Yazılı Metin

Işık İnsanları | Kumarbi Efsanesi

23 Ocak 2024

Öykü: Işık İnsanları | Kumarbi Efsanesi | Bölüm 2 | Yazan: Metin Çoban

 

İndeks

40 Kızlar | Luvi Mührü | Işık İnsanları | Bölüm 1
Kumarbi Efsanesi | Işık İnsanları | Bölüm 2
Deprem | Işık İnsanları | Bölüm 3
Mater Ana | Işık İnsanları | Bölüm 4

 
 

2. Bölüm | Kumarbi Efsanesi

 
Arkeoloji müzesinde Profesör Berutti’yi kutlamak üzere gelenler arasında Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü Profesör Sema Işık ve iş adamı, Anadolu Kültür Mirası Koruma Derneği Başkanı Ulvi Işık da vardı. Yıllardır Didem Hoca ve Berutti ile arkadaş olan bu çiftten Ulvi Işık, Berutti’yi kolundan tutarak, “Akşama Mahkeme Lokantası, saat 20.00, uygun mu?” diye sordu. Berutti, Didem’e dönüp “Nasıl, sence de uygun mu?” dercesine baktı. Didem kafasını yana yatırarak her zamanki fotoğraf pozu olan zafer işaretini parmaklarında göstererek akşama yemeğin kendisi için de uygun olduğunu onayladı.
 

* * *

 
Ulvi ve Sema ikinci katta, özel odalar bölümünde ayrılmış masalarında kokteyllerini içiyorlardı. Sema, sıcak sarı tonlardaki saçlarını düz fönle şekillendirmiş, gri mavi gözlerini ortaya çıkartacak hafif bir makyaj yapmıştı. Üzerinde gabardin kumaştan bedenine oturan, ön kısmı kayık yaka, sırt kısmı ise kürek kemiğinin altına kadar inen “v” dekolteli, diz altı, Prada bir elbise vardı. Ayaklarında ise oldukça yüksek topuklu Christian Louboutin stilettolar. Güzelliği kadar tarzıyla da baş döndüren kadınlardandı Sema.

Siyah kaşmir ceket, yarım dik yaka gri kazak ve kanvas siyah pantolon giyen Ulvi de yeşil ela gözlerinin keskin bakışlarıyla, köşeli yüz hatlarıyla Sema’nın yanında aynı derecede etkileyici bir görüntü veriyordu. Yan yanayken başlar kesinlikle biraz hayranlık biraz da kıskançlıkla ikisine dönerdi. Üstelik Ulvi, eşine tutkuyla bakan adamlardandı. Şimdi de karsının anlattıklarını dinlerken ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordu.

Saat 20.00 dolaylarında, Profesör Berutti ve Didem el ele Mahkeme Lokantası’na girdiler.

Berutti, vintage görünümlü, herringbone dokuma tüvit bir blazer ceket tercih etmişti gece için. Kahve tonlarındaki ceketi; beyaz gömlek, kahverengi deri kemer, kot pantolon ve kahverengi botlarla tamamlamıştı.

Didem ise tercihini tek kolunu çıplak bırakarak çapraz omuz gelen krem rengi kaşmir kısa bir elbiseden yana kullanmıştı. Dışardaki soğuğa rağmen bacaklarında çorap yoktu fakat ayaklarında neredeyse dizine kadar yükselen elbisesiyle aynı tonlarda kürklü botlar vardı. Üzerinde ise neredeyse bir kaban kalınlığında, ayaklarına kadar uzanan, krem rengi örme bir hırka vardı.

Berutti, Negroni; Didem ise kokteyl yerine bir kadeh Chardonnay istedi. Yemek için daha sonra sipariş vereceklerdi. Mahkeme Lokantası’na ilk defa geldiği için etrafa hayranlıkla bakan Didem; “Ya burası ne muhteşem bir yermiş. Yalnız bu masa en az 12 kişilik, dördümüz için biraz büyük değil mi?” diye sordu. Ulvi, Berutti’nin gözlerine baktıktan sonra, “Didemciğim geçen günlerde, Berutti ve benim hakkımda bir haber çıktı biliyorsun, biz masum sebeplerden dolayı Cenevre’de Luwian Civilization Foundation toplantısına katılmıştık. Konu Anadolu’daki Kayıp Medeniyetler’di. Berutti ve ben panel için bir aradaydık. Orada birkaç haddini bilmez gazeteci, orada olmadıkları halde internetteki panel fotoğraflarından kendilerine pay çıkarıp bizi Osman’la aynı kefeye sokmaya çalıştılar. Gerçi beni zaten Osman’la aynı kefeye sokup Gezi Eylemi sponsoru olarak yargıladılar ama sonuçta herhangi bir şey ispat edemediler. Osman’la ilgili tek bağımız ise, ben onun derneğine üyeyim, o da benim derneğime üye. En nihayetinde her ikimiz de Anadolu Kültür mirasının dernekleriyiz, bundan daha doğru ne olabilir? Bu yüzden şimdi biri çıkıp ‘Bunlar İstanbul’da bir araya gelmişler, yeniden Gezi eylemi planlıyorlar’ demesin diye burayı ve özel odayı seçtim.”

Berutti, Ulvi’nin konuşması bitince:

“Osman nasıl? Hiç görüşebildin mi? Avrupa çok gergin bu konu yüzünden. Burada öğretim görevi işimden istifa etmemi, İtalya’da görevimin hazır olduğunu söylediler ama beni buralar, rakı ve siz çekiyorsunuz işte. Şu içinde bulunduğunuz lokanta bile atalarımdan kalma. Ben Cenova doğumluyum biliyorsunuz, burada Doğu Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bile biz vardık. Galata, Karaköy, Beyoğlu hep Cenevizlilerindi. Bu lokanta, Ceneviz Mahkemeleri’nin tam karşısında olduğu için Mahkeme Lokantası adını taşıyor. Yani benim yerim burası, o yüzden Ulviciğim, bu akşam hesap falan ödeyemezsin, zaten Cenevre’den kızgınım hâlâ sana. Her şeyi üstlenme, bırak biz de bir şeyler ödeyelim.”

Ulvi “Olmaz” diyen gözlerle baksa da Berutti’nin ısralı bakışlarından teklifi kabul ederce başını öne eğdi. “Osman ile görüşmek mümkün değil, sadece Avukatları görüşebiliyor, Ayşe bile ayda bir görebiliyor. Umarım yakın zamanda çıkar, devletin ona çok özür borcu var. Avukatları aracılığıyla selam söylüyorum, senin adına da söylemiştim.”

Sema’nın acıktığını belli eden hareketlerinden sonra, “Panel telaşı yüzünden kahvaltı ile duruyorum, hadi yiyecek bir şeyler söyleyelim mi? Çok acıktım” dedi.

Didem, Sema’yı destekleyerek, “Mezeler ile balık birlikte gelsin ama. Mezelerle karnım doyunca balığa yer kalmıyor” dedi. Şefi masaya çağırdılar, masanın ortak fikir doğrultusunda rakı içilmesine karar verildi. Mezeler ve balıklar da aynı anda servis edilecekti.

İlk kadehler içildikten sonra, Sema, Profesör Berutti adına kadeh kaldırdı.

“Hocam, bugün İlyada’yı o kadar net ve kısa anlattınız ki insanları hemen konuya çektiniz, yakaladınız salonu. Sonra anlattığınız iki efsaneyi birleştirerek mükemmel bir son yarattınız, sizi tebrik ederim. Ayrıca çok da şaşkınım, salonda birçok tarihçi, arkeolog vardı, siz kız isimlerini söylerken metafor yapmıştınız, Arzawa ülkesinin 6 şehrinin isimleriydi. Kadın isimleri değildi ama kimse size itiraz etmeden dinledi. Aslında metaforunuz çok doğruydu, o şehirlerden yüzlerce kadın savaşçı Truva kentinin yanında savaşmak üzere bu savaşa katıldılar. Plintiakos adlı bir kadın savaşçı Akhalara bir çok kayıp yaşatmıştı, en sonunda Akhilus’un karşına çıkmıştı ama Akhilus onu öldürmüştü. Şehirlerin isimlerini kadınların isimleri olarak vermeniz dahiceydi, bir taşla iki kuş.

Artı 40 kız efsanesi her ne kadar Truva ile ilgili olmasa da o bölgede bilinen bir efsane, Luviler zamanından kaldığı söyleniyor. Ama genelde bu efsanelerde kızlar taş oluyor. Zaten zirvelerde bulunan yekpare taşlar yüzünden bu hikâyeler anlatılıyor. Sarıkız efsanesi genel olarak Müslümanlık dönemiyle ilgili bir efsane ama siz çok iyi bağladınız. Gerçekten Sarıkız, Kaz Dağları’nda kazları ile yaşıyor, onun da namusu ve iffeti hakkında dedikodular üretiliyor, sonra kız ermiş oluyor, her zorda kalana yardım ediyor. Sonunda dile getirdiğiniz ‘Aşk için yaşamalı, ölmeli’ lafını da en çok Didem hoca Heğenmiştir sanırım” deyip Didem’e göz kırptı. Didem de elindeki kadehi Sema’ya kaldırarak teşekkür etti.

Ulvi Işık, ilgiyle dinlediği eşinin konuşmasının ardından elindeki kadehi masaya bıraktı, gözündeki yakın uzak bifokal gözlüğü düzeltti ve konuşmaya başladı.

“Berutti oldukça önemli bir yerden girdi aslında ve dinleyicilerin çoğu bunu kaçırdı bana kalırsa. Anadolu’ya Helen Uygarlığı ve Helenizm’in Truva Savaşı’yla girdiği düşünülür. Ama aslında savaşın olup olmadığı bile kesin değil. Homeros, savaşın olduğu söylenen tarihten 300 yıl sonra bu savaşı yazmış (Belki de o yazmamış, bu da kesin değil çünkü) Ama Truva kazılarında, savaşa ait bir yazıt veya bir malzeme bulunamamasına rağmen, bir Luvi Mührü bulunmuştur. Ve müzede yerini almıştır. Zaten destanda anlatılan kale ve savaş alanı ile gerçekte kurulu Truva kenti çok farklı lokasyonlarda. Arkeologlar çoğunlukla kıyı kesimlerde kazılar yapmışlar ve herhangi bir materyal bulamamışlar. Luviler genel olarak iç Anadolu’ya, Ege ve Akdeniz’in tamamına yayılmışlardır. Belli bir imparatorluk ya da düzenli devlet olmadıkları için küçük kent devletleri şeklinde yaşamışlardır. İleride Likya, Karya, Psidia, Frigya olarak bildiğimiz tüm uygarlıklar aslında Luvi kökenli uygarlıklar. Helenler Anadolu’yu ele geçirince mecburen bu şehirler Helenistik yaşama bağlandılar. Tabii ki sonrasında Persler, Makedonlar, Roma İmparatorluğu, Osmanlı ve en son olarak da Modern Türkiye Cumhuriyeti.

Bu süreçler yaşanırken burada yaşayan toplum asla tehcir edilmedi, soy kırım yapılmadı. Ancak toplum yaşamlarına devam ederken istilacıların tanrılarını, inançlarını, sosyal yaşamlarını almak zorunda kaldılar. Sen bu konuları daha iyi bilirsin Didem, geçenlerde yaratılış makaleni okudum; oldukça detaylı anlatmışsın.”

Didem çok acıkmıştı; mezeler, ara sıcaklar, balıklar hepsinden alıyor, rakı ve suyu da ayran gibi içiyordu. Hızlıca lokmasını yutup konuşmaya başladı:

“Haaa evet ya, size değişik bir konu anlatayım. Aslında sadece Yunan mitolojisinde değil, Anadolu’da Luviler ve Hititlerin meşhur Kumarbi efsanesinde de anlatılıyor. Onlardan sonra Helenler de kendi tanrılarını böyle yaratıyorlar. Çünkü dediğiniz gibi, bazı Yunan tanrılarının doğum yerleri; İda Dağı, Patara, Afrodisia gibi yerler, yani Anadolu.

Kumarbi efsanesine gelince, önce bilindik hikâyeyi anlatayım, böylece daha iyi anlayacaksınız. Kumarbi, M.Ö. 2.000 dolaylarına kadar uzanıyor, diğeri ise bundan 1.000 yıl sonra, şimdi Helen tanrıları…

Gökteki diğer tanrıları detaylandırmayayım ama önce karanlık vardı, sonra ışık oldu, sonra dünyanın oluşmasına sıra geldi. Dünya gökyüzü, yeryüzü ve yeraltı olarak katmanlara ayrılıyordu. Gaia, toprak tanrısı; Uranos, gökyüzü tanrısıydı. Uranos doğan çocukları onu devirir, baş tanrı olur diye, doğan çocuklarını Gaia’nın dibine yer altına gömer. Gaia’nın yükü arttıkça artar ve sonunda sancıları dayanılmaz hale gelir. Sonunda Gaia, çocuklarını isyana teşvik eder ama onlardan sadece birini, titan Kronos’u, babası Uranos’tan öç almaya ikna edebilir. Gaia’nın verdiği keskin bıçağı eline alan Kronos, babasının cinsel organını kesti. Erkekliğini yitirince iktidarını da kaybeden Uranos’un yerine Kronos geçer. Kronos da oğullarından biri tarafından tahtından edileceğinden endişe eder ve o yüzden de doğar doğmaz tüm çocuklarını yutmaya başlar. Karısı Rheia, oğlu Zeus’u gizlice Girit’e kaçırır ve Zeus’un yerine Kronos’a taş yutturur. Zamanı gelince Zeus, babası Kronos’un iktidarını yıkıp baş tanrı olur.

Hesiodos’un Theogonia’da anlattığı bu yaradılış efsanesini özetledim çünkü anlatının olay örgüsü, Hitit İmparatorluğu’nun, Çorum sınırları içinde yer alan başkenti Hattuşa’da bulunmuş Kumarbi efsanesinin olay örgüsüyle aynı. Çivi yazılı tabletlere kaydedilen ve Hitit devrinde, Anadolu’da varlık göstermiş en önemli halklardan biri olan Hurrilere ait olan Kumarbi efsanesi belli ki Luviler vasıtasıyla Helenlere aktarılmış. Hesiodos da isimleri ve bazı detayları değiştirerek Theogonia’yı yazmış.

Kumarbi efsanesine göre, ilk başta Alalu, evrenin hâkimidir ve Anu ona hizmet eder. Bir süre sonra Anu, Alalu’yla savaşır ve onun yerini alır. Alalu ise karanlık yeraltına gider. Anu baş tanrıyken Kumarbi ona hizmet eder. Derken Kumarbi de iktidar sarhoşluğuna kapılıp Anu’yla mücadeleye girişir. Kumarbi, elinden kurtulup gökyüzüne çıkan Anu’yu yakalar ve onun cinsel organını koparır. Anu erkekliğini yitirince iktidarını da kaybeder. Bu arada Anu’nun tohumlarını yutan Kumarbi’den Fırtına Tanrısı Teşup doğar. Akabinde Teşup, Kumarbi’yi yenip baş tanrı olur. Teşup, Zeus ile eş tanrıdır.”

Bu konuşma sırasında Berutti ve Ulvi çişleri gelmiş de sıkışmışlar gibi toparlandılar.

Sema “Ah bu erkekler, en önemli organlarının kesilme ya da hadım edilme sahnesi akıllarına gelince sanki kendileri iğdiş ediliyormuş gibi otomatik bu hareketi yaparlar, ayrıca Ulvi efendi dikkat et de bir şey olmasın bu gece bana lazım“ dedi. Masadaki herkes Ulvi’ye döndü müstehzi gülümsemeyle başlayan gülümsemeleri kahkahaya dönüştü.

Gülüşmeler dinince Didem konuşmasına devam etti.

“Yahu bu cinsel organı kesme aslında sizin tanrılar yüzünden başlamış, M.Ö 4.000 yıllarına varan yazıtlarda, Mısır duvar resimlerinde, erkeklerin ve kadınların sünnet edilme olayına rastlanır. Eski çağlarda dini ayinlerde, tanrılara adak adamak isteyen bazı erkekler o coşku ile ellerindeki bıçak, kama, kılıç ne varsa, cinsel organını kökünden kesip adak olarak sunarmış.”

O sırada Ulvi ve Berutti’nin rengi bembayaz oldu ve yine otomatik olarak bacaklarını kasıklarına doğru çekerek yine sıkıştırdılar. Didem ve Sema gülümsedi. Sema önündeki kadehten bir yudum içtikten sonra devam etti.

“Sonra bakmışlar ki kesen adam kan kaybından gidiyor. Ya demişler en iyisi ucundan biraz keselim demişler, adak adaktır en nihâyetinde. Bu tür dini inanışlar yüzünden halen sünnet olayı devam etmekte, modern çağda ise bu durumu farklı düşünenler de var, mesela ateist bir aile erkek çocuklarını sağlık açısından hem de doğum sonrası sünnet ettirebiliyor. Ama genel oran dini baskı yüzünden. Kız çocuklarının sünnet ettirilmesi olayı pek sağlık açısından değil, cahil bir görüş, dini yaptırım. Şu anda halen kız çocukları da Avusturalya yerlileri ve Afrika ülkelerinin bazılarında, çoğunlukla da Somali’de sünnet ediliyor. Amaç bekaretin korunması ve cinsel istek duymaması.

Ayrıca Yahudi din adamları erkeğin sünnet edilmesi koruyucu derinin olmaması nedeniyle, erkeğin daha erken boşalarak kadının daha az zevk almasını amacı olduğunu da söylüyorlar maalesef.

Gerçekten bu erkekler manyak, hele ruhban sınıfına söyleyecek laf bile bulamıyorum. Ama bilim adamları da araştırma yapıyorlar, ‘Sünnetli olan mı, olmayan mı daha erken boşalır’ diye; sonuç, sünnet olmuş erkeklerin derilerinin daha fazla gerilmesinden dolayı daha erken boşaldığı yönünde çıkmış.”

Didem, konuşma arasına girerek, “Kısacası Tanrı Uranos ve Tanrı Anu sünnet edilmiş zavallılar” dedi.

Herkes önündeki yemekleri bitirmişti. İki çift de taksi ile geldiği için kimse araç kullanmayacaktı. Son kadehleri ile birlikte lokanta tarafından özel hazırlanmış, tatlı ve meyve sunumu yapıldı.

Ulvi Işık, masadaki tek akademisyen olmayan kişiydi fakat bu konular hakkında oldukça bilgi sahibiydi. Anadolu Mirasının Korunması Derneğinde, Luviler hakkında bir panel yönetmiş, konuşmacı olmuştu. Ayrıca Luwian Civilization Foundation’ın kurucu üyesiydi. Fethiye doğumluydu. 2010 yılından itibaren de Patara Antik Kenti’nin meclis binasının ortaya çıkarılması kazısına hem sponsor hem de denetçi olmuştu. Kendisi yörük bir sülâleden geldiği için binlerce yıldır Anadolu’da olduklarına, hatta Luvi olduklarını düşünüyordu.

Adını tarih profesörü olan rahmetli babası Sami Işık koymuştu; Ulvi, Luvi kelimelerinden üretilmişti. Çocukluğundan beri Luviler hakkında birçok şey dinlemişti babasından. Eşi Sema Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde babasının önce öğrencisi, sonra asistanı olmuştu. Bir gün Ulvi okula babasının yanına gittiğinde Sema ile karşılaşmış, ondan çok etkilenmiş, bu hayranlığı kısa sürede aşka dönüşmüştü. Artık hafta içi birkaç gün okula uğramaya başlamıştı. Babası çoktan oğlunun aşkını fark etmişti ama Sema’nın duyguları da önemliydi. Aslında Sema da birkaç haftadır değişmeye başlamıştı. Dikkati dağılmış, dalgın fakat neşeli; daha bakımlı, daha kadınsı olmaya başlamıştı.

Ulvi aile işlerini takip etmek amacıyla Fethiye’ye gitmişti. Baba Sami Işık, Antalya Elmalı’daki Kaygusuz Abdal Alevi Dergahı’nda inceleme yapması amacıyla Sema’ya da 15 günlük görev emri çıkarmıştı. Fethiye’deki evi kullanabileceğini, oğlunun ona yardımcı olacağını, getir götür işleri yapabileceğini söylemişti. Sema bu kadar detaylı görevlendirmeden biraz utanmış, biraz da Ulvi ile geçecek 15 gün için çok sevinmişti. Bu süre ve baş başa kalma ikisi içinde ilişkiye girip girmeme hakkında karar vermelerini kolaylaştırdı. Hatta Ulvi dönüşte babasına, Sema’ya aşık olduğunu, onunla evlenmek istediğini söyledi. 1 yıl sonra nikâh kıyılırken, baba Sami Işık misafirlere bu anıyı anlatarak “Ben olmasam bu iki çaylak, karar veremezlerdi. Aralarını ben yaptım” demişti.

Ulvi elindeki rakı kadehini bıraktıktan sonra, gülümseyerek:

“Madem bu kadar tanrılardan bahsettik, ben de size ‘kayıp tanrı’ Telepinu’yu anlatayım. Bence tüm tanrılar arasındaki en korkutucu olanı Telepinu. Yeraltına veya kimsenin bilmediği bir yere gidiyor, insanların ve diğer tanrıların yanından uzaklaşıyor, uykuya dalıyor. Bu insanlar arasında büyük huzursuzluk yaratıyor; erkek kadınla, hatta hayvanlar kendi aralarında bile çiftleşmek istemiyor, ekinler büyümüyor. Asıl büyük tanrılardan güneş tanrısına baş vuruyorlar, onu uyandırsınlar diye. Güneş tanrısı fırtına tanrısını gönderiyor ama Telepinu hiç aldırmıyor. Fakat tanrıçalardan biri bir arı gönderiyor, arı Telepinu uyurken burnundan sokunca, Telepinu uyanıyor, öfkeleniyor; yer, gök birbirine karışıyor, depremler oluyor, volkanlar patlıyor. Bu sefer de herkes bu durumdan büyük zarar görüyor, tanrılara yine yalvarıyorlar. Tanrılar yaptıkları büyülerle, telkinlerle Telepinu’yu sakinleştiriyor. Telepinu yeniden sıkılıp yerin altına gidene kadar, mutlu mesut yaşanıyor. Ya, işte böyle deli bir tanrı işte. Onun hakkında olan yazıtlar çok tahrip olduğundan bilgiler bu kadar.

Bu akşam uzun zamandır, yaşadığım en güzel geceydi. Hadi siz evinize, biz de otelimize gidelim. Sabah Ankara’ya saat yedide uçak var. Ben eve gideceğim ama Sema havaalanından işe gidecek. Tekrarını Ankara’da Karpiç’te yapalım, iyi oluyor böyle.”

Didem Hoca ve Berutti, Anadolu Yakası’nda Bağdat Caddesi’nde Erenköy’de oturuyorlardı, vedalaşıp taksiye bindiler. Ulvi ve Sema Işık, taksi ile Sultanahmet Four Seosons’taki otellerine gittiler.

Odaya çıktıklarında, Sema banyodan çıplak çıktı, odanın ışığını kapatırken “Bu gece çok güzeldi ama şimdi daha da güzel olacak” dedi. Ulvi’nin üzerine uzandı öpücükleriyle onun giysilerini çıkarttı. Ulvi’nin sırtüstü yatışını hiç bozmadan seviştiler.
 

* * *

 

Tarih 6 Şubat 2023 olmuştu.

Saat 4.30’da Ulvi’nin cep telefonuna, “Barış – Uydu” +870 ile başlayan numaradan arama gelmişti. Ulvi şaşkınlıkla telefonu eline aldı. Arayan derneğin Maraş-Elbistan başkanı Barış’tı. Ulvi telefonu kulağına götürdü “Alo Barış” diye yanıtladı çağrıyı.

Telefonun ucundaki ses:
“Ulvi Başkanımız, Telepinu uyandı, yer ve gök birbirine karıştı yine; felaket, felaket dünyanın sonu bu” dedi.

Ulvi bembeyaz kesildi, vücudunda akan kan soğudu, “Ailende kayıp var mı? Sen yaralı mısın?” diye sordu zorlukla.

Barış gergin ve ağlamaklı bir sesle, “Ben iyiyim, evdekiler de iyi. Şu an dışarıdayız, her yer yıkılmış, her yer toz duman. Cep telefonları, ev telefonları çalışmıyor. Yakınlarımdan haber alamıyorum. Burası can pazarı” dedi.

Ulvinin telefonunun ekranında başka bir +870 ile başlayan numara gözüktü. Çağrının geldiği isim “Sakine – Hatay Bşk” olarak gözüküyordu.

“Alttan Sakine arıyor Barış, sabah sizin oraya gelmeye çalışacağım. Sen bizimkilerden bilgi almaya çalış. Geçmiş olsun.”
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Metin Çoban
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

5 YORUMLAR

  • Yanıtla Emine Öztürk 23 Ocak 2024 at 12:01

    Yazının ikinci bölümü de hârikaydı Sevgili Metin. Fakat şunu belirtmeden geçmek istemiyorum; Didem’i anlattığın paragraf muazzamdı. Resmen çizdiğin kıyafetin içinde canlandı Didem gözümün önünde. Ancak bu kadar iyi anlatılırdı.
     
    Kalemin susmasın. 😉🙏

    • Yanıtla Metin Çoban 23 Ocak 2024 at 13:12

      Eminecim yorum için çok teşekkür ederim 🙏 Didem’i yıllardır tanıyor ve izliyorum. Yakında Emine’yi de dahil edeceğim. Önceki öykülerde sanırım Cevat’in öyküsünde kısmen sen de vardın.
       
      Bir de gönderdiğim yazıyı Didem denetliyor, sıkıysa ters bir şey yaz. 😃 Ben “Mezeleri ekmekle yiyip doyuyorum” yazmıştım onun diyaloğuna, o ekmeği kaldırmış mesela 😍
       
      Sen, Didem, Burak ve diğer arkadaşlar her zaman hayatımda ve öykülerde olacaksınız.
       
      Sevgiler ❤️

      • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 23 Ocak 2024 at 13:32

        Balık restoranında ekmekle karnımı doyuracağım, görgüsüz müyüm ben 😂😂😂 Hemen kaldırdım 😁 Ama o kadar sapma olur canım ya 😉

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 23 Ocak 2024 at 12:46

    Okumaktan da yayınlamaktan da büyük keyif aldığım bir dizi oluyor; yok içinde ben bu kadar olduğum için değil 😂🙈, bu kadar mitoloji olduğu için ve onları daha geniş bir perspektiften bakarak birbirleri ile etkileriyle yazdığın için 👌🏻👏🏻👏🏻👏🏻
     
    Bana gelince, beni bu kadar iyi tanıman ve aktarman dostluğumuzun kuvvetini de gösteriyor sanırım. Ama daha da ilginci, yazdığın şeylerin neredeyse bire bir hayatımda gerçeklik kazanıyor olması. “Söz”ün kudretine inanırdım da ilk kez bu kadar yakından tecrübe ediyorum. Bana “cadı” diyorsun ya, sen benden daha güçlü efsûnger çıktın 😁😁

  • Yanıtla Metin Çoban 23 Ocak 2024 at 13:18

    Teşekkürler canım. Bana mitoloji ve felsefeyi sen sevdirdin. 🙏 Hatta bugünden sonra tek hobim, arkeoloji de buna eklendi.
     
    Cadılık konusuna gelince, yerim senin cadılığını 😂 Sen tatlı cadı olabilirsin ancak. Bana olan katkın ve verdiğin şevk için teşekkür ederim 🙏

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan