Genç Kalemler

Kendinden Nefret Eden Adam | 2

9 Aralık 2020

Yazı: Kendinden Nefret Eden Adam | 2 | Yazan: İlayda Varol

 

Kendinden Nefret Eden Adam 👉🏻 Birinci Bölüm

 
Richard Soier gri küçük ofisinde kızıyla oynuyordu. Oldukça yorgun ve stresliydi ama bunları henüz 6 yaşında olan küçük kızına belli etmemek için her şeyi yapıyordu. Karısı hastalanmıştı ve ne yazık ki hastanedeydi. Karısını kaybetme korkusu ve onu kurtarabilmek için alması gereken sorumlulukları düşündükçe başı ağrıyordu. Geceleri ağlıyor, umutsuzluğa kapılıp hıçkırıyordu. Kendisini asla bir çıkışı olmayan iğrenç bir yolda gibi hissediyordu. Engel olamadığı stresten dolayı işleri aksıyordu. Elinden hiçbir şey gelmiyordu. Aslında çok sevdiği karısını kurtarmak için çok çabalıyordu ama işe yaramıyordu. Hiçbir zaman yeterliymiş gibi gelmiyordu onun için. Sadece kızının gülüşünü görünce birazcık da olsa rahatlıyordu.

Bay Zest, Richard’ın ofisinin kapısını tıklattı ancak Richard “Gel” diyemeden içeri girdi. Richard, Bay Zest’i görünce korktu, ayağa kalkıp kravatını düzeltti. Bay Zest her zamanki gibi soğuk ve oldukça kaba davranıyordu. Bay Zest’in “Merhaba” deme şekli bile Richard’ı kızdırıyordu. Richard kızından yan odadaki iş arkadaşı Bayan Helga’nın yanına gitmesini istedi.

Kız gittiği gibi Bay Zest konuya girdi ve Richard’ı işlerini düzgün yapmadığı gerekçesiyle kovdu. İkisi kavga ettiler ama günün sonunda yapacak bir şey yoktu. Richard kovulmuştu, artık para kazanmıyordu, hastane masraflarını nasıl ödeyecekti, karısına nasıl yardım edecekti? Beyaz salonunda, karısının seçtiği krem rengi koltuğa otururken sordu tüm bu soruları kendine. Çok korkuyordu. İçi içini yiyordu. Karısını kaybetme korkusuna katlanamıyordu. Ağlamaya başladı. Kızının uyumasına ve onu göremeyeceğine rağmen sessizce, saklanarak ağladı. Tüm acısını göz yaşlarıyla dışa vurdu. Bir saat boyunca sessizce ağladı ancak bir süre sonra hıçkırmaya başladı, kızının onu duymaması için ağzını eliyle kapattı ve yutkundu. Göz yaşlarını silmek için yakınlarda peçete bulamadı. O gecenin çoğu ağlamakla geçti. Acınası halde olduğunu düşünüyordu. Koltukta öylece uyuya kaldı.

Sabah onu kızı uyandırdı. Elinde, üstünde küçük çilekler olan bir kase tutuyordu. Kasenin içinde mısır gevreği ve çikolatalı süt vardı.

“Baba sana kahvaltı getirdim.”

“Çok teşekkür ederim Alice. Saat kaç?”

“Dokuz.”

“Neden bu kadar erken uyandın, genelde hafta sonları öğlene kadar uyumayı tercih edersin.”

“Bugün annemi ziyaret etmeyecek miydik?”

“Evet! Aklımdan çıkmış çok özür dilerim.”

Oysa çıkmamıştı. Sadece kızına verecek daha iyi bir yanıtı yoktu.

“Sorun değil. Kahvaltın nasıl?”

“Güzel. Teşekkür ederim canım kızım.”

“Rica ederim.”

Alice çok mutluydu. En güzel kıyafetini -geçen bayramdan kalma kırmızı elbisesini- giymişti annesi için. Çok uzun zamandır annesini görmüyordu bu nedenle bugün onun için çok önemliydi. Babasına kahvaltıyı daha hızlı yemesi gerektiğini söyledi. Richard sakin görünüyordu kızına karşı fakat oldukça üzgündü. Karısına kovulduğunu nasıl açıklayacaktı?

Hastaneye gittiler. Alice heyecandan sekerek yürüyordu. Richard ise çok telaşlıydı. Richard ve Alice, hastane odasına girdiler. Alice hemen annesine notlarının ne kadar iyi olduğundan bahsetmeye başladı. Annesi zorla gülümsedi.

“Aferin benim akıllı kızıma.”

O sırada Richard, doktor ile konuşuyordu.

“Bakın onu tedavisi için yurtdışına sevk etmemiz gerekiyor ve bu sigortayı aşar.”

“Doktor tedavi neden burada yapılamıyor, hiç param kalmadı.”

“Burada bunu yapamayız başka hastaneye sevk edilmek zorunda.”

“Tedaviyi nasıl karşılayacağım. Parayı tedaviden sonra versem olmuyor mu?”

“Efendim ne yazık ki…”

Richard doktorun sözünü kesti. Anladığını söyledi. Günlerdir yalvarıyordu ancak anlaşılmıştı artık. Karısı ölecekti.

Son ziyaretin ardından aylar geçmişti. Richard karısını kaybedeceği gerçeğine katlanamıyordu. Krem rengi koltuğa oturmuş, karısıyla beraber geçirdikleri güzel günlerden kalan fotoğraflara bakıyordu. Sonra birden Alice ağlayarak salona koştu.

“Alice! İyi misin?”

“Baba kâbus gördüm.”

“Ne oldu ne gördün?”

“Annem ölüyordu, cenazesindeydik.”

Richard o kadar fazla duygu hissetmişti ki aynı anda ne demesi gerektiğini unutmuştu.

“Sadece bir kâbus bu, o ölmeyecek. Hadi uyu.”

Alice odasına geri gitti ve uyudu. Richard ise artık ağlayamayacak kadar yorgundu. Daha üzgündü, daha çok korkuyordu ama ağlayamıyordu. Stres ile başa çıkamıyordu. Delirmiş gibi hissediyordu.

Parayı nereden bulabilirdi? Aklına gerçekten hiçbir şey gelmiyordu. Ne yapmalıydı ki karısını kurtarmalıydı? Para çalamazdı, bir aksiyon filminin içinde falan değildi. Çok saçma bir fikirdi bu. Aklına yapacak hiçbir şey gelmiyordu. Kovulduğu işine geri dönmeye çalışmıştı ama işe yaramamıştı. Artık sadece üzgün veya stresli değildi. Daha çok korkuyordu ama en çok kızgındı.

Kendisine çok kızgındı.
Hiçbir şeyi başaramadığı için kızgındı.
Hiçbir şeyi doğru yapamadığı için kızgındı.
Kovulduğu için kızgındı.
Para kazanamadığı için kızgındı.
Karısını kurtaramayacağı için kızgındı.
Kızını üzdüğü için kızgındı.
Kızının annesinin öleceğini düşünmesine izin verdiği için kızgındı.
Kendine çok kızgındı.

Kendinden nefret ediyordu.

Onun için Richard Soier hiçbir şeyi doğru yapamayan, ailesini bile koruyamayan işe yaramaz bir herifti. Korkunç biriydi Richard Soier onun için.

Kendinden nefret ediyordu.

Kendi kendine vurmaya başladı.

“Hiçbir şeyi düzgün yapamazsın değil mi ahmak! Hiçbir şeyi…”

Richard çok kötü hissediyordu. Kendine kızarken bağırmamaya özen gösteriyordu. Alice’in uyanmasını istemiyordu. Richard uzun bir süre kendi kendine kızdı sonra yorulup olduğu yere oturuverdi. Sabah daha da kötü bir şekilde uyandı. Rüyasında karısının cenazesini görmüştü. Alice okul formasını giymiş koltukta uyuyan babasının uyanmasını bekliyordu. Richard kalktı ve yüzünü ovuşturdu.

“Günaydın Baba.”

“Günaydın Alice.”

Alice okula yine geç kalmıştı. Richard üstüne kıyafetlerini geçirdi hemen ve Alice’i okula bıraktı. Sonra da hastaneye gitti. Aynı şeyleri söylemişlerdi. İyileşebilirdi. Ama paraya ihtiyacı vardı Richard’ın. O para Richard’da yoktu. Richard uzun zaman sonra kendini çok çaresiz hissetmişti. Her zamanki gibi korku, üzüntü, stres ve nefreti aynı anda hissediyordu. Yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Artık yolun sonundaydı. Bu onu ne kadar üzse de pes etti. Karsının öleceğini kabullendi.

Tarih, 4 Mart 2016. Richard’ın karısı daha fazla dayanamamıştı ve ölmüştü. Alice ve Richard, onun cenazesindeydi. Alice bağırarak ağlıyordu.

Babaannesi Alice’in elini tutuyordu. Richard ne söyleyeceğini bilmiyordu. Ne kadar üzgün olduğunu tanımlayacak hiçbir kelime yoktu. Her şeyden bıkmıştı. Yaşadıklarından, karısının hastalığından, stresten, korkudan, sakinmiş gibi davranmaktan, Alice’i korumaktan bıkmıştı. O an hiçbir şey düşünmek istemedi. Ne kadar kötü biri olduğunu düşünmeyi bıraktı o an. Tek düşünebildiği karısıydı. Onunla tanıştığı günü hatırladı.

Karısı Kelly, üniversitenin kütüphanesinde görevli öğrenciydi o gün. Richard’ın bir kitabı geri götürmesi gerekiyordu. Kelly’nin yanına gitti ancak Kelly çok meşguldü, Richard’a yarım saat kadar beklemesi gerektiğini söyledi. Richard ise bekleyemezdi çünkü eğer beklerse derse geç kalabilirdi.

“Dersten sonra gelirsem de kütüphane kapanır iadeyi yapamam. Hem ceza yerim hem de bir daha kolay kolay kitap ödünç alamam. Yardım edemez misiniz hanımefendi?”

“Bir saniye izin verin lütfen.”

Kelly hızlı hızlı önünde duran kitapları özenle masanın bir köşesine yerleştirdi ve Richarda’a dönüp büyük gözlüklerinin arkasından kocaman bir gülümseme ile iç geçirerek “Evet, şimdi size hemen yardım edeyim de dersinize geç kalmayın” dedi.

Birkaç gün sonra Richard bir daha kütüphaneye geldi. Kelly bu kez görevli değildi. Bir kitap ararken Richard, Kelly’ye rastladı. Onun da aynı kitabı aradığını öğrendi. Tanıştılar. Kitabı Kelly aldı ama birbirlerine numaralarını verdiler. Böylece Kelly kitabı bitirince Richard’a verebilirdi.

Kelly kitabı dört günde bitirdikten sonra Richard’ı aradı. Kütüphanede buluştular. Kelly kitabı Richard’a verdikten sonra Richard onu bir şeyler içmeye davet etti.

Böylece ilk randevularına çıkmışlardı. İkisi de utangaçtı o gün, ondan dolayı çok uzun vakit geçirmediler. Richard kitabı bitirdikten sonra aklındaki soruları sormak için Kelly’yi aradı. Kitap hakkında konuşmaya başlayınca utangaçlıkları gitmişti ve çok uzun süre sohbet etmişlerdi. İkisi de birbirini çok sevmişlerdi. Mezun olana kadar beraberdiler ama mezun olduktan sonra Kelly yurtdışına gitti ve ayrıldılar. Aradan biraz zaman geçmişti. Kelly geri dönecekti ve Richard’ı yine görmek istiyordu. Onu aradı. Çok heyecanlıydı. Telefon üç kez çaldıktan sonra Richard açtı.

“Alo?”

“Richard! Merhaba, nasılsın, ben Kelly.”

“Kelly! Selam iyiyim sen nasılsın?”

“Richard ben geri dönüyorum ve seninle yeniden görüşmeyi çok isterim.”

“Ben de çok isterim.”

Richard, Kelly’nin ne zaman geri döneceğini, hangi havalimanına iniş yapacağını öğrendi. O gün geldiğinde Kelly’nin en sevdiği çiçekler olan papatyalardan oluşan bir buketle bekledi onu. Birbirlerini gördükleri için ikisi de çok mutluydu.

Hatırladığı bu güzel anıdan sonra gerçek dünyaya döndü. Önceden çok fazla ağlamıştı ve artık ağlayamıyordu. Cenaze bitince Alice ile birlikte eve döndüler.

Alice hiçbir şey yapmadan öylece babasına sarılıp ağladı tüm hafta. Ağlamaktan gözleri şiş gidiyordu okula. Pek fazla kişiyle de konuşmuyordu artık. Kendini herkesten uzaklaştırmıştı.

Yıllarca sosyalleşmeden sadece ders çalışarak geçirdi hayatını. Alice doktor olmaya karar verdiği için çok çalışıyordu. Hep derslerden tam not almak istiyordu. Eğer tam not alamamışsa başarısız olmuş demekti bu onun için. Richard kızının asla kötü bir notla eve gelmeyeceğini zaten bildiğinden sınavları veya dersleri çok umursamıyordu. Sadece Alice ile daha çok vakit geçirmeye çalışıyordu ama Alice istemiyordu. Tıp fakültesini kazanmak için her zaman ders çalışıyordu, bu da babasıyla daha az zaman geçirmesine neden oluyordu. Alice okuldan geldiği gibi odasına geçiyor, ders çalışmaya başlıyordu. Bazen odasından hiç çıkmıyordu. Richard ne kadar Alice ile bir şeyler yapmaya çalışsa da hep gitmesi gerektiğini çünkü ders çalıştığını söylüyordu Alice ona.

Richard tüm gün Alice’in odasında kafasını kitaplara gömüp kaldırmadığını zannediyordu ama bu Alice’in tek yaptığı şey değildi. Bazen dikkati dağlıyordu sonra da anne ve babasını düşünüyordu. Alice babasının annesine karşı olan sevgisini sorgulamaya başlamıştı. Alice babasını annesi hastayken hiç üzgün görmemişti. Ağladığını görmemesi normaldi belki ama Alice’e göre babası annesinin hastalığı için hiç üzgün değildi.

Neden üzülmemişti?
Umurunda değil miydi?
Yoksa babası annesini sevmiyor muydu?
Sevmiyorsa neden evlenmişlerdi?
Acaba babası evlenince mi annesini sevmeyi bırakmıştı?
Bıraktıysa da neden bırakmıştı?

Annesi oldukça tatlı biriydi. Alice’e göre herkes annesini sevmeliydi. Annesi, hatırladığı ve babaannesinin anlattığı kadarıyla kahverengi, kıvırcık saçlı; gözleri ela rengi olan bir kadındı. Biraz utangaç biriydi ama çok sevecendi. En sevdiği çiçek, papatyaydı. En sevdiği renk, sarıydı. Genelde giydiği şeylerin bir yerinde hep sarı olurdu bu nedenle. O çok iyi biriydi. Biri onu nasıl sevmeyebilirdi ki?

Alice, babası annesine üzülmediği için üzüldü. Onun ağladığını görmediği için ağladı. Sonra da annesi gibi harika birini sevmeyen birini sevmeli miydi acaba diye düşündü.

Alice okulunu birincilikle bitirmişti. Çok iyi bir üniversitede tıp fakültesini kazanmıştı. Üniversite yurt dışındaydı, Alice birkaç gün erken gitti. Yurttayken eskisi gibi soğuk ve içe kapanık olmayı bıraktı, arkadaşlar edindi.

Alice üniversiteye gidince babası Richard ile konuşmaları iyice azaldı. Richard onu arıyordu ama Alice ya telefonu açmıyordu ya da kısa kesiyordu konuşmayı. Onunla buluşmuyordu. Mezun olduktan sonra da bu böyle devam etti. Mezun olduğu gün Richard ile buluştu. Kutlama yaptılar fakat sonra Alice yine onunla konuşmayı kesti. Bir hastanede işe başladı.

Aradan yıllar geçti. Alice artık gayet başarılı bir doktordu. Hâlâ babasıyla mesafeliydi. Bu mesafenin nedeni babasıyla ilgili kafasında soru işaretlerinin olmasıydı. Artık onu sevmediğini düşünüyordu. Ona bunu söylemek istemiyordu. Onunla konuşmak da istemiyordu fakat babası sürekli onu arıyordu, onunla buluşma ayarlamaya çalışıyordu. Artık bir çocuk değildi. Yetişkindi. Babasına onu sevmediğini söylemeliydi. Onunla konuşmak istemediğini söylemeliydi.

Alice, Richard’ı aradı. Onunla buluşmak istedi. Alice babasının evine gitti, konuştular. Alice özel hayatıyla ilgili fazla bilgi vermedi. Sadece ne iş yaptığını söyledi. İş yerini bile söylemedi çünkü babasının onu ziyaret etmesini istemiyordu. Richard neden ona karşı bu kadar soğuk davrandığını sorduğundaysa Alice onu sevmediğini söyledi.

“Seni sevmiyorum çünkü sen de annemi sevmemiştin. Annem hastayken acaba üzgün müsün diye bakmak için geceleri bazı bahanelerle yanına gelirdim. Hiçbir zaman üzgün olduğunu görmedim. Hiçbir zaman ağladığını görmedim. Cenazede bile üzgün görünmüyordun. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davrandın sonra da. Bir robot gibiydin hep. Duygusuzdun. Yıllar geçtikçe sana olan sevgimi sorguladım. Annem gibi harika birini sevmeyen birini nasıl seveceğimi sorguladım. Sürekli aramalarını kapatmamın, seninle konuşmak istemememin sebebi de buydu.”

“Alice ben ne demem gerektiğini bilmiyorum.”

“Bir şey demene gerek yok, sadece bu durumu açıklığa kavuşturmak istedim.”

Alice bunları söyleyip Richard’ı alt üst ettikten sonra gitti.

Richard şaşkındı. O hâlâ kendinden nefret ediyordu ama şimdi kızının da ondan nefret ettiğini öğrenmişti. Karısının hastalığı sürecinde kendi üzüntüsünü Alice’i endişelendirmemek için saklamaya çalışırken belli ki çok ileri gitmişti. Alice’in gözünde karısını sevmeyen, onun ölümüne hiçbir tepki göstermeyen biri gibiydi.

Richard Soier artık sadece kendisi için işe yaramaz değildi, kızı için de bir işe yaramazdı. Richard Soier kimsenin sevmediği, korkunç bir insandı. Richard Soier işe yaramaz, aptal, kızının bile sevmediği, iğrenç bir adamdı. Richard kendisinden nefret ediyordu. Richard hayatında bir şeyi bile doğru yapabildi mi acaba diye düşündü. Hayatı rezaletti. Kendisi rezaletti. Ailesi rezaletti. O günden sonra Richard bir daha kendini ya da hayatını sevemedi. Zaten tekrar sevebilecek kadar da uzun yaşayamadı.

İlayda Varol

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan