Yazılı Metin

Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | 4

13 Haziran 2023

Öykü: Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | 4 | Yazan: Metin Çoban

 

İndeks

Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 1
Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 2
Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 3
Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 4

 
Saat 18.30’da otele geri döndük, güzel bir gündü. Kısa bir duş ve kıyafetlerin değişmesinden sonra otel lobisinde buluştuk. Tarık içki içmeyecek, bu nedenle onun arabası ile gideceğiz. Tarık, gerçekten olmasını istediğim erkek kardeşim gibi. Hep bir erkek kardeşim olsun istemişimdir. Ama maalesef benden sonra doğan Gazi, kalbindeki sorun yüzünden doğduktan 5 ay sonra gözlerini, başlamadığı hayata kapamış. Annem ve babam başka böyle acı yaşamamak için bir daha çocuk yapmamışlar.

Saat 20.00 sularında Atakum’a girdik, zaten girişte tabelasını gördüğümüz Akın Balık, tipik Karadeniz balık lokantaları gibi değildi. Biraz Rum meyhanesi gibiydi. Masa ve sandalyeler mavi tahta, masa örtüsü beyaz ketendendi. Ama masaların ortasına yesen de yemesen de mısır ekmeği ve turşu vardı. Emre Bey bizi görür görmez tanımış olmalı ki masaya doğru eliyle “Gelin, gelin” diye işaret etti.

Masanın ortasına belediye başkanı Emre Gülsoy, yanına yardımcısı Sami Bey, imar müdürü Cevat Bey, masa başlarına ise, Sinop-Gerze Çevre ve Güzelleştirme Derneği Başkanı Sevda Hanım, Nükleer Santrala Hayır Platformu başkanı Nezihe Hanım oturmuştu. Bizim için de üç sandalye yan yana boş bırakılmıştı. Sengül, belediye başkanı Emre Bey’in tam karşısına oturdu, Tarık sağına, Nezihe Hanım tarafına, ben de Sevda Hanım tarafına oturdum. Herkes kendini tanıtıp “Hoş geldiniz, nasılsınız? Burayı beğendiniz mi?” soruları bitince sıra yenecek yemek seçimine geldi.

Karadeniz’e özgü mezeler maalesef yoktu, zaten genel olarak meze, Ege ve İstanbul’da yaşayan gayri müslim vatandaşların Türk sofrasına soktuğu soğuk, zeytinyağlı yemeklerdi. Karadeniz bir zamanlar Rum vatandaşların 250 yıl boyunca egemen olduğu Pontus Devleti hakimiyeti altında kaldı, ne yazık ki o döneme ait herhangi bir yemek tarifi kalmamıştır. Zaten bölgede yetişen ürünlerin kısıtlı olması nedeniyle yabani otlar Kaldirik, yabani kiraz Taflan gibi ot ve meyveler turşu olarak veya kavrularak servis edilir. Karadeniz mutfağının değişik bir yanı da her şeyi tava da kavurabilirler, buna tüm turşular da dahildir. Turşuların kavrulması ve sıcak yenmesi onları turşu vasfından çıkarır, tabak yemeği haline getirir.

Balık tercihleri sorulunca, Sengül ve Tarık hamsili pilava yöneldiler ama ben daha önceden buralarda yemek yediğim için sipariş bekleyen garson arkadaşa balık tercihim için “Çarpan var mı?” diye sordum. Masadaki herkes birden bana döndü ve şaşırdı, Emre başkan, “Vay demek bizim buralardaki çarpanı biliyorsunuz” dedi.

Sengül “Çarpan ne aşkım, elektrikli balık mı?” diye sordu.

“Yok hayatım, bildiğin iskorpit. Biliyorsun iskorpit aslında çok yenilen bir balık değil, sebebi de sırtındaki dikenli yüzgeçlerinin insan derisine batınca 12 ila 24 saat kadar süren zonklama ve ağrı yapmasıdır. Çok da şiddetli bir ağrıdır. Herkes zehirlendiğini söyler ama sadece lokal, nörotik bir ağrıdır. Oysa eti çok lezzetlidir, burada adına iskorpit demiyorlar da çarpan diyorlar. Büyük bir tava yaptıralım herkes tadına bakar.”

Emre başkan araya girdi, “Bence sen bize 3 tava çarpan yap kardeşim, biz buralıyız ama Ertuğrul Bey kadar değerini bilmiyormuşuz bu balığın. Eminim ki masada oturanlardan bazıları burada doğup büyüdükleri halde levrek, alabalık ve hamsiden başka balık yememişlerdir. Çok iyi olur kardeşim bize 3 tava yap.”

Garson, başkanı tanıdığı için, “Sayın başkanım içeriye bir sorayım 3 tava çıkacağını sanmıyorum ama ne kadar varsa onu size yaptıracağım, az gelirse de kalkan balığı yapabilirim. Daha bugün denizden yakalandı.”

“Tamam kardeşim, ayarla içeriden bir şeyler. Misafirlerimiz susamıştır, ne içerler sor bakalım. Rakı, şarap?”

Herkes oy birliği ile rakı dedi. Tarık sadece kola içeceğini söyledi. Başkan makam aracıyla gelmemiş ama arabasını imar müdürü Cevat Bey kullanacakmış. Nezihe Hanım’ı eşi, Sevda Hanım’ı ise oğlu alacaklarmış. Alkollü araç kullanma sorunu ortadan kalkınca, rakı siparişi verildi.

Toplanma sebebimiz hakkında Emre başkan kısa bir konuşma yaptı. Sengül ve Tarık’ı buraya nükleer santral yapacak yüklenici Türk şirketin ortakları olarak tanıttı. Beni de Sengül Hanım’ın nişanlısı ve santralin buraya yapılmasını engellemek isteyen aktivist, sermaye sahibi olarak tanıttı. Bir anda gözüme Osman Kavala geldi. Kaç yıldır gezi olaylarını finanse etti, dış güçlerin maşası, diye içeride yatıyor. İddianamesi hazırlanmadan, mahkemeye çıkarılmadan bir yıl kadar süre boşa yattı, saçma sapan iddialarla da halen içeride tutuluyor. Onun yerine kendimi koydum. Sinop cezaevi artık tarihi bir yer olduğu için herhalde Samsun’da bir cezaevine koyarlar beni diye düşündüm.

Sengül, “Sayın başkan Emre Bey’in de dediği gibi buradaki nükleer santrali yapacak firmanın yüklenici ortağı bizim Özer Enerji. Tarık ve ben bu şirketin %25 ortağıyız. Yönetimdeki oylamada bizim tavrımız ve çekincemiz kararlara yazılmıştır. Ayrıca bu şirketin %25 kadarı da halka açık şirkettir. Yani tanımadığımız bilmediğimiz yüzlerce, binlerce ortağımız olabilir. Bunların bu proje hakkındaki bilgilerini bilmiyoruz. Eminim ki onların da büyük kısmı nükleer santrale karşıdır.”

Tarık ablasının konuşmasına devam ederek, “Ablamın konuşmasına eklemek istediğim bir şey var. Bu şirket ablam ve bana, ailemizden miras olarak kaldı. Ailemiz, ülkemizdeki birçok hidroelektrik baraj, sulama kanalı gibi projeleri yaparak enerji ve tarım alanlarında Türkiye’de ses getirmiştir. Şu anki büyük ortağımız, Cemal Özçelik ve ailesi, şirketin uluslararası bir şirket olmasını istemesi ve siyasal açıdan da şu anki hükümete yakın olması nedeniyle, bizim aksi görüşümüze rağmen bu projeye ortak olmuşlardır. Biz zaten bu konsorsiyum içinde, Rus şirketine %51 hisselerimizi satacağız. Bu işlem gerçekleştiği anda biz ablamla birlikte bu şirketten çıkacağız. Böyle bir projenin sahibi ve ortağı olmak istemiyoruz zaten. Eniştem Ertuğrul bizi buraya bunları size açıklamaya ve nasıl destek olabiliriz onu sormaya getirdi. Öyle değil mi enişte?”

Bu Tarık iyice enişteye bağladı, kurtuluş yok anlaşılan.

“Sengül de Tarık da size kendilerinin pozisyonunu anlattı. Ben bu bahsi geçen şirkete, Ruslara yapılacak satış için hisse satışı meseleleri için çağırılana kadar ne bu iki kardeşi tanıyordum ne de Hamsilos’a yapılacak santralden haberim vardı. 2014 yılında Japonlar vazgeçince proje iptal edildi sanıyordum. Meğerse projeyi yeniden diriltiyorlarmış. Gerek aramızdaki duygusal bağ gerekse Özer Şirketi sahibi Cemal Bey’e olan şahsi hırsım ve bu güzelim koy ve bölge insanına yapılacak katliama karşı koymak üzere emir ve görüşlerinize amadeyim.”

Konuşmalarımız bitince Emre başkan, bugüne kadar yapılan eylem ve gösterilerin gerek Türkiye genelinde gerekse dış basında yer almadığını, bölgedeki insanların da büyük bölümünün iktidara yakın olması sebebiyle yeni iş kaynaklarının açılacağını hatta bölgede yaşayanların ucuz elektrik ayrıcalığı olacağını düşünüyorlar. Bu yüzden de desteğimiz çok az. 2014 yılında Japon halkı, bizim için kendi ülkelerinde yürüyüş ve gösterilerle protestolarını yaptılar. Bizi dışarıdan destekleyecek basın ve sivil topluluklar olmalı.

Hamsilos için kadehler havaya kaldırıldı, hep bir ağızdan üç defa “Nükleere hayır” dendi.

Ancak restoranda bulunan diğer insanlardan hiçbir tepki gelmedi. Ne alkışlayan ne de slogana katılan. Durum aslında tam da buydu; dışarıdan gelen insanların bu bölgede ses getiren eylemler yapması hem ülke içindeki basını harekete geçirecekti hem de ülke dışındaki basın ve kuruluşların dikkati çekilecekti. Bunun için bir finansman yaratılmalıydı. Bu iş de benim işimdi.

“Benim aklıma Green Peace kuruluşu geldi. Green Peace Akdeniz Türkiye kurucu üyelerindenim zaten. Onların web sayfasını da dizayn etmiştim. Şu anki başkan Sezer de benim hatırımı kırmaz, burada birkaç gün eylem yaparlar. Yol ve otel masraflarını ben karşılarım. Onların buraya geleceği tarihleri belirleyelim. Bir de artık her ilde bulunan üniversitelere birkaç panelist göndermek gerekiyor. Panellerde öğrencilere buraya yapılacakları anlatıp onları da buraya taşımalıyız. Tarık sen okulunda ve üniversitenin diğer bölümlerindeki arkadaşlarınla konuş. Ben bir web sitesi yayınlayacağım ‘Hamsilos Bizim, Nükleere Hayır’ sloganıyla. Twitter, Instagram, Facebook gibi kanalları kullanarak bu web sitesine insanları yönlendirin. Kimsenin haberi yok, herkesin haberi olunca içlerinden bazıları bizim yanımıza gelecektir.”

Bütün gece sadece bu konu konuşuldu, gizlilik üzerine yeminler edildi. Bu ilk ve son kez bir araya gelişti. Eğer birileri görmüş ve fotoğraf çekmiş ise bu Sengül ve Ertuğrul’un nişanı için bir toplantıydı.
 

* * *

 
Saat gece yarısını geçmişti.

Tarık bizi otele getirdi ama odasına çıkmadı. Biraz yürüyeceğini söyledi. Biz de odaya gidince Sengül, “Hemen git çişini falan yap, ben uzun bir duş alacağım.”

“Eee ben de gireyim seninle duş almaya.”

“Görmedin mi hayatım ikimiz giremeyiz bu tek kişilik duşakabine. Ben alayım sonra sen. Her tarafım et ve balık kokuyor. Elbette şikâyetim hiç yok. Uzun zamandır yediğim en güzel yemekti. Bir tanesin sen aşkım.”

Soyundum, banyoya girdim. Kabinden çıkınca şansım olsun diye elimle biraz organımla oynadım. O halimle dışarı çıktım. Sengül de soyunmuştu. Elinde şampuanı ve havlularıyla içeri bir an önce girmek istiyordu. Bakışlarım aşağıya doğru bacaklarımın arasına kaymıştı, bak burada ne var, diye. Kafasını bile çevirmedi, banyoya girdi, ısınsın diye suyu açtı. Çaresiz boxer şortumu ve bir tişört giyip yorganı üzerime örttüm. Uzaktan kumanda ile televizyonda ne var diye şöyle bir baktım. Sadece TRT kanalları ve yöresel kanalların olduğunu gördüm. Bir müzik kanalı bile yoktu. Spotify açtım slow Fransız şarkıları listesini seçtim. Neden seçtiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.

On dakika sonra saçlarını havluya sarmış haliyle Sengül geldi, odanın tüm ışıklarını kapattı, sadece banyodan ışık geliyordu. Yanıma uzanmadan önce dudaklarımız birleşti, üst üste beş altı kere öptü. Ardından saçlarını havluyla kurulamaya başladı. Birazdan makineyle kurutmak için banyoya tekrar dönecekti. Kolundan tuttum yatağa çektim, üstüne çıktım. Gözleriyle “Daha işim bitmedi” der gibi baktı. Islak saçları arasında parmaklarımı dolaştırdım. Dudaklarından uzun uzun öptüm, sonra sağ meme ucunu biraz öptüm, küçük diş baskısıyla ısırdım, canı acıdı veya gıdıklandı, elleri ile kafamı itti. Bacaklarının arasına doğru geriledim, artık dudaklarım, dilim ve vajinası baş başa kalmıştı. Bir dakika kadar öptüm, dilimle oynadım, önce kendini bırakmamıştı, sonunda kendini dilimin ritmine bıraktı. Bir dakika daha sürmüştü ki, “Gel içime artık” dedi. Bense “Kendini rahat bırak” diyerek ritmimi arttırdım. Artık göğüslerine uzattığım kollarıma tırnaklarıyla yüzercesine bastırıyordu. Daha da hızlandım, en son elleriyle kafamı içine sokacakmış gibi kendine çekiyordu, bir süre öyle kaldık. Vücudu tamamen titriyordu, ayaklarını içine çekti cenin pozisyonuna geçmişti, “Haksızlık bu, ya sen?” dedi. Yanına uzandım, mırıldanıyordum. Kollarım ve kafa derim tırnak izinden yanıyordu.

Sevişirken güzel güzel
Sen insanı öldürürsün

 

* * *

 
Aradan altı ay geçti, bütün eylemler yerini buldu.

Borsada arkadaşlarımla önce Özer Şirketi’nin hisselerini en düşük değere çektik. Bu düşük değerden her gün yaptığımız yüklü miktar alımlarla hisselerin değerini üç katına çıkardık. Buradan elde ettiğimiz kar ile Karadeniz bölgesinde bulunan yerel TV ve radyolarda nükleer santral hakkında bilgiler içeren programların yapımcılığını yaptık, çeşitli billboardlara slogan içeren tanıtımlar astık, bazı belediyeler önce bir iki günde bu pankart tanıtımları yırttırdılar ama zamanla onlar da gerçeği görmeye başladılar. Tarık, bütün üniversitelerde, paneller düzenlemek üzere, çevreci profesörlerle bir araya geldi. 4 ay boyunca yapılan etkinlikler, gösteri yürüyüşlerine, bölge halkının katılımı sağlandı. Bu sırada Rus şirketi, şirketin %51 hissesini o günkü borsa değerinden satın aldı. Tarık ve Sengül artık o şirkette hissedar değiller. Hatta, Cemal Bey’in kızı Ece de hisselerini devretti, şirketten çıktı, Fransız bir şef ile Fransa’ya yerleşti. Sengül ile olan birlikteliğimize önce bozulur gibi oldu. Sonrasında kendisinin de bir ilişki içinde olmasından dolayı olayı unuttu, hatta burada kaldığı günlerden birkaçında üçümüz yemeğe ve eğlenmeye çıktık.

Yapılan protestolar, muhalefet partilerini daha da şahlandırdı. Zaten bugüne kadar yapılmış olan yol, köprü, tünel müteahhitleri 5’li Çete’nin yanına Özer Şirketi’nin de yabancılara satılması nedeniyle, “Yerli ve milli nükleer santral” hakkında büyük eleştiriler getirdiler. En son yapılan büyük eylemde karşıt gurubu oluşturan bölgedeki iktidar yanlısı gençlik kolları ve çeşitli militarist gurupların, protestocular üzerine açmış olduğu yaylım ateşinde 8’i ağır yaralı, 45 protestocunun yaralanması sonucunda, Rus hükümeti, dışişleri ve enerji bakanlarını ülkeye gönderdiler. Projeyi, Akkuyu Santrali devreye girdikten ve sorunsuz çalıştığını gösterdikten sonra tekrar başlatmak için askıya aldılar. Proje ertelenmiş, yapılması durdurulmuştu. Bu şimdilik büyük bir adımdı. En önemlisi, artık bölge halkı ve Türkiye bu proje hakkında bilgili olmuş, proje oldu bittiye getirilmemişti.

Şirket hisselerini satan Sengül ve Tarık ömürlerinin sonuna kadar rahat ve huzurla yaşayacakları bir servete ulaşmışlardı. Aslında hisse alım satımlarındaki işlemlerim nedeniyle, ben de elimdeki parayı 3 katına çıkarmıştım. İstesem ömrümün sonuna kadar zengin yaşardım. Zaten program için her ay kira bedelleri de banka hesabıma yatıyordu. Sengül aile mirasını yaşatmak amacıyla, yeni bir şirket kurma fikrini bana ve Tarık’a açtı; rüzgârgülü, güneş paneli veya jeotermal güç ile enerji üreten, yenilenebilir enerji üreten bir şirket.

Kısa sürede şirketi kurduk. Levent’te bir plazanın tüm katını satın alarak işe başladık. Şirketin adını isimlerimizin baş harflerinden oluşan SET Enerji A.Ş. olarak kurduk. Alman ve Hollandalı enerji tesisi kuran firmalar ile anlaşmalar yaptık. Tarık okulu bitirdi, tüm enerjisini şirket işlerine veriyor. İlk olarak güneş panellerinin en çok işe yarayacağı tarım alanlarına yakın, çiftçiye ucuz elektriğin verilebileceği yerlere, Urfa’ya, Antep’e ve Konya’ya kurmak üzere yerler bakmaya, fizibiliteler hazırlamaya başladı. Ben de şirketin uluslararası şirketlerle ilişkilerini, mal alım ve satımları için görüşmelerini yapıyorum. Şimdilik 30 personelimiz var, gelecek senelerde bunun artacağından eminim. Gün geçtikçe büyüyoruz. Hatta Sengül’ün de karnı büyüyor, 5 aylık hamile ve bir oğlumuz olacak.
 

* * *

 
“Sengül Hanım, bu çocuk doğmak üzere, neden evlen miyoruz?”

“Evlenme teklifi etmedin ki?”

“Etmeme gerek var mı? Seninle aynı evde yaşıyoruz, beraber yemek yapıyoruz. Gerçi çoğu zaman ben yapıyorum. Seninkiler biraz diyet işi.”

“Canım benim tabii ki şaka yapıyorum, evlenme teklif etmene gerek yok, şu an evlenmemize de gerek yok. Seni hamileyim, evlenelim artık diye de zorlamıyorum. Öncelikle işlerimizi yola koyalım istedim, sonra seninle bu konuları konuşuruz, diye düşündüm. Önemli olan birbirimizi sevmemiz, daha 1 yıl olmadı birlikteliğimiz, senin beni bırakıp gideceğini artık düşünmüyorum. O eski Artu meğer bir görüntü imiş, senin kendi kendinden kaçtığın bir görüntü. İçindeki Artu meğer bir şövalye imiş, ben de bu şövalyeye âşık oldum işte. Sinop gezimizde Tarık, Bekir Yıldız’ın kitabından bahsederken ‘Gerçek aşk karşındakini kendin gibi sevmektir’ demiştin. Gerçekten seni severken kendim gibi seviyorum, benden ayrılamaz bir parça gibi seviyorum. Önceleri anlayamıyordum, geçen gün masanın üzerine bana bıraktığın notta yazan Özdemir Asaf şiirinde anladım aşkın karşındakini kendi gibi sevmek olduğunu.”

Seni bende, beni sende arıyorlar,
Beni senden, seni benden tanıyorlar,
Bir birim gibiyiz tümünün gözünde,
Yarımlarımızı bütün sayıyorlar.

“Ne kadar güzel, değil mi? işte bana anlattığın aşkı, aynen bunu hissediyorum. Ben sensin, sen benim. Ne düşünüyorsan ben onu düşünüyorum, ne yapmak istiyorsan bende onu yapmak istiyorum. Ama sadece sana bağlı değil eylemlerim, kendimi sende de gördüğüm için, seninde gücünü kullanıyorum, senin gücün de bana güç katıyor. Böyle yaşanan bir şey varken sence evlenmeye gerek var mı?”

“Tüm bu söylediklerine katılıyorum, aynı şeyleri ben de yaşıyorum. Haklısın sen bensin, ben de senim, hatta dışarıdan biri bize baktığında seni yalnız bile görse beni içinde görüyor, beni yalnız görse seni benim içimde görüyor. Vayy Asaf’ın ruhu bana da değdi galiba. Ben evlilikten kaçmıyorum, bana kalırsa evlilik, medeni hukuk maddesi. Miras hukuku ile ilgili bir zorunluluk. Bak yakında bir oğlumuz olacak. Onun hukuki hakları olması açısından önemli, tabii ki hiç evlenmesek de o senin ve benim çocuğumuz. Bir kızımız olsun da isterim. Ancak bu çocukların toplum içinde başlangıçlarının bir sıkıntısı olmamalı, bu toplumda da evli olmamak büyük sıkıntı. Yoksa sana, bana göre tabii ki gerekli değil. Sana evlilik teklif etmeyi geciktirme sebebim aslında, Özer Şirketi’ndeki hisselerinin parasını aldıktan sonra, kendi hayatını kurduktan sonra yapmaktı. Çünkü aramız bir şekilde bozulur boşanmak zorunda kalırsak, evlilik öncesi mallar için hak iddia etmemek için bu süreçleri bekledim. Yani aslında senin haklarını gözettim. ‘Ya şimdiden bunları mı düşünüyorsun, mal bölüşümüne mi girdin?’ diye düşünme sakın. Bak bir sürü aşk bitiyor, eskiyor, anlamını yitiriyor. Sonrasında kaos yaşanıyor, herkes birbirine giriyor, mal paylaşımı da büyük sorun oluyor. Evlilik sözleşmesini koydular kanuna, evlenmeden imzalıyor insanlar ama sonuçta bir sözleşme her şekilde dava konusu olabiliyor. Gördüğün gibi, evlilik tamamen hukuksal bir eylem. Artık her türlü varlığın senin hakkın. Kimse bunu beraber yaptık diyemez. Genel kurullar yaptık, hisseleri tescil ettirdik, zaten ailenden kalan mal mülk onlar öncesinden. Yani anca evlilik yaptığımız andan sonraki her şey ortak olacak. Senin mirasın ve mal varlığın hakkında benim iddiam olmaması lazım.”

“Canım benim ya, ne düşünceli adamsın sen, işte bu yüzden sana çok güveniyorum. Beni benden daha çok düşünüyorsun. Umarım, eski gecelerin Artu’su yeniden ortaya çıkmaz, beni bu gebiş halimle ortada bırakmaz. Umarım bana olan aşkın ömür boyu olur.”

“Seni neden bırakayım, bunca zamandır ilk defa bir kadını bu kadar sevdim, her dakikamı seninle geçirmek istiyorum. Seninle baktığımız yön aynı yön, aşkların sonsuza kadar sürmesi için insanların aynı kafada olmaları ve kalmaları gerekiyor. Aynı düşünen insan anlamında düşünme, o sıkıcı bir şey. Ama belki sen benden bıkar, sıkılıp alıp başını gidersin.”

“Ya ne bırakıp gideceğim seni. Çok eğlenceli, zeki, her erkek gibi bazen de hödüksün.”

“Rıza dünyaya gelmeden, düğün işini bitirelim, oğlan dumura uğramasın o zaman.”

“Rıza kim? Oğlana Rıza adını mı koyacağız?”

“Tabii ki aşkım, efsane kaptan Rıza Çalımbay, nam-ı değer Atom Karınca.”

“Ya manyak mısın sen? 21. yüzyılda Rıza ismi mi olur? Akranlarının adı, Berk, Mert falan olacakken hem de.”

“İşte bu yüzden Rıza olmalı.”
 

* * *

 
22.12.2022 tarihinde evlendik, 13.03.2023 tarihinde Rıza’mız dünyaya geldi. 2’ydik, 3 olduk.

Şirketimiz de oldukça iyi işler alıyor. Tarık dört elle şirket işlerine daldı, Anadolu’nun her tarlasını, dağını dolaşıyor. Borsada kazandığım paranın büyük bölümünü, Sinop ve civarındaki STK’lara bağışladım. Onlarda kesilen 650 bin ağaç yerine 1,5 milyon ağaç dikme eyleminde bulunuyorlar.

Akkuyu Nükleer Santrali’nin durdurulması için Avrupa mahkemelerinde davalar açıldı ama bu iktidarın ne içerideki ne de dünyadaki diğer mahkemelerin almış aldığı kararları dinlediği yok. 14 Mayıs’ta yapılacak seçim nedeniyle, Karadeniz’de yıllar önce bulunmuş doğalgazın yeni bulunmuş gibi lanse edilerek 1 aylık bedava doğalgaz kullanımı hediye eden hükümet, şimdilik Hamsilos Nükleer Santrali’nden bahsetmiyor.

Amacımız bu tür fikirlerin tekrar yeşermemesi, Hamsilos’un ve bölgenin, kendi doğal akışında hayatını sürdürmesi. Bunun aksinin düşünülmesi halinde tekrar eylemlerimizin başlayacağını söyleyebilirim. Artık bölge halkı da bu tehlikenin farkında.
 
 

…SON…

 
 
Metin Çoban
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

5 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Haziran 2023 at 12:30

    Çok keyifliydi 👌🏻 Aşk, tutku, çağdaş bir birliktelik, ülke gündemi, çevre sorunları, adaletsiz yargılamalar… 5’li Çete bile vardı 😁 Daha ne olsun. Sanırım bir iki kişi uzun bulmuş öyküyü. Ben tam tersini düşünüyorum. Roman olabilecek kadar fazla konu vardı içinde. Daha da uzun anlatsan aynı ilgiyle okurdum. Belli mi olur, bir gün roman da yazarsın belki bizlere 😁
     
    Daim olsun yaratıcılığın, kalemin Metincim 🙏🏻

    • Yanıtla Metin Çoban 13 Haziran 2023 at 15:09

      Sevgili Didem, beni yazmak için o kadar çok motive ettin ki artık kendimi durduramıyorum. Gelecek haftanın hikâyesini bile hazırladım. Sokaktaki her olay bana hikâye konusu gibi gelmeye başladı. Roman yazmak tabii ki istiyorum. Bunun konusu aklımda ama onun için gidip bir yerlerde 3, 4 ay yaşamalıyım, o yazmak istediğim insanlarla her gün röportaj yapmalıyım, en önemlisi bunu kurgulamak için biraz daha tecrübe kazanmalıyım. Yazdığım roman sadece senin ve benim eserimiz olmasın, okuyucusu bol olsun, anı olsun diye beş yüz, altı yüz adet kitap bastırmayalım. Onun için sen destek verdiğin sürece bizim dergide acemiliğimi atlatmak istiyorum.
       
      Bak bu hikâyemde, sosyal yaşantı, aşk ve evlilik, çevre sorunları, siyasi sorunlar, yemek ve seyahat konularını birleştirdim sanırım. Bunu daha aksiyonel halede getirmek lazım. Tabii ki bu dijital okuma olduğu için insanlar uzun buluyor, kitap gibi okunmuyor. Onlar için üzgünüm.
       
      Bu hikâyenin sezon sonunu yaptık beraber. Bu karakterleri, bebek Rıza dahil ileride kullanabilirim. Dergi izin verirse 2. sezonu 2024’de yayına alabiliriz.
       
      En derin sevgilerimle, iyi ki yıllar önce kesişmiş yolumuz.

      • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Haziran 2023 at 17:06

        Yaaaa çooook heyecanlandım 😍 İlk önce önümüzdeki haftanın öyküsünün hazır olmasına, ardından yazmaya ara vermeyi istememene, kitap projesine, bu öykünün ikinci sezonuna…
         
        Bence de iyi ki kesişmiş yollarımız 🙏🏻😁🙏🏻

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 13 Haziran 2023 at 20:25

    Çok çok güzeldi. Keşke bitmese idi.
     
    Hem bilgi dağarcığıma yenilerini ekledim hem olayların içindeymiş gibi heyecan duydum. Ama en önemlisi sevgi ve birlikteliği öyle güzel tanımladınız ki. Yeni yazınızı merakla beklemeye başladım bile. Kim bilir roman ne harika olur. Çok değişik bir tarzınız olduğu kesin. Yani ne ararsan var. O nedenle de okumak o derece zevkli.

    • Yanıtla Metin Çoban 14 Haziran 2023 at 07:22

      Nimet Hanım beni ne kadar mutlu ettiniz anlatamam. Hikâyemin size bir şeyler katması, sizi içine çekmesi beni çok gururlandırdı. Yazdığınız o teşvik edici kelimeler, tabii ki roman yazma motivasyonu veriyor bana, daha çok acemi olduğumu biliyorum. Didem’in bende emeği çok, onunla birlikte yapıyoruz her şeyi. Birgün bana derse, hadi yazalım, o zaman yazacağımdan emin olun. Yaptığınız yorum ve verdiğiniz destek için çok teşekkür ederim.
       
      Sevgilerimle

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan