Hayatının büyük bölümünü Afrika savanlarında hayvanların stres altındaki davranışlarını incelemekle geçiren biyoloji ve nörolojik bilimler profesörü olan Robert M. Sapolsky’nin kitabını yazımın başlığı yapma sebebim; içinde bulunduğumuz Covid-19 salgınının toplumda yarattığı korku ve stresin bize hastalıktan daha fazla zarar verme olasılığı. Sapolsky ve onun yanı sıra okuduğum, dinlediğim ve bazılarının workshoplarına katıldığım pek çok değerli bilim insanı sayesinde, virüslerden çok daha beter sonuçlar yaratabilen bu ikilinin aslında düşmanımız değil, olması gerektiği dozda kullanabilirsek dostumuz olduğunu da öğrendim.
Stres
En kısa anlatımıyla, canlıların hayatını tehdit eden durumlarda devreye giren bir savunma mekanizmasıdır.
“Ay çok gerginim.”
“Elim ayağım koyuverdi.”
“Kan beynime sıçradı.”
”Yüreğim ağzıma geldi.”
vb cümleler…
Tanıdık geldi mi?
İşte böyle ifadelerle tanımladığımız stres anında vücudumuzda bir hengame başlıyor. Beynimizde hipotalamus bezinin üstünde korku ve kaygı merkezi de denilen (ben ona yangın dedektörü diyorum) amigdala, bir tehdit anında beyne birtakım sinyaller gönderir ve “Bela geliyor; kaç ya da savaş” sistemini devreye sokar. Buna “stres tepkisi” diyor bilim insanları. Ve beyin hemen bir takım hormonlar salgılamak için (adrenalin, noradrenalin, kortizol vb) vücuda emir veriyor. Amaç savaşmak ya da kaçmak için gerekli olan kısımları harekete geçirerek diğer tüm sistemleri geçici süre askıya almak.
Böyle bir alarmda kandaki stres hormonları sindirim yolundaki kan damarlarının yolunu daraltıp tüm enerjiyi kol ve bacaktaki dokuların beslenmesine ayırır ki daha iyi kaçabilelim ya da savaşalım. Bu arada diğer iç organlara giden kan akışı yavaşladığından onlar gıdasız kalır. (Çok stresli olduğumuzda niye kabız ya da ishal olduğumuz anlaşıldı 😉) Sadece bu olsa iyi… Stres anında bağışıklık sistemi baskılanır, kalp atış hızı ve kan basıncı artar, üreme sistemleri rölantiye alınır, metabolizma yavaşlar. Tüm bu değişimler canlının hayatta kalma mücadelesini kazanması için elzem olan şeylerdir.
Zebralar Neden Ülser Olmaz
Burada sıkıntılı olan kısım canlılar aleminde tehlike geçtiğinde durumu normale çevirmekte pek başarılı olamayan tek tür oluşumuz. Başlıktaki örnekten gidecek olursak, bir zebra aslan tarafından kovaladığında bu sistemi devreye girer ve kaçmaya başlar. Yakalanırsa zaten ölür, sistem otomatik devre dışı kalır. Lakin kaçmayı başarırsa tekrar kaldığı yerden otlamaya devam eder. Hiçbir zebra ya da başka bir hayvanın “Şimdi kurtuldum ama bu aslan yarın yine gelirse, acaba beni yakalar mı” vs vs endişesi yoktur. Onun için stres bitmiştir ve sistem normale döner. Çünkü onların gelecek algısı ve düşünen bir beyinleri yoktur.
Bizde o “düşünen beyin” var fakat ne kadar işe yarıyor sanırım kilit nokta burada. Eğer kullanabilirsek ne ala yoksa fragman bitiyor ve film başlıyor…!
Her şey zehirdir, önemli olan dozdur.
Amigdala denen bölgemiz için, trafikte yaşadığımız stresle, kafanıza birinin silah dayaması arasında bir fark yoktur. Hepsinde aynı sistemi devreye sokar. Bu az ya da çok demez; basar hormonları, gerim gerim gerilirsiniz. İlk anda gerilmenizde, korkmanızda bir sıkıntı yok. Sıkıntı bunu uzun zamana yayınca başlıyor. Sürekli savaşan bir ülkenin tüm kaynaklarını savunma sanayisine yönlendirdiğini ve tüm diğer kalemleri geri plana attığını düşünün. Sonunda ne olur? Bu ülkenin ekonomisi çöker. Eğitim, sağlık, üretim biter ve ülke yaşanmaz olur. Savaşı kazansa bile geriye bir enkaz kalır. İşte aynen böyle savaşan ülke gibi uzun süreli stres de bizim hem bedenimizi hem de ruhumuzu iflasa götürebilir. Çünkü yaşamsal önemi olan diğer organları uzun süre gıdasız bırakmak size gelecekte ülserden kansere ya da depresyondan panik atağa pek çok psikolojik ya da fizyolojik rahatsızlık olarak geri döner.
Korku, endişe, stres bizi hayatta tutar eğer biz onları doğru yönetebilirsek. Cesaret korkmamak değil ne zaman kaçacağını bilmektir. Acil durumlarda sistem bilinçaltını (diğer beyni olan tüm canlılarla aynı sistem) harekete geçirir ve hayatta kalma reflekslerimizi devreye sokar. Fakat bu arada bilinçli zihnimizi de baskılar.
“Korktuğumuzda aptallaştığımız doğrudur” der B. Lipton. Korkmak iyidir ama iş paniğe doğru gidiyorsa bilinciniz devreden çıkıyor demektir. İşte bu noktada “Dur” deyin amigdalanıza. Bu dönem zihninizi sakinleştirmek için nefes egzersizleri, meditasyon, dua, zikir vb size her ne iyi geliyorsa yapın. Sizi güldüren filmler seyredin ki bunlar amigdalayı kırmızı alarm durumundan çıkaran şeylerdir. Bedeniniz ve ruhunuz rahat bir nefes alsın.
“Düşünceleriniz bedeninizin kimyasal imzasıdır” demişti bir konuşmasında psikiyatrist M. Zihni Sungur. Evet düşünceleriniz ne kadar olumlu olabilirse amigdalanıza da sadece gerektiğinde iş düşer yoksa yangınınız hiç bitmez.
Sevgiyle ve sağlıkla kalın.
Handan Önder
12 YORUMLAR
Beynine, ellerine sağlık güzel arkadaşım.
Yola devam.
Çok teşekkürler canım ❤😘
“Her şey zehirdir, önemli olan dozdur.” 👏🏻
Kaleminize sağlık
🌹❤🤗
Şu anki zor günlerde çok iyi geldi bu yazı.
Kaleminize, yüreğinize sağlık.
🤗🙏🌹☀️
Cok güzel olmuş 👏
🌹☀️❤🙏
İçinde bulunduğumuz süreçte stresi ve yönetimini çok güzel kaleme almışsınız. İyi geldi akşam akşam. Esen kalın…
🙏🌹❤☀️
Handan Hanım, yazı için çok teşekkürler, kaleminize sağlık. Umarım sağlıkla bu süreci de atlatırız ve bundan sonra hayatlarımızda neyi değiştirmemiz gerektiğine odaklanırız. Stres ve kaygıyı azaltmak için herkesin yolu farklı olabilir. Bende en işe yarayan ufak da olsa bir spor egzersizi olmuştur her zaman. Naçizane, zumbayı, pilatesi öneriyorum, bu hareketsiz günlerimizde. Sevgiyle kalın…
Ben teşekkür ederim Demet Hanım, beğenileriniz bizim en büyük motivasyonumuz.. Size katılıyorum hareket, özellikle dans inanılmaz rahatlatıcı.