Kitabın anlattığı Beynin Gizli Hayatı olmasının yanı sıra beynin aynı zamanda etkileyici ve sarsıcı hayatı bence.
Etkileyici yapan beynimizin muazzam yoğunlukta bir çalışma ağına sahip olması. Sarsıcı yapan ise işleyişinde bilincimizin çok az müdahalesinin olabilmesi.
Beynin otomatik pilotta olmasının faydaları
Daha çok otomatik pilot üzerinden çalışan beynimize bilincimizin pek karışamaması aslında iyi bir şey.
Bu sayede örneğin piyano çalabiliyor, tenis oynayabiliyor ve hatta yürüyebiliyoruz.
Bunları yaparken işe bilinç karışsa;
Piyano çalarken şimdi hangi notaya basacağım, parmağımı nereye koymalıyım, oradan hangi ses çıkıyordu… diye,
Tenis oynarken top nereden geliyor, şuraya mı düşecek, raketi şu elime mi alsam diye,
Yürürken şimdi sağ ayak, şimdi sol ayak, şimdi yine sağ, karşıdan insan geliyor, kenara çekileyim diye…
düşünmelere kalkarsak hareket edemez hale geliriz.
Bu açıdan bilincin devre dışı kalması iyi.
Özgür irademiz beynin neresinde?
Peki özgür irademiz nerede o zaman?
Yazar bu soruya net cevap vermiyor, Incognito: Beynin Gizli Hayatı kitabında hatta özgür iradenin olmayabileceğini söylüyor.
Hakikaten de;
Örneğin beyin hasarı oluşan insanlar, ki kitapta bu tarz pek çok hastalık anlatılıyor, yaptıklarından ne kadar sorumlu olabilir?
Bu noktada meselenin hukuki boyutuna da giriyor yazar.
Beyninde amigdala kısmı hasar gördüğü için herhangi bir husumeti bile olmayan insanları öldüren bir adam örneğin.
Bu hasarlara bile isteye sebep olmuyorsak yaptıklarımızdan ne kadar sorumlu olabiliriz?
Beynin deneylerde ortaya çıkan sürprizleri
Kitapta bazı deneylerin sonuçlarına da yer verilmiş. Bu sayede
– görmek için göze gerek olmadığı, beynimizin aslında sadece işine yarayacak şeyleri gördüğünü,
– isimlerimizin eşlerimizi, mesleklerimizi, yaşadığımız yerleri bile etkilediğini,
– “maruz kalma etkisi” ile belirli bir ürüne ya da yüze tekrar tekrar maruz kaldığımızda onu giderek daha fazla tercih eder hale geldiğimizi,
– dünyaya “boş levha” olarak gelmediğimizi, hayatımızın anne karnındaki varlığımızdan bile önce genlerimiz ile zaten şekillendiğini, -ki sadakatsizliğin bile bu çerçevede değerlendirilebileceğini-
– vücut oranlarındaki küçük ayrıntıların kişiyi başkalarından daha popüler, daha başarılı yapabileceğini…
ve daha neler neler anlatmış.
Yazarın yapay zekadan umudu yok
Beynin bu komplike hali karşısında yapay zekadan çok umutlu değil yazar. İnsan beyni gibi gelişkin olamayacağını düşünüyor.
Yer yer kişisel gelişim kitaplarını hatırlattı bana kitap.
Örneğin, kişisel gelişim kitaplarında sıklıkla tavsiye edilen olumlamaların işe yarayabileceği sonucunu çıkardım ben. Her gün tekrarlanan “Mutluyum, iyiyim, güzelim…” tarzı olumlu cümleler bu kitapta bahsedilen maruz kalma etkisini sağlayarak zamanla kişinin inanmasını sağlayabilir.
Keza duruşumuzla (gülümsemek, daha dik oturmak…) beynimize mutlu olduğumuz sinyali gönderebiliriz.
Beynimizin manipülasyonlara açık bir hali var anlaşılan.
Bu oldukça riskli. Çünkü şu an olduğumuzu zannettiğimiz kişi gerçekten, özbeöz biz miyiz, yoksa beynin dışarıdan algılayıp “Bu iyi diyorlar, sen bunu iste, sen bu ol!” dediği mi?
Saygılarımla,
Hülya Erarslan
4 YORUMLAR
Hülyacım okumamıştım henüz ama yorumun ilgimi çekti. Okunacaklar listesini aldım. Teşekkürler canım.
Ben ilk okumaya başladığımda devamını getirememiştim, yormuştu. Aradan zaman geçtikten sonra bir daha aldım elime, o zaman bitirdim. Çok enteresan bulmuştum.
İyi okumalar 🙂
Eşim bu kitabı yeni satın aldı; dikkatimi çekmişti; ben de okuyayım o zaman 🙂
İyi okumalar 🙂