Varlık Sancısı

Köy Enstitüleri ve Obez Köylü

23 Eylül 2020

Yazı: Köy Enstitüleri ve Obez Köylü | Yazan: Hüseyin Küçükkelepçe
Köy Enstitüleri kapanmasaydı “Köylü Milletin Efendisidir” sözü gerçek olabilirdi. Okullar çok kısa sürede kapandı. Keyifle, temiz, bolluk getirecek bir üretim fırsatı kaçtı. Üretim gücünü kaybeden köylülere, “efendi” sıfatı hâlâ kullanılır. Lakin azıcık efendi-köle ironisi yapılarak:

“Hasan Efendi çay getir. Mehmet Efendi iki ekmek, bir süt alıver.”

Kentlere göç etmeyenler son yıllarda iyice üretimden uzaklaştı. Hazır gıdalarla beslenme sonucu zayıf neşeli köylü gitmiş, yerine kilolu, enerjisiz, hazıra alışmış obez insanlar gelmiş.

Bahis Oyna, Küfürlü Konuş, Her Şeyden Şikâyet Et

Akademiye tez yazmadığım için öznel fikirlerimi yazıyorum. Bir YouTube kanalına görüntü çekmek için gittiğim köylerde bu yazı kafamda şekillendi. Köy Enstitüleri’nin mirasçısı bir liseden mezun olduğum için de öfke-hüzün karşımı duygular akşama kadar içimi kemirdi durdu. Bu insanlar neden hep birlikte kahvede oturup küfürlü konuşuyor. Hemen yan masadaki komşusunu bize kötülüyor. Her şeyden şikâyet ediyor. Ceplerindeki uç kuruşla bahis oynuyor. Küçücük bir toprak parçası olan bir insan neden endüstriyel tarım politikalarından şikâyet ederek tembelliğine bahane arar.

“Çocukların için, kendin için temiz bir gıda üret be adam. Toprakla bütünleş. Meşe ağacının gölgesinde otur dinlen” diyemedik zorla ikram edilen bayat, acılı çayın hatırına. Köy Enstitüleri, kısacık ömürlerinde bilincine vararak, isteyerek, severek üreten insanlar yetiştirdi.

Köyde, Köy Tavuğu Bulamadık

Cumhuriyet dönemi (daha önce yoktu zaten) yazın ürünleri grafiğine bakın özgün, nitelikli eserlerin bu dönemde zirve yaptığı görülür. Devam etseydi… Bugünlerde yavan retorik ustaları tarafından bol bol idealizm yapıldığı için cümleyi tamamlamıyorum. İnsan sevgiyle üretirken aynı zamanda kendi kişiliğini inşa eder. Böylece kendine, eşine, çocuğuna, komşusuna, ağaca, toprağa, suya sonsuz sevgi, şükran besler. Anadolu’da bu insan tipi yok gibi. Bunun yerine yüz yıllık mahsulü bir yılda alalım hırsıyla zehir deryasına dönmüş topraklar var.

“Köy tavuğu var mı?”
“Biz de Migros’tan alıyoruz” cevabı benim için karabasan oldu.

Keskin Cepheler Her Şeyi Heba Etti

Bu okulların değeri, günlük çıkarları besleyen politik yaklaşımlar nedeniyle tam olarak anlaşılamadı. İki cephe oluştu. Muhafazakâr cephe bu okulların muhafaza edilen bütün değerleri silip süpüreceğini varsayarak düşmanlık yaptı ve kapattı. Bu anlayışın karşında duran sloganik ekip de sıradan vatandaşın kaygılarını gidermek yerine –SSCB tarzı komünal bir bakış tarzıyla- eski olan her şeye düşmanlık yaparak ateşe körükle gitti.

Sütü Bozuk Marshall ve Uyuşuk Nesiller

Bu coğrafyayı bir şenlik yerine çevirme şansı vardı. Temiz, hümanist bir kalkınma mümkündü. Köy Enstitüleri’yle ilgili lehte aleyhte çok sayıda kitap, tez var. Okumak uzun zaman ve özel bir ilgi ister. Kısa bir yol vereyim: İnternetten bu okulların kuruluşunu ve binaların inşaatında çalışan çocukların siyah beyaz fotoğraflarına bakın, yaşlı gözlerle bu insanların hatırası önünde kendiliğinden eğileceksiniz.

Kapattılar.

Temiz sütümüzü üretmek varken, Marshall’ın bedava ama bozuk sütleri tercih edildi. Bedava sütlerle beslenen nesiller, kendine güvenini yitirdi, üretimden uzaklaştı. Bu okullarla ilgili çarpıcı bir tespiti sütü bozuk Marshall’ın memleketinden bir akademisyen yapmış. Fay Kirby, Columbia Üniversitesi’ne sunduğu doktora tezinde bu okulların özgün bir proje olduğunu ve tam olarak Türkiye‘nin ihtiyaçlarını giderecek bir eğitim programına sahip olduğunu belirtir.

Bu okulların yetiştirdiği insan tipini de somut gözlemlerime dayanarak başka bir yazıda anlatmak istiyorum…
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Hüseyin Küçükkelepçe

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Burak Süalp 8 Ekim 2020 at 11:04

    Ah diyerek okuduğum yazılardan birisi oldu. Benzer hisler, benzer düşünceler ve benzer kaygılarla. Süreçleri tek kişiye bağlama adetim yoktur ama zaman zaman düşünmüyor da değilim. Sevgili Atatürk, bir Fidel Castro gibi uzun ömürlü olsaydı, Cumhuriyetin ilk 20 yılındaki performans bir 20 yıl daha sürebilseydi, o zaman Menderes döneminde başlayan gerileme aynı etkiyle gerçekleşir miydi? Belki de refah içindeki bambaşka bir Türkiye’nin çocukları olacaktık şimdi. Kimbilir.
     
    Daha güzel bir gelecek için düşünmeye devam etme temennisiyle, kalemine sağlık!

    • Yanıtla Hüseyin Küçükkelepçe 9 Ekim 2020 at 12:04

      AH çekmekte haklısınız. Canımız acımaya devam ediyor. Bu konu Cumhuriyet tarihinin en büyük yarasıdır. Kapanmamıştır. Üzeri kabuk bile bağlamamıştır. Eski mezunları dinleyin ağlamaktan dolayı konuşamazlar. Ben bu kurtuluş projesinin tamamlamayı beklediğini düşünüyorum. İşte o zaman AHlarımız son bulacak.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan