Bir manyaklık olduğunu bile bile, göz göre göre, sen olduğunu bilerek geçtim ben bu kopuşun en alevli yerinden senin adını seslenerek. Bilmiyordun, korkuyordun. Bilmeden benim gücümü döndün gittin. Yeşil, en sevdiğin. Yeşil, en nefret ettiğim. Bir kadının eteklerinde, bir arzunun peşinde, bir saatin tiktaklarında.…
Dönme! Dönme! Dönme! Git! Sus! Arama! Pis, bitsin her şey, hazır bitmişken. Pis, bitsin! Sakın dönme, sakın! Sus! Bakma öyle. Öldün sen, öldüm. Gittim gittiğinde, gömdüğümde seni. Öldün sessizce. Bakma, konuşma. Sus! Çığlıkla saklanan çıplaklığın. Damlalarda saklanan öfkem. Sus! Sus! Git! Bırak beni. Git!…
Sadece sev, gerisini bırak, yolla, sal gitsin. Tuşlarında, dostum, bir piyanonun; tellerinde seyreyleyen bir kuşun, adını duyuyorum. Sesin kulaklarımda, sıcak sımsıcak tenin, ellerin ellerimde. Dolanmışım boynuna. Sev. Korkma. Sorgusuz. Yel değirmenlerini boşver, sal, sal kendini. Su akar yatağını bulur. Benim bulduğum sen misin?…
Bir damlada adın yazar, sesin çınlar. Kimse duymaz. Issız bir bankta sessiz sedasız ıslanırken sorgusuz sualsiz adın akar dudaklarımdan. Bir ses, bir his, bir güven, bir istinat duvarı… Sensin kuzum. Bilmesen, anlamasan, duymasan da yine sen, yine sen. Hep sen.…
Yammuk prenses. Kara kaşlı, kara gözlü. Kiraz dudaklı, elma yanaklı. Mis gibi güzel, 1.70'lik. Minnak bir özel. Dili bol, aklı kıt. Güler mi güler, kızar mı kızarmış. Hemen gazlanır, hemen yumuşarmış. Cüceler pek sevmiş onu. Eli tez, omleti tastamammış. Sikip prense satmışlar. Bitti.…
Yine, yine, yine. Değersizlik aşmış gitmiş. Gülme. Nasıl da hasretim sevmeye sevilmeye. Nasıl da istiyor içim. Nasıl da korkuyorum. Nasıl da cesaretim yok. Bir ışık da mı yok arkadaş, bir deli ben miyim yalnız? Al yüreğim seyreyle. İnsan nefret eder mi her şeyden? İnsan…
Nedir gönlün arayışı? Nedir tene dokunan gözyaşı? Nedir “Nasılsın?”ın efsunlanıp içine süzülen yağmurları? Köprüyü izlerken beyaz ışıklar, kırmızı ışıklar nereye gider? Sesin adamın nefesine, sesine, sıcaklıklığına, nereye?…
Düşündüm bugün. Bu an. Bu zaman. Zaman. Kel, kör, keş, şaş. Kendimle kendimce küfürler uçuştu havada. Geçtik yolun yarısını. Ne gördük, ne anladık, ne geçirdik? Hayaller Ege’de bir sahil kasabası mı, Avrupa da Akdeniz diyarları mı? Sakin, sessiz, kedi tüyleri, bir köpeğin salakça yalamaları…
Vazgeçip giderken, fırtınaları peşimde, eteğimde sürüyerek, dudaklarımı ısıran martılar, dulaklarımı ısıran çığlıklar, içimden yükselen öfkeyi, hıçkırığı kim duyar? Kim bilir, gülen yalancı dudaklarımın ardında zehir kusan nefesimi, ellerimi kelepçeleyen bu özlemi?…
Bazen yazdıklarımı hatırlamıyorum. Nasıl hapsettiysem kendimi içime, deli gibi içmeden dökemiyorum. Cehennemin kapıları, arkadaş, her dakika açılmaz. O Lucifer var ya o Lucifer, Boğaz’da sandala atılmaz.…