Geçtiğimiz günlerde, bir televizyon programında, programın sunucusunun, hata yaptığının farkında olan ve bu yüzden görüntü vermek istemeyen, travmatik bir durumda olduğu anlaşılan 18 yaşında bir genç kadını azarlaması, ona bağırması sosyal medyada çok yer aldı, konuşuldu, yerildi ama bazıları tarafından da “Böylelerine haddini bildirmek lazım” gerekçesi ile alkışlandı.
18 yaşında televizyonda görünmekten utanan, “Çekmeyin beni” diye veryansın eden bir genç kadının bu şekilde azarlanarak rencide edilmesinin hiçbir savunulacak tarafı yok, olamaz.
Fakat bir de olayın ve yorumların biraz dışına çıkıp, başka bir taraftan duruma bakmak gerekir.
Üzüntünün Çaresizliği
Çok sevdiğimiz bir insanın herhangi bir durumuna ya da başına gelen herhangi bir kötü olaya üzüldüğümüz ama elimizden bir şey gelmediği anları bir an gözümüzün önüne getirelim. Bu üzüntü ve üzüntünün getirdiği çaresizlikle, zor durumda olan bu kişiye bir anlık da olsa sert tepki vermiş olabiliriz.
Özellikle ebeveyn-çocuk arasında görülen bir durumdur bu. Çocuğunun başına bir kaza geldiğinde, mesela çocuk düştüğünde ya da yaralandığında, ebeveyn bir anda kızgın bir tepki verebilir. Çocuğun o andaki algısı azarlandığı yönündedir. Dışarıdan da öyle görünüyor olmalıdır ki olaya şahit olan başka bir yetişkin, genelde çocuk korkmasın diye anneyi ya da babayı sakinleştirip susturmaya çalışır.
Çünkü o sırada anne ya da baba,
“Nereye gittin?”
“Neden dikkat etmedin?”
“Hep böyle tehlikeli şeyler yapıyorsun!”
Diye yüksek bir tonla konuşuyordur.
Burada gerçek olan bir durum vardır ki o çocuğu, kendisine kızdığı zannedilen annesinden ya da babasından daha çok seven bir birey yoktur bu hayatta. Anne ya da baba çok üzgündür. O anda, sevgiden kaynaklanan korku ve üzgünlükten kaynaklanan çaresizlik durumu vardır. Oysa ki dışarıdan görünen sadece kızgınlıktır.
Ciddi Bir İletişim Kazası/Hatası
Bu durum aslında çok ciddi bir iletişim kazası hatta hatasıdır. Birey, içindeki duyguları bambaşka bir şekilde karşıya geçirmiştir. Biraz sakinleştikten sonra da “Ama ben öyle demek istememiştim” der. Oysa ki tam da öyle demiştir. Sonradan doğru duyguyu anlatması, karşısındaki kişiye o kritik anda hissettirdiklerini değiştirmez.
İşte bu yüzden duygu, düşünce ile birleşmek zorundadır. Düşünce süzgecinden geçmeyen duygulardan geriye kalan yanlış davranışlar olur. Bu da kırılan gönülleri, incinen insanları beraberinde getirir. Acılı anı sırasında incinen insan da kolay kolay unutamaz bu kötü durumu. Kolay kolay affedemez. İçinde bir yerlerde o anın yarası kalır.
Bazı duyguları dışarıya doğru şekilde yansıtmak kolay değildir. Üzüntü de bu duygulardan biridir. Hele korku ve çaresizlikle bütünleşen bir üzüntü hiç kolay anlatılamaz ama denenmelidir. Kelimeler doğru seçilmeli, ses tonu doğru ayarlanmalıdır. Zaten zor durumda olan, acı çeken insan, yerildiğini değil, önemsendiğini hissetmelidir.
Hissettiklerini doğru şekilde ifade edebilen bireylerin pişmanlıkları az olur.
Nalan Erpolat
No Comments