Naftalin

Çokken Az Olmak

12 Kasım 2019

Yazı: Çokken Az Olmak | Yazan: Gökçe Çiçek Gönülaçar

Adım Hürdeniz Yılmaz. Keşke adım gibi olsaydım. Adım gibi ferah, kaygısız rahatlatan. Ama öyle değilim. Bu kadar gerilim, bu kadar tedbir ve yaşam tarzım ismimle birbirine ters işte! Yanlış diyebilirim her şeye. Herkesi düzeltmeye uğraşabilirim. Yaptıkları hiçbir şeyi beğenmeyebilirim. Aklıma olmadık şeyler gelebilir ve durduk yere onları korumaya kalkabilirim kendimce.

Müdahalemin sınırları da olmayabilir. Para beni en çok tutan şeylerden biri mesela. Dünyaya sıkıca bağlandığımı düşündürten taşınmaz mal varlığım var. Maddeci bir kadınım oğluma göre. Cimri bir bencilim kocamın nezdinde. Hayatı yaşayamayan zavallı bir deliyim annemce.

Bu da benim tarzım.

Ama yanlışsa da bütün bunlar, çıkıp ta yüzüme konuşamazlar.

Öyle sanıyordum.

Kapıcının karısı Firdevs isyan edip, üstüne bir de sayıp saydırıp bu evin kapısını çekip çıkana kadar. Böbrek sancısıyla kıvranıyorum şu anda. Geceye kadar geçmezse, acile giderim dedim ama gece çoktan oldu. Ağrı, kan, ter, yanma, titreme hemen arkasından eksi on derecedeymişim gibi üşüme… Etimden et koparıyorlar bir yandan. Cehennem azabının diğer adı böbrek ağrısıymış demişlerdi. Umursamamıştım.

Zor bela kalktım kanepeden. İki büklüm banyonun ışığını açtım. Küvete kaynar su doldurayım biraz içinde yatayım. Bir keresinde Lale yapmıştı geçer gibi olmuştu. Ama çok fazla su akacak. İsrafa bak ya! Ağrı geçsin diye. Neyse leğenle bahçeye dökerim sonra. Çok ilaç kullanımından nefret eden ben, bir avuç ağrı kesici yuttum. Ama kesmeyecekler belli. Bunun sonu hastanenin acil enjeksiyon odası. Biliyorum.

En çok böyle zamanlarda özlüyorum Hasan’ı.

Başım ağrıyor desem, beni kucakladığı gibi acilde aldırırdı soluğu. Bitmeye yüz tutmuş karabiber torbasını lastiklediğim için kavga ettik en son. Lapa lapa kar yağdığı bir aksam kombiyi açmadığım için suçladı beni. Ve birçok detay daha. Şimdi Katar’da işçilerini götürüyordur hastaneye.

Oğlum desen, yanımda olsaydı da zaten duymazdı bile inlediğimi. Kulağında kocaman kulaklıklarıyla her zaman bilgisayarın başındaydı. O da uçtu gitti Finlandiya semalarına. Annem yurt dışı gezmekten, görmeye fırsat bulamadığı vatanının doğu topraklarında. GAP gezisinde. Gönüllü derneği ile.

Hür annem benim. Niye adımı Hür koydun?

Özgür ve kafana bir şey takmayan, elinde bir kuruş tutamayan sensin. Ama benden mutlu olduğun da kesin! Ne ben anneme bir katrecik benzeyebilmişim ne de oğlum bana. Babamsa hatırlayamadığım kadar uzak anılarıma.

Lale, yakın arkadaşım sırdaşım. Üniversite ve bir dönem ev arkadaşım. Geçen ay İzmir’de yabancı bir firmanın iş teklifini kabul etti. Çok sevdiği şantiyesinin başındadır şimdi.

“Ben senin isminden daha hür yaratılmışım. İsimlerimizi değiştirelim” demişti bana gülerek. Haklıydı.

Başını sokacak bir evi yoktu ama jipten bozma bir arabası, yeşil bir sırt çantası, şarap içip güldüğü bolca arkadaşı ve onu her yere götürebilecek çok kıskandığım bitmeyen bir cesareti vardı.

Lale’de yoktu artık. Uzaklardaydı.

Küvete yatayım sıcak alır belki acımı diye düşünürken, kapının arkasındaki zeytin ve turşuluklara gitti gözüm. Daha serin ve karanlık diye buraya yığmışım. Kim kaldı ki onları yiyecek? Ama olsun dursun. Fazla mal göz mü çıkarır?

Ah be Berna!

İki bidon yeşil zeytin için küsüp gittin ya bana. Belki para istiyordur, vermeyince kızmıştır dedim. Öyleydi hakikaten. Mesaj çekip “gel vereyim” dememe rağmen,

“Vermeden almak da, almadan vermek de Allah’a mahsus Deniz ve sen bunu hiç anlamayacaksın. Bu kaçıncı emeğe saygı duymayışın” diyerek bitirdi dostluğumuzu geçen hafta. Değdi mi şuncacık şeyler için?

Yani artık Berna da yok yanımda.

Berna’nın gittiği gün Firdevs camları siliyordu. Ertesi gün yarım kalan işlerini bitirmek üzere geldiğinde, “Kahve yapayım mı Hür abla” diye sordu.

“Yapma” dedim.

“Kendime yapayım o zaman on dakika dinleneyim.”

“Ne gerek var, ben isteyince beraber içeriz.”

Gerçekten kızmıştı. Anladım kızaran yanaklarından.

Of yine sancılar içindeyim. Cezası bu mu acaba bana bu hayatın.
Yetmiyormuş gibi dış kapının mandalı Firdevs’in saydırdıkları da beynime beynime vuruyor.

Ne yaptım ben onlara?

Hayatımdan bu kadar insan gitti. Hem de sözleşmişçesine hepsi bir anda. Tutumlu olmak, detay düşünmek, onların yerine onlar için kötü olabilecek şeylere önlem almanın neresi fenalık? Tamam, biraz kıskanç olabilirim. Lale’yi mesela o lider ruhlu, hep gülen, dert dinleyen Lale’yi kıskandığım için değil ki!

“Dikkat et“ dedim diye ben mi ayırdım sevgilisinden?

Beynim susmuyor. Önceden de susmazdı. Ama yalnızlıkta çenesi daha da düşüyor. Hep geri gidiyor, film sahneleri gibi. “Ne yaptım ben onlara” diye yüksek sesle sormuşum salonda projeyi kontrol ederken. Firdevs beni dinliyormuş. On kulağı var sanki zillinin.

Elindeki mikro fiber bezi (çok pahalıya almıştım) sallayarak geldi burnumun dibine.

“Ne yaptım diye soruyorsun ya abla onlara. Ne yapmadığını da soruyor musun kendine acaba?”

“İşine bak Firdevs. O bez çok pahalı. Deterjan değmeyecek ona.”

“İşte senin bana yaptığın da bu Hür abla! Her şeyin bir fiyatı var sende. Herkes sana her şeyi bedava vermek zorunda. Bizim de fiyatımız var senin için. Öyle olsun. Bu beze bile bana verdiğinden fazla vermişsindir kesin. Geldiğim köyde imece vardır bilir misin? Orada bile ortak konur malzemeler. Ama ona az, buna fazla gitmiş demez kimse. Sen benim içeceğim kahvenin telvesini hesaplıyorsun.”

“Ne haddine?” dedim.

“Birisi sana bunları söyleyecekti bir gün. Kimse söylemedi. Ben söyleyeceğim içimdekileri. Yeter çünkü senelerdir sustuğum.”

“Sus Firdevs! Zembereğin boşalmış senin belli!”

“Karısı cimri, ekonomik şiddet gördüğü için boşanan tek adam Hasan abi herhalde! Aldı başını gitti. Duydum ben. Ayşe Hanım’ın kardeşini de almış işe. Müdürüymüş koca inşaatın. Otuz milyardan çok alıyormuş. Senin kendi üstüne yaptığın evleri mi çoğaltacaktı adam. Yat almış Marmaris’te. Yesin paraları cıvıldak kızlarla oh olsun!”

Susmuyordu kadın…

“Eee Lale ablaya ne yaptın? Evlenecekti Teoman’la. Eski ilişkisini anlatmanın ne faydası oldu? Korudun mu onu? O senin gibi mi? Üç gün üzülür açar yelkenlerini uzar gider. Bak aradı mı bir kere seni?”

“Ya kardeşinin karısı? Yana tutuşa çocuk istiyordu kızcağız. Üç-beş gün dayanamadın evinde kalmalarına. Tüp bebek tedavisinde denilecek şey miydi seninki? Yok, kırk yaşını geçtin yumurtaların yaşlandı. Olmaz o bebek. Olsa da ölür dedin. Kadın bir hafta ağladı içeride. Mutlu musun şimdi ananın mallarına ortakçı çıkmadı. Öldü bebeği.”

“Ya annenden sakladığın ondan aldığın Avroları? Unutuyor diye senin mi sandın? Türkan teyzenin de maaşı var istediği yeri gezer. Sen bankalarda sıkı sıkı sakla diye evinde mi çürüsün kadın?”

“Firdevs ne hakla, ne hakla!”

Ben de çileden çıkıyordum ve çok şaşkındım. Kimse bunları bu rahatlıkla söyleyemezdi bana.

“Hak diyorsun ya… Ya kocama vermediğin hakları? Koskoca mimardır işi bilir diye seni yaptırdık yönetici. Ne huzur payı aldırttın ne yarım yamalak yatan sigortamızı takip ettin. Üstüne bütün zor işleri tek kuruş vermeden Eyüp’e yaptırdın. Ya ben? Ben ne arıyorum senin evinde? Üç kuruş verir mi acaba diye bir de sırf çekindiğimden geliyordum. Köşede mendil satsam daha az yorulur daha çok kazanır ezilmezdim hiç olmadı.”

“Firdevs dedimmm!!!”

“Al mikro pahalı bezini. Kendin sil camını. Ha sadece suyla sil deterjanlar çok pahalı. Biliyor musun Hür abla? Artık ahbaplık da pahalı ve senin paran geçmez o ahbaplıklara! Berna’yı da, bedava alıp kâra geçtiğini sandığın iki bidon zeytine sattın. Yalnızsın artık kimse de dönmez sana. Bencil kadın!”

Son kurşunu da Berna ile sıktı şakağıma.

Ölmedim ama ağır yara aldım. Tabi ki belli etmedim. Tam kovacaktım. Dışarı örtüsünü geçirdi başına. Aceleyle çantasını aldı. Kapının kolunu tuttu.

“Cimrisin. Korkaksın. Her şeyin en doğrusunu sen bilirsin değil mi!? Yalnız kalacaksın Hür Hanım! Dosdoğru gidiyorum ben de diğerleri gibi.”

Çat diye vurdu kapıyı.

Kardeşimin karısının hediye ettiği mısırdan melek kapı süsü yere düştü. Küvetin içinde cehennemde yanıyorum sanki. Belime iyi geliyor da sabaha kadar çekilmez bu ağrı. Hastaneye gitmeliyim. Aklımdan çıkmayanlara bak. Üç kuruşluk Firdevs’in deli saçmaları! Hayret bir şey!

Bu insanlara ne oldu?! Ben gücümü mü kaybettim? Sevmediklerini düşünürdüm de bu kadar saygısızlık fazla değil mi?

Amaaan yalnızsam yalnızım. Param var. Mallarım var. Tutarım iki adam, bir kadın yaptırırım işlerimi. Bu kadar basit.

Önemli olan benim!

Küvetten çıktım. Bir kaç saat öncesine göre sancım az. İlaçlar etki etmiş olmalı. Kurulandım. Aynaya takıldım. Gözlerimin altı mosmor. Ne? Kapatıcı mı? O da ne ola ki? Benim bir tek yeşil göz kalemim ve rimelim var. Hangi çekmecedeler bilmem. Giyindim. Sırtıma oğlumun polarını ve liseden kalma uzun atkımı aldım.

“Çok eskimiş at bunu” demişti Berna.

Ufak bir tadilatla çözdüm o işi ben. Yenileri çok dandik hem de ateş pahası. Yere düşen mısırdan melekleri gördüm kapıdan çıkarken. Kaldırmadım bilerek. Sinir oldum bakınca.

İyi ki olmadı çocukları.

Kardeşime masraf üstüne masraf açtı deli kadın. Kırk birinde evlendi kırk üçünde doğuramadı da derdi kardeşime mi düştü? Uğur getirecekmiş güya. Her yer mısırdan melek. Peh!!!

Apartmandan çıkınca Firdevs’lerin penceresine baktım. Bir elinde telefonu, bir elinde sigarası, önünde kahvesi dizi seyrediyordu çokbilmiş. Eyüp gelip arkasından sarıldı. Boynuna bir öpücük kondurup yanına oturdu. Köy dilberine ihtimama bak. Mutlu mu onlar bu yoksullukta şimdi?

Bu saatte sokaklar ıssızmış. Çıkmam genelde. Uyku saatim benim. Gece insanı değilim ben. Üst taraf Araştırma Hastanesi. Alt tarafı yarım saatlik mesafe. Taksiye verilecek paraya günah. Yürürüm. Sancım başladı. Dayanırım. Yol çabuk bitsin diye annemi aradım Firdevs’i anlatacaktım. Açmadı. Hürkan’ı aradım. Meşgule attı. Müge katanası belli ki beynini yıkadı.

Yalnızım. Olsun.

Belim yanıyor acıdan. Başım da dönmeye başladı. İçime bir sıcaklık yayıldı yavaştan. Gözkapaklarım ağır ağır…

Şuraya biraz oturayım derken.

Bayılmışım.

Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Bir taksi şoförü getirip bırakmış beni. Annemi, kardeşimi en son arananlarda bulup aramışlar, açan olmamış. Telefonum yanımda. Sadece çok yorgunum, ağrım azalmış. Doktor gelince şikâyetimi söyledim. Ürolojiye sevkim yapıldı. Sol böbreğimde değersiz taşlar ürettiğimden haberim vardı. Ama böbreğimi tıkayacak kadar çok olduklarını bilmiyordum.

Yeni mezun bir şakacıya denk geldim. Hani şu son dönem alternatif tıpçılardan.

“Hürdeniz Hanım, vücudumuz negatife çabuk cevap verir. Dışarı atamazsak içeride taş yaparız aklımızdakileri” dedi.

“Sizin de mi öyle acaba? Belki yardımı olur. Ben bir not yazayım psikiyatriye de bir uğrayın çıkışta.”

Uğramadım.

Reçeteye yoğun antibiyotik tedavi yazmış. Tahlillerimde kanım az, B vitamini yetersiz çıkmış. Magnezyum beni terk etmiş. Eczane kasasında çıkan rakamla borsa oynarım resmen. Neymiş vitaminler ödenmiyormuş! Günlük diyetinize destek onlar diyecek oldu sosyetik süslü eczacı.

“Ispanak yerim, portakal içerim. Sana ne!” diye çıkıştım.

Ödenenleri aldım çıktım.

Nispeten daha iyiyim. Karnım aç. Bir şeyler yemeli ve iyi bir uyku çekmeliyim. Günlerdir salonun ortasındaki kanepede kestiriyordum. Soğuk ve karanlık yatak odama geçtim. Uykuluk perde kanatlarını çekip Hasan’ın servet döküp aldığı yatağa uzandım. Kendimi kasmaktan bir süre uyuyamadım.

Ben de böyleyim iste!

Güvende hissedemeyen bir titrek.

Neden sonra uyumuşum.

Ortaköy’deki evdeyim. Hani şu babamdan, Hürkan’la bana kalan öğrencilik evim. Parkeler su almış, bastığım yerler vıcık vıcık su. Duvarlar sallanıyor. Bir çatırtı sesi. Sokaktan gelen çığlıklar. Deprem oluyormuş. Kaçın diye bağırıyor insanlar. Polonezköy’deki taş eve geçiyorum. Depremde güvenli olur diyerek aldığımız gereksiz büyük ev. Yeşillikler içinde köy evimiz. Henüz yaptırmaya zaman ayıramadığım.

Taş evle beraber hızlıca yamaçtan kayıyoruz. Çok korkuyorum. Yüreğim ağzımda. Evin taşları başıma düşüyor. “Tut” diyor babam, “o taşlar değerli, tutabildiğini tut.”

Sonra bahçedeki ağaçlar birden bire böbreklerim oluyor. Dallarından böbrek taşlarım düşüyor. Onları da yakalamaya çalışıyorum. Doktoru görüyorum ilerde “Bırak tutma gitsinler” diyor. Arkalarından koşuyorum. Nasıl oluyorsa Kumbağ’daki yazlık evimizdeyim. Ev tekne olmuş yarısı yok. Marmara boğazında salınarak gidiyor. Yüzüyorum deli gibi. Yetişemiyorum arkasından bağırıyorum, “Beni bırakma” diye.

Evin penceresinden Firdevs çıkıyor elinde dışarı başörtüsü.

“Gelmeyiz artık yalnızsın Hanımm.. Yanlış sensin, Hür hanım!!”

Sırılsıklam uyandım. Korku içinde.

Terim kan olmuş sanki. Nerede olduğumdan emin olmak için salon penceresine koşuyorum. Tamam. Doğru yerdeyim. Evim burası. Adalar karşımda.

Ben Hürdeniz Yılmaz.

Yıldım. Çokken az kaldım. Hatta kalmadım.

Emekli, zengin, maddeci, cimri kadın.

Yalnız ve yanlış kadın.

Mutfağa geçip Firdevs’e çok gördüğüm filtre kahveden yapıyorum. Yağmur yağıyor. Uzaklara dalarken gözlerim Firdevs’e yar olmayan kahve titreyen parmaklarımdan süzülüyor.

Gökçe Çiçek Gönülaçar

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

10 YORUMLAR

  • Yanıtla Beril Erem 12 Kasım 2019 at 14:04

    “Köy dilberine ihtimama bak. Mutlu mu onlar bu yoksullukta şimdi?”
    🤣🤣🤣
    Bu kadar içten bir cadaloz görmedim ben hayatımda, bayıldım 😍😍

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 12 Kasım 2019 at 14:52

    Beril’e katılıyorum Gökçecim inanılmaz içten bir öykü. Bu kadar antipatik bir karakteri gülümseterek okutmak ise senin yazarlığının gücü. Tebrikler canım 👏🏻

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 12 Kasım 2019 at 15:00

    Bu kadar sağlam kalemlerden böylesine motive edici yorumlar. Utanıyorum ama çok da seviniyorum. İyi ki varsınız…

  • Yanıtla Ebru Polat 12 Kasım 2019 at 16:00

    Her zamanki gibi çok içten, çok bizden bir öykü. Bir o kadar da samimi bir anlatım. Ellerine, yüreğine sağlık Gökçecim.

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 13 Kasım 2019 at 00:03

    Ebru’cuğumm;
    çok teşekkür ederim canımın içi.

  • Yanıtla Günay Aydın 13 Kasım 2019 at 14:28

    İçtenligin, iyi bir yazının olmazsa olmazı olduğu gerçeğinin vücut bulmuş hali bir yazıydı ve uzunluğuyla dogru orantılıydı aldığım keyif, kendini soluksuz okuttugundan.
     
    Kurgusu çok iyi, doğallığı ve içtenliğiyse son dokunuş, harika bir sos gibi. 😊
     
    Kutlarım….💐🌺❤️

    • Yanıtla Teoman Can 13 Kasım 2019 at 21:01

      👏👏👏👏👏 Muhteşem.

    • Yanıtla Göçe Çiçek Gönülaçar 30 Aralık 2019 at 18:13

      Beğenmenize çok sevindim çok. Teşekkür ederimm ♥️

  • Yanıtla Filiz Özer 28 Aralık 2019 at 11:50

    Keyifle okudum, çok başarılı ve çok samimi. Yüreğinize sağlık, tebrikler…

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 30 Aralık 2019 at 18:34

    Çok teşekkür ederim ♥️

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan