Portakal Çiçeği

Merhaba Sevgili Dinleyenler

3 Kasım 2021

Yazı: Merhaba Sevgili Dinleyenler | Yazan: Sıla Malik

Şimdi size evlerin vazgeçilmezi olan, en azından bir zamanlar öyle olan bir müzik kutusundan bahsedeceğim. Nostaljik duygusal yazarınız Sıla iş başında.

Radyo

Hani şu TRT’nin hâlâ nostaljik versiyonunu yarışmalarında hediye ettiği, bazısı minik bazısı bir rafı kaplayabilecek büyüklükte olabilen, içinde minik insanların yaşadığını düşündüren alet.
Hoş şimdi telefon, bilgisayar, televizyon, araba derken hemen hemen her yerden ulaşım sağlanabiliyor kendisine ama olsun. Manuel olanlarında frekans ayarını o düğmelerde ince ince yapmak daha zevkliydi bence.

Biliyorum, 2002 doğumluyum. Teknolojinin içine doğmuş olabilirim. Ancak her sabah radyosunu açıp günlük türküleriyle ev ahalisini uyandıran bir dedesi olan, araba yolculuklarında şehirler arası ise frekanslar ayarlanarak dinlenen şarkılarla, şehir içinde belli radyo kanallarında yapılan programlarla büyüyen bir teknoloji çağı çocuğuyum.

Dinlemeyi ve hayâl kurmayı seven biri de olunca radyo en büyük cazibe kaynağı olabiliyor.

Günümüzde dinleyenlerin bildiği, dinlemeyenlerin ise miadının dolduğunu ve artık pek de iş yapmadığını düşündüğü bir sektör artık radyoculuk. Özel birçok radyo kanalı hâlen daha yayın hayatını sürdürmekte. Ancak elbette her meslekte olduğu gibi uzun yıllarını radyoculuğa vermiş yayıncılar daha ön planda.

Bizim ailecek dinlediklerimizden örnek verecek olursam, Nihat Sırdar ve Zeki Kayahan Coşkun başı çeker diyebilirim. Çocukluğum, ergenliğim ve şimdiki gençlik hâllerimde de severek dinlediğim insanlar. Çok da seviliyor ve dinleniyorlar.

Bu kadar çok kanal ve programın içinde etki alanlarının geniş olmasının nedeni de basit ancak hiç de kolay değil. Samimiyet ve doğru iletişim.

Hiç denk geldiniz mi bilmiyorum ancak Kafa Radyo’da arka arkaya program yapan bu iki güzel insan –ve tabii ki Sivrisinek- belirledikleri her konu başlığında işin uzmanından köyde hayvanlarını otlatan çobana kadar ulaşabiliyor ve onların sesi olabiliyorlar.

Seviliyorlar çünkü sürekli güncel, dünyalı bir yayın anlayışları var. Her an onları seven kitle ile etkileşime geçebilecekleri mecralardalar. Günü, gündemi ve akışı iyi analiz edip ona göre yönlerini belirleyebiliyorlar.

Onları övüyorum evet, isterseniz buna gençliğin verdiği hayranlık diyebilirsiniz. Ancak bir akşamüzeri yayına bağlanıp öğretmeni olduğu köy okulundaki çocukların hiç sinemaya gitmediğini söyleyerek elinde olsa bunu değiştirebilmeyi dilediğini söyleyen öğretmene gelen destek mesajlarını biliyorum.

Aynı program bitmeden gelen aramalarda çocukların ulaşımından film biletine, yiyecekleri patlamış mısırından akşam yemeğine masrafları karşılayacaklarını bildiren insanlar olduğunu biliyorum.
Programa bağlanıp bisikletiyle yolda kaldığını söyleyen birine aynı güzergâhta olan başka bir dinleyicinin yardımcı olduğunu biliyorum.

Kültür balıkçılığına karşı eylem yaptığı için evi yakılan Gökçe Erhan’ın evini radyo programına bağlanan Haluk Levent açıklaması ve dinleyicilerin yoğun desteğiyle “tekrar inşa etme” yardımının başladığını biliyorum.

Radyoyu ve gücünü sevdiğim kadar eski radyoya özel tiyatro oyunlarını dinlemeyi de seviyorum. O oyunlara verilen emekleri, sadece konuşarak aktarılan binlerce duyguyu, anlatılan hikayeleri ve hayâl gücüne olan katkısını seviyorum.

Bir de yolda, sıkışan trafikte, her şeyden sıkıldığında ya da yağmurlu bir havada arabanın içini dolduran o kasvette en sevdiğin şarkıyı beklemediğin anda çalan radyoları seviyorum.

Tesadüflerini, içindeki dev sesli minik insanları, o insanların görünüşlerini hayâl etmeyi, sesleri tanımayı ve belki de yapılan yolculuğa, yalnızlığa, umutsuzluğa eşlik etmelerini, “Çivisi çıkmış bu dünyanın” dediğimiz anda yayına bağlanan iyi kalpli insanlarını seviyorum.

Gelişmek ve ilerlemek her ne kadar iyi olsa da eskilerin güzelliklerini günümüze adapte edenler en kıymetliler bana göre.

Son bir hayâlle bitireceğim yazımı. İçimiz ısınır belki.

“Yanan sobanın yanına kıvrılıp oturmak var şimdi. Elinde avuçlarını ısıtan bir fincan, dışarıda sakince yağan kar ve köşedeki radyonun o hafif cızırtılı şarkılarının sesi. Dünya o kadar da kötü bir yer değil, değil mi?”
 
 
Sıla Malik
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

3 YORUMLAR

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 3 Kasım 2021 at 21:08

    Anlatımın kadar seçtiğin konu da duru, samimi, sevgi dolu. Tebrikler Sıla 👏👏

    • Yanıtla Sıla Malik 3 Kasım 2021 at 21:37

      Beğenmenize çok sevindim. Güzel yorumunuz için çok ama çok teşekkür ederim. 🐣💜🍀

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 7 Kasım 2021 at 10:45

    Okumakta geç kaldım, iyi ki okudum.
     
    Bir zamanlar ne kadar önemliydi insanlar için radyo dinlemek. Mesela ben radyonun hemen yanına oturarak Eurovision şarkı yarışmasını nasıl merakla dinlerdim hatırlıyorum. Dinlemekle kalmaz bir de teybe kaydederdim. Sonra çok uzun yıllar Orhan Boran ve Yuki dinledik. Ne kadar inanılmaz gelirdi, bayılırdık. Belki senin aile büyüklerin bilir ama sen dinlemiş olamazsın tabi.
     
    Radyo bir sihir gibi. Yıllarca perşembe günleri Radyo Tiyatrosu dinlerdik hem de inanılmaz zevkle. Zira dinlediğin oyundaki kahramanların şekli şemali ancak senin kafanda, senin istediğin gibi olurdu. Kahramanları sen yaratırdın kısaca. Daha sonra her gün yayınlanan Arkası Yarınlar vardı. Senin de yazdığın mesela Nihat Sırdar ve sivrisinek gibi, tabi ki çok güzeldi. Hâlâ rastladığımda takılır ve dinlerim.
     
    Yine çok güzel bir konuya dokunduğun kesin. 💖

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan