Yurt Dışı Gezi

Karnaval Şehri Venedik

24 Aralık 2017

Venedik şu kocaman dünyada en çok beğendiğim birkaç şehirden biri, muhteşem kelimesi bile az kalır yanında. Gerçekten bu yazıyı yazarken bile nasıl tanımlasam, hangi kelimeyi kullansam diye düşündüm ama tek bir kelime bulabildim: muhteşem, aslında o bile yetersiz geldi.

Çamur, su ve kum üzerine inşa edilmiş ve bu doğaya yıllarca meydan okuyan mimari ve mühendislik harikası bir şehir Venedik. Çağlar boyunca demokrasi ve medeniyetin ise sembolü olmuş.

Biz Venedik’in dışında kaldık ve sabah erken saatlerde botla şehre geçtik. Botumuz küçük iskeleye yanaştığında oldukça heyecanlıydım. Eşime ve oğluma daha önce 2 kez geldiğim ve aşık olduğum bu şehri göstermek istiyordum. Bottan iner inmez tüm kalabalığın peşine düşüp sola yani San Marco Meydanına doğru yürüdük. Yürürken köprülerden geçiyorsunuz. Bu köprülerden birinin tam karşında Ahlar Köprüsü var. Ahlar Köprüsü, Dükün Sarayındaki mahkemeden sonra mahkumların hapishaneye geçişi için kullanılıyormuş, tutukluların son kez Venedik’in güzel manzarasına bakarken ‘ah’ çekmelerinden ismini almış.

Ahlar Köprüsü

Ahlar Köprüsünü geçip biraz yürüdükten sonra zaten Dükler Sarayı’nın, San Marco Basilikası’nın ve Çan kulesinin olduğu San Marco Meydanı’na varıyorsunuz. Bu meydan şehrin merkezi, önemli dini ve sivil pek çok kutlama ve olaya ev sahipliği yapmış. Oldukça da kalabalık bir meydan, çevrede pek çok kafe ve hediyelik eşya tezgahları var.

San Marco Bazilikası ise gerçek bir sanat eseri. Bizans, Roma ve Venedik stillerini birleştirmiş bir yapı. Hikayeye göre, Luke, Mathew ve Jon ile birlikte 4 Evanjelist’ten biri olan Mark’a da Aziz Peter tarafından bir Gospel yazılması görevi veriliyor. Venedikliler Mark’ın Roma ile iyi olan ilişkilerinden ötürü Mark’ı şehrin azizi seçiyorlar. Ölümünün ardından iki tüccar, Mark’ın bedenini İskenderiye’den zorlukla kaçırıyorlar ve bugün Basilika’nın olduğu yere defnediyorlar. Bazilika da Aziz Mark’ın mezarının bulunduğu yere inşa ediliyor. Orta çağda bir azizin mezarına sahip olmak bir şehir için son derece önemli imiş, kültürel ve ticari ilişkileri arttırarak şehri geliştiriyormuş. Aziz Mark’ı sembolize eden eli kılıçlı, kanatlı bir aslan şehrin sembolü. Bu sembol şehrin değerlerini, cesaretini ve gücünü yansıtıyor.

San Marco Bazilikası

Bazilikanın dış cephesi gotik özellikler taşıyor. Sütunlar, arklar, rölyefler günlük hayattan görüntüler resmediyor. 5 büyük ark 5 büyük kubbeyi taşıyor, mozaiklerde ise altın kullanılmış ve güneş ışıklarıyla parıldıyorlar, görülmeye değer✨ Bu bazilikanın iç kısmı yıllar boyunca sulara maruz kalmaktan (bazen Venedik sular altında kalıyor) dalgalanmış, oldukça ilginç bir görüntü oluşmuş.

Aziz Mark’ın Çan Kulesi ise çaprazında yer alıyor. 97 metre yükseklikte. En tepesinde ise Cebrail heykeli var. Bu heykel yüzünü Bazilikaya döndüğünde suların yükseldiğini işaret etmiş oluyor. 1902’de bu çan kulesi yıkılmış ve hemen tekrar yapılmasına karar verilmiş. 1912’de tekrar bitirilip Cebrail heykeli de tepesine konmuş. Verona’daki çan kulesinde olduğu gibi burada da birkaç çan var. Bir tanesinin adı Nona, saat 9’da çalıyor, Marangona sabah ve akşam çalıyor, Maleficio ölüm cezasını duyurmak için, Trotteria ve Pregadi hakim ve senatörleri Dükün Sarayına çağırmak için çalınırmış.

San Marco Çan Kulesi

Dükün Sarayı, hem Dükün ikametgahı, hem de hükümet binası ve mahkeme olarak kullanılmış. 9. yy’da ilk yapıldığında saray gibi değil de kale gibi inşa edilmiş çünkü şehir için stratejik bir noktada bulunuyor. Birkaç yangından ve restorasyondan sonra bugünkü şeklini almış.

Bu kısımda vakit geçirdikten sonra hemen Venedik’in sembolü bir deneyim olan gondol sefası yaptık. Bu gezimiz 30 dakika kadar sürdü. Gondol ile gezmek gerçekten çok hoş bir deneyim. Bazen ara sokaklar o kadar dar oluyor ki gondolcu gerçekten çok zorlu bir görev yapıyor, gondola zarar vermeden döndürmek zor iş. Ayrıca kullanılan gondollar çok değerli. El işçiliği ile yapılıyor, senelik masrafı da bayağı fazla imiş.

Venedik’te mutlaka gondol ile gezmelisiniz. Bu sayede yürüyerek gezemeyeceğiniz binaları ve sular altındaki ara sokakları ve Büyük Kanal ve Rialto Köprüsü’nü de bir de gondol ile görmüş olacaksınız.

Rialto Köprüsü

Rialto Köprüsü demişken hemen bahsedeyim, burası Büyük Kanal’ı geçen en önemli köprülerden biri. Yapımı 1591’de biten Rialto köprüsü, yapım aşamasında pek çok zorlu koşulla karşılaşılarak inşa edilmiş. Her iki tarafında dükkanlar olan iki merdivenli bu güzel köprü Antonio da Ponte tarafından inşa ettirilmiş. Bu köprünün bulunduğu yere pek çok yerden ticaret ve kargo gemileri yanaşırmış, Venedik de zaten o zamanların ticaret zengini bir şehirmiş. Biz bu köprü üzerinde yürüdük ve bir sonraki küçük meydandaki tezgahlardan biraz alışveriş yaptık.

Santa Maria della Salute Bazilikası, 1347’de tüm Avrupa nüfusunun da büyük bölümünü yok eden (Venedik’in de 3/5’ini yok eden, sonrasında yine 1630’da bu sefer nüfusun 1/3’ünün ölümüne sebep olan) Kara Ölüm (Veba) salgını nedeniyle Venedik halkının Bakire Meryem’e kurtuluşları için dua etmesi ve dualarının kabul olması sebebiyle yapılmış. O zamanın tipik Venedik stili ve Rönesans stillerini birleştiren bir mimari tarzı var.

Venedik Karnavalı‘ndan Renki Bir Görüntü

Venedik deyince akıllara hemen maskeler ve karnaval gelir. Maskeler sadece Karnaval zamanı değil her türlü faaliyette tanınmak istenmeyenler tarafından takılırmış ve bundan dolayı bazı zamanlar yasaklanması yönünde yasalar da çıkarılmış. Mesela 1608’de Konsey, karnaval zamanı hariç maske kullanımını yasaklamış. Venedikliler için Karnaval demek özgürlük, dünya dertlerinden uzaklaşmak demekmiş. Saraylarda ve sokaklarda hep müzik duyulurmuş. Bauta en çok kullanılan maske imiş, siyah bir pelerin ile üç köşeli siyah bir şapka (Tricorno) ile birlikte Larva denen ve sesi değiştiren bir beyaz maske giyerlermiş. Her sene Şubat ayında bu gelenek tekrar ediliyor, Venedikliler son derece pahalı ve el emeği gerektiren harika kostümler giyip şehirde dolaşıyorlar. Ara sokaklarda pek çok maske satan mağaza var. Buralardan kendinize maske satın alabilirsiniz.

Murano Camı

Venedik aynı zamanda cam işçiliğinde doruk noktasında bir şehir. Venedik içinden Vapurlarla ulaşabileceğiniz Murano ve Burano adaları da pek çok gezginin görmek istediği yerlerden. Murano adası cam işçiliğinin merkezi, Museo del Vetro’da çağlar boyunca camcılığın gelişimi anlatılıyor. Burano adası da renkli balıkçı evleri ve dantel işleri ile ünlü.

Venedikte gezerken restoranlardan müzik yükselmemesi dikkatinizi çekecek. Gerçekten de Venedikliler kalabalık ve gürültülü bir şehirde yaşıyorlar dolayısıyla tahminimce bu sebepten de restoranlarda hiç müzik sesi duymadım. Kapalı alanlarda da duyduğumu hiç hatılamıyorum; açıkçası gereksiz bir gürültü olmaması beni çok mutlu etti. Bu sayede hep beraber harika sohbetler edebildik.

Yalnız başımıza biraz sevimsiz bir olay geldi; bir restoranda oturduk, Tibet bankta uyuklamaya başladı, meğer oturduğumuz masa patronun masası imiş ve restoranın tam ortasında olması ve hiçbir uyarının olmaması sebebiyle bilemezdik, üstelik bizden önce de masada oturan müşteriler vardı ve bizi de hiçbir garson uyarmamıştı. Sonra birden tepemizde patron ve kadın bir garson bitti, İtalyanca konuşup bizim eşyalarımızı toplamaya başladılar, biz İngilizce konuşup dert anlatmaya çalışırken neyse rehberimizi gördük ve onun sayesinde anlaştık, Tibet’i uyandırdım, başka masaya geçtik toparlanmak için, o sırada iki garsonun da yine kavga ettiklerini gördüm. Ben hayatımda ilk kez böyle bir muamele gördüm, gerçekten çok kabaydı.

Seyahat yazısında pek negatif anı yazmak istemezdim ama bu gerçekten misafire yapılan büyük bir kabalık. Türkiye’ye dönünce tripadvisor’da İtalyanların davranış problemleri hakkında çok yazı okudum. Eskiden Fransızlar için söylerlerdi bunu ama inanın ben Paris’te çok şeker davranışlar gördüm.

Bu noktada belirtmek isterim, gezerken mutlu anılarınız yanında saçma sapan ve bazen de negatif anılarınız da oluyor yani hiçbir gezi yüzde yüz peri masalı gibi olacak diye bir garanti yok, önemli olan kültür farklılığını anlayabilmek ve olayları da çok büyütüp kendinize eziyet etmemeniz. Mesela Verona’da yine başka birine yardım edeyim derken tezgahta yiyecek satan adamdan zılgıtı yemiştim. Yanımdaki Türk ziyaretçi bana domuz eti olup olmadığını sormamı istedi, aslında ona ‘beef (biftek) yazıyorsa gerçekten biftektir’ demiştim ama ikna olmadı. Yiyecek satan adam ‘Anlamıyor musun, biftek yazıyorsa biftektir, sen bütün italyanlara yalancı mı diyorsun?’ falan diye bağırmaya başlamıştı. Yani baktığımızda bizim memleketin delisini aratmayacak güzellikte bir davranış 😉 Adama kocaman bir ağzı olduğunu ve çok konuşmaya devam ederse ağzının iyiden iyiye büyüyeceğini söylediğim anda ‘Yeme benim tezgahtan’ diye bağrındı 😂 Ben de ‘Zaten niyetim yok hıh’ 😏 diyip çekip gitmiştim.

İtalya’daki ilk günümden sonra ikinci günümde de azarlandım; Allaha şükür memleketimin öfkesini bana aratmadılar, hahahaha 😂 Dünya delilerle dolu gerçekten. Her yerde varlar, çok büyütmeyelim, keyfimize bakalım. Ben sonuçta İtalya gibi bir ülkeden herşeye rağmen güzel anılarla ayrılacağımı biliyordum. Zaten ilerleyen günlerde bu davranışların tam tersi düşünceli ve nazik tavırlı İtalyanlarla da karşılaştık.

Kendi objektifimden bazı kareleri de sizler için bu yazıya ekliyorum:

 
Venedik’e gitmeden önce dinleyin:
Vivaldi (Kendisi Venedikli, hastasıyım)

Venedik’e gitmeden önce okuyun:
Shakespeare Venedik Taciri
Othello
Donna Leon kitapları

Venedik’e gitmeden önce seyredin:
• James Bond serisinden Moonraker
• The Italian Job (italyan işi)
• Only You
• The Merchant of Venice
(Venedik Taciri – Al Pacino versiyonu)
• Casanova

Haftaya Floransa’da görüşmek üzere 😉

Hande Sönmezerler Sinan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan