Uykusuz Klavye

Arytrea’nın Günahı

28 Eylül 2017

Önünde uzanıp giden kara orman bütün tekinsizliği ile onu bekliyordu. Pangea, soğuktan buz kesmiş kolları ile keçi yününden yapılmış pelerinine iyice sarındı ve adımlarını sıklaştırdı. Buralara gelmeyeli uzun yıllar olmuştu. Gövdeleri yosun kaplı dev ladin, karaçam ve köknar ağaçlarının korkutucu sessizlikleri ile hüküm sürdükleri taygaya ilk defa girenlerin hissettiği tedirginlik ve bilinmezliğin yarattığı korkuya rağmen; ormanın koruyucu bir ana şefkatiyle onu ve kardeşini sarıp sarmaladığı günler dün gibiydi. Birlikte geyik ve çoğunlukla yaban sıçanı izi sürdükleri, yırtıcılardan arta kalan toynakları toplayıp, tutkal yapması için babalarına götürdükleri günleri hatırladı.

Çocukluklarının o meraklı ve keşfetme duygusuyla kutsanmış zamanlarından çok uzaktı artık. Babasının ölüm haberini almasaydı bunca yolu aşıp tekrar geri dönmeyi göze alamazdı. Arytrea’nın ikinci ekinoksta büyük yürüyüşe çıkan Nomad rahipleri ile gönderdiği pusulayı alır almaz çıkmıştı yola. Buz kesmiş parmakları ile heybesini yokladı. Babalarını hayattayken onurlandıramayan iki kız kardeş hiç değilse ölümünde hak ettiği onurlu cenazeyi sunabilmeliydiler ona.

Saatlerdir yürüyordu. Neredeyse varmış olmalıydı. Gözlerini bir şey hatırlamaya çalışır gibi kısıp ilerideki karaçamın gövdesine dikti. Babasının ölüm döşeğinde verdiği haritayı gözünün önüne getirmeye çalıştı tekrar. Yarım çanak şeklinde bir yamaç ve eteklerinde geniş bir düzlük, düzlüğün sonunda karaçamların sıklaştığı bir orman yolu vardı. Ondan sonrasını yarım yamalak hatırlıyordu. Aklında sadece uzaktan bakıldığında uluyan bir kurdu anımsatan kayalık kalmıştı.

Pangea karaçamlarla çevrili dar patikayı az önce geçmişti. Birden bir puhu kuşunun pes çığlığı duyuldu ormanın derinliğinde. Pangea irkilerek arkasına dönüp baktı. Az önce geçtiği ağacın arkasında bir gölge görür gibi oldu. Usulca olduğu yere çömelip beklemeye başladı. Solucanların delik deşik ettiği hayvan leşlerinin ağır kokusu vardı havada. Kusacakmış gibi oldu, nefesini tuttu. Gözlerini kısıp tekrar baktı ağacın oraya. Gölge şimdi saklandığı yerden çıkmış, ağır ağır ona doğru yaklaşıyordu. Yaklaştıkça cüssesi büyüyor daha da korkutucu bir hal alıyordu. Pangea’nın kaçacak hiçbir yeri yoktu. Arkasındaki ağacın kovuğuna doğru geriledi. Tam o anda gördü onu. Uluyan bir kurdun başına benzeyen kayayı. Hemen sağ tarafındaki açıklıkta duruyordu. Gölgenin geldiği yöne döndü tekrar. Kaybolmuştu. İyice baktı etrafına. Hiçbir şey göremedi. Ayağa kalktı. Kayaya doğru bir adım attı. Ama sanki koca bir pençe omuzlarından sıkıca kavrayıp olduğu yere mıhlamıştı onu. Pangea kıvrak bir hamle ile kurtardı omzunu pençelerden ve kendini kayanın olduğu yöne doğru attı.

“Pangea dur!”
Sesi tanıyordu.
“Amca?!”
“Bir adım daha atma!”
“Nasıl buldun beni?”
“Korkma! Yaklaş lütfen!”
“Hayır. Neden takip ediyordun beni?”
“Anlatacağım. Ama şu kayadan uzaklaş önce.”

Pangea şüphe ile kayaya sonra da amcasına baktı. Güvenmiyordu ona ama anlatacaklarını da merak ediyordu. Tedirgin bir iki adım atıp, kaya ile amcası arasında bir yerde durdu.

“Evet, hadi anlat. Dinliyorum.”

“Baban zehirlendi Pangea. Aynı bu kaya gibi. Kayaya dokunursan sen de babanla aynı kaderi paylaşırsın.”

“Yalan söylüyorsun! Kim, neden öldürmek istesin ki babamı?”

“Babanı değil, asıl öldürmek istedikleri kardeşin.”

“Arytrea mı?!”
Şaşkınlıktan sesi tiz çıkmıştı.

“Evet. Arytrea. Kardeşin yüce Tethys ile evlenmeyi reddettiğinde onun tüm nefretini üzerine çekti. Doğduğu topraklardan kaçarak unutulacağını ve böylelikle kaderi değiştireceğini zannediyordu ama yanıldı.”

‘Hepimiz yanıldık.’ diyecekti Pangea. Sustu.
Amcasına hiçbir zaman güvenmemişti. Hala güvenmiyordu. Yine de söyleyeceklerini merak ediyordu. Kral Tethys’in kendi intikamını almaları için köylülere altın dağıttığını duymuştu. Hatta Arytrea kaçtığında arkasından ağıt yakanların şimdi Tethys’in intikam ordusunda olduklarını da… Ve fakat yine de sürgündeki kardeşinin ölüsünü isteyenin Tethys olduğuna inanmıyordu. O sadece buyurduklarının önünde gururu zedelenen bir tirandı. Arytrea, tüm köylüler önünde aşağılanıp sürgüne gitmeyi kabul ederek kendi kalbini kırmış, böylelikle Tethys’in iyileşmesi için kendi yaralarını kanatmıştı. Bundan daha büyük bir ceza olamazdı. Ölüm, Arythrea için kurtuluş olurdu. Pangea şüpheyle amcasına döndü.

“Neden amca? Kimler öldürmek istiyor onu?”

“Tethys’in kumandanlarından biri. Babanı zehirleyenler onlardı. Aryrtrea’nın ancak baban ölüm döşeğindeyken döneceğini biliyorlardı. Teamüller gereği baban haritayı sana değil aslında Aryrtea’ya vermeliydi.”

Pangea babasının eline sıkı sıkı tutuşturduğu ceylan derisinden haritayı düşündü. Kabuklaşmış dokusu üzerinde yapılan çizimler derinin üzerinde karanlık ormana giden simsiyah yollar oluşturuyordu. Kenarlarındaki kökboyasıyla yapılmış süslemeler, haritaya kanla çevriliymiş görüntüsü veriyordu. ‘İyi ezberle’ demişti babası. Sesi hırıltılı ve boğuk geliyordu. Son nefesini bunları söylemek için harcıyor gibiydi. ‘Sakın ablana haritadan bahsetme. Ezberle ve sonra da yok et’

Puhu kuşu bir kez daha pes çığlığını saldı üzerlerine. Pangea kayaya doğru bir adım daha attı.

“İyi de… Arytrea’nın haritayı aldığında buraya geleceğinden nasıl bu kadar emin olabildiler?”

“Kardeşinin sürgünden kurtulmak için Nomad’ların ak büyücüsüne başvurduğunu duymayan kalmadı köyde. Haritayı babandan aldığında uluyan kurdun altında saklı kapıdan geçip bütün günahlarından arınacağını söyledi ona büyücü. Tethys’in kumandanın peşinde olduğu şey her neyse o da kapının ardında saklı. Bu yüzden kendinden önce kayaya kim varırsa onu zehirleyecek bir büyüyle ağıladı kayayı. Eğer kayaya dokunursan sen de babanla aynı kaderi paylaşacaksın.”

“Peki, şimdi ne olacak?”

“Bekleyeceğiz. Sadece bekleyeceğiz.”

Pangea derin bir iç çekerek uluyan bir kurdu andıran kayaya baktı. Ay tekrar bulutların arasından sıyrılıp kayanın üzerine vurmuştu ışıklarını. Orada o an kocaman yalnızlığıyla, koca bir kayadan başka bir şeye benzemiyordu.
Sonra bir puhu kuşu gelip tünedi o büyülü kayaya.

Pangea’nın yüreğine rahatsız edici bir kuşku geldi oturdu.

Beril Erem

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan