Yazılı Metin

Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | 3

6 Haziran 2023

Öykü: Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | 3 | Yazan: Metin Çoban

 

İndeks

Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 1
Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 2
Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 3
Aşk Bu Değil, Yapma Güzel | Bölüm 4

 

İki gün için Gerze’ye gitmeye karar verdim.

Sengül’ü telefonla aradım. Fikrimi anlattım. “Akşam konuşalım, belki ben de seninle gelirim. İki gün tatil yapmış oluruz” dedi.

Gerze’ye vardığımızda yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Uğur Mumcu Meydanı’nı geçince telefonum çaldı, arayan Tarık’tı. Beraber olduğu kız, Merve’nin, onu aldattığını öğrenmiş, berbat bir durumdaydı. Yanıma gelmek istediğini söyledi, Sengül yalvarır gözlerle baktı, “Ne olur kabul et” der gibi kafasını salladı. Tarık’a tabii ki yanımıza gelebileceğini söyledim. O da “Hemen yola çıkıyorum” dedi ve telefonu kapattı.

Sengül, “İyi ki kabul ettin aşkım. Tarık bu aldatma olayını tek başına atlatamaz. Sana daha önce anlatmadım ama babam, annemi sekreteri ile aldattığı için annem intihar etti. Babam, annemi yatağında o halde bulunca evdeki silahını şakağına dayayıp o da intihar etti. Tarık o zaman evdeydi, ben Londra’da okuyordum. Tarık odaya girdiğinde ikisini de ölmüş halde görünce psikolojik olarak dağılmış, yardımcı kadının yanına giderek, ‘Annemi ve babamı az önce öldürdüm, şimdi odadalar’ deyip kendini yatak odasına kitlemiş. Yaklaşık 1 yıl boyunca psikolog tarafından tedaviye alındı. O evden taşındık, daha küçük bir eve geçtik. O sıralar bir kız arkadaşı vardı, adı Suna’ydı. O kız çok yardımcı oldu. Gece gündüz onunla yaşadı. Sonra, Merve ortaya çıktı, Suna Tarık’a aşık değildi, bir şekilde onu iyileştirdi, iyileştiğine inanınca da onu Merve’ye bıraktı. Tarık 3 yıldır Merve ile. Herkes evleneceklerini düşünüyordu, neden böyle bir şey yaptı anlamıyorum. Biraz hareketli bir kızdı ama Tarık’la arası çok iyiydi.”

“Ben bu anlattıklarını daha önceden bir iki internet sitesinde okumuştum ama Tarık’ın böyle bir travma yaşadığını bilmiyordum. Ben de Merve’den beklemezdim, iyi bir ailenin kızı, eğlenceli, güzel bir kız. Herhalde aralarındaki aşk bitmiş olmalı, bu yaşlarda, bu zamanda, aşkın süresi 3 yıl bile olmuyor. Gelsin buraya, ona burada önemli görevler verelim, yaşadığı travmayı atlatacaktır. Ona yardımcı oluruz.”

Deniz Otel, Gerze’de tepede, balıkçı barınağına bakan bir butik otel.

Otelin, en iyi odasını ayırmışlar. Tarık için de aynı katta bir oda ayırttık. Odamıza geçince Tarık’a konum attım. Cevap olarak, “Yoldayım, sabah kahvaltıya mıhlama yiyelim” mesajı geldi. “Burada mıhlama değil, kuymak diyorlar ona 😊” diye cevap yazdım. Karşılığında “İkisinden de yerim 😊” cevabı geldi.

Odamıza çekildik, yatağa kendimizi bıraktık. Zaten 8 saattir yoldaydık, Tarık için ikimiz de üzülmüştük fakat biraz sonra ikimiz de uykuya dalmıştık. Uyandığımda saat 03.45’ti. WhatsApp’tan Tarık’ın numarasına baktım, 3.15’te online imiş. Herhalde yolun çoğunu bitirmiş olmalıydı.

“Otele girince mesaj at, geldiğinden haberim olsun” diye mesaj yazdım. 2 dakika sonra “Ok, az kaldı” diye mesaj geldi. Sengül uyuyordu, yorgan biraz kaymış beli açıkta duruyordu, üzerine yorganı çektim. Pencerenin önündeki koltuğa oturdum, dışarıda yağan yağmuru izledim. Karadeniz her zaman yağar.

Sabah kahvaltı için yemek salonuna indik. Salonda takım elbise giymiş iki adam kahvaltı yapıyordu. Tarık en son saat 4.10’da “Geldim ben, odadayım. Sabah kahvaltıyı bensiz yapın” yazmış.

Yağmur durmuş, güneş bulutların arasından bazen süzülüp ince çizgiler halinde yeryüzüne ulaşıyordu. Hava temiz kokuyordu, nemli ve yumuşaktı. Geleneksel Karadeniz kahvaltısı istedik, bir türlü sebzeli krep olan kaygana, kuymak, tulum peyniri, manda tereyağı vardı. Mısır bu bölgede çok yetiştiği için, mısır ekmeği her öğünde oluyordu. Burada mıhlama, yerine kuymak diyorlar. Aralarındaki fark, mıhlamada peynir, kuymakta ise mısır unu yoğun oluyor.

Kahvaltı bitince, kahve içmek için restoranın önündeki terasa çıktık. Belediye başkanı Emre Gülsoy’u telefonundan aradım. Cevap vermedi, kahveler bitmişti.

Tarık terasta göründü.

“Günaydın, yediniz mi bensiz mıhlamaları?”

Ablası sarıldı, yanaklarından üç kere öptü, avuçlarını Tarık’ın iki yanağını sıkarak, “Yedik, ablasının bir tanesi, sen de kahvaltını yap, önce belediyeye gideriz sonra da Sinop’ta biraz dolaşırız.”

Tarık, benim omuzumu sıktı, “N’aber enişte?” dedi.

Gülümsedim, elini tuttum, “İyiyim evlat” dedim. O sırada telefonum çalmaya başladı, arayan Emre Gülsoy’du.

“Başkanım günaydın, sabah sabah aradım. Cep numaranız vardı, belediyenin numarası yoktu, kusuruma bakmayın buradan aradım sizi. Biz dün gece, Sengül ve Tarık’la Gerze’ye geldik.”

“Günaydın, günaydın Ertuğrulcuğum, ne demek. Altan’ın arkadaşı benim de canım ciğerim. Hoş geldiniz. Deniz oteldesiniz sanırım, beğendiniz mi, yerleştiniz mi?”

“Yerleştik, her şey çok güzel. Sizin yanınıza kaç gibi gelelim? Malum cuma günü eylem olacağını söylemiştiniz, bu eylemi izlemek, ne gibi katkım olur bilmek isterim.”

“Ertuğrul Bey, Sengül Hanım, Özer Şirketinin ortağıymış. Onun buralarda bizimle görünmesi iyi olmaz, hem onun için hem de bizim için. Sizin de belediyede benimle görünmeniz basına yansırsa bu da hem direniş platformumuz hem de sizin için iyi olmaz. Siz bu akşam Samsun Atakum’da sahilde bulunan, Akın balık restoranında bizim misafirimiz olun. Ben bir iki STK başkanı ile 20.00’de orada olacağım, birlikte yemek yeriz, bizi orada kimse rahatsız etmez. 55-60 km yol yapacaksınız ama gizlilik için bu gerekli maalesef.”

“Tamam Emre Başkanım, saat 20.00’de Atakum Akın Balık’ta olacağız. Bugünkü eylemi izlemek de mi sakıncalı?”

“Basın ve polis kameraları meydanda oluyor, sizinle eylemi ilişkilendirmesinler. Bana daha önce telefon edip geleceğinizi söyleseydiniz, eylem günü değil, başka bir gün gelmenizi önerirdim.”

Telefonu kapatırken akşamki buluşma için tekrar teyitleştik. Tarık kahvaltısını bitirmek üzereydi, durumu kısaca anlattık. Sonra Sinop Cezaevini ve Sinop’u gezmek için dışarı çıktık. Gerze inanılmaz şirin bir kasaba. 14-15 bin nüfusu olan bir yer, genel olarak eğitimi yüksek insanların emekliliklerini geçirmek için tercih ettiği bir yer, emekli öğretmenler, kamu yöneticileri, avukatlar, hâkim emeklileri yerleşmiş durumda. Karadeniz’in hemen hemen her yerini kaplamış olan muhafazakâr insanları pek yok burada. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Çetin Emeç’in, Sebahattin Ali’nin adının geçtiği yerler, mekanlar, oldukça fazla.

Sinop Cezaevi şehre girmeden hemen öncedir.

Şu an müze olan cezaevi, kaçması imkânsız ve etrafı denizle çevrili olduğundan “Anadolu’nun Alkatrazı” olarak anılır. Bugün herkes tarafından bilinmesinin sebebi ise Sebahattin Ali, Ruhi Su, Mustafa Suphi gibi solcuların burada hapis yatmalarından kaynaklanıyor. Sebahattin Ali, Aldırma Gönül adlı şiirinde bu hapishaneden bahsetmektedir.

Dışarda deli dalgalar, gelir duvarları yalar
Beni bu sesler oyalar, aldırma gönül aldırma

Hapishanenin giriş kapısının karşısındaki otoparkın güney tarafında, ünlü filozof Diyojen’in bir heykeli vardır. Diyojen’in doğum yeri Sinop’tur. Yanında köpeği, içinde yaşadığı varilin üzerinde elinde feneri, hala gündüz vakti adam arıyor. Maalesef Diyojen, Sinop’un simgesi olacakken ülkemizdeki gerici zihniyet sahibi bir vakıf heykelin buradan başka bir yere kaldırılmasını istiyor. Sebebi ise, bir Yunanlı’nın Sinop’un sembolü olamayacağı.

Cezaevinin ardından Sinop’un içine girdik. Yol kenarı boyunca balık restoranlarını, dar sokakları, güler yüzlü, mutlu insanları gördük. Yapılan araştırmalarda, Türkiye’nin en mutlu, dünyanın da en mutlu 100 kenti sıralaması içinde ilk 50 içinde olan Sinop ve halkı, insanın içinde büyük bir ışık saçıyor. Nasıl olur da böyle bir yere kıyarlar, nükleer santral ile buradaki çevre ve toplumu riske sokarlar, bir türlü anlam veremiyorum.

Öğlen olmuştu.

Akşama büyük ihtimalle balık ve deniz ürünleri yiyeceğimiz için, Sengül ve Tarık’ı şehrin biraz dışında, Boyabat yolu üzerindeki kuyu kebapçı Ali Dede’ye götürdüm. Bizim çocukların alışık olmadığı bir yer, Ali dede, eşi Esma nine ile yetiştirdikleri koyunlardan 3 tanesini her sabah, bahçelerindeki kuyu fırının içine sallandırıp, öğlen yemeğinde servis etmek üzere pişiriyorlar. Evin bahçesinde bulunan 5 tahta masa ve sandalyelerde müşterilerine servis yapıyorlar. Bugün cuma olduğu için, namazdan gelenlerle birlikte oldukça yoğundu.

Oturur oturmaz Esma nine gözüme takıldı, bir telaşı vardı. Yanına gittim. Salata bitmiş, o buzdolabında var sanıyormuş ama her masaya bırakılacak kadar salata yokmuş. “Sen dert etme Ninem benim, ben sana yardım ederim, nerede senin bıçakların” dedim. Domatesi, salatalığı ve soğanı hemen doğramaya başladım, biraz sonra bir leğen dolusu çoban salatamız olmuştu, onları tabaklara bölüştürüp masalara bıraktım. Sengül ve Tarık konuşuyorlardı.

“Nasıl bir adamsın enişte ya, anlamadığın iş yok, ben salata bile yapamam, sen ne yemekler ne yazılımlar ne eylemler yapıyorsun, inanılmazsın yani.”

“Tarık, adama ‘enişte’ demesene, kaçıracaksın adamı daha şimdiden.”

“Yok, yok diyebilir, en nihayetinde, Trakya’ya gitsen hiç tanımadığın adamlar ‘hoj gelmişşin enişte be ya’ derler. Farzetki Tarık Edirneli.”

Sengül biraz sıkılmış, biraz kızarmış şekilde, “Yani sadece lakap diyorsun, istediğini söyleyebilir.”

“Yok aşkım, bırak Tarık beni eniştesi olarak görsün benim için sıkıntı yok, asıl senin beni enişte olarak görmen.”

“Ne enişte görecem ben seni ya, sen Tarık’ın eniştesisin o kadar 😊”

Ali dede, kuzunun en güzel yerlerini seçmiş yuvarlak alüminyum bir tepsinin içine yığmış halde masaya getirdi. Bizimkiler gelen ete şaşkın şakın bakıyorlardı. Masada sadece, plastik düz tatlı tabak, bir çatal ve naylon bir kâsede çoban salata vardı. Hiç alışık oldukları bir durum değildi.

“Ne bakıyorsunuz? Burası köylük yer, siz de avcı toplayıcı klanlarındansınız, yumulun, elinizle, çatalınızla yiyin gari.”

Ali dede yoğurt isteyip istemediğimizi sordu, ben “İstiyoruz Ali dede” dedim. Biraz sonra Esma nine elinde yoğurt bakracını getirirken köyün en güzel gelin adayı geliyormuş gibi, rüzgâr tülbentini uçuruyor, dik yürüyüşü ile, koluna taktığı alüminyum bakracı ile masaya doğru yaklaşıyordu. Masaya geldi.

“Yoğurt yerine size bi bakraç ayran ediverdim. Yoğurt garnınızı doyurur, ayran iyi gelir size. Allah senden razı olsun evladım, nasıl da ninene yardım ettin, salatayı iki dakika da yapıverdin. Kızım Allah seni kadir gecesi doğurmuş, evde böyle yardımcın varsa sırtın yere gelmez. Bizim burada erkekler pek yemekle uğraşmaz, bizim Ali dede bile sadece koyun salar, çıkarır kuyuya. O bile bulaşığa, salataya karışmaz. Allah sizi mesut bahtiyar etsin kızım, maşallah size.”

“Âmin nine, âmin. Çok severim ben kocamı, iyi adamdır kendisi. Sizin de ellerinize sağlık, her şey çok güzel burada.”

Etlerin bir kısmını elimizle, bir kısmını da çatalla yedik, ayranları da içiyorduk. Tarık birden, “Eeee niye sormuyorsunuz Merve aldatmasını? Anlatmayayım mı?” diye atıldı.

“Anlatılacak bir değeri varsa anlatabilirsin kayınço, neler oldu mesela?”

” Evet ablası, neler oldu anlat, içini boşalt. Nedir bu Merve olayı?”

“Ya geçen ay babamın kütüphanesinde Bekir Yıldız’ın Evlilik Şirketi isimli romanını okudum. Değişik bir kitaptı, yıllardır evli olan çift, gece birbirlerine karşı dürüstlük oyunu oynuyorlar ve birbirlerine gençliklerinden bugüne kadar olan cinsellikle ilgili geçmişlerini anlatıyor. Aslında kitapta anlatılan, ataerkil toplumdaki erkek, namus kavramı, kadının vücuduna sadece kendisinin sahip olacağı, bu yüzden kendi yalnızlığını yaşayabileceği bir malmış gibi kullanmak üzere evlendiğini, bu evliliği yaparken de aradığı en önemli unsurun kadının mutlaka bakire olması. Adam kendisi ile ilgili sırlarını anlatırken ilk cinsel deneyiminin nehir kıyısında kumdan kadın memesi yapıp, bir karpuzu delerek içine aletini sokarak boşalması, bir diğer tecrübesinin ise bir eşek ile cinsel münasebete girmesini anlatıyor. Kadın ise, annesinin kendi üzerinde kurduğu baskıyı anlatıyor. Daha yeni regl olmuşken en önemli şeyin bekaretinin olduğunu, erkeğe verilecek en büyük armağan olduğunu, eğer onu kaybederse hiçbir şekilde evlenemeyeceğini, hayatı boyunca da mutsuz olacağını anlatıyor. Yani kadınların gelecekteki hayatlarını evdeki asıl kadın belirliyor. Kadın ilk cinsel deneyim olarak, komşu oğlanın evde mastürbasyon yaparken çıkardığı sesleri duyup, tahrik olduğunu ve parmaklarıyla vajinasını okşayarak orgazm olduğunu, evlendikten sonra bu orgazmı tam yaşayamadığını anlatıyor.”

“Ne diyorsun ablası, bunların Merve ve senin ilişkinle ne alakası var?”

“Dur anlatmaya devam edeyim ablacığım. Merve’yle geçen gün Sapanca’ya gitmiştik hatırlıyorsunuz. O gece seviştik, sonra bu kitaptan bahsettim, onunla dürüst olma oyunu oynamaya karar verdik. Ben ona geçmişte yaşadığım, seks deneyimlerimi anlattım, ilk mastürbasyonumu, ilkokulda âşık olduğum Ayça’yı, sonra lisede aşık olduğum Yahudi kız, Ester’i. O da bana ilk seks deneyimini yaşadığı amcasının oğlu Levent’i, bu arada Levent 25, Merve ise 15 yaşında imiş. Sonraki aşklarını anlattı. Şu anda ise hem beni sevdiğini hem de onun okuldaki hocası Murat Aydın’ı sevdiğini ikimizle de ilişkisi olduğunu anlattı. Murat Hoca üstelik evli ve yeni doğan bir kızı var.”

“Ne diyorsun sen Tarık? İkili bir ilişki mi? Nasıl katlanılır? Hemen bırakmalısın onu.”

“Aldatma benim için büyük travma biliyorsunuz anne ve babamın intiharları aldatma üzerine. Ben bunu nasıl kaldırırım diye düşünürken, Merve konuşmaya devam etti.

‘İlk zamanlar senle her şey çok iyi gidiyordu, yakışıklısın, varlıklısın, naziksin, kültürlüsün, sadıksın. Her kadının aradığı erkek sensin. Sen evlenilesi bir adamsın. Etrafımdaki herkesin düşündüğü ikimizin bir iki yıl içinde evleneceği idi. Ancak ben senin evleneceğin kadın mıyım, o belli değil. Çünkü bir eve bağlanmak istemiyorum, rutin işlerle uğraşmak istemiyorum, çocuk yapmak istemiyorum, onun hayatta kalması için, okul hayatı düzgün gitsin diye kendimi paralamak istemiyorum. Özgür kalmak istiyorum, sadece kendim olmak istiyorum, sevişmek istediğim adamı ben seçip onunla sevişeyim istiyorum, o hoşuma gitmezse başkası ile olmak istiyorum. Nitekim Murat Hoca’nın ağzının suyu hep bana akıyordu, ben de onu arzulamaya başladım, ilişkimiz böyle başladı. Ne aramızda aşk var ne de ayrılsın evlenelim kararı var. Ama seninle de evlenelim kararı yok, ruhum bu ilişkinin devamında sanki durgun, rutin bir evlilik var, diyor. Bu da beni çok yoruyor. Sana da haksızlık ediyorum, belki de senin planın bu.’

Kollarını masanın üzerine uzattı, ellerimden tutmak istedi kayıtsız kaldım.

‘Benim planım tabi ki bu değil. Aşk bu da değil, yapma Merve. Aşk mutlaka evlenmek değil, aşk mutlaka çocuk yapmak da değil, rutin bir hayat yaşamak da değil. Aşk ve evlilik apayrı bir şey. Evlilik hukuki bir şey, mirasla ilgili. Aşk ise kendin dışında bir insanı kendini sever gibi sevmektir. Evli bir insan başka birine aşık olabilir. Ona karşı beslediğin her şey kendin içindir. Sana bahsettim ya kitapta, erkek sadece kendi ihtiyacı için, sadece kendisinin sahip olduğu başkasının asla elini süremeyeceği bir kadını zapt-ı rapt altına alıp, kendi bencilliği için o kadının özgürlüğünü kısıtlamak için evleniyor. Kadın, zaten o evliliğe bakire geldiyse yıllardır içinde biriktirdiği cinsel statiği birden boşaltabilmek, çoluk çocuğa karışarak evine sahip çıkarak kendi özgürlüğünden vazgeçiyor. Yani aşk bu değil. Evlilik A.Ş.’dir. Açılımı Evlilik Aile Şirketi’dir. Şirketler biliyorsun önce 2 ortak ile limited olarak başlar, sonra başka ortaklar katılır, anonim şirket olur. Evlilik de önce iki kişiyle başlar, çocuklar olur, şirket büyür, ailenin diğer kişileri de faydalanıcı olur, şirketin nemalarından faydalanırlar. O sırada şirketi kuranlar birbirleri ile olan ilişkilerinden uzaklaşırlar, yönetimi ellerinde tutsalar da tüm faaliyetlerini faydalanıcılar adına yaparlar.

Bizim ilişkimizde de son zamanlarda her nedense birbirimiz için yanıp tutuşmuyorduk, planlar ve programlar, gelecekte olacak şeyler için yapılıyordu. Ailenin içindeki diğer kişiler de ilişkimize müdahil oluyor, hakkımızda kararlar veriyorlardı. Ayrıca, aramızdaki o ilk ateş de yavaş yavaş sönmüştü. Ben de artık seninle öpüşürken hemen sonuca gitmeye çalışmıyordum, sadece öpüşme aşamasında kalsa da şimdi soyun, seviş, banyo yap bana ne kadar zor geliyordu inan bana. Çünkü artık seni kendim kadar sevmiyordum. O ruhu kaybetmiştim. Seninle sonunda evlenecek miydik? Kesinlikle hayır, ilişkimiz devam edebilir miydi? Bu saatten sonra sürmesi mümkün değil. Kesinlikle düşüncelerine saygım var, vücut senin vücudun kimi arzuluyorsa onunla olmalısın, çocuk yapıp onun hayatta kalması, okuyup büyümesi için kendi hayatını bırakmamalısın, ben sadece seni her şeyinle kendim gibi seviyorsam, yani ben sen olmuşsam, yani ben sensem, sen bensen, aşk hâlâ var demektir. Bu yüzden bu ilişkiyi sonlandırmalıyız. Seni istediğin zaman istediğin yere bırakabilirim.’

Onu evine bıraktıktan sonra, işte sizin yanınıza geldim.”

“Vay be ablasına bak sen, ne kadar anlayışla çözmüşsün her şeyi; kızmadan, kırmadan, yıkmadan. Başına daha önce gelenler yüzünden çok korkuyordum böyle bir tecrübeden.”

“Annem ve babam, Bekir Yıldız’ın kitabındaki çiftlerdendi abla. Onlar birbirine aşık olmadan evlendirilmişlerdi. Sonrasında ilişkileri alışkanlığa dönüşmüştü. Babam dışarıda aşkı yakaladı, annem belki de hiç yaşamadı. Babamın en büyük hatası, evliliğini bitirmeden bu hayatı ikili götürmesiydi. Bunun cezasını maalesef annem canıyla ödedi, babam da işlediği günahın hesabını verdi. Anneme ve babama yazık oldu. Biz artık öyle bir nesil değiliz, gerçi şu anda Anadolu’nun tüm köylerinde ve şehirlerinde bu kitapta bahsedilen tecrübeler ve evlilikler yaşanıyor, bu yüzde yüz ihtimalle kesin. Bunun değişmesi mümkün mü? Bundan da emin değilim. Ama kendini gören, aşkın ne olduğunu anlayan insanlar arttıkça bu oran azalmaya başlayacaktır. Umuyorum yani.”

Sengül, bir eliyle Tarık’ın elini tuttu, diğer eliyle sol elimi, “Valla bir tarafta aşk nedir, evlilik nedir, özgürlük nedir çözmüş genç bir adam var, diğer tarafta aşktan anlamaz, evlilik tanımaz, özgürlükten başka bir şey bilmez biri var.”

“Ortada ise, aşktan da anlayan, evlilik isteyen, çoluk çocuk isteyip, kendini müebbet hapse mahkûm edecek bir kadın mı var?”

“Yok deve! Ne evlilik ne çocuk istedim senden. Aşk için de şimdilik kazılarımız devam ediyor, hangi derinlikte rastlayacağız, grizuya rast gelip ne zaman patlayacağız onu zaman gösterecek.”

“Tarık’ın tüm söylediklerine katılıyorum. Aldığı kararı da destekliyorum. Senin söylediklerine de katılıyorum. Benim hakkımda söylediklerini şimdilik önemsemiyorum, bunu sonra konuşacağız, Akşama taa Samsun’a gideceğiz, hadi dedeyle ninenin hesabını ödeyelim, yola koyulalım.”
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Metin Çoban
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Emine Öztürk 10 Haziran 2023 at 07:39

    Merhabalar Sevgili Metin.
     
    Evlilik, üzerine yazdığın her ayrıntıda kesinlikle seninle aynı yerdeyim. Ve cinsellik… Bu konuda kadına yüklenen misyonlar… Kadının göğüslemek zorunda kaldığı her zorluk… Omuzlarına yüklenen her yük…
     
    Ve aldatmak. Aldatılmak.
     
    Samimiyetime inan, bir solukta okudum. Ve benim için yazının en iyi bölümü oldu üçüncü bölüm diyebilirim.
     
    Kalemine, yüreğine sağlık.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Metin Çoban 10 Haziran 2023 at 10:16

      Emine yorum için çok teşekkür ederim 🙏🏾
       
      Bekir Yıldız’ın, Evlilik Şirketi kitabını okuduğumda 20 yaşında falandım, yani bekardım. Kadının cinsel yaşamı, kısıtlı hayatı ve ona verilen yükümlülükler (bekaretini koru, ortalıkta erkeklerle sarmaş dolaş gezinmeme) bunları ben İstanbul’da yaşadığım halde kız arkadaşlarımdan biliyordum. Nerede öyle “bugün tanış yarın sevişelim” 😃 önce elini bir tut da görelim. Sinemaya gittiğin zaman ancak karanlıkta, elini sütyeninin üzerine koyarsın da öyle fazla sıkıştıramazsın. 😃 Ta ki artık, söz kesilir, nişan olur o zaman dönülmez yoldasındır. Her şey mübahtır artık. Çünkü evlilik senedini boş tarih atarak imzalamışındır. Sonra da şirket kuralları geçerlidir, adam kariyer yapacak, kadın eğer meslek olarak öğretmense süper, ya da devlet memuru… Hayat böyle sürüp gider. Sonra ekonomik gelişme olursa adam dışarıya çıkar geceleri bar pavyon; aldatmalar, aldatmalar. Kadın o arada çocuklardı, evin işleriydi derken olayı bırakır. Aşk zaten yerle yeksan olmuştur artık. Onun kocasını aldatması karşısına onu gerçekten beğenen romantik birinin çıkmasıyla olur. Yani buraya kadar herşey klasik.
       
      Bu durum değişir mi? Elbette istisnalar olacaktır ama sanki bu insanların %80 evlilik profili.
       
      Bu konular çok uzun gerçekten, onun için 4. bölümü de yazdım. Okuyacağını biliyorum, beğeneceğini de umuyorum.
       
      Sevgiler ❤️

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan