Kırmızı

Güzellik

20 Mart 2019

* Yazıyı yazarının sesinden dinlemek için alttaki ses dosyasını tıklayabilirsiniz.

* Yazarın Notu: Bu yazıyı, Zack Hemsey – “The Way” dinleyerek okumanız tavsiye olunur. YouTube linki için tıklayabilirsiniz.

Yazı: Güzellik, Yazan: Nurdan Yılmaztürk

13-14 yaşım.
Ortaokul yıllarım.
Cılız mı cılız 1 bedene,
Buna rağmen uzun 1 boya.
39 numara ayaklara.
1 hentbol topunu 5 parmağı ile kolayca sarabilen ellere.
Gözlerimden büyük gözlüklere.
Gözlük camlarımın ağırlığı altında ezilen 1 buruna sahibim.

Çirkinim.

Bunu bu şekilde ifade eden ben değilim. Ergenliğin henüz başlarında, yarım çocuk akıllarımızla “güzellik” kelimesini hepimiz kendimizce yorumlamaya başlamışız ki, akranlarımın benimle ilgili bu tespitleri de geliyor kulağıma.

O dönemlerde, bugünkü kadar güzellik kavramı ön planda olmamasına rağmen, içimdeki dişil güce ait duyguyla düşündüğümü ve biraz üzüldüğümü hatırlıyorum. Ve akabinde, bu kelimenin benim için kullanılmasıyla dalga geçmek istercesine, sevgili Demet Akbağ’ın ilk canlandırdığı karakterlerden biri olan Ganimet’i okul gösterisinde oynadığımı da.

Ganimet’i günlerce televizyonda izleyip ona ait konuşmaları ve davranışları ezberleyip, kırmızı yeşil kareli siyah yün eteğimin üstüne giydiğim kırmızı krem tonlarındaki sweatshirtüm ve saçlarıma taktığım çiçekli tokalarımla en az Ganimet kadar albenisiz olmam, buna rağmen sahnedeyken herkesin gülmekten gözlerinden yaş gelmesi ve perde kapanırken çokça alkışlayıp, tebrik etmeleri; sanıyorum hayata dair beni düşündüren ilk tecrübelerimden biriydi.

Yıllar içinde kendimle tanıştıkça ve dönüp o zamanki bana baktığımda gördüm ki, aslında bu 1 tür meydan okuma idi. Aklın, yeteneğin, zekânın, özgüvenin; güzelliğe karşı çocukça ve amatörce 1 meydan okuma girişimi. Başka 1 dilde; “çirkin olabilirim ama yine de sizi etkileyebilir, dikkatinizi çekebilirim..” deme cüretiydi..

Doğduğum evde, babamın camiden dönmesini beklerken, fotoğraf kutularının durduğu dolaptan gelişigüzel 1 kutu alıp oturuyorum, gül kurusu fitilli kadife kaplı döner kanepenin orta yerine. Kalın kâğıtlara basılmış, yaklaşık 35-40 yıl öncesine ait bu fotoğraflarda, 1 sürü insan ve birçok kutlamaya rastlıyorum. Farklı iklimler, farklı zamanlar, farklı mekanlar, farklı yüzler. Hepsi çok ama çok güzeller. Çünkü çok gerçekler. Duygular, bakışlar, duruşlar; hepsi çok gerçek.

Fotoğraflardakiler, tekrar tekrar, 100lerce defa, aynı pozu, başka başka açılardan vermeyi denemediklerinden olsa gerek, hepsi son derece, tam da o ana aitler.

Ve sonra telefonumdaki fotoğraflarla kutudakileri yanyana koyup aralarındaki farkları görmeye çalışıyorum.

Telefonumdaki, birbirinin benzeri ve tüm amacımızın “en güzel çıktığımız hali” yakalamak olduğu fotoğraflara bakarak düşünüyorum..

Güzellik; insanın varoluşundan bu yana, tüm göreceliliğine rağmen hep önemli oldu ama acaba teknolojinin insana değer katarak gelişmesi gerekirken, insanın değerlerinin değişmesiyle birlikte bu gelişim beklentisinin yerini sadece suni 1 “beğeni” fikri mi aldı?

Daha doğduğumuz gün kulağımıza fısıldanan, evrensel 1 kanun gibi kriterleri teker teker sıralanan, ezberletilmiş ölçülerinin dışına çıkılamayan, akıl, ruh ve bilgi tamamen 1 kenara bırakılmışcasına üretilen tarifler, reçeteler, örnekler; günümüzde giderek artan 1 ivmeyle, güzellik denen kavramı, dışarıdan bakanların beğenisini kazanma arzusuyla, salt bedenlerle resmetmekte mütemadiyen.

An ve paylaşılanlarsa, tarihler boyunca hiç bu kadar değersizleştirilmemişti muhtemelen.

Bunu fark etmiş olmama seviniyorum birden. Ve yeni 1 karar alıyorum kendime hemen. Bundan böyle fotoğraf çekmek istediğim her an; sanki 1 eski zaman kamerasının önünde duruyormuş gibi düşleyeceğim kendimi ve o ana dair his ya da paylaşılan her neyse, 1 anıya dönüşecek fotoğraf karesinde. Ben de dahil, kimin güzel çıkıp çıkmadığını, kimsenin beğenip beğenmeyeceğini hiç önemsemeden, sadece o anın duygusunu, güzelliğini fotoğrafa bakana yaşatan türden.

Zil çalıyor. Babam geliyor. Beni görünce şaşırıyor. Geleceğimi söylememiştim ona. Gülümsüyor. “Aaa sen mi geldin. E iyi. Güzel meyve aldım ben de camiden dönerken. Zamanın var mı, hadi gel meyve yiyelim beraber..” diyor ellerindeki torbalarını bana uzatırken. Az önce karıştırdığım kutulardaki fotoğraflardan birinden çıkıp geliyor 8 yaş halim, saçlarımda kocaman beyaz kurdelelerle. Kocaman gülümsüyorum ben de.

“Zamanım var. Olur yiyelim. Ama önce ne yapalım biliyor musun baba, gel güzel 1 fotoğrafımızı çekeyim?” diyorum muzipçe. “Allah allah ne gerek var ki şimdi, dur şu yeleğimi çıkartayım, saçımı tarayayım bari, dışarısı biraz rüzgarlıydı..” diyor 1 daha şaşkınlıkla. “Yok, hiç gerek yok bunlara, şimdi şu anı çekicem ben, bu halimiz çok güzel, hadii bak kameraya..” diyorum ve çabucak çekiyorum fotoğrafımızı.

Benim gözlerim çizgi, onunkiler yorgun ve düşünceli ama ikimiz de sevinçli, birlikte 1 anımızı bırakıyoruz kendimize ait tarihimizin yapraklarına, ellerimizde yaprağı üzerinde portakallarla.

Nurdan Yılmaztürk

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

7 YORUMLAR

  • Yanıtla Esat Öğütveren 20 Mart 2019 at 19:05

    Bugün diger yazınıza yaptığım yoruma verdiğiniz sıcak cevabınız için teşekkür ederim diyecekken bu yazınızı da görüp okudum. Tam da Atilla Hocanın yazısı arkasına güzellik konusunda yazınız, üstüne üstlük babamı kaybedişimin 13üncü senesi günlerine gelince ister istemez sizin tasvir ettiğiniz çocukluk halinizi babanızın gözünden görmeyi düşündürdü bana, sizce o bir zerre çirkinlik görmüş müdür size bakarken? Cevabı bir baba olarak vereyim asla. Öyleyse genel geçer güzellik, iyilik arayışı boşa değil de nedir?

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 27 Mart 2019 at 07:37

      selam. babacığınız dilerim huzurla uyuyordur şimdi mekanında. benim babam da görmemiştir 1 çirkinlik bende mutlaka 🙂 🙂 o benim ilk gençlik aklımla tasvir ettiğim düşündüklerim. güzellik arayışı hiç bitmeyecek 1 yolculuk bence de insanlık adına. kalıcı olansa, iyilikler ve paylaşılan anın gerçek duygu ve düşüncelerle kurulan hali bana kalırsa.
      🙂

  • Yanıtla Didem Elif 20 Mart 2019 at 19:52

    Canım Nurdan,
    Bahsettiğin babanla çektiğin fotoğrafı da mı paylaşsan acaba? Çok anlamlı ve tamamlayıcı olurdu. Öperim güzel yüreciğinden…

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 27 Mart 2019 at 07:37

      ahahahha elifcim 🙂
      güzel fikirmiş aslında 🙂
      ben de seni öperim güzellik dolu aklından.

  • Yanıtla Duo Diyet 21 Mart 2019 at 13:47

    Güzellik görecelidir ve mutlak güzellik yoktur bu hayatta. Bazı bakışlar sığ ve yüzeyselken, bazıları derini ve gerçek güzelliği görür. Aslında güzellik bakmakla mı ilgili acaba?

  • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 27 Mart 2019 at 07:39

    güzellik görmekle, görmek istemekle ilgili bana kalırsa da.
    görmek istemek, baktığımız her neyse onun içindeki güzelliği bulma çabasını barındırdığından içinde daha değerli, akılda ve duyguda daha kalıcı .
    güzelliklerle kalınız sevgili duo diyet 🙂

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 27 Mart 2019 at 09:05

    Yazıları düzenlerken Atilla Hocanın ve senin aynı konu üzerine yazdığınızı fark edince bu tesadüfe inanılmaz sevindim. Sanki Atilla Hocanın anlattıklarının yaşamdaki yansıması gibiydi yazın. Çok çok sevdim Nurdancım.
     
    Kavramlara yaklaşımı, sorgulamalarını, kendi fikrini ortaya koyup bu fikir doğrultusunda harekete geçmeni seviyorum. Tüm bunlar benim gibi birçok okurumuz için de eminim ilham verici oluyordur.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan