Kurgu Dışı

Denge Arayanlara: Optimum Denge Modeli

6 Şubat 2018

Optimum Denge Modeli, Tamer Dövücü

Zaman zaman yaşadığımız ruhsal problemler acaba içsel bir denge kaybından doğmuş olabilir mi? Meseleyi bir de bu açıdan düşündünüz mü?

Düşünülmüşü var. Tamer Dövücü “Optimum Denge Modeli” adlı kitabında bundan bahsediyor.

Yalnız ben kitabı övmeyeceğim, hatta nazikçe yerden yere vuracağım. Çünkü beğenmedim. Beğenmediysem yerden yere vurmak da hakkımdır.

Yazar, insan karakterlerini/davranışlarını bir sisteme oturtmaya çalışmış.

Sistemin ana unsurları şunlar:

Başarı – Huzur – Anksiyete – Depresyon

Bir takım yan unsurlarla iyice dallanıp budaklanan bir sistem.

İşte yazar da insan karakter ve davranışlarını bu sistemde uygun gözüken yerlere yerleştiriyor. Burada eksik kalan yerler doldurulursa da denge sağlanmış oluyor.

Beğenemediğim nokta da burada ortaya çıkıyor. Çünkü bir sisteme ve/veya denkleme sığamayacak kadar komplike canlılar olduğumuzu düşünüyorum.

Basite indirgemek güzel olurdu ama o kadar basit olduğumuzu sanmıyorum.

Sistemlerin yarım kalmadığını, dengeyi sağlamak için er geç kendisini tamamlayacağını söylüyor yazar.

Buna aklım yattı. Verdiği bir örnek; işini sevmeyen bir fırıncı, depresyondayım diyerek terapiste gelmiş. Meğer bu adam oyuncu olmak istiyormuş. Terapist soruyor:

– İstanbul’a kaç yaşında geldiniz?
– 10.
– O zaman ne olmak istiyordunuz?
– Oyuncu.

Çocukken tamamlanmamış bu istek adam 40 yaşına gelip işini gücünü yoluna koyduktan sonra tezahür etmiş. Arkadaşlarıyla birkaç oyun sahneledikten sonra asıl isteğinin bu olmadığını, oyunculuğun çocukluk isteği olduğunu, ama artık yetişkin halinin bunu istemediğini fark etmiş. Bunu fark ettikten sonra anlam veremediği mutsuzluğu geçmiş ve işine gücüne dönmüş.

Sistem güçlüden yana işliyor ki denge sağlansın.

Sistemlerin güçlüden yana olduğunu söylüyor yazar. Bunu da anladım. Örneğin çiftlerden birinin bir özelliği baskınsa, diğerindeki bu özellik azalıyor. Ya da kendi içimizde bir özelliğimiz çok yoğunsa diğer özellikler geri planda kalabiliyor.

Bu kendiliğinden oluşan bir denge hali. Fakat bu dengeyi tersine çevirmek istersek ne yapmak gerektiğini kitaptan çıkaramadım.

Büründüğümüz kimlikler var.

Herkesin anne kimliği, baba kimliği, eş kimliği, evlat kimliği, öğretmen kimliği, kardeş kimliği, arkadaş kimliği… var kitaba göre. Eksik kalan yanımızı, diğer kimliklerdekilerle tamamlayabilirmişiz. Örneğin bir kurumun müdürüsünüz. Herkes size saygı duyuyor. Sonra emekli oluyorsunuz ve birden boşluğa düşüp artık kimsenin size saygı duymadığını düşünüyorsunuz. O noktada denge sağlamak adına anne/baba kimliğinizdeki saygınlığınızı aktif hale getirmeliymişsiniz.

Burada bir parantez açıp Krishnamurti’nin İçsel Devrim kitabına değinmek istiyorum. Krishnamurti Hindistan asıllı düşünür, yazar. Yukarıda bahsedilen farklı kimliklere bölünmüşlüğümüzü Krishnamurti yanlış buluyor. Ona göre bu parçalanmışlık enerjimizi bölüyor, bizleri ayrıştırıyormuş. Farklı kimliklerimizden kurtulmalıymışız. Tamer Dövücü ise kimliklerin birer ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Bana kalırsa da farklı farklı kimliklerimiz var, bunu yadsıyamayız. Örneğin bir komutan askerlere davrandığı gibi eşine, çocuklarına davranır, emirler yağdırırsa olmaz. Tersinden söylersek eşine, çocuklarına davrandığı gibi askerlere yumuşak, nazik davranırsa da olmaz. Demek ki gerçekten farklı kimliklerimiz var. Ve bunlar arasında denge sağlamak zorundayız.

Denge iyi güzel de, yazarın üslubu değil.

Yazarın çok eril bir dili var. Verdiği örnekler çoğunlukla erkeklere yönelik:

“Yolda işe giderken mini etekli bir fıstık görürsünüz.”

“Yaşama sevinci, doğal büyüme koşullarında yetişmişseniz çocukken bolca yaşadığınız, delikanlıyken başınızda kavak yelleri estiren…şeydir.”

“Bir gün ‘Onu deliler gibi seviyorum…onsuz yaşayamam!’ deyip birkaç gün sonra ‘Bak orospuya, aslında arkadaşımın peşindeymiş!’ diyebilirsiniz.”

Denge sağlamak açısından okuyucuya ne kadar da güzel örnekler sunmuş.

Yetmemiş, bir de okuyuculara dev bir misyon yüklemiş:

“Sınırlı enerji (tembellik) ve sınırlı disiplin (boş verdimcilik-sorumsuzluk) ve iyi belirlenmemiş hedefler birleşirse az gelişmiş ülkelerde yaşananlar olur.(…) İşleri daha iyi yapan ve sermayeleri daha fazla olanlar da ülkenizi ele geçiriverirler.”

“Ülkenizi ele geçirirler.”

Kişisel gelişim diye aldığınız kitabın lisedeki Milli Güvenlik hocası tarafından yazıldığını düşünmek.

Dış mihraklara da saydırmış:

“Wall Street’teki ve diğer merkezlerdeki açgözlü orospu çocukları ve onlara göz yumanlar yüzünden…”

Sakin ol şampiyon!

Küfreden terapist. Ha ha. (Tamam o da insan, küfredebilir, ama “terapist” kimliğiyle yazdığı bir kitapta küfür olması da ne bileyim, tuhaf değil mi?)

Kitabın son sayfalarında kendi kendini gaza getirip coşmuş ve böyle sövmeye saymaya başlamış:

“Silah lobisinin kışkırtmasıyla eskisi gibi Ortadoğu’da savaş çıkartarak filan düzelmez bu işler…”

Bu satırlara bakınca sanki ateşli bir köşe yazarının yazısı, sanki bir politikacının röportajından demeçler gibi duruyor.

Denge sağlayayım diye aldığınız kitabın Vatan, Millet, Sakarya’ya bağlaması şoku…

Saygılarımla,
Hülya Erarslan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan