Martan'ın Sepeti

Ha Sen Ha Cern

11 Kasım 2020

Tarihi Likya köyü Kayaköy, Fethiye, Muğla, Türkiye

 

Önsöz

 

Bu öykü; neden diye sormaya üşenenlere, neden diye kendini didikleyenlere, neden ne demek hiç merak etmeyenlere yazıldı… Her şey, hem birbirinin içinde hem birbirinden çok ayrı. Okuyun lütfen şahit olacaksınız ve bana hak vereceksiniz.

 
 

Ha Sen Ha Cern

Benim adım Hacer. Şu kazulet, iki büklüm adamla tam altmış senedir şehre hem çok yakın hem çok uzak bir köyde yaşıyorum. Şehre yakın; atın, araban olursa elbet. Uzak, ne atımız ne de arabamız var çünkü. Benim kazulet hep çalışır oysa; oduna gider, davar güder, ekin eker, biçer ama yok işte, ne uzadık ne kısaldık…

On altı yasında, babamın mallarını otlatırken meradan kaçırdı beni. O zaman yakışıklıydı, aslan gibiydi, iki büklüm olmadan buraların en uzun adamıydı, yürüyünce ardından bakan yürek sarsıntısı geçirirdi, hey gidi gençlik… Bu benden evveli komşunun kızını kaçırmaya kalktıydı da damda yattı uç yıl, işte çıkınca da beni kaçırdı, ayran gönüllü herif. Neyse beni götüre götüre çamların içinde, kuş uçmaz kervan geçmez çul bir çadıra kapadı, bir başıma kaldım orada. Kendi çekip gitti, bir davarlar bir ben vardım dağın başında. On gün gelmedi. Güya uzaktan beni gözlemiş, gelip bizi bulmasınlar diye gözcülük etmiş. Yalan!!! Kimbilir ne haltlar karıştırdı…

Orada debelleş oldu bana, suyla oynama hastalığı.

Davarları suladığımız bir yalak vardı çul çadırın yanında. Yaz kış akardı, ben böyle günlerce kimseyi görüp konuşamayınca küçükken duyduğum bir meseldeki gibi suya döktüm tüm dertlerimi. O akardı, ben anlatırdım. Korkumu, yalnızlığımı. Sanki içim temizlenirdi. Sonra bir gün çulu çaputu toplattı bana, köye döndük. Taştan bir yer ev yapmıştı, babam anam ne arayıp sordu beni o günden beri, ne konuştu, ne de çeyizimi verdi, olsun..

Beraber çalışıp yaptık ölmeyecek kadar her bir şeyleri. Geceleri uyuyamıyordum; bir ürperti geliyordu, çıkıp gitmek, kaçıp kurtulmak istiyordum. Derken ardı ardına gebe kaldım. Dört bebe doğurdum; ikisi öldü. Nedenini bilemedik, köy yeri işte, bir gece ateşlendiler, ertesi sabah kuş olup uçtular. Artık hiç uyuyamıyordum; ne gece ne de gündüz.

Öykü: Ha Sen Ha Cern | Yazan: Zeynep MeteYalvardım, ağladım evin dışına bir musluk yap diye, yaptı kazulet. O gün bu gün hep açık o musluk, ellerim mantar oldu, kabuk bağladı suyla oynamaktan, olsun derdimi döküyorum ben ona. Kim sevdiğinden vefa görmüş ki?

Su, itirazsız, suçlamasız sessiz, sessizdi…

Sonraları konuşur oldu benimle…

Birkaç yıl önce bu kadın yanımızdaki yıkıntı evi aldı, tamir ettirdi, hiç aklı yok, şeerliler villa yapıp oturuyor köye, bu köy evine oturdu.

Deli gibi bir şey zaten, az uyuyor, az konuşuyor, az yemek yiyor. Hiç ses istemiyor. Suyun sesinden rahatsız oluyor, kapat diyor. Kırk senedir akıyor bu su, kimler kimler engel olmaya çalıştı, sığır boku bile sürdüler çeşmeye yine vazgeçmedim. O kim oluyor da musluk kapattıracak bana… Ne dediysem vazgeçiremedim, olmaz diyor, kapat diyor. Yılan var burada dedim, gelme, suya geliyor seni sokar dedim, cinim var sana musallat ederim dedim, korkmuyor.

“Bana anlat derdini, boşver suyu, hem su parayla ben para da istemem” deyiverdi bir gün. Ben kimseyle konuşmaya alışık değilim ki ne anlatacağım… Sonra bir baktım anlatmaya başlamışım, nasıl oldu hiç anlamadım. O hep güldü bana “Sen de herkes gibisin Hacer; bir yanın gece bir yanın seher vakti” dedi. Öyle olmasa yaşayamazmışız. İçimizde bir karanlık, bir de aydınlık olurmuş, ikisi habire tepişirmiş, zaten insan dediğin de böyle can bulurmuş. Sade insan mı, alemde ne varsa böyle var olurmuş.

İşte bunu ispat etmek için ekabirler araştırıyormuş, o araştırdıkları yerin adı da benim adımda saklıymış Cern‘miş adı, “Bir ‘n’ eksik, o ‘n’ harfi de sen ‘neden’ diye sormaya başlayınca tamamlanacak” diyor.

Çok anlamıyorum dediklerini ama dinliyor beni, yolunu gözlüyorum, iki çit laf edelim diye. Yüreğimden ığıl ığıl bir şey akıyor ona doğru, su gibi, kendine de dedim. “Sevgi o Hacer” dedi. Sevmek bu mu? Boşa mı yaşadım bunca yıl, dört çocuk, kazulet, anam, babam, kardeşlerim…

Sevmedim mi hiçbirini?

“Elbet sevdin Hacer ama insanız işte bir yanı eksik kalınca tamamlanamıyor, kendimize varamıyoruz. Ha sen ha CERN aynı be Hacer hepimiz hayatı tamamlayacak o enerjiyi arıyoruz, senin tamamlayıcın dinleyen bir kulaktı o da beğensen de beğenmesen de benim işte… Derdi veren dermanı da paketlermiş yanına, yeter ki sorasın neden diye” demez mi?

Deli bu avrat. Bazen şükrediyorum mevlaya, benden daha deliler de var diye… Belki merak edersiniz; o köydeyken oynamıyorum suyla, konuşmuyorum da. Su da zaten konuşmuyor artık benimle… Niye? Çünkü o avrat konuşuyor benimle, o dinliyor beni…

Zeynep Mete

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

9 YORUMLAR

  • Yanıtla Demet Uncu 11 Kasım 2020 at 16:47

    Kaleminize saglik Zeynep Hanımcığım. Yine harika bir yazıydı. Birileri tarafindan dinlenmek, önemsenmek ne kadar onemli ve değerli, değil mi? Hele ki buradaki kadar naif ve masum bir insan olunca, okudukca lezzetleniyor, hisler.
     
    Kaleminize sağlık.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Zeynep Mete 12 Kasım 2020 at 00:41

      Sevgili Demet Hanım;
      Eski bir hikayede şöyle der bir kahraman:
       
      “Gören göz, işiten kulak ve işleyen dil hatrına döner dünya.”
       
      Kulak verenimiz çok olsun hepimizin.
       
      Güzel yorumunuz için ayrıca teşekkür ediyorum.

      • Yanıtla Demet Uncu 12 Kasım 2020 at 14:05

        Ne harika bir cümle. Çok teşekkürler sevgili Zeynep Hanım. 😊

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 11 Kasım 2020 at 21:44

    Karanlıkla aydınlık tepişiyor içimizde. Yin-Yang misali. Her yarım bütün olmaya çalışırmış ya..
     
    Öykünün ismi mıknatıs gibi çekti beni. İnanılmaz yaratıcı. Su gibi aktı gitti zaten.
     
    Zeynep Hanım müthiş bir kurguydu.
     
    Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Zeynep Mete 12 Kasım 2020 at 00:59

      Sevgili Gökçe
       
      Çok teşekkürler kıymetli yorumun için. Evet içimizde hep bir telaş, hep bir kavga, hep bir ikilem ile yaşıyoruz. Oysa durup nefes almaya başlayınca bize yetişen katıksız ruhumuzun ahenkli sesini nihayet duyabiliyoruz. Bunu başarırsak eğer “Yavaşça hızlanıyoruz” (Festina Lente).
       
      Sevgilerimle

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Kasım 2020 at 20:14

    Çok kıskanıyorum yeteneğini 🙈 Çünkü bu sadece çok okumak, iyi gözlem yapmakla olacak şey değil. Elbette yaşanmışlıkların, tecrübelerin, gözlemin, kitaplarla yaşanan sevdanın etkisi büyük ama bir de doğuştan gelen bir şeyler oluyor kimilerinde. O da sanırım “yazarlar” ve “yazanlar” arasındaki farkı oluşturuyor.
     
    Bu öykünü de işte böyle, hayranlık ve çokça da özenme ile okudum. İki kadın karakterin zıtlığının yarattığı ahenk çok iyidi. Ama en çok da bir kadının, diğer bir kadının merhemi olmasını sevdim.
     
    Yüreğine sağlık Zeynepcim 😘

    • Yanıtla Zeynep Mete 13 Kasım 2020 at 23:30

      Canım Editörüm;
       
      Yazmak huzur istermiş. SenVeben ailem, sen başta olmak üzere tüm kardeşlerim, huzur ve mutluluk veriyorsunuz bana. Bahsettiğin güzel yazıların sebebi ve ilhamı burasıdır. Doğru yerdeyim, hepsi bu…
       
      Çok teşekkürler…
       
      İyi ki varsın…

  • Yanıtla Altınay Karasu 20 Aralık 2020 at 00:50

    Elinize gönlünüze sağlık olsun hep 🙏🏼 Gönül dilinden suya yoldaşlık böyle güzel anlatılır 👌👌😍

    • Yanıtla Zeynep Mete 20 Aralık 2020 at 12:59

      Canım Öğretmenim;
      Yüreğine sağlık çok teşekkürler…

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan