Biraz Kitap

Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm

27 Nisan 2021

Kitap: Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm | Yazar: Zülfü Livaneli | Yorumlayan: Hülya Erarslan


Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm | Zülfü Livaneli

Bir mülteci hayat hikayesi.

Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm

Sami Baran.
Stockholm’de siyasi mülteci.

Stockholm’ü seçmesinin sebebi okuduğu Knut Hamsun’un kitaplarındaki İslandinavya’dan etkilenmesi. Ama umduğunu bulamıyor. Ülkeler romanlarda anlatılanlar gibi değildir çünkü.

Mülteci Yaşam

İsveç’te pek çok değişik ülkeden gelen mültecilerle hayat mücadelesi veriyor Sami. Zaman zaman tartışmaları oluyor. Mesela bir tartışmaları kahvaltıda zeytin yenir/yenmez tartışması. Sami kahvaltıda klasik Türk kahvaltısı olarak peynir, zeytin vb yiyor. Oradan bir tanesi zeytin asla sabah yenmez, içkinin yanında yenir, diye diretiyor.

Bir başka tartışma konuları yüz nasıl yıkanır konusunda. Bizimki musluktan akan suda yüzünü yıkıyor. Biri diyor ki lavabo suyla doldurulur, orada biriken suda yüz yıkanır. İki grup da kendi yaptığının daha temiz olduğunu savunuyor.

Ortak konuları ise yaptıkları işler. Sami çöpçülük yapıyor. Mültecilerin yapabildiği işler çöpçülük, temizlikçilik, bulaşıkçılık vb. Bunun yanı sıra kiraları devletçe karşılanıyor, işsiz kaldıklarında maaş veriliyor.

Kitapta İsveç teknik şartlar açısından çok etkileyici resmedilmiş. Ben etkilendim en azından. Herkese iş, aş, ev, sağlık, eğitim… Daha ne olsun? Ama buradaki mülteciler istiyor ki bunlara ek olarak sevilsinler, sayılsınlar, bir de hava bu kadar soğuk ve karanlık olmasın.

Kötü davranan yok kendilerine ama iyi davranan da yok. Davranan yok. Yok sayılmaktan yakınıyorlar. Duygusal yaklaşıyorlar bu açıdan. Çünkü zaten bu yabancı memlekete geliş sebepleri de duygusal. Ülkelerindeki dramdan kaçmışlar, bu dramı kendilerine yaşatanların cezasını çekmediğini görüp öfkelenmişler. Ülkelerinden gitmek zorunda olmaktan, buna sebep olanlara hadlerini bildirememekten kaynaklı zaten doğal olarak öfkeliler ve bulundukları yabancı ülke onlara dünyanın en iyi şartlarını da sunsa bu öfke geçmiyor. Sonra da üzülüyorlar buradaki insanlar bizi niye sevmiyor diye. Yani siz de onları pek seviyor gibi değilsiniz.

Teknik olarak insani hayat şartları sağlanıyor ama mültecilerin hissiyatına göre insanlar onlara yokmuş gibi davranıyorlarmış. Bir de tüm yabancıları aynı kefeye koyuyorlarmış. Örneğin ortada iki Türk varsa birbirlerinden farkları olmadığını sanıyorlarmış.

“Onların gözünde ikimiz de Türk parantezine alınmıştık. Adının başında Türk sıfatı oldu mu ister faşist ol, ister komünist, ister cellat ol, ister kurban, fark etmezdi.”

Buna benzer bir tespit Attila İlhan‘ın “Zenciler Birbirine Benzemez” kitabında da var. Farklı milletlerden olan insanlar, yaşadıkları ülkenin insanları tarafından “mülteci” olarak birbirinin aynı gibi görülüyor.

Her iki kitap da bana aynı şeyi düşündürdü. Daha iyi bir yaşam umuduyla kendininkinden daha gelişmiş bir ülkeye gidiyorsun ama yine mutsuzsun. Bu bana çok üzücü geliyor.

Saygılar,
Hülya Erarslan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan