rusları kahvaltı etmeyi Türklerden öğrenmişler, otel de serpme kahvaltı vardı, her şey Türk malı.“

“Şirketten niye ayrılmıyorsun? Bırak şirketi.“

“Cemal amca da Rusya’da bu teklifi yaptı. Madem bu projeye karşısın, bana ve Tarık’a ait hisseleri hemen kendisinin satın alabileceğini, pazartesi günü yani bugün, hisse parasını bankamıza yatırabileceğini söyledi bana. O kadar kolay değil bu işler, baba mirası bir kere Cemal amca ile sıfırdan yaratmışlar şirketi, sonra devlet ihaleleri, uluslararası projeler, şirket büyümüş. Bu gördüğün siteyi de o şirket yaptı. Yalnız bir dalavere oldu, onu bir türlü hazmedemiyorum. O zamanlar çok küçüktüm kavrayamıyordum, şimdi genel kurullarda, denetim raporlarında her şeyi ayan beyan görüyorum. Şirket 1995’de halka açılma kararı almış. Şirketin %25’ini halka açacaklarmış. O zamana kadar %50 hisse babamın ve annemin, %50’si Cemal amca ile Sema teyzeninmiş. Cemal amca, babama Sezen’in %25 hissesini halka arz edelim, sen oradan gelen parayla, Levent’teki o araziye istediğin siteyi yaparsın. Sezen zaten şirketten ayrılmak istiyordu, demiş.“

“Vay uyanık, babanın hakimiyetini azaltmış böylece.”

“Aynen öyle, ayrıca kendi hisseleri de borsadaki hisselerin artış oranıyla değerlenmiş. Şirket bugünlere gelmiş. Yani biz şirketin %50 ortağı iken %25 ortağa düşmüşüz. Onu da satıp babama ihanet etmek istemiyorum. Ayrıca bu şirketin benim ve Tarık’ın çocuklarına dahi miras olarak kalmasını istiyorum. Yoksa ben bu proje için Rusya’ya asla gitmezdim, satar kurtulurdum.“

Aklıma bir sürü fikir gelmeye başladı. Şirketin ülke içindeki yatırımları oldukça iyi zaten, bu santral projesi, sadece uluslararası bir firma olmasını sağlayacak. Tabii ki gelirleri de ona göre artacak. Cemal sadece borsada hisselerin yükselmesini, şirketi yüksek bir rakama satmak için değil, Sengül’ün ayrılmak istediğini bildiğinden, hisselerini eline geçirip Ruslara da aslında onun hisselerini yüksek fiyattan satıp kar edecek ve hâlâ hakimiyet hakkı onda kalacaktı.

Borsada işlem gören şirket hisselerinin değerini önce dibe kadar düşürüp sonra oradan toplarsak elimizde hisse oranı yükselecekti. Sonrasında şirketin devri sırasında pazarlık payımız yükselecek. Bu işlemleri yapabilecek param ve gücüm var. Aklımdan geçen bu fikirleri Sengül’e anlattım.

“Valla bilmiyorum ama sana da nedense çok güveniyorum. Tarık akşam sen uyurken geldi. Senin için bana, abla adam 10 numara, bayıldım valla, kesin kafalamalısın bu adamı sakın kaçırma, dedi.“

“Canım Tarık ya, bende onu dün millete kayınço falan diye tanıttım, inşallah bozulmamıştır.“

“Sanmam, seni öve öve bitiremiyor. ‘Adam bir kere hem Beşiktaşlı hem de Gezici, daha ne olsun’ deyip duruyordu.“

Sengül kahvaltıdan sonra işe gitmek için evden çıktı.

Tarık bugün okula da staja da gitmeyecek. Kız arkadaşı Merve ile Sapanca’ya yazlığa gidecekler. Bütün hafta orada kalacaklarmış, bitirme projesini birlikte yapacaklarmış.

Günlük işleri yapmak, ortalığı toplamak için Ayşe abla geldi, ben de birazdan çıkıp ARX Menkul Kıymetler’e gideceğim. Borsadaki yüklü alımlarımı bu aracı kurumdan yapıyorum. Sinan’la konuşup şu Özer şirketinin durumunu bir görüşeceğim. Ayrıca Garanti Menkul ve Altan Menkul’den Altan Bey’le de görüşeceğim. Üçü de benim programımı kullanıyorlar. Tüm hesaplarım da bu üçünde. Yarınki seanstan itibaren Özer şirketinin hisseleri ile uğraşacağım. Tüm portföyümü boşaltmam lazım.

Arabamı almadım, zaten ARX Menkul, İstinye’de bir taksi ile gidiyorum. Kapıdaki güvenlik hatırladı beni.

“Ertuğrul Bey hoş geldiniz. Sinan Bey daha gelmedi.“

“Biliyorum, telefonla konuştum az önce, 3 dakika sonra burada olacak.“

Yukarıya, Sinan’ın odasına çıktım. Asistanı Rana, Türk kahvesi ve yanında Mint çikolata getirdi. Sinan kapıdan içeri girdi, sıkıca sarıldı.

“Lan Artu senin için âşık oldu, evlenmiş, çoluk çocuğu olmuş, diyorlar doğru mu lan?“

“Yok be oğlum, daha 40-45 günlük ilişki, çocuk da 21 yaşında oğlum, kızın kardeşi.“

“Sen ve 45 gün ilişki, dünyanın sonu geliyor herhalde. Bu kız kim böyle seni bağlayan.“

“Özer Enerji’nin ortağı Sengül, şirkete yazdığım program için çağırdılar, her şey öyle başladı.“

“Özer şirketi, nükleer santralin yapımında yüklenici firmanın partneri, şirket çok uçacak diyorlar, iyi yere kapak atmışsın.“

“Ben de seninle bu konuyu konuşacaktım. Benim bütün malzemeyi bugün satıp boşaltıyoruz. Birazdan Altan ve Semih’i de arayacağım, oradaki malları da satacağım. Yarın sabah üçünüzde Özer şirketinde açığa satış yapacaksınız, kâğıdı %5 değer kaybı yaşatmalısınız. Akşam sadece bir miktar alım yapın.“

“Ne yapmaya çalışıyorsun oğlum manipülasyon olmaz mı bu?“

“Yok olmaz, benim programın mantığı kâğıt %30 kar edene kadar tut, %20 zarar etmeye başlayınca da sat olarak çalışıyor. O şirketin piyasadaki hisselerini toplayacağım, siz de arkamdan gelebilirsiniz.“

“Peki senin dediğin gibi olsun, ben birazdan bizim broker Emre ile konuşurum, aynı anda çıkışları yaparım. Semih ve Altan’ı sen ara, anlat. Sonra başım belaya girmesin. Tam ayı piyasası bu. Boğalar çıkmaz karşımıza inşallah.“

Selim’in yanından çıktım.

Semih ve Altan’ı aradım. Öğlen yemeğini birlikte yiyelim, dediler. Levent’te bir ocakbaşı restoranda buluştuk. Biraz kebap, 50’lik de rakı içtik. Durumu onlara da anlattım. İkinci evrede, daha çok para koyacağımı da ekledim.

“Piyasa da işlem gören Özer şirketinin hisse senetlerini belirli kademeye kadar düşürüp düşük maliyetten hisseleri alıp sonra çok yüksek fiyatlara çıkaracağım. Tüm alıcılar gelince de yeniden elimdeki tüm hisseleri yüksek karla satıp en dipten tekrar toplayacağım. Bayağı yatırımcıyı silkeleyeceğim ama burası Borsa, buradan sağlam çıkış yok.“

Sinop Gerze Belediye Başkanı Emre Gülsoy, bizim Altan’ın kuzeniymiş. Onu aramamı istedi. “Özer şirketinin Sinop’taki gücünü öğrenir, bugüne kadar proje için ne yapıldı bilgi alırsın“ dedi. Başkana telefon açtı, benden bahsetti. Zaten başkan beni şahsen tanıyormuş. Telefonu alınca ben “Sayın başkan“ diye hitap ederken “Yahu aynı yaştayız zaten, Emre de gitsin“ dedi.

Emre’ye Hamsilos hakkında fikrini sorduğumda projeye tamamen karşı çıktıklarını, hatta her cuma günü Gerze Meydanı’nda protesto toplantıları yaptıklarını, tüm çevreci STK’lerin toplantılarını Gerze ve Sinop’ta yapmaları için salonlar tahsis edildiğini, etkin bir şekilde direniş içinde olduklarını söyledi.

2014 yılında, Japonya’nın yapmaktan vazgeçtiği alanda kesilen ağaçların yerine ağaç dikmek istediklerini, Orman Bakanı ve Ticaret Bakanı’nın buranın artık Orman Vasfını kaybettiğini, ağaçlandırma yapılmayacağını bildirip, diktikleri fidanları güvenlik kuvvetlerince söktürttüğünü ama kendisinin, Sinop ve Gerze halkının bu projenin yapılmaması için canlarını vereceklerini söyledi. En kısa zamanda da Gerze’de beni ağırlamak istediğini de ekledi.

Bu konuşma benim aklıma çok hain fikirler getirdi. Sadece manipülasyon ile şirketi durdurmayacağım, tıpkı Gezi eylemlerinde olduğu gibi, bir ağaç için oradaki projeyi tamamen durduracağım.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Metin Çoban
 
 

Notlar:

  • Borsada Ayı Piyasası: Ayı piyasasına, fiyatların uzun süre düşüş trendine hâkim olacağının beklentisi ve piyasaların karamsar bir halde olduğu durumlarda sıklıkla rastlanır. Finansal bir aracın, ayı piyasasına girdiğini söyleyebilmek için, önce o finansal ürünün ana trendinin düşüş trendi içinde olması gerekir. Ayı piyasalarının ne kadar süreceği duruma bağlı olarak değişirken; bazıları sadece birkaç hafta, bazıları ise yıllarca sürebilir.
  • Boğa Piyasası: Boğa piyasası, fiyatların gelecekte iyimser bir ortamda seyredeceği yani piyasanın yükseliş trendinde olduğu zamanlardır. Bu dönemlerde yatırımcılar alıma geçer. Boğa piyasası, fiyatların sürekli olarak yukarı yönlü hareket etmesinden dolayı, ayı piyasasına göre daha az risklidir.

 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 30 Mayıs 2023 at 18:39

    Borsayı çözmeye çalışıyorum Metin Bey. Bilmem başarabilecek miyim? Hikâye gayet sürükleyici ve oldukça sahici geldi.

  • Yanıtla Metin Çoban 30 Mayıs 2023 at 18:47

    Hikâyemi sahici bulmanız beni çok sevindirdi. Demek ki fena yazmamışım. 😃
     
    Borsa konusunun okuyucuyu sıkacağı aklıma geldi ama kahramanıımız borsa programcısı ve karşı tarafı da alt edebileceği elindeki yegane koz borsa manipülasyonu, bu bölümde yazmak zorundaydım. Umarım çok da sıkmamışımdır. 🙏🏾
     
    Yorumunuz için çok teşekkür ederim.

  • Yanıtla Emine Öztürk 3 Haziran 2023 at 18:19

    Sevgili Metin, sakin kafa ile okumak istediğim için doğru zamanı bekledim.
    İkinci bölümü beklediğime değdi diyorum..💯 Şahaneydi.
     
    Şimdi üçüncü bölümün yayım tarihini iple çekiyorum. Bu bölümde olaylar olaylar. 😉
     
    Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Metin Çoban 3 Haziran 2023 at 20:28

      Sevgili Emine, yorum için teşekkür ederim.
       
      Bu bölüm borsa bilgilerinin fazlalığı ile biraz uzun oldu. Ama diğer bölümler daha hareketli ve daha eğlenceli olacak. Tabii her zamanki gibi aşk, ihtiras, aksiyon, tekmili birden gelecek haftalarda, pek yakında.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan