Biraz Kitap

Yöntem Üzerine Konuşma

9 Ocak 2018

İnsanlığın düşünsel tarihi genellikle şu konular üzerinde durmuş:

– Mutluluk nedir?
– Tanrı var mıdır?
– Özgür irade var mıdır?

Sokrates’ten itibaren her filozof tuğla üstüne tuğla koymuş ve bu güne ulaşmışız.

Bu filozoflardan biri de Descartes.

Onu şu meşhur sözüyle biliyoruz:

“Düşünüyorum, öyleyse varım.”
(Cogito, ergo sum.)

İşte bu sözün sahibi Descartes, 1637 yılında yazdığı “Yöntem Üzerine Konuşma” adlı eserinde hem kendisini hem de düşünce yöntemini anlatıyor.

Ancak bunu yaparken bir hususun altını çiziyor. Bahsettiği yöntemi kimseye öğrettiğinin düşünülmesini istemiyor, sadece kendi izlediği yolu gösterdiğini vurguluyor:

“Çünkü başkalarına öğüt vermeye kalktınız mı, öğüt verdiğiniz kişilerden daha akıllıymış gibi görüneceğinizden, en ufak bir hata yaptığınızda en büyük eleştirileri de hak etmiş olursunuz.”

diyor.

Descartes, fikir ayrılıklarımızı bazılarımızın bazılarına göre daha üstün bir akılla donatılmış olmasına değil, yalnızca farklı yöntemlerle düşünmemize ve dikkatimizi aynı şeylere yöneltmememize bağlıyor.

Ayrıca müthiş bir mütevazılık gösteriyor ve diyor ki:

“Ben hiçbir zaman diğer insanlardan daha zeki olduğumu düşünmemişimdir, aksine her zaman kendimi başkalarıyla kıyaslayıp keşke ben de hızlı düşünebilsem, keşke benim de net bir hayal gücüm ya da güçlü ve işlek bir hafızam olsa demişimdir.”

Yaaa ben de.

Descartes, kitabında bahsettiği düşünce yöntemine ulaşmak için önce kendi eski düşüncelerinden kurtulması gerektiğine karar vermiş. Eskimiş bir evin yerine yenisini yapmak için eski evi komple yıkmak gerekir ya. Descartes bu örnekten yola çıkarak zihniyetini değiştirmiş.

“Çok fazla yasa kötülükleri önlemez, aksine kötülüklere kılıf geçirmenizi kolaylaştırır; bu yüzden en iyi yönetilen halklar birkaç yasası olup da bunları sıkı sıkıya uygulayan halklardır.”

diyerek bir düşünce yöntemi oluşturmuş ve buna sıkı sıkıya bağlı kalması gerektiği sonucuna ulaşmış.

Bulduğu yöntemin kurallarını şöyle açıklıyor:

İlk kural:

Doğru olduğunu açık şekilde bilmediğim hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmemek.

İkincisi:

İrdeleyeceğim problemleri rahatça çözmeme olanak tanıyacak kadar çok bölümlere ayırmak.

Üçüncüsü:

Doğruyu araştırmak üzere sarf edeceğim bütün düşüncelerimi daima belli bir düzende ilerletmek, yani en basit ve bilinmesi en kolay şeylerden başlayıp yavaş yavaş, adım adım daha zor ve daha karmaşık olanlarının bilgisine yükseltmek.

Sonuncusu:

Hem genel bilgiler elde etmeye çalışırken hem de bölüm bölüm ayırdığım zorlukların üzerinden geçerken, her şeyi kusursuz bir şekilde tek tek sıralamak ve hiçbir şeyi atlamadığımdan emin olmak için here şeyi etraflıca tekrar gözden geçirmek.

Bir de davranış modeli belirlemiş:

İlk kural:

Ülkemin yasa ve adetlerine itaat etmek ve Tanrı’nın inayetiyle çocukluğumdan beri bağrında büyüyüp en iyisi olduğuna karar verdiğim inancıma sıkı sıkıya bağlı kalmak; geri kalan her konuda da aralarında bir ömür geçireceğim insanların en makul ve en mantıklı olanlarının benimsemiş olduğu en ölçülü ve aşırılıklardan en uzak görüşlere göre davranmak.

İkinci kural:

Kararlarımda her zaman elimden geldiğince tutarlı ve sebatkar olmak; çok kuşkulu nedenlere dayanan ve belki de hiçbirini benimsemeyeceğim görüşleri bile tam manasıyla emin olduğum görüşleri sürdürür gibi en ufak bir kuşkuya kapılmadan ve hiç tereddüt etmeden sürdürmek.

Üçüncü kural:

Talihin değil de kendimin üstesinden gelmeye azmetmek, dünyanın düzenini değiştirmektense kendi arzularımı değiştirmek ve genel olarak kendi düşüncelerimiz dışında hiçbir şeyin bizim elimizde olmadığına kesinkes inanmak. Bu yüzden olması için elimizdeki tüm imkanları seferber ettikten sonra baktık ki bir şey hala olmuyor, o zaman onu Felsefi dilde imkansız denen şeyler arasına yerleştirmeliyiz.

Descartes ile aynı dönemde Galileo Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü söylemiş ve bu yüzden cezalandırılmıştı. Descartes da bu nedenle olsa gerek toplumdan çok ayrık olmamaya çalışmış diye düşünüyorum.

Descartes, tüm şüpheciliğine rağmen Tanrı’ya inanıyor.

Diyor ki:

“Açık ve seçik olarak gördüğümüz her şeyin doğru olduğu düşüncesi ancak Tanrı varolduğu için, Tanrı yüce ve yetkin bir varlık olduğu için ve sahip olduğumuz her şeyi mutlak anlamda Tanrı’ya borçlu olduğumuz için kesindir.”

“Dünyada olan ya da olabilen ne varsa hepsinin genel ilkelerini, yani ilk nedenlerini bulmaya çalıştım. Bunun için de göz önüne sadece dünyamızın yaratıcısı olan Tanrı’yı aldım.”

Bu aynı zamanda Thomas Aquinas’ın (1225-1274) ilk neden teorisi.

İlk Neden Argümanı denilen görüşe göre var olan her şeyin bir başlangıç noktası vardır. Futbol topunu ele alalım. Bu top, pek çok nedenin sonucudur; insanların tasarlaması ve biçim vermesi, ham maddeleri üreten nedenler vs. Ama ham maddelerin var olmasına ne sebep oldu? Bu nedenlere ne sebep oldu? Geriye, daha da geriye gidilebilir. Ancak sonsuza kadar geriye gidilemez, çünkü o zaman bir ilk nedene ulaşılamaz. Tanrı ise var olan her şeyin nedensiz nedenidir.

Descartes eserinin sonunda sonraki kuşaklara sesleniyor ve diyor ki:

“Bizzat ben yayımlamadığım halde, benim ağzımdan çıkmış gibi söylenen şeylere asla inanmayın.”

Ben de böyle düşünüyorum ve belgelerle konuşuyorum. İşte kitabı orada.

Bu konu ve daha fazlası ilginizi çekiyorsa fakat nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız Nigel Werburton’un “Felsefenin Kısa Tarihi” adlı kitabını öneririm. Sokrates’ten günümüze kadarki filozofları ve düşüncelerini kısa kısa anlatan bu kitabı okuyarak genel bir izlenim edinebilirsiniz.

Saygılarımla
Hülya Erarslan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan