Çok Gezen Abi

Ölüdeniz | Aşk Böyle Bir Şey | 13

16 Ekim 2020

Yazı: Ölüdeniz | Aşk Böyle Bir Şey | Yazar: Burak Süalp


Ölüdeniz

İndeks

Paylaştıkça Çoğalıyor İnsan | 1
Korkularımı Cihangir’de Bıraktım | 2
Umarım Unuttukları Çok Yer Vardır | 3
İnsanoğlu Baki Değil, Devrilir Ağam | 4
Herkes Zengin Ama Kimse Özgür Değil | 5
Peksimet | Kırlangıç Sanat Atölyesi | 6
Herakleia | Sekiz Bin Yıllık Miras | 7
Bu Kampta Mucize Var | 8
Bodrum | Kesişen Yollar | 9
Datça | Hâlâ Çok Güzel | 10
Marmaris | Zaman Tünelinden Çıkan Kuzen | 11
Kayaköy | Kurtuluş’un Hayalet Mirası | 12
Ölüdeniz | Aşk Böyle Bir Şey | 13
Likya Yolu | Anaerkil Topraklara Yolculuk | 14
Faralya – Kabak Koyu | Likya Yolu | 15
Kabak Koyu | Likya Yolu | 16
Alınca Yürüyüşü | Likya Yolu | 17
Yediburunlar, Alınca’dan Gey’e | Likya Yolu | 18
Gavurağılı Yürüyüşü | Likya Yolu | 19
Karadere, Patara’nın Sakin Kıyısı | Likya Yolu | 20
Daha Ne İsterim Allah’tan? | 21
Kariyerimde Bir Zirve | Karadere | 22
Ne Yapacağım Ben Şimdi? | 23
Birayla Su Bir Mi? | 24
Kök Salmak, Yol Almak | 25
Kesin İstihbaratçıydım, Başka Bir Olasılık Yoktu! | 26
Yolun Sonu, Yolun Başı | 27

 

Ölüdeniz | Aşk Böyle Bir Şey | 13

Kayaköy’e ilk kez 2016 yılının şubat ayında gitmiştim. O zamanki kız arkadaşımla birlikte, onun İstanbul’dan kaçıp Kayaköy’e yerleşmiş bir arkadaşının evinde bir hafta tatil yapmıştık. Ölüdeniz’den Yeşil Vadi’ye, Fethiye’nin harika koylarından Likya Kaya Mezarları’na kadar bir dizi yer gezmiş, Kayaköy’den Ölüdeniz’e yürümüş, yüzmüş, içmiş eğlenmiştik.

Yazı: Ölüdeniz | Aşk Böyle Bir Şey | Yazar: Burak Süalp


Barış ve Fabiane

Bahçede mangal yaktığımız bir gün, sucuk yiyip şarap içtikten sonra güzel bir akşamüstü uykusu çekmiştim. Uyandığımda hava kararmış, terastan bizimkilerin konuşmalarına ek olarak misafir sesleri geliyordu. Az sonra tanışacağım yamaç paraşütü pilotu Barış ve eşi Fabiane (Fabi). İkisinin de hızla En Kıymetli İnsanlar listeme gireceklerini nerden bilebilirdim?

Ya kader diye bir şey var ya da inanılmaz rastlantılar oluyor şu hayatta; hangisi doğru, bilemiyorum ama birkaç sene önce Brezilya’lı Fabi, Türkiye’ye tatile geliyor ve Fethiye’de yamaç paraşütü yapıyor. Tahmin edin kim uçuruyor onu? Tabii ki Barış. O uçuşla başlayan tanışıklık, gökyüzünde mükemmel Ölüdeniz manzarasıyla arkadaşlığa, sonra sevgililiğe ve devamında da evliliğe dönüşüyor.

Aşk ne muaazzam bir şey. Dünyanın iki ucundan bambaşka iki insanı havada bir yamaç paraşütünün kanadının altında birleştirebiliyor.

Onlar, tanıdığım, arkadaşı olmak isteyeceğiniz en güleryüzlü aşıklar. Tek geçerim. O akşam Fabi neşeli mizacıyla hararetli hararetli bir sürü şey anlatıyor. Barış az konuşuyor, hep gülümsüyor. O zaten sürekli gülümsüyor. Çok huzurlu, insana da huzur veriyor. Yamaç paraşütünden bahsediyor. Hatta bir ara bana uçmak isteyip istemeyeceğimi soruyor. Çok isterim. Fakat bir türlü yenemediğim yükseklik korkumdan dolayı bunu yapabileceğimi düşünemiyorum bile.

Beni ikna etmeye çalışmıyor, ısrar etmiyor, zorlamıyor. Bunların hiçbirine zaten ihtiyacı yok. Kendiliğinden “Evet” diyorum. Güven de böyle bir şey. Yarım saat önce tanıştığım bir adama yükseklik korkuma rağmen, havada 1200 metrede canımı teslim etmeyi kabul ediyorum. Dünya üzerinde beni buna ikna edebilecek ikinci bir insan var mı, bilmiyorum.

Yamaç paraşütünde neye dikkat edeceğiz?

Barış ve FabianeBakın, burası önemli. Yamaç paraşütü herhangi bir aktivite değil. Ölüdeniz’de ya da başka bir yerde olur da yaparsanız, tandem olarak, yani birlikte uçarak başka birisine havada canınızı emanet edeceksiniz. Daha büyük tabelası olan, daha çok reklam yapan yamaç paraşütü firması size mutlak güven vermesin.

Öncelikle mühim olan ne kadar tecrübeli, ne kadar dikkatli bir pilotla uçtuğunuz, bu bir. Beşyüz kere uçmuş pilotla beşbin kere uçmuş pilot bir değildir.

O pilotun o gün kaçıncı uçuşunu yaptığı çok mühim, bu iki. Altıncı, yedinci uçuşunu yapan pilotun canı çıkmıştır. Dikkati kolay dağılır. Mümkünse sabah ilk uçuşları yakalayın.

Sonrasında o firmanın o pilotu kapsayan sigortasının olup olmaması önemli, bu üç. Bütün firmalar sigortalarımız tam der ama bazıları doğru söyler. Bazıları da üç pilota sigorta yaptırıp, sigortasız da 10 tane mevsimlik pilot çalıştırır.

Sadece Ölüdeniz firmaları için söylemiyorum. Bu aktiviteyi yapacağınız herhangi bir yerde, firma size aktivite sırasında “başıma bir şey gelirse kızmayacağım, küsmeyeceğim” diye kağıt imzalatır ama siz de sizi uçuracak pilotun tecrübesini, lisans derecesini, daha önce kaç kere uçtuğunu, sizi ve o pilotu kapsayan sigortanın olup olmadığını sorun. O sigorta kağıdını görün.

Yani aslında sizi kimin uçuracağı, kimin yere sağsalim indirebileceği, firmanın sorumluluk düzeyi önemli. Bu konuda reklama kanmayın.

Haa, bir de tehlikesiz aktivitede pazarlık edin ama bunda etmeyin, ucuza kaçmayın. 100 lira ucuza uçucam diye canınızı tecrübesiz pilotun ellerine bırakmayın.

Hiç olmadı bana yazın ben sizi doğru düzgün insanlara yönlendiririm. Dostlarına, okurlarına bedava Çok Gezen Abi hizmeti.

1200 Metrede Akrobasi

Hanuman Paragliding2016 şubatında o güzel gecenin ardından Barış’la ertesi sabah erkenden buluştuk, Barış’ın pilotu olduğu Hanuman Paragliding’in aracıyla ürkütücü ve fakat harika manzaralar eşliğinde zorlu bir tırmanışla Babadağ’a çıktık. Ayıptır söylemesi piste vardığımızda uçuş öncesi kimse görmeden bir ağacın arkasına saklanıp altıma kaçırma ihtimalini bertaraf ettim, yoksa havada ne yapardım, bilmiyorum.

Uçacağımız yamaç paraşütü, kısaca “kanat” hazırlandı. Biz de Barış’la birlikte hazırlandık, emniyet kemerleri takıldı, rüzgar kanadı doldurmaya başladı, gerilim müthişti ve dizlerim titriyordu. Barış her şeyin farkında, beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

Uygun rüzgarı kollayıp, “Hadi” dedi, “Benimle birlikte koşmaya başla.” Gözlerimi kapatıp arkamdaki pilota duyduğum güvenle yamaçtan aşağı koşmaya başladım. Allahım, ordan direk paraşütsüz atsam kendimi benim için daha kolay. Bir süre sonra Barış’ın gülerek “Artık yeter, koşmana gerek yok” demesiyle çizgifilm karakterleri gibi havada koşmaya devam ettiğimi ancak farkettim.

Ayaklarım yavaş yavaş durdu ama gözlerimi açmam o kadar kolay olmadı. Yüzüme çarpan, oturduğum sepeti salıncak gibi sallayan rüzgar, ciğerlerime dolan oksijen başımı döndürüyordu. Umarım bayılmam diye düşündüğümü hatırlıyorum. Fakat Barış çok sakindi. Sürekli bir şeyler anlatıyordu. Anlattıklarını duyuyordum, fakat anlamıyordum. Olsun, beni sakinleştiriyordu.

Gözlerimi açabildiğimde ellerim kanatın iplerine yapışmış vaziyette, yerden bin küsür metre yüksekte salıncakta sallanır gibi, mükemmel Ölüdeniz manzarasına uyandım. Masmavi gökyüzünde muhteşem bir deneyim.

Burası dünyadaki en popüler yamaç paraşütü lokasyonlarından birisi. Muhteşem güzellikteki Babadağ, dağın eteklerinden başlayan Akdeniz, göl duruluğunda Lagoon, uçuş sonunda indiğiniz Ölüdeniz sahili, tek kelimeyle muazzam.

BabadağBarış’ın biraz da akrobasi yapalım mı sorusuna hayır demem olanaksız. O gün havada o kanatın altında sekiz çizerken attığım çığlıkları, hissettiklerimi tarif edemem. Havada attığımız taklalar son bulup yeniden süzülmeye başladığımızda, Barış’ın “Koydaki su kaplumbağalarına bak” dediğini hatırlıyorum. “Bunu her zaman göremezsin, her uçan da bu kadar şanslı olmaz.” Altımızdaki manzaraya inanamamıştım. Ölüdeniz’in kapalı koy kısmı Lagoon’da, suyun yüzeyindeki deniz kaplumlağalarını saydım; bir, iki, üç… on bir, on iki.

Gökyüzünde yarım saate yakın süren bir uçuştan sonra, sanki öyle bir şey olabilirmiş gibi ayaklarımın Ölüdeniz’in otellerinin çatılarına çarpmasından korkarak harika bir iniş yaptık. Piste indiğimizde dizlerim zangır zangır titriyordu. Yere yığılmamak için hâlâ Barış’a tutunuyordum. Gülüyor, beni ayakta tutuyordu. Mutluluk nasıl da bulaşıcı bir duygu. O tecrübe için Barış’a bugün bile minnettarım.

Ekim 2017, Paddleboard Üzerinde Bir Gün

Kayaköy’de iki gün konakladığım Camping Bay Efetto’dan ayrıldıktan sonra Barış’la Fabi’yi bulmak için Ölüdeniz’e doğru yola çıktım. Aynı sıcak karşılama, aynı dostluk ve beni evlerinde misafir ettiler. Mükemmel bir çift, harika arkadaşlar.

Ertesi sabah birlikte Ölüdeniz sahiline indik. Barış’ın uçuşları vardı. Fabi, Barış’tan ayrı olarak Mavi Tribe Stand Up Paddling markası ile paddleboard yaptırıyordu. Bana da nasıl yapılacağını hızlıca öğretti. Sörf tahtasından daha geniş, kalın fakat hafif bir boardun üzerinde ister oturarak ister ayakta, sakin suda, Okyanusya yerlileri gibi uzun bir kürekle yapılan bir aktivite. Başta tereddüt etsem de bir iki denemeden sonra, güvenim yerine geldi, “Ben bunu yaparım” dedim. Paddleboard’u alıp denize açıldım. Bir süre dizlerimin üzerinde gittikten sonra dalgasız, dümdüz koya girince ayağa kalktım.

PaddleboardingKapalı koyun sakin sularında, paddleboard üzerinde kürek çekip gezdim. Balıklar, deniz kaplumbağaları altımdan akıyordu. Huzur veren, harika bir tecrübe. Gün boyu içeceğim su, yiyeceğim sandviç, su geçirmez çantamın içindeydi. Bir ara öğle yemeğimi board’un üzerinde yaptım.

Paddleboard yapan başka turistlerle birlikte kürek çektik. Board üzerinde yoga yapanları seyredip balıklarla yarıştık. Ölüdeniz sahiline akşamüstü huzur içinde döndüm. Board’u sudan çıkarıp çimenlere taşıdım, yıkadım. Yamaç paraşütleri martılar gibi üzerimden geçip birer birer yere konuyordu. Harika bir gün batımının ardından bir kafede birer kokteyl içip günbatımının tadını çıkarttık.

Planıma göre, normal şartlar altında, ertesi gün Likya Yolu yürüyüşüme başlamam gerekiyordu.

Fakat hava durumu haberleri kuvvetli yağış veriyordu. O hava koşullarında yürüyüşe başlamak imkansızdı. Haliyle ağır bulutların ve yağmurun altında evde kapalı kaldık. O havada uçuş yok, yürüyüş yok, iki gün boyunca Fabi’yle uzaylı belgeselleri, Barış’la da Narcos dizisi izledik. Barış’ların Ölüdeniz yakınlarında oturan arkadaşları ile görüştük, misafirliğe gelenlerle hep birlikte vakit geçirdik.

Onlar mutluydular, ben mutlu ve heyecanlı. Yürüyüş zamanı yaklaşıyordu. Üçüncü günün sabahı hava açtı. Yola çıkmak için düşmesini beklediğim hava sıcaklıkları düşmüş, yağmurlar geçmiş, artık yürüyüş zamanı gelmişti.

Yolculuğumun Ölüdeniz aşamasında beni misafir eden, aşka, dostluğa hiç kaybetmediğim inancımı tazeleyen sevgili Fabi’ye ve Barış’a mükemmel evsahiplikleri için teşekkür edip çantamı sırtlandım.

Önce Hisarönü postanesine gidip artık ihtiyaç duymayacağım kıyafetlerimi ve doldurduğum defteri anneme göndermek üzere kargoya verdim. Hava açık, yerler kurumaya yüz tutmuş, muhteşem toprak kokusu içinde aylardır planladığım Likya Yolu yürüyüşüne başlamak üzere başlangıç noktasına doğru yöneldim.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Burak Süalp

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

12 YORUMLAR

  • Yanıtla Demet Uncu 16 Ekim 2020 at 17:10

    Burak çok heyecanlı gerçekten, beni bir merak aldı sorma. O kadar akıcı ve güzel bir dille yazmışsın ki, ben de anlattıklarının içindeymişim gibi hissettim.
     
    Kalemine sağlık.

    • Yanıtla Burak Süalp 16 Ekim 2020 at 18:53

      Sevgili Demet, okuyan gözlerine sağlık! Yaşarken hissettiğim heyecanı yazılarıma da aktarabiliyorsam ne mutlu bana. Güzel yorumun için çok teşekkür ederim 🙏

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 17 Ekim 2020 at 12:38

    Merhaba Burak Bey, gittiğim, gezdiğim, hatta kısa sürelerle olsa da yaşadığım yerleri ve aktiviteleri o kadar güzel anlatıyorsunuz ki. Farkında olmadan o günlere geri dönüyorum ve bu geri dönüşler bana çok ama çok iyi geliyor. Zira, bütün o yaşadıklarımı paylaştığım eşimi adeta yanımda hissediyorum. Bu nedenle teşekkür etmek istiyorum.
     
    Merak eden, gider, görür ve gezer ama anlatmak… O başlı başına bir beceri. Harikasınız. Siz hep gezin, biz hep okuyalım.
     
    Bu arada aklıma bir şey geldi, yazmadan geçemeyeceğim. Ölüdeniz’de güzel bir günün ardından, akşam kampingte yeni tanıştığımız bir çiftle oturuyorduk. Bir ara çalan telefona cevap veren genç kadın, burada deniz çok güzel ama biz yaşayan tarafa giriyoruz, ölü tarafa değil demişti arkadaşına. Biz eşimle göz göze gelip sadece tebessüm ederken, telefonu kapatınca kendisi de çok gülmüştü söylediğine.

    • Yanıtla Burak Süalp 17 Ekim 2020 at 13:24

      Nimet Hanım merhaba. Sıcacık yorumunuz beni nasıl mutlu etti, anlatamam. O güzel günleri anımsamanızı sağlayabiliyorsam, artık yanımızda olmayan sevdiklerimizi hatırlayıp, özlemle anılmalarına vesile olabiliyorsam, ne mutlu bana.
       
      Varlığınız ve harika yorumlarınız beni yeni geziler, yeni yazılar için inanılmaz motive ediyor. Bu arada, kim bilir sizin anılar defterinizde de yukarıda aktardığınız gibi ne anılar, hatıralar vardır. Bunu değerlendirmek benim haddime düşmez ama yorumlarınızdaki ifadelerinizden, yazsanız çok güzel öyküler çıkartacağınızı hissedebiliyorum. Bakarsınız, bu derginin sayfalarını yazar olarak paylaşacağımız günler de gelir, belli mi olur.
       
      Sevgiyle kalın…

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 18 Ekim 2020 at 09:47

    Yazılarını okuduktan sonra, anlattığın yerlere defalarca gitmiş olsam da, yeniden gitme isteği uyandırabilmen harika. Daha önceki seferlerde hep bir şeyleri eksik bırakmışım gibi hissediyorum okumayı bitirdiğimde. Paddleboard örneğin. Bayıldım bu fikre; kesinlikle yapmalıyım diye düşündüm.
     
    Yazının başındaki index bölümüne bakıyorum da gurur duyuyorum Burakcım seninle. Bir gün tüm bu yazıları kitap olarak elimde tutacağıma eminim. Kalemin hiç susmasın canım 🤗

    • Yanıtla Burak Süalp 18 Ekim 2020 at 19:12

      Sevgili başeditörüm, yazılarımla böyle güzel duygular ve düşünceler uyandırabiliyorsam ne mutlu bana. Umarım yolumuz oralarda kesişir de tadını birlikte çıkartırız o aktivitelerin.
       
      Kitap konusuna gelince… Hiç aklımda yokken aklıma soktuğun günden beri verdiğin destekle beni bile inandırdın bunun olacağına. Desteğin çok kıymetli. Hem desteğin hem de bu yorumların için çok teşekkür ederim Didem’cim. ✌😘

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 22 Ekim 2020 at 20:52

    Selam Burak;
    Bak bu yazıları yazıyorsun ve beni benden alıyorsun. Sonunda ben de basacağım istifayı, vereceğim kendimi yollara 😂😂 Sonra, vallahi sonrasını ben de bilmiyorum.
     
    Kalemine sağlık.

    • Yanıtla Burak Süalp 22 Kasım 2020 at 00:19

      Sevgili Cem, aman diyeyim önce bi konuşalım :))) Öyle pat diye yapma. Bu madalyonun çok yüzü var. Yorumun için çok teşekkür ederim. Kocaman selamlar!

  • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 12 Aralık 2020 at 20:26

    Burakcımm,
    Maceralarına istemeden ara vermiştim. Şimdi geriden okuyorum yazılarını. Yükseklik korkunu bilen biri olarak yazının devamında uçacağın aklıma gelmezdi. Bravo arkadaşım. Sıcacık bir yazı olmuş. Kalemine sağlık.

    • Yanıtla Burak Süalp 13 Aralık 2020 at 12:34

      Valla o son oldu işte. Artık değil Babadağ, masanın üzerinden bile atlamam 😅 Harika bir tecrübeydi, orası ayrı.
       
      Güzel yorumun için teşekkür ederim canım arkadaşım 🙋🏻‍♂️

  • Yanıtla İsmahan Sabancı 22 Aralık 2020 at 23:18

    Çok güzel bir yazı olmuş. Tebrik ederim.

    • Yanıtla Burak Süalp 25 Aralık 2020 at 11:17

      İsmahan Hanım yazıyı beğendiğinize çok sevindim. En kısa sürede yeniden görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın!

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan