İnce Mevzu

Bitsin

4 Haziran 2020

Yazı: Bitsin |Yazan: Seda Çağlayan

Çok tuhaf, çok. Düşünüyorum, içindeyim, yaşıyorum ama alışamıyorum. Bazen tüm bu yaşananlar gerçek değilmiş gibi hissediyorum. Her şey nasıl bu kadar birden ve tümüyle değişebildi?

Alışamıyorum, hayır

Kim bilir; ne kadar çok şimdi yazacaklarıma benzer şey okudunuz, dinlediniz ya da siz benzer cümleler sarf ettiniz. Ama bu bir süre böyle olacak. Çünkü bu yaşananlar gerçekten çok tuhaf. Söze de giremedim bir türlü, siz de biliyorsunuz ya zaten, ayrıca söylemem gerekmiyormuş gibi hissettim herhalde. Virüsten bahsediyorum. Bize yaptıklarından. Ve hâlâ ve hâlâ buna ne kadar şaşırıyor olduğumdan.

Düşünsenize, bütün ama bütün hayat rutinimiz değişti. İşe gitmiyoruz. Olacak iş miydi? Hayalini kurduğumuz home officeler mücbir sebeplerden ötürü hayat şeklimiz oldu. Ölüm korkusu günlük hayatın parçası, dışarıda içilecek bir fincan kahve hayal oldu. Tuhaftan da acayip.

Merak ettiklerimiz, hayalini kurduğumuz şeyler, beklentilerimiz, planlarımız… Her şey değişti, her şey. Bir kere zaten plan yapamaz olduk. Resmen günlük ve haftalık yaşıyoruz. Bilinmezlik gerçekten insanı aşırı rahatsız eden bir duygu.

Tuhaftan da acayip

Bu sabah haberlerde dinledim, yaz tatili hayaliyle yaşayan ve plajlarda zaman geçirebilmenin yollarını arayan tatilcilere tavsiyeler veriyorlardı. Plajda bağırmak, yüksek sesle konuşmak yasak olacakmış. Milleti rahatsız etmemek için değil, hayır. Bağıran ya da yüksek sesle konuşan kişinin sarf edeceği damlacıklar etrafa yayılabilirmiş de ondan.

Bir de plajda yanımızda en az beş tane maske olacakmış, ıslandığı anda değiştirmek lazımmış, yüzünde onunla güneşlenecekmişsin falan. Mevzuya bakar mısınız? Neler konuşmaya başladığımıza bakar mısınız? Tuhaftan da acayip işte.

Bitsin

Ne zaman biteceği de belli değil. Acaba bir daha ne zaman sıkışık bir masada oturup kalabalık kalabalık yemek yiyebileceğiz. İşte baksanıza, bu soru bile tek başına çok saçma değil mi? Biz kalabalığı, “pişt kaysana azıcık” diyerek birinin totosunun dibine ilişmeyi, dokunmayı, sarılmayı, avaz avaz bağırmayı (nara atmak diye bir şey var bu milletin tarihinde sonuçta), şarkı söylemeyi, maçlarda hiç tanımadığın adamla ya da kadınla golden sonra sarmaş dolaş olmayı seven, böyle nefes alan, böyle yaşayan milletiz.

Zulüm oldu bu yaşananlar, n’olur bitsin artık. Öyle “yeni normal” falanla olacak gibi değil. Ben eskiyi istiyorum.

N’olur bitsin. Gerçekten. Bitsin artık.

En sabırsız sevgilerimle,

Seda Çağlayan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

3 YORUMLAR

  • Yanıtla Deniz Süerkan 4 Haziran 2020 at 13:17

    Gerçekten bitsin artık. O kadar çok şey özledim ki… Senin yazını okuyunca daha çok depreşti özlemim. Annem yanımda ona sarılamıyorum, bırak kalabalık bir içki sofrasında kadeh tokuşturup arkadaşımın omzuna sarılmayı …
     
    Bitse de buluşsak. Bitişi şerefine karşılıklı kadeh kaldırıp, sıkışık masalarda bir olsak….

    • Yanıtla Seda Çağlayan 4 Haziran 2020 at 17:50

      Bizim gibi dokunmatik, eş dost düşkünü ve sofralarda uzun uzun zaman geçirmeyi seven tipler için büyük bir mahrumiyet duygusu. Bekliyorum, bekliyoruz, bitecek… Anneye çok selamlar, öperim üçünüzü de çok çok.

  • Yanıtla Burak Süalp 24 Haziran 2020 at 10:40

    Bitsin tabi, meyhanelerde dip dibe oturmayı, şarkı söylemeyi, attığımız golden sonra hiç tanımadığımız insanlarla sarmaş dolaş olmayı özledik. Hem de çok. Şimdi artık o günler 3 ay gerimizde değii sanki 30 yıl filan geçmişte kalmış gibi geliyor bana. O zaman oldukları gibi geri gelmeyecekleri de kesin sanki.
     
    Bir yandan yeni normali yaşamaya alışırken bir yandan da eskileri yazmaya başladım ben şimdi. Geri gelmezlerse unutmayalım diye. Gidenler nadiren geri geliyor çünkü.
     
    Kalemine sağlık.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan