Kültür & Sanat

Hiç Bitmeyen Şekerlerden Bir Tane de Siz Alın

16 Aralık 2020

Félix González-Torres, İsimsiz (Ross’un Los Angeles’taki Portresi)


Félix González-Torres, İsimsiz (Ross’un Los Angeles’taki Portresi)

Sevdiğimizin hastalığa yenik düşmesi hepimizin hissedeceği keskin bir acı, tarifsiz bir keder. Çaresizliklerle örülü, yıpratıcı, ızdıraplı bir bekleyiş.

Erkek arkadaşını AIDS nedeniyle kaybeden sanatçı Félix González-Torres, yaşadığı bu süreci olabilecek en tatlı şekilde; şekerlerle anlatmış. Nasıl mı?

Size şekerlerinden armağan ederek.

Sanatçı, erkek arkadaşı Ross Laycock’u kaybettiği 1991 yılında, “İsimsiz (Ross’un Los Angeles’taki Portresi)” adlı enstalasyonuyla izleyiciye sıra dışı bir deneyim sunar.

Eseri görmek için sergi alanına girdiğinizde duvarın bir köşesine yığılmış, dağ gibi yükselen binlerce şekerle karşılaşırsınız. Şekerlere belirli bir mesafeden bakmanız gerekmez. Yanına gitmek, dokunmak serbesttir; hatta uzanabilir, kendinize bir şeker bile alabilirsiniz.

Portrait of Ross in L.A | Ross’un Los Angeles’taki PortresiSizden beklenen tam da budur zaten. Sanat eserinin bir parçasını sahiplenmeniz. Hastalığı ve hasta yakını olmayı anlatan aldığınız bu şekerdir işte.

Şekerler yere rastgele konmaz. Kaç adet olması gerektiği önceden bellidir; şekerlerin ağırlığı sağlıklı Ross’un vücut ağırlığına denk olacak şekilde, yaklaşık seksen kilogramdır. Gördüğünüz şeker yığını aslında Ross’un varlığıdır.

Yığından alınan her bir şeker, Ross’un AIDS’e karşı verdiği savaşta günden güne eriyerek kütle kaybeden vücudunun simgesidir. Azalan şekerlerle Ross’un vücudu da yavaş yavaş tükenir, en sonunda yok olur. İzleyici olarak siz de bu sürece dahil olursunuz.

Félix González-Torres güncel yaşamın içinden aldığı sıradan bir nesneyle sarsıcı bir metafora imza atar. Sanatçı enstalasyon çalışmalarıyla AIDS konusundaki tabuları yıkmayı hedeflemiştir.

Eser salt bir görsel olmaktan öte izleyicilerin ve görevlilerin de parçası olduğu katılımcı bir sürecin tamamıdır. Ross’un bedeni yok olsa da şekerler hiçbir zaman tükenmez. Azalan şekerlerin yerine bir yetkili tarafından yenileri ilave edilir.

Doğum – yaşam – ölüm – yeniden doğum. Hiç bitmeyen bu döngüde sevgi her zaman oradadır. Ölümsüzdür, kalıcıdır, sonsuzdur. Bedenin tabiata karışmasıyla yer yüzünden silinmez. Bu yüzden şekerler de hiç bitmeyecek, her zaman var olmaya devam edecektir.

Sergi alanı zaman zaman hayal ettiğinizden ya da umduğunuzdan farklı manzaralara ev sahipliği yapar. Ceplerini şekerle doldurmaya çalışan insanlara şahit olurken toplumun ve insanlığın bir yansımasını görürsünüz. Eser hem size hem etrafınıza ayna tutar.

Bir koleksiyoner olarak Félix González-Torres’in enstalasyonlarını satın aldığınızda armağan ritüelini devam ettirmekle yükümlüsünüzdür. Şekerleri daima yenileyerek ikram yapacak cömertlikte olmanız gerekir. Yapıtın bir parçasının sürekli armağan olarak verilmesi, sanat eserinin piyasa ekonomisindeki yerini de tartışmaya açar.

1957 Küba doğumlu Amerikalı sanatçının eserleri bugün pek çok önemli müzenin koleksiyonlarında yer alıyor. Ampüller, kağıt yığınları gibi nesneleri kullandığı enstalasyonları ve fotoğraf çalışmaları mevcut. Sanatçı bazı eserlerinde eşcinsel kimliğine de dikkat çekiyor.

Félix González-Torres’in yapıtlarında kullandığı “İsimsiz” adlandırmalarının yanında parantez içinde yaptığı açıklamalar “İsimsiz (12. İstanbul Bienali)” için de esin kaynağı oldu.

Otuz sekiz yaşındaki Félix González-Torres 1996 yılında AIDS nedeniyle hayatını kaybetti. Sanatçı halen eserleri aracılığıyla dünyanın dört bir yanında herkese şeker ikram ediyor. Bu sayede yaşıyor, sanatseverlerle olan bağını sürdürüyor.

Olur da bir gün enstalasyonlarından birini görürseniz bir şeker de benim için almayı unutmayın.

Pelin Erem

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

12 YORUMLAR

  • Yanıtla Burak Süalp 16 Aralık 2020 at 22:59

    Sevgili Pelin, sayende hiç bilmediğim bir sanatçıyı ve hiç bilmediğim hayat öyküsünü öğrenmiş oldum. Kanımca Félix González-Torres, sanatıyla sadece sevgisini anlatmamış, aynı zamanda hayatın karşımıza çıkardığı, çoğu zaman acı olan gerçekleri değiştirmek yönünde en güçlü silahlardan birinin sanat olduğunu da ispatlamış.
     
    Félix González-Torres’in sanatı, “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey“ dizelerinin devamı sanki. Hem öğrendim hem de mutlu oldum okurken. Kalemine sağlık.

    • Yanıtla Pelin Erem 17 Aralık 2020 at 21:42

      “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
       
      Félix González-Torres’in sanatı bu dizelerden daha güzel anlatılamazdı sanırım 🙂
       
      Çok teşekkür ederim değerli yorumun için.

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 17 Aralık 2020 at 09:39

    Günaydın Pelin Hanım,
    Yine, yeni bir bilgi kattınız dağarcığıma.
     
    Bu arada çook eskilerde kalan bir anım canlandı gözlerimde. Ben babamı 7 yaşında kaybettim, hatırladığım ve büyüklerimden öğrendiğim kadarı ile çok seviyordum. Ama ne yazık ki, engellenemeyen sonlar, hayatımız boyunca oluyor. Sizin yazdıklarınızın bana hatırlattığına gelince. Babam, akide şekerini çok severdi. (Hâlâ var mı bilmiyorum ama o yıllarda akide şekeri vardı) Ve ben, çok uzun süre, adeta babamla kurduğum bir bağ gibi, her hafta, pastaneden aldığım koca bir külah akide şekerini okula götürüp arkadaşlarıma dağıtmıştım. Ne zaman bıraktım hatırlamıyorum bile.
     
    Ama, bu sanatçının yaptığı inanılmaz. Verdiğiniz bilgiye teşekkürler.

    • Yanıtla Pelin Erem 18 Aralık 2020 at 11:10

      Sevgili Nimet Hanım,

      Bu yazıyı kaleme alırken tek bir şeker bile insanı nerelere götürebiliyor diye düşünmüştüm. Kim bilir hangi yaşanmışlıklar, mutluluklar, hayal kırıklıkları, özlemler küçücük bir şekere sığıyor diye geçirmiştim içimden. Çok sevdiğim ve geçen sene üst üste kaybettiğim anneannemi ve dedemi anmıştım. Sizin anınız da beni çok duygulandırdı. İçtenlikle yaptığınız paylaşımınız için çok teşekkür ederim. Nurlar içinde yatsın babanız.

      • Yanıtla Nimet Canbayraktar 18 Aralık 2020 at 14:15

        Anneanneniz ve dedeniz için üzüldüm. Başınız sağ olsun. Ama ne yazık ki, hayatın acı bir gerçeği olarak, bu kayıplar hep yaşanıyor.
        Ben o zamanlar, arkadaşlarıma dağıttığım şekerlerle, sanki babamla haberleşiyor gibi hissediyordum. Şimdilerde ise, 5 sene önce, çok sevdiğim eşimi kaybettim ve 5 senedir her gün ona yazıyorum, sanki okurmuş gibi.
         
        İnanın manevi olarak bir huzur duyuyorum.
         
        Sevgiler

        • Yanıtla Pelin Erem 23 Aralık 2020 at 09:58

          Sizin de başınız sağ olsun Nimet Hanım, çok üzüldüm kıymetli eşinizin kaybına. Yazmak bana da daima iyi gelmiştir.
           
          Zaman hızını kesmeden akmaya devam ediyor ve hepimiz kayıplarımızla yaşama devam edebilmeyi bir şekilde öğretmeye çalışıyoruz kendimize…
           
          Sağlıkla kalın, sevgiler.

  • Yanıtla Hüseyin Küçükkelepçe 17 Aralık 2020 at 10:12

    Tarifi olmayan bir acının çok tatlı bir eser olarak ortaya çıkmasıyla ortaya çıkan keskin diyalektik insanı sarsıyor, acıtıyor. Yediğimiz her şeker birirlerinin canını yakarken birilerine haz veriyor. İnanılmaz!
     
    Sarsılmaz inancımdır: İnsanı ‘insan’ yapan acıdır. Hoşlandığımız eserler, lezzetli yiyecekler birilerinin (hayvanların) canının yanması pahasına ortaya çıkıyor. Duygusuz sisteme ayak uydurmak zorundayız ama bari hatıraları önünde saygıyla eğilelim.
     
    Bu müthiş yazı için sonsuz teşekkürler.

    • Yanıtla Pelin Erem 18 Aralık 2020 at 13:20

      “Birilerinin canı yanarken birilerinin haz duyması.”

      Siz de farklı bir perspektiften yanaşmışsınız esere. Sanatın büyüleyici yönlerinden biri de bu gerçekten. Bana da eserle ilgili yeni bir düşünme penceresi açtınız, çok teşekkür ediyorum paylaşımınız için.

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 17 Aralık 2020 at 12:07

    Onlu yaşlarımın sonu, yirmilerin başlangıcıydı doksanlar; AIDS’in en çok can aldığı yıllar. Birçok film yapılmıştı. Beni de oldukça etkilemişti bu filmler. İnsanların sadece kendilerini ilgilendiren cinsel yaşamlarından dolayı dışlanmaları, ardından bu hastalığın Tanrı’nın onları cezalandırmak için yolladığını ileri süren yığınlar, beni inanılmaz rahatsız etmişti.
     
    Otuz yıl sonra, ülkemizde, depremin bir şehrin insanlarını cezalandırmak içn Tanrı tarafından yollandığı duydu kulaklarım. “İnsanın kötülüğü” baki. Sanatçılar da bu dünyayı daha katlanabilir yapıyor 🙏🏻
     
    Félix González-Torres ve Ross Laycock‘un hikayesi ölümlerinin ardından yok olmak yerine bugün hâlâ konuşuluyor. Sanatın gücü de burada.
     
    Enstalasyonun metaforları çarpıcı. Üzerine her düşünen de kendi anlamlarını yükleyebilir. Ben okuduğumdan beri etkisindeyim örneğin 😉
     
    Pelincim, bu köşeye kattıkların için çok teşekkürler canım ❤️😘

    • Yanıtla Pelin Erem 18 Aralık 2020 at 13:38

      Söylediklerine katılıyorum Didem Ablacım. Doksanlardan bu yana aşama kaydedilmiş olsa da ne yazık ki hâlâ hak ve özgürlükler anlamında kat edilmesi gereken uzun bir yol var önümüzde. Sanatı bu yolculuğa birlikte çıkılacak emsalsiz bir araç olarak görüyorum. Félix González-Torres gibi sanatçılar da sanatın işlevselliğinden büyük bir ustalıkla faydalanıyor.
       
      Kıymetli yorumun için çok teşekkür ederim.

  • Yanıtla Arzu Bozgül 19 Aralık 2020 at 00:11

    Merhaba. Bakarken pek de anlam veremediğim bu sanatı, güzel anlatımınla fark ettim. Katkından dolayı sağol. İnsanlığı sanat kurtaracak.
     
    Sevgiler

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan