Sessizlik Öyküleri

Şimdi Ona Kadar Sayacağım

2 Eylül 2021

Öykü: Şimdi Ona Kadar Sayacağım | Yazan: Hakan Özbek

Arabanın farları hiç aydınlanmayacak gibi görünen gecenin karanlığını bıçak gibi çizerek geçti. Göz bebeklerim kısılmaya başlarken, göz kapaklarım ani bir seğirmeyle arabadan gelen ışığa dur demeye başladı. Artık gelen arabanın markasını seçebiliyordum; 1960’lardan kalma bir Chevrolet Impala. Yine de arabanın içinde kim olduğunu, o siktiğimin farlarını neden hâlâ açık tuttuğunu, motoru neden hala durdurmadığını bilmiyordum.

Elimi gözüme siper edip arabadakinin kim olduğunu görmeye çalıştım. Normal şartlar altında gözüm bir süre sonra ışığa adapte olmalı ve ben yine gayet anlaşılır şekilde dünyayı görmeliydim ama uzun farlarını gözüme tutmasından dolayı hiçbir normalleşme olmuyordu. Her şey bir yana kim, neden bu saatte bu ucube yere gelmişti ki?

15 yıldır bu kale kalıntısında gece bekçiliği yapıyordum. İlk başlarda iti uğursuzu geliyordu ama sonraları onlar da vazgeçmişlerdi. Peki yılların ardından, saat 03.27’de buraya gelen kimdi?

Elimle arabayı durdurmasını işaret ettim ama ne farları kapattı ne de motoru durdurdu. Birazdan arabanın kapısını yavaşça açtı, önce kapının altından pardösüsünün etekleri göründü, ardından başındaki fötr şapka, sonra kapının üzerinden destek aldığı siyah eldivenli elleri ve en sonunda kendisi. Yine de ışıktan dolayı her şey simsiyahtı.

– Beyefendi, kapatın farlarınızı! Bu saate burada olmamanız gerekiyor.

– …

– Beyefendi, tekrar söylüyorum kapatın farlarınızı!

– …

– Ulan kapatsana farlarını pezevenk! Gözüm gitti be!

– …

– Göt! Kapat ulan farlarını! Benim sabrımı zorlama, sikerim belanı.

Bir erkek olduğu belliydi ancak kim olduğu belli değildi. Hareket etmiyordu, cevap vermiyordu, söylediklerimi yapmıyordu, basıp gitmiyordu. Açıkçası korkmaya başlamıştım. Belli ki zaman zaman yanlış yola girip buraya gelenlerden biri değildi. Belimde gerçek bir silah yoktu. Ben silahlı güvenlik değildim. İlk başladığım yıllarda, burası Milli Saraylar Müdürlüğü’ne aitken bir silahım vardı ancak sonra nedendir bilmem, bu kale kalıntısından vazgeçilmişti. Ben tam işsiz kalacakken, mahalleli burayı muhafaza etmeye devam etmemi teklif etmiş, ben de kabul etmiştim. Maaşımı mahallelinin kurduğu vakıf ödüyordu. Her şey güzeldi ancak artık üzerimde silah bulunduramıyordum. Bu yüzden yanımda karanlıkta seçilemeyecek kadar gerçeğine benzeyen bir su tabancası taşıyordum. Elimi su tabancasına attım ve yeniden seslendim:

– Lan şimdi ona kadar sayacağım. Ben saymayı bitirene kadar ya siktir olur gidersin, ya da burada senin beynini patlatırım.

– …

Ağır adımlarla bana doğru yürümeye başladı. Hiçbir söylediğime karşılık vermiyordu.

– Bak sayıyorum, alo! Duymuyor musun? Birrrr!

– …

– İkiiiii!

– …

– Üüüüüç!

– …

– Dööörttt! Bak dayı böyle giderse yarrağı yiyeceksin haberin olsun, beeeeş!

Adam havalı adımlarla geliyordu. Ölümden bile korkmuyor gibiydi. Silah falan hikaye gibiydi o anda, onun için.

– Altıııı!

Her adımda, rüzgarın da etkisiyle pardösüsünün etekleri önüne geliyor, adımı tamamlayınca yeniden ait olduğu yere dönüyordu. Film setinde gibiydik ama her şey gerçekti. Üstelik burası Kurtlar Vadisi falan da değildi.

– Yediiiii!

– İn… amn.. sikec…

– Ne diyon lan, sesin gelmiyor!

– İnd… evla….

– Nece konuşuyorsun ben anlamıyorum ki? Ay dont sıpik ingiliş amına koyim! Sekiiiz! Bak sona geldin haberin olsun!

– La… indir… ş….. şey….

– Dokuuuuzzzz!

Adam eliyle indir elindekini diye hareket etmeye başladı ama açıkçası götüm yemiyordu. Kim benden ne istiyor olabilir, diye düşünüyordum. Mahalleli beni severdi, burada doğup büyümüştüm. Allah kuluna zararım yoktu ama yolun sonu yakın gibi görünüyordu.

– …. Duym… ç…. rüzg… ….

– Lan mors alfabesiyle mi konuşuyorsun? Bak dur, son rakamdayım, ateş edeceğim.

– Baba… ö….

– On! Benden günah gitti!

Bastım su tabancasının tetiğine, silahın içindeki bütün suyu bitirene kadar da bırakmadım. Su adamın yüzünde patladı.

– Hay ben… yapaca… sikeyim.

– Ben seni sikeyim!

Hem küfür ediyor hem de hâlâ üzerime doğru gelmeye devam ediyordu. Suyum da bitmişti, silahı fırlattım yüzüne. Alnını tutmaya başladı. Elini koyduğu yerde karanlık biraz daha koyulaşmaya başladı. Alnı açılmıştı. Yine de bana yanaşmaya devam etti.

– Senin gibi güvenliğin ben…!

– Kimsin lan sen? Niye cevap vermiyorsun bir saattir! Hem motoru niye kapatmadın, farları niye söndürmedin?

– Lan sesin gelmiyor ki bana. Çok rüzgar var mal! Üstelik ben de sana sesleniyorum, sen de duymuyorsun. Elimle indir elindekini diyorum, sallamıyorsun! Nasıl bir çocuksun sen böyle? Biri sana cevap vermiyor diye silaha davranılır mı? Motoru niye kapatayım, yatıya mı geldim? Işığı da birbirimizi görelim diye açık bıraktım.

– Bak, bir bok görülmüyor.

– O değil de, silahın içinde ne vardı?

– Su…

– Bak kafam da yarıldı… Mendil var mı yanında?

– Yok.

– Hay sikeyim, üstüm başım hep mahvoldu.

– Kimsin diyorum, hâlâ bana caz yapıyorsun dayı? Kimsin, ne işin var burada?

– Ha, ben Eşref. Babanın bir arkadaşıyım.

– Tanımıyordum, hoş geldiniz. Hayırdır gecenin bu saatinde?

– Telefonun nerede?

– Cebimde?

– Nasıl cebinde lan. Kaç kere aradım seni, duymuyor musun?

– Yok, hiç çalmadı ki…

Elimi cebime attım, telefon yok. Ardından diğer cebimi yokladım, orada da yok. Üstümde telefonu koyabileceğim her yeri yokladım, yok.

– Telefonum yok. Düşürdüm sanırım. E, sen niye aradın ki beni?

– Sadece ben değil, tüm mahalle seni arıyor.

– Niye Eşref amca, niye?

– Keşke başka türlü, başka zaman tanışsaydık ama takdiri ilahi işte.

– Ne oldu, ne takdiri, ne ilahisi?

– Babanı kaybettik.

– Nasıl, nerede?

– Dün kaybettik, öldü.
 
 
Hakan Özbek
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

3 YORUMLAR

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 2 Eylül 2021 at 07:49

    Sürükleyici bir öykü olmuş, ellerinize sağlık.

  • Yanıtla Mert Divan 2 Eylül 2021 at 11:36

    Allah rahmet eylesin. Niye ölmüş?

  • Yanıtla Hasret Özbek 4 Eylül 2021 at 21:59

    Devamı gelecek bir öykü daha anlaşılan. Merakla bekliyorum.
     
    Kalemine sağlık.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan