Kırmızı

LGS | Lâf-ı Güzaf Sınanmalar

15 Mayıs 2020

* Yazıyı yazarının sesinden dinlemek için alttaki ses dosyasını tıklayabilirsiniz.

* Yazarın Notu: Bu yazıyı, Lily Allen | Somewhere Only We Know dinleyerek okumanız tavsiye olunur. YouTube linki için tıklayabilirsiniz.

Yazı: LGS | Lâf-ı Güzaf Sınanmalar | Yazan: Nurdan Yılmaztürk


Biricik ve eşsiz kızıma

Atlar gibi koştu çocuklar. Güzel Atlar Ülkesi’ndeki atlar gibi koştular. Onlar kadar heyecanlı ve coşkuluydular. Lakin onlarınki gibi özgür değildi koşu(l)ları. Üstelik henüz 1 tay yaşındaydılar. Seyircisi bol ve her sene tekrarlanan 1 yarıştaydılar. Kendi rızaları alınmaksızın katılınmış bu yarışta ne işleri olduğunu, diğer tayları soru dolu bakışlarla süzerek anlamaya çalıştılar.

Soru. Sorular. Ne kadar da çoktular.

Ne cebirsel. Ne paragrafsal. Ne dinsel. Ne uzamsal. Ne tarihsel. Ne kuramsal. Uslu durmak istemedikleri deli çağlarıyla uyumsuz üslü sayılar. Fenin, ilmin evrenin temeli olduğuna duydukları inançları; gaz kütleleri ve yüksek basınç arasında sıkışıp kaldılar. Mevsimlerin oluşumunu; dışarıda mevsimler değişirken, odalarında başlarını kaldıramadıkları kitaplardaki sorular arasında aradılar.

1 çuvalın içine sokulmuş gibi hissettikleri kafalarında hepsi iyice yer etsin diye, tüm o bilgiyi balya balya samanları 1 atın sırtına yığar gibi yığdılar üzerlerine. Gıklarını çıkarmadılar. Taşıyabilirler mi taşıyamazlar mı umursamadılar. Oysa onlar, daha birkaç sene evvel “Arka Bahçede Bilim” izleyip, kendi yanardağlarını annelerinin erzak dolaplarından aşırdıklarıyla yaratmaktaydılar.

Belli zaman aralıklarında, onları hipodroma topladılar. Dizdiler yan yana. Asıl yarış bu değildi ama. Sınanıyorlardı sadece şu anda. Gözlerine gözlüklerini taktılar ki bakmasınlar etrafa. Nallarını sağlam çaktılar ki 1 taşa değmesin ayakları yarış boyunca. Kulaklarına uykularında bile “Kazanabilirsin bu yarışı” diye fısıldayan jokeylerinin yelelerini okşayıp mahmuzlarını imtina ederek dokundurmasıyla koşmaya başladılar.

Koştular, koştular, koştular.

Önce, birbirlerini geçmek için koştular. Buna mecburdular. Üstelik birçoğu iyi arkadaştılar. Her sınanmalarının sonucu 1 kırbaç gibi inerken sırtlarına, yarışta olduklarını her defasında hatırladılar.

Sonra, onlara ufuk çizgisindeki hayallerine dokunmak isteyip istemediklerini sordular. Böyle 1 soru olabilir miydi? Yoksa bu onlara sunulan lezzetli 1 havuç yahut 1 avuç şeker miydi? Elbette isterlerdi. Çok isterlerdi. Yaşlarının tezahürü 1 sevinç kapladı içlerini. Ellerini çırptılar. Oysa cevap anahtarındaki doğru yanıt hiç de düşündükleri gibi değildi. Ve o zaman öğrendiler ki içinde doğulan coğrafya, her canlının kaderiydi. O kader ki içindeki sistemlerle diğer coğrafyalardan ayrışabilmekteydi. Şimdi bunu kendi yaşam haritalarında nasıl göstermelilerdi? Denize paralel mi, karasal iklimde mi, maki boyunda mı yoksa yaprakları sivri mi?

Yanıtı bilemediler. Bulamadılar.

Yanıtını bilemedikleri her sorunun onlara yarışı kaybettirdiğini bildikleri halde 3 yanlışın 1 doğruyu götürmesinden korkarak haritalarını öylece 1 kenara bıraktılar. Kaderlerinin, o en büyük yarışın sonucuna bağlı olduğuna iyice inandılar. Bu inanışla geceleri; anne karnındaki o güvenli hallerinden uzak, dizleri kitli, düşlerinde başka coğrafyalardaki akranlarının gökkuşağı rengi atlı karıncalarda döne döne kahkahalar attığını görerek uyudular. Sabah olup uyanınca…

Koştular. Koştular. Koştular.

İnsan ömründeki kıymetli 1 zaman dilimini demirden nallarıyla ezdi(rildi)klerini bilerek; jokeylerinin fısıltılarını işitmeyene, mahmuzlarını hissetmeyene, koştuklarını unutmak istercesine ve hatta unutana dek boylarını aşkın 1 korkunun üzerine gider gibi koştular.

Yazık ki ufuk çizgisindeki hayallerin, lâf-ı güzaf 1 sınanmaya bağlı olmadığını düşünemeyecek kadar toy 1 yaştaydılar.
Bilmiyorlardı ki yaş aldıkça; hayat onların nallarını yeniden ve yeniden çakacak, gözlüklerini değiştirecek, ba(ğ)zen sırtlarını mahmuzlarıyla sıvazlayıp, ba(ğ)zen yelelerini parmak uçlarına sevgiyle dolayacak ve eğilip kulaklarına şunu fısıldayacak;

“Sen elinden ne geliyorsa onu yap, gerisini bana bırak..”
 
 
Nurdan Yılmaztürk

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

9 YORUMLAR

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 15 Mayıs 2020 at 23:59

    Ah bu koşuşturmalar 🦋

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 13 Haziran 2020 at 11:40

      Çok az kaldı Ilgıncım. Hayırlısıyla soluklanalım 😊🙏

  • Yanıtla Pınar Sude Genç 16 Mayıs 2020 at 09:48

    Nurdan ablacım o kadar güzel bir yazı olmuş ki… Okurken çok duygulandım, İlayda için çok hoş bir hediye olmuştur bence 🎈
     
    LGS’nin ilk senesinde girmiştim ben sınava. Sınava neredeyse iki ay kala sınavın ismi bile belli değildi yanılmıyorsam. Etrafımdaki bütün öğrenciler kendisini, bir sonraki nesiller için deneme tahtası gibi hissediyordu ve bu gerçekten çok üzücü bir şeydi. Benim en üzüldüğüm şey ise; ortaokulun başından beri okul çıkışlarında arkadaşlarına anlamadıkları bir konu olunca anlatan, haftasonu eve toplayıp yine yardımcı olmaya çalışan bir kişi olarak, bi’ gün içimden “Bu püf noktayı vermesem mi acaba. Çok seçici bir nokta çünkü” diye düşünmem olmuştu. Saatlerce ağlamıştım o gün, nasıl bu hale geldim diye…
     
    Geçti tabii çok şükür. Ama işte daha iki sene evvel bu sınav için kaygılıydım, bir sene önce okuluma alışamamıştım, şimdi de iki sene sonraki sınava hazırlanıyorum. Sınavlar ülkesinde yaşadığımız için, elimizden gelenin en iyisini yaptıktan sonra kaygılanmamalıyız dediğin gibi. Çünkü geçtikten sonra gerçekten tam anlamıyla “geçiyor”.

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 13 Haziran 2020 at 11:44

      Canım Nilgün Marmara minyatürüm. Senin püf noktası ile ilgili birkaç anıya ben de sahibim ne yazık ki. Arkadaşı arkadaşa küstürecek türden 1 yarış bu zira. Üzücü ve gerçek. Elbet bitecek. Yorucu ve haksızca da ama bu topraklarda yok başka 1 yol. Konuştuğumuz üzere lütfen güzel yolunda bildiğin gibi ilerle, duraksarsan 1 yerde 1 telefon uzağındayım coşkuyla ve destekle.

  • Yanıtla Lara 17 Mayıs 2020 at 11:32

    LGS annesi olarak empatinin dibine vurdum. Benzetmeler beni benden aldı. “Az kaldıı… geçecek” diyebiliyorum ancak. Teorik değil pratikte hayatı yaşamalarına az kaldı. Mevsimleri yaşamalarına az kaldı…

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 13 Haziran 2020 at 11:46

      Ahhh Laroşum. Az kaldı ve bu hepimizin koşusu. Kalpler ve duygular aynı. Sonucu ne olursa olsun geçeceğini bilmek çok iyileştirici 😊🙏

  • Yanıtla Hasan Saraç 13 Haziran 2020 at 12:38

    Herkesin bildiği bir gerçeği çok hoş/yaratıcı bir metaforla fantastik bir öyküye dönüştürmüşsünüz.
     
    Kelimeleri dans ettirmedeki beceriniz de apayrı bir lezzet katmış üstüne…
     
    Severek, beğenerek okudum, elinize sağlık değerli editörümüz…
     
    En iyi dileklerimle…
    HS

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 13 Haziran 2020 at 13:18

      Hasan Beyciğim, sizin gibi 1 yazardan bu sözleri işitmek ne kadar kıymetli. Büyük 1 coşku kapladı içimi. Sağ olun. Var olun. Hep olun. Desteğiniz paha biçilmez.

  • Yanıtla Burak Süalp 15 Haziran 2020 at 13:14

    Ateş (yeğenim) arka odada deneme sınavında, ben burada yazını okuyorum. Halimize çok güldüm, çok güzel ifade etmişsin. Ben burada sıcaktan atletle zor oturuyorum bu çocuklar o hipodromlarda nasıl yanyana dizilip yarışcaklar? Niye yarışıyorlar kısmına zaten girmiyorum. Çocuklarımız niye yarışsın ki? Yeterince okul yap, yeterince öğretmen yetiştir, hepsi elele okusun arkadaş. Herkese en hayırlı kapı ve umarım İlayda’ya da hayırlısıyla Galatasaray kapıları açılır. Sonra da kutlama partisi yaparız hepbirlikte! Haa, yazı için tabii ki kalemine sağlık, o ayrı :)))

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan