Ay Işığı Yolcusu

8 Mart ve Emek

29 Mart 2022

Yazı: 8 Mart ve Emek | Yazan: Atakan Balcı

8 Mart Emekçi Kadınlar Günü, 1 Mayıs’ın kadın emeğine karşı uygulanan haksızlıklara karşı ses yükselten bir versiyonu olması açısından çok önemlidir. Günümüzde bile, kendini “çok gelişmiş” olarak gören ülkelerde ve hattâ bu ülkelerin en yüksek en önemli noktalarında olan kadınlara karşı bile(Finlandiya gibi istisna iyiler olsa bile) erkek meslektaşları karşısında çok büyük haksızlıklar uygulanıyor ve bu gelişmiş sayılan ülkelerde önemli noktalardaki kadınlar giderek daha çok ses yükseltiyor.

Peki bu iş nasıl başladı?

Bizde hep vardı ufak ya da büyük bir uğraş elbette yüz yıllardır, Emevîlerin atalarımıza uyguladığı katliamlarla, en büyüklerinden olan Talkan ve Curcan Katliamları ile örneğin başlayan kadın hakları konusundaki gerileme öyle kolay kolay sindirilmiş değildi, hem de hiç ama elbette Hacı Bektâş-ı Velî’ye gizi emânet eden “Bacılar” ekolü ve en çok da bu yolun ulusumuzdaki en büyük devrimcisi olan Atatürk çok önemli ve adı geçmesi ve merâk edenlerin kesinlikle araştırması gereken başlıklardır. Kesin olan şu ki yaygın olarak bilinenlerden çok daha fazla bilinmeyenler var.

Kadın, kadın, kadın!…

Evrenin yaşamlılarını “Dünyâlı-Uzaylı” ya da hattâ “gerçek-imgesel” diye ayıranları bile anlamıyorken bir de üstüne üstlük aynı türün bireylerini cinsiyete göre ayırmanın hangi çok bilmişliğin ürünü olduğunu algılayabilmemin kesinlikle olanağı yok. Çimenlerle, karıncalarla, fillerle kardeşiz dostlar. Neden anlamıyorlar?

Hak savaşımı bir bütündür aynı süreçte ve elbette emekçi kadınların emek yaşamında yaşadığı eşitsizlikler dillendirilirken, kadınların ve elbette diğer yönelimlerin yaşadığı haksızlıklar da usa/akla gelecektir. Bir hak savaşımı içinde, türümüz içinde yaşanan-yaşatılan tüm haksızlıklar ve yine elbette yeryüzünde bütün yaşamlıların uğradığı kötülükler de kaçınılmaz olarak dile gelecektir. Ancak, şu konu da önemli ki eğitim-biliminde de söylendiği gibi, bir derste bir ana konu işlenir ve konunun yan dallara uzayıp dağılması dersi, deyim yerindeyse “konusuzlaştırır”.

8 Mart, yalnızca 19. yy.’a âit bir söylenceden oluşmaz.

Clara Zetkin, Rosa Lüksemburg, II. Enternasyonal gibi adlar öncülüğünde, 8 Mart 1857’de gerçekleştiği yüz yıldan fazladır yazılıp çizilen ABD’deki fabrika yangınında, ABD polisinin çıkışları engellemesi yüzünden 129 kadın emekçinin öldüğü savı, ABD’de bugün bile emek yanlısı savaşım verip ses duyurmanın ne denli zor olduğunu da dikkate alırsak, yine de bir biçimde duyulmuş ve kadın ve emek yönüyle öne çıkan bir günün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu katliam savı doğru olsa da olmasa da, özellikle ABD’de ve özellikle o dönemde emek yanlısı savaşımın/mücâdelenin ne kadar sert, hattâ günümüzde bile bir çok mâsum için îdamlara varacak denli sert karşılandığı düşünülürse, onun gibi nice katliamların gerçekliği daha iyi anlaşılacaktır.

Yine bir mart ayında, 1911’de, New York Triangle gömlek fabrikasında, 8. katta çıkan yangında, içlerinde çocukların da olduğu 148 kadın emekçi can verince, bu acı verici olayın sonucu olarak 8 Mart târihi, “Emekçi Kadınlar Günü” olarak iyice öne çıkmıştır.

5 Aralık

Elbette kadınların emek yaşamında yaşadıkları sorunlar dışında da sorunları var ve bu aşamada tüm yer yüzü kadınlarının günü olan 5 Aralık, önemli ve önemsenmesi gereken bir gün. 5 Aralık aynı zamanda, 1934’te Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin yıl dönümüdür. Elbette Afganistan’ı, Somali’yi, Irak’ı, Suriye’nin bir bölümünü işgâl etmiş, dünyânın yarısını belki de hâlâ sömürge olarak elinde tutan ve Atatürk’ün “en büyük düşman” olarak nitelendirdiği emperyalist ve kapitalist sistem, 5 Aralık’a ses çıkarma hakkı tanımaz. Çünkü o zaman 8 Mart’ı, kendisine karşı savaşımın bir simgesi olan o günü manipüle edip kendi çıkarları için kullanamaz.

Ses çıkar ey bilinç, sesini yükselt!…

Sevi ve ışık ile!…
 
 
Atakan Balcı
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Burak Süalp 29 Mart 2022 at 13:33

    Sevgili Atakan kalemine sağlık. Önceki hafta Didem’in paylaştığı yazı ve senin kaleme aldığın bu metin 8 Mart üzerine tekrar düşünmeme neden oldu. 8 Mart “Dünya Kadınlar Günü“ mü, yoksa “Emekçi Kadınlar Günü“ mü?
     
    Öncelikle şöyle söyleyeyim; eşitlik ve özgürlük mücadelesinde dil, din, ırk, cinsiyet gözetmeksizin yan yana, omuz omuza olunması gerektiğini düşünüyorum. Öyle bir politik geçmişten geliyorum. Bu anlamda benim dilim de “emekçi“ sıfatını kullanmaya çok yatkın. Hatta onsuz 8 Mart’ı ağzıma almak uygun değilmiş gibi geliyor.
     
    Daha ötesi, “Feminist Gece Yürüyüşleri“ başladığında katılmaya da çalışmıştım. Eylemdeki kadınlar ise beni korteje almak istememişlerdi. Çok bozulduğumu hatırlıyorum. O zamanlar çok haklı hissediyordum. Kurtuluş mücadelesi dediğin birlikte olurdu, öyle değil mi? Ne o öyle kadın erkek ayrı gayrı; haremlik selamlık yapalımdı bari. Hayır dostum, maalesef kazın ayağı öyle değil. Uzun uzun anlatabilirim. Ancak yazıdan uzun yorum yazmayayım şimdi. Kısaca, her mücadele alanının “asıl“ sahipleri var ve tercihlerine saygı duymak gerekiyor 🙂
     
    Diğer taraftan, bu konuda Didem’in başka bir yaklaşımı bizlere sunan yazısındaki argümanlara da hak veriyorum. 8 Mart’ın çıkış noktasına girmeyeceğim. Orası zaten oldukça muğlak. Ancak bugün gelinen noktada feminist hareketin 8 Mart’ı sosyalist hareketten daha fazla ve daha farklı sahiplendiğini görebiliyorum. Ben her ne kadar birlikte mücadele, birlikte kurtuluş taraftarı olsam da kurtuluş mücadelesi yolundaki kadın örgütlenmelerine ve mücadele yöntemlerine de saygı duymamız gerekiyor.
     
    Bu yazının ilk cümlesi bence o günü kadınlara bırakmamız gerektiğini zaten ifade ediyor ve havlu atıyor:
     
    “8 Mart Emekçi Kadınlar Günü, 1 Mayıs’ın kadın emeğine karşı uygulanan haksızlıklara karşı ses yükselten bir versiyonu olması açısından çok önemlidir.“
     
    Bu cümle bile eski tüfek sosyalist hareketin konuya ne kadar dar çerçeveden baktığını kanıtlıyor. Kanımca 8 Mart, 1 Mayıs’ın kadın versiyonu değil. Aynı şekilde Onur Haftası da 1 Mayıs’ın LGBTi+ versiyonu değil. Ya da benzeri bir dizi örnekte olduğu gibi, diğer mücadele günleri 1 Mayıs’ın bir versiyonu değil. Hepsinin kendi içinde anlam, önem ve yöntemleri var.
     
    Açıkçası kadınların haklarını kazanmak ve korumak için seçtikleri 8 Mart konusunda hâlâ net fikirlere sahip değilim ama açıkçası olmam şart mı, ona da emin değilim. En nihayetinde o gün “kadınların“ mücadele günü. Nasıl adlandıracakları, hangi yöntem ve araçları kullanacakları konusunda onlara akıl öğretmek benim haddime değil.
     
    Bir erkek olarak bana en fazla susmak ve o yolda onları desteklemek düşer. Böyle düşünüyorum.

  • Yanıtla Atakan Balcı 29 Mart 2022 at 19:55

    Elbette hepimiz son Enternasyonal’in dağılmasının sarsıcı etkisi altındayız ve bu sarsıntıyı nasıl atlatıp süreci nasıl değerlendireceğimiz son derece önemli.
     
    Senin yaşadığın dışlanmayı ilk yaşadığımda ben de önemli ölçüde alınmıştım açıkçası. Şimdi biraz daha soğukkanlı bakabiliyor olsam da savaşımda bu noktada da birlikte davranmak gerektiğini düşünüyorum hâlâ. Elbette öncelik kadınların ve söz hakkımız bu alanda hakkı yenenler kadar çok değil ve asla öncelikli söz hakkına da iye değiliz.
     
    Yol içindeki tüm bu tartışmaların çok önemli ve yürüdüğümüz yol açısından çok gerekli olduğunu düşünüyorum. Öz eleştiri olmadan aslâ yeniden ayağa kalkamayız.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan