Sessizlik Öyküleri

2 | Abiler Dikkatli Olun, Başınıza İş Açacak Bunlar

10 Haziran 2021

Öykü: İkinci Bölüm | Abiler Dikkatli Olun, Başınıza İş Açacak Bunlar | Yazan: Hakan Özbek

 

Bu hikayede geçen kişi ve kurumlar çoğu zaman hayal ürünüdür.

 

İndeks

1. Bölüm: Başkanı Aradım, Buraya Geliyorlar
2. Bölüm: Abiler Dikkatli Olun, Başınıza İş Açacak Bunlar
3. Bölüm: Başkanım Demeyin de Ne Derseniz Deyin
4. Bölüm: Eğlenceli Bir Parti
5. Bölüm: Kaybetmenin Pek Çok Şeklinden Biri

 
 

Yüzümüz bir başka gülüyordu.

Biz zamanında devrim isteyenlerin çocuklarıydık. Belki bugün ülkeyi dönüştüremiyorduk ancak insan önce kendinden başlamalı değil mi bir şeylere… Biz de önce yaşadığımız bu kasabadan, Hıdırlı’dan başlayacaktık.

Tarık’la konuşmamız bir yandan içimi rahatlatırken bir yandan da beraberinde daha çok soruyu aklıma getirmişti. Her şeyi sıfırdan konuşmak, her aklıma takılanı sormak, yola çıkmışken kendi endişelerimle ahengi bozmak istemiyordum. Ankara’dan geleceklerdi. Biri gelecekti işte. Biz, derdini kimseye anlatamayan yüzde birler, ikiler sonunda bizi dinleyen birilerine anlatacaktık bu ülkeden, kentten, en azından kasabadan beklediklerimizi. Sonra varsın bir şey olmasın.

Bütün hafta afişler, pankartlar, broşürler, sloganlar ile geçti. Her adımı tek tek düşünüyorduk. Tarık her şeyin dört dörtlük olmasına gerek yok dese de çoğumuz aynı fikirde değildik. Biz bu ilk buluşmayı ne kadar incelikli, kusursuz planlarsak insanlar gelecek adına bizde ışık görecek, diye düşünüyorduk. Adamlar gerçekten çalışıyor diyeceklerdi. Hiçbir şey şatafatlı olmayacak, israf edilmeyecek ama adam akıllı olacaktı. Öyle ya, şatafatlı işleri yapanlar yapıyordu zaten. Ve onca şatafata rağmen insanlar yine yoksulluk çekiyordu.
 

*

 

O hafta kahveye daha az uğrar olduk, işlerimiz çoktu. Ancak bu boşlama, dedikoduları beraberinde getirmişti.

Biz o kadar yoğunduk ki insanların ne konuştuğunu, ne düşündüğünü fark etmemiştik. Ta ki bir gün Osman gözü mosmor meyhaneye gelene kadar.

Osman, gençten bir delikanlıydı. Üniversite okumaya gelmiş, ardından nedendir anlamadığımız şekilde burada kalmıştı. Burada iş yoktu, buralı olmayana toprak da yoktu. “İnsanlarını çok sevdim buranın” demişti Osman bir keresinde. O çok sevdiği insanlar Osman’ı pek sevememişti anlaşılan.

“Ne oldu Osman!?”

“Hiç abi, önemsiz…”

“Lan önemsiz olur mu oğlum, o gözünün hali ne öyle?”

“Yok abi bir şey. Gerçekten.”

“Gel hele bir. Otur şöyle.”

Sandalyeyi çekti, oturdu. Bir torbaya buzları doldurup gözüne tutmaya başladım. Canı yanıyordu. Ne ben, ne Tarık, ne de Niyazi ses çıkarmıyorduk. Osman’ın ağzından çıkacak sözleri bekliyorduk. Sonra Tarık sessizliği bitirdi.

“Anlatsana ulan! Kaç kere soracağız?”

“Yok abi bir şey.”

“Siktirme şimdi yokunu da varını da. Adam gibi anlat. Kim vurdu, ne oldu?”

Çocuğun yakasına yapışıp silkelemeye başladı. Biz dur dedikçe bize de küfürler ediyor, Osman’ı daha da şiddetli sallıyordu. Sonunda Osman döküldü.

“Kahvede tartıştık abi, önemli bir şey değil.”

“Kiminle tartıştın?”

“Aydemir yok mu, onunla.”

“O mu vurdu sana?”

Cevabı beklemeden koşmaya başladı. Biz de hemen peşine düştük. Tarık önde, Niyazi ile ben arkada. En arkada Osman.

Bir elinde hâlâ buz dolu torba, gözüne tutmaya çalışıyor. Tarık hızlıydı. Eski koşuculardandı. Sırf maraton için her yıl İstanbul’a giderdi. O kahveye vardığında bizim daha iki sokağımız vardı. Kahvenin önü kaynamış, insanlar birer ikişer kendini dışarı atıyordu. Doğrudan içeriye daldık. Tarık’ı birkaç kişi sakinleştirmeye çalışıyordu. Aydemir’in ise muhtemelen burnu kırılmıştı. Aydemir’in yanındaki birkaç kişi de işleri iyice kızıştırmanın peşindeydi. O sırada Aydemir belinden silah çıkarıp bize doğru çevirdi.

“Demek burada bana vuracaksınız ha! Hem de kimin için! Sizi hiç sikmemişler anlaşılan. Götüne güvenen bir adım atsın bakalım! Oğlum sizi var ya, elek gibi delerim lan!”

Devamı gelmedi. Sonra sirenler, polis, Osman, dışarıya kaçıp yeniden içeri doluşanlar… Ne mi oldu? Hepimizi karakola götürdüler. Bizi konuşturmadılar. Aydemir’lerin grubu ise birazdan salıvermişler. Biz de Cennet Mahallesi’ndeki ya da Akasya Durağı’ndaki gibi bir karakol beklemiyorduk ama iki kelime söyletirler diye düşünüyorduk. Söyletmediler. O gün nezarethande geçti. Zaten toplantıya sayılı gün varken bir günün böyle kaybolması canımızı sıkmıştı.

“Sen niye dinlemeden gidip Aydemir’e vurdun ki?”

“Vurduk işte. Beni bilmiyor musunuz oğlum?”

“Lan biliyoruz da sen de biraz kendini dizginle artık be!”

“Dizginleriz.”

“Bir bok yapacağına inansam… Neyse.”

“Siktır edin onu bunu da sen anlatsana Osman, sana niye vurdular.”

Osman gözündeki buz torbasını indirdi, bankın üzerine bıraktı.

“Bana Aydemir vurmadı ki. Onunla tartıştık, yanındaki Hıdır var ya, o vurdu.”

“Hay sikeyim ya!”

“Ne oldu abi?”

“Sigaram bitmiş amına koyayım! Gardiyan! Gardiyan! Baksana ulan buraya göt!”

Tarık’ın ağzını kapattım. Biraz cebelleşse de sustu. ‘Bıraksana’ der gibi ters ters baktı.

“Lan küfür etmesene Tarık. Şimdi memura hakaretten işlem yapacaklar, iyice yarrağı yiyeceğiz. Bir de gardiyan nedir ya? Karakoldayız oğlum, mal mal bağırma!”

“Ne? Polis diye mi bağırayım?”

“Bağırma ulan, bağırma. Osman sen de adam gibi uzatmadan anlatsana şunu.”

“Abi ben bizim afişleri dağıtıyordum ya, Kahveci Adnan Abi’den rica ettim, ‘Buraya da asabilir miyim’, diye, ‘As’ dedi. Sonra bu Aydemir başladı, yok kasabada terörist türedi, yok bu şerefsizleri sallandıracaksın falan diye. Ben de ağzının payını vereyim diye bir iki kelime edince Hıdır gelip yumruk attı.”

“Niye korumadın kendini?”

“Yumruk atacak gibi gelmedi ki. Elinde çay bardağıyla gelince, dışarı sigaraya gidiyor sandım ben, meğer bana geliyormuş.”
 

*

 

Gece yarısına doğru bizi bıraktılar.

Gençten bir memur gelip kapıyı açtı, çıktık. Memur bizi salarken, “Abiler dikkatli olun, başınıza iş açacak bunlar” dedi. Tarık, “Kim iş açacakmış bizim başımıza bakayım!” diye yükselince, genç memur elini Tarık’ın sırtına koydu.

“Sizin bu parti işleri bana kadar geldi. Ben de Köylü Çitfçi Partisi’ne oy veriyorum laf aramızda ama bu adamlar sizi fena tongaya getirecekler haberiniz olsun. Orada burada farklı şeyler konuşuluyor. İnsanları dolduruşa getiriyorlar. Bence bir kulak verin siz konuşulanlara.”

“Eyvallah yoldaş, eyvallah.”

“Aramızda abi, aman ha.”

Tarık eliyle göğsüne vurup kafasını hafifçe eğdi.

Bir gün ara verip bu muhabbetlerin peşine düşecektik. Niyazi daha sakin olduğu için kahveye o gidecek, Tarık sosyal tesislerde bir nabız ölçecekti. Ben cadde boyu Osman ile takılacak, kim ne konuşuyor kulak kabartacaktım.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Hakan Özbek
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan