Bu dünyaya gelen her canlı hayatını bir şekilde yaşıyor ve gidiyor bu dünyadan. Dünya’nın dengesinin bozulmaması için de her canlının başka canlılara borcu var. Her canlı kendince koruyor kendini, gözetiyor yavrusunu. Yani nesillerinin devamı için doğal olarak çalışıyor ve yaşamaya devam ediyor. Canlıların en farklısı insan şüphesiz, sadece kendi halinde doğal olarak yaşamıyor insanoğlu. Farkındalığı en yüksek olan, geleceği tahmin ve tasarım için çalışabilen tek canlı insan. Geleceği hiç düşünmeden yaşamak hayatta sorumsuzluk göstergesiyken, fazla düşünmek de yaşamın tadını kaçırıyor.
Doğduktan Sonra İnsan
Bebeklik yıllarında, ne olduğunu bilmeden, kendisine bakmaktan sorumlu olan kişinin isteği ve yönlendirmesiyle yaşıyor insan. Nereye götürürlerse oraya gidiyor, kendisi için hazırlanan besinle besleniyor. İzin verildiği sürece, izin verilen alanda oynuyor. Kimsenin geriye bakıp da hatırlamadığı, yaptıklarından ya da yapmadıklarından pişman olmanın mümkün olmadığı yaşlar bu şekilde geçiyor.
Daha sonra yavaş yavaş farkındalık başlıyor. İstemeği öğreniyor çocuk. İstediği oyunları oynamaya, istediğini yemeğe, istediğini giyinmeye çalışıyor. Kimisi bunları çevresine kabul ettiriyor, kimisi ettiremiyor; ama her çocuk yaptıklarını isteyerek ya da istemeyerek yapıyor.
Bu zamanlarda çocuğun farkında olmaya başladığı bir unsur daha oluyor. İstediği bazı şeyleri yapmaya henüz gücünün, kapasitesinin ya da yaşının yetmediği… Ablasının, abisinin, kuzeninin ya da komşunun çocuğunun oynadığı oyun için büyümesi gerektiğini ve bu süreyi de sabırla beklemesi gerektiğini öğreniyor. Parka yalnız çıkabilmek için 2 yaş daha büyümesi gerektiğini, okumayı öğrenmek için 5-6 yaşını beklemesi gerektiğini, o bilgisayar oyununu oynamak için şu yaşını beklemesi gerektiğini, arkadaşlarıyla kafeye gitmek için bu yaşını beklemesi gerektiğini, araba kullanmak için 18 yaşını beklemesi gerektiğini artık biliyor. Bunları bildiği andan itibaren herkes, “an”ı ihmal etmeye başlıyor. Mutluluğun ve huzurun hep gelecekte bir yerlerde, hep bir şeylere ulaşınca olacağını düşünüyor.
Yarınları Düşlemek
Lise çağında üniversiteye gidince rahat edeceğini, sonra iş hayatına başlayınca rahat edeceğini, belli bir zaman sonra belli gelire ulaşınca rahat edeceğini, çocukları büyütünce rahat edeceğini, emekli olunca rahat edeceğini düşleye düşleye yaşıyor hayatını insan. Daha doğrusu bu düşlerin içinde hayatını harcıyor. Bir daha asla geri getiremeyeceği günlerin tadını çıkarmadan, mutluluğu ve huzuru hep gelip gelmeyeceği bilinmeyen geleceğe endeksledikçe, huzur hiçbir zaman gelmiyor. Ömür ne kadar uzun olursa olsun huzur bulunamıyor çünkü hayatın dört dörtlük olması ve hep önceden düşlendiği şekilde yaşanması mümkün olmuyor. Düşler tam gerçek olmayınca hep yeni düşler kuruluyor. Zaman geçip yaş ilerledikçe, düşlenecek bir şey kalmayınca tek söylenen de “ah giden gençlik” oluyor.
O zaman insanoğlu anlıyor, geçmişte kıymeti bilinmeyen çok yaşanacak günlerin olduğunu ve artık yapılacak bir şey kalmadığını.
Sadece anlamsızca “geldik gidiyoruz” dememek için, geç olmadan mutluluğu yakalamak, günleri kaçırmamak gerekir. Mutluluk bazen derin bir nefes alabilmekte, bazen küçük bir çocuğun kahkahasında, bazen bir yaşlının tebessümünde, bazen başka bir canlının gözlerindedir; ama mutlaka “bugün”dedir.
Güzelliği görmek niyetiyle bugüne bakmak yeterlidir.
Mutlu anlar.
Nalan Erpolat
8 YORUMLAR
Çok keyifle okudum yazınızı.
Çok sevindim beğendiğinize, teşekkür ederim.
An’ı yaşamak ve mutluluğu an’da aramak konusunda sonuna kadar yanındayım, ki uzun süredir öyle yaşıyorum. Dün’e üzülmeden, gelecek için kaygılanmadan yaşamak çok keyifli. Ama bunu yapabilmek için niyetten ve temenniden daha fazlasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Benim için bunu becerebilmek kalabalıkların dışına çıkmakla, hep mücadele ettiğim sistemi terketmekle mümkün oldu. Başka türlüsü olanaklı mı, bilmiyorum. Yine de o mutluluk arayışını çok kıymetli buluyorum. Kalemine sağlık!
Çok teşekkür ederim yorumun için. Sevgiler
Selam Nalan;
Bence de hayat bir gün, o da bu gün.
Kalemine sağlık.
Teşekkürler Cem
Sevgiler
Gitmeden önce, gelişimizin öz sebeplerini fark edip, şimdinin değerini bilmek ümidiyle…
Yine en yalın anlatımla, kaliteli bir konu ve yazı…
Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Çok teşekkürler Mehmet Bey.
Hem yorumunuz hem beğeniniz için.
Sevgiler 😀