Yaşamak Yaratmaktır

Bilgi-Değer Bağlamı

18 Haziran 2022

Yazı: Bigi-Değer Bağlamı | Yazan: Prof. Dr. Atilla Erdemli

İnsan bilgisiz doğar fakat bilgisiz yaşayamaz. Bilgi “insan”ın varlığını sürdürebilmesi ve kendisini gerçekleştirebilmesi için bir temel koşuldur. Bunu bir varlık koşulu olarak gören ve bilginin olmadığı yerde “insan”ın da bulunamayacağını savunan görüşler vardır. İlk bakışta aşırı bir sav izlenimi verse de insan “varlık yapısı” bakımından irdelendiğinde bu görüşün geçerliği ortaya çıkmaktadır.

Bilgiyle bağlantılı olan bu durumdan ötürü insan “yaşama sorunu” ile dünyaya gelen tek canlı varlıktır. Diğer canlılarla, özellikle de kendisine en yakın organizmalarla karşılaştırdığımızda insan ikili varlık yapısıyla ayrılır:

Bir yanda doğanın mekanik zorunluluğuna uyan varlık yapısı; diğer yanda doğanın mekanik zorunluluğunu aşan varlık yapısı.

İnsan bu ikisinin zaman zaman çatışan bir bütünlüğüdür.

Kant bu iki yanı, insanın fenomenal ve numenal varlık alanları olarak görür. Fenomenal yan, doğada temellenip insanı doğaya bağımlı kılarken, numenal olan insan yaşamının özgürlükle temellenen yanını gösterir.

İnsanın doğadaki mekanik zorunluluk içinde yaşayan tüm canlılardan ayrımı buradadır. Kendi yaşama ortamlarına doğan, güdüleriyle neyi, nerede, ne zaman, nasıl ve hangi ölçüde yapacakları belirli bu varlıkların “yaşama sorunları”nın bulunduğu söylenemez. Yaşadıkları ortamda doğaya veya bir başka nedene bağlı önemli bir değişim olmazsa, yaşama düzenleri bozulmadan yaşarlar. O nedenle onların ne bilgiye, ne değerlere, ne değerlendirmelere, ne anlam vermeye, ne de özgürlüğe ihtiyaçları yoktur.

İnsan ise bilmek zorundadır.

Ona hazır bir bilgi yoktur; o yalnızca bilmenin olanaklarına sahiptir. Yaşaması da öyle; yaşama bakımından bilgi kuvvettir. Bilgi yalnızca doğadan daha iyi ve daha çok yararlanabilmenin, Bacon’ın deyişiyle, doğaya egemen olabilmenin değil, insanın özüne göre
yaşamasının, kendisini gerçekleştiren bir süreçte bulunmasının, özgürlüğün kuvvetidir. Antik Çağ, hemen tüm ahlak öğretilerini bu kuvvete dayandırmak için uğraşmıştı.

Aynı istekle Yeni Çağ Felsefesi’nde Descartes’da rastlarız. Spinoza’da doruğuna ulaşan bu istek sonraki yüzyıllarda, örneğin Kant’ta, Schleiermacher’de ve 20. yy. yaşama felsefelerinde karşımıza çıkar.

Ne var ki her insan bu kuvvetten yoksun olarak doğar ve yaşamı boyunca bilgi edinmek, bilgilerini yetkinleştirmek, tüm yaşamını kurup geliştirmek zorundadır. Yaşamasının her şeyinden ve her yanından sorumlu olacak biçimde yapılanmış ve yaşamasının her türlü sorumluluğu kedisine bırakılmış özgürlüğün olanaklarıyla donatılmış bir varlık için bu durum olağandır.

Bilgi salt olarak bulunmaz. Bir bilgi daha ortaya koyulduğu zaman onun doğruluğu, yanlışlığı, geçerli veya geçersiz oluşu da sözkonusu olur. İnsandaki bilginin bazı hayvanlar arasındaki iletişim biçimlerinden ayrılığı buradadır: Onlar sınırlı, doğadan, hazır bilgilerle ve o bilgilere göre dünyaya gelirler. İnsan ise gereksindiği bilgileri kendisi yaratmak zorundadır.

Yaşama içinde bilgiye değişik anlamlar yüklenir, bunlar da bilginin değerinin gücünü etkilerler. Değerler bilgiyle birlikte ortaya çıkarlar, gelişirler ve yaşamayı etkilerler. Yaşama bağlamında “bilgi-değer ilişkisi” ve bu ilişkiden doğan sorunlar da burada ortaya çıkmaktadır.

Her bilginin “yaşam”a ihtiyacı vardır. Yaşamayla doğrudan/dolaylı ilişkisi bulunmayan bir bilgi olamaz. Bilgi-değer ilişkisi, burada yeni bir boyut kazanır, bilginin kendine özgü değeri yanında yaşamayla da bir değer kazanır.

Öncelik Sorunu: Bilgi mi önceliklidir, değer mi?

Bilgi-değer ilişkisi, düşüncede kurulduğu zaman bilginin öncelikli olduğunu ve değerin çekirdeğini oluşturduğunu söyleyebiliyoruz. “Bilgi” ve “değer” yaşamaya girdiklerinde değerler öne çıkmaya, bilgiye üstün gelmeye başlıyorlar.

Bir ahlâk yargısı verdiğimde, örneğin; “Bu iyi bir davranış” dediğimde ne yargının bilgisel biçimi, ne de bir davranış özelliği olarak öne sürdüğüm “iyi”nin bilgisel çekirdeği, özü önemli değildir. Bir davranış vardır ve ben onu “iyi” bulmuş ve “iyi” olarak nitelendirmişimdir.

Aynı durum, biraz daha yoğun olarak estetik yargılarda söz konusudur: Orada değer, bilginin daha çok önünde ve bilgiyi yönlendirmektedir.

Değerin yaşamada bilginin önünde yer aldığını ilk gören; değişmez, sağlam bilginin önceliğini, asıl oluşunu ilk söyleyen Herakleitos olmuştu. Daha sonra Sokrates sorunu felsefece arayışlarının ana sorunu olarak ele alacaktır.

Değişmezlik Sorunu, “bilgi” ve “değer”in etkinliği bakımındandır. Bilginin de, değerin de yaşamaya ihtiyacı vardır. Bu nedenle de “eylem” ile ilişkiye girmeleri gerekir.

Bir eylem bilgi üzerine mi kurulur, değer üzerine mi?

İnsan dışındaki canlıların, örneğin yüksek organizmalı hayvanların, böyle bir sorunu yoktur.

Burada kendimize soralım:

Bir eyleme değeri nedeniyle mi gireriz, bilgisel temeli nedeniyle mi?

Bilgiye bağlılığımız ve saygımız nedeniyle çok zaman doğru bilgiyi, geçerli ve yararlı olarak kabul ederiz. Oysa yaşamada her zaman doğru bilgi, geçerli ve yararlı olmuyor. Örneğin atom bombasının bilgisi doğruydu. Değer bakımından onu yapıp atanlar ve bu gün elinde bulunduranlar için yararlı sayılabilir. Biz bu durumda atom bombasının değerli olduğunu savunabilir miyiz? Teknolojide doğru bilgi yararlı olanı üretmeye yarayan bilgidir fakat yararlı olan her teknik buluşun her zaman yararlı olduğunu söyleyemiyoruz.

Teknik bilgilerde karşılaştığımız bu durum bir sorunu ortaya çıkartıyor:

Hangi bilgi?

Okuyup yetişme sürecinde bilginin önemli ve değerli olduğu öğretilmiştir. Bu sav, bilgiler arasında hangisinin öncelikli ve temel olduğunu öğretmiyor. Sonunda insanlar rastlantılarla ya da bazı etkilenimlerle herhangi bir bilgiyi tüm bilgilerin temeli sayabilirler. Kuramsal, teknik, günlük, dinsel, sanatça pek çok bilgimiz var.

Bunlardan hangisi yaşamamızda daha etkin ve hangilerinin daha etkin olması gerekiyor?

Yanıt “yararlı bilgi”den yana olacaktır.

Yararlı olan, her zaman değerli midir?

Batı düşünce tarihinde, bilginin önemle aranması ve batının bilgi geleneği Antik Çağ’da başlar. Sokrates Öncesi Dönem’de, “yaşama-bilgi ilişkisi” sorun edilmişse de filozofların ağırlıklı sorunu “doğa” olmuştu.

İ.Ö. 5. yy. ortalarında ise felsefenin ilgisi doğadan “insan”a ve “yaşama sorunu”na döndü. Bu soruna ilk önemli yanıt Sofistlerden geldi. Sofistlerin başlattığı bu hareket, yine Sofistler tarafından kısa sürede çığrından çıktı. O sırada sofist kökenli Sokrates, “insan” ve “yaşama sorunu” çizgisinde kalarak Sofistlerinkinden ayrı bir felsefe yolu açtı.

Sofistler için “bilgi” günlük yaşamanın bir aracıydı.

“Değişen bir dünyada yaşıyoruz. Öyleyse kalıcı bir şey yok. Şimdi neyi bilebiliyorsam, bilgi odur ve eğer işime yarıyorsa o bilgi geçerlidir. Bir bilgi geçerliyse değerlidir.”

Böyle bir yaşamada “insan” her şeyin ölçütüdür.

Hangi insan?

Şimdi burada bulunan herkes; kendi başına, kendisi için her şeyin ölçütüdür. Böylece Sofistler insanı, her değeri, her şeyi, günlük ve yararlı olana çektiler.

Burada yeni bir sorun ortaya çıktı:

Her şey değişim içindeyse insan nasıl her şeyin ölçütü olur?

İnsanın dayanacağı, kendisinden başka bir şey yoksa ancak yararlı olanlar değerlidir. Yaşamanın ereği mutluluksa bu ancak yararlıya ulaşarak elde edilebilir. Fakat bu kalıcı bir değer değildir. Böyle temellendirilen bir yaşama parçalanır.

“Yarar”ı böylesine öne çıkartan Sofist anlayışında, birinin yararına olanın, diğerinin zararına olabilmesi; birisi için iyi olanın, diğeri için kötü olabilmesi pek önemsenmez ve herkes için yararlı olan dışlanır. Aşırı bireyci, relativist, yararcı, kısaca günübirlikçi olan Sofistlere ilk karşı duruş Sokrates’den gelmişti.

Sokrates de Sofistlerin bir savından yola çıkıyordu:

Bilgi erdemdir. Evet, fakat hangi bilgi?

Sanılarda kalırsak Sofistce bir “erdem” ile karşılaşırız. Genel geçer bir yargıda “filozofca erdem” söz konusudur. Sokrates yaşamaya egemen değerlerde bulunan değişmez bilgiye ulaşmayı, kavramın özünü bilmeyi denemişti.

Bu yolda sanılar yalnızca bir başlangıç noktası olabilirler. Onlarda kalınamaz. Onları aşmak, daha yetkin olana doğru çabalamak gerekir. İnsan kendini ne kadar yetkin bilgiyle donatırsa o kadar erdemli yaşar. Bilgiden erdeme giden süreç, erdemden mutluluğa ulaşır. Yaşamayı yücelten, değerli kılan “bilgi-erdem-mutluluk” çizgisinde gelişmektir. Bu gelişmeyi Platon Felsefesinde göreceğiz.
 
 

Devam edecek…

 
 
Prof. Dr. Atilla Erdemli
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 19 Haziran 2022 at 22:42

    İlgi duyduğum bir dal felsefe. Büyük bir zevkle okudum.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan