Amsterdam | 3

İndeks

Amsterdam | Bölüm 1
Amsterdam | Bölüm 2
Amsterdam | Bölüm 3

 
Amsterdam’daki son günümüze, otelimizde (İbis Hotel) kahvaltı ederek başladık. Menüdeki yiyecekler çeşitli ve oldukça doyurucuydu. Genelde yurt dışı otellerinde kahvaltı bizler için pek mutluluk kaynağı olmamıştır. Bu sefer otel beni şaşırttı diyebilirim.

Enerjimizi kahvaltıda aldıktan sonra kanal boyunca tekne turları düzenleyen alana yürüdük. Vardıktan sonra 5 dakika içinde kalkacak bir tekneye de yetiştik. Yolculuğumuz yaklaşık 1 saat sürdü. Kaptanımız bir kadındı ve oldukça espirili biriydi. Kanal boyunca yan yana sıralanmış rengarenk Amsterdam evlerini seyrettik. Kaptanımız, Fransızca ve İngilizce tercüme ile bize bu evlerin kısa tarihini de anlattı.

Patates Kızartması

Öğlene doğru tekneden indik ve patates kızartmalarıyla ünlü Mannekenpis’in önünde oluşan sırayı görünce biz de oraya yöneldik. Ülkemizde de dükkanları olan ve külah içerisinde üzerinde çeşitli eritilmiş peynir sosları ile sunulan patatesleri afiyetle yedik. Aslında işin sırrı ne külahta ne de soslardaydı; patatesin kendisi çok lezzetliydi bence. Porsiyon olarak da büyük olduğu için 2 kişiye 1 külah yeterliydi.

Ardından çiçek pazarına gittik. Çiçekçilerin bulunduğu sokağa geldiğinizde sarı, pembe, beyaz ve diğer birçok farklı renkteki laleleri fark etmemeniz mümkün değil. İsterseniz laleleri soğan şeklinde, isterseniz de kesme çiçekler halinde satın alabiliyorsunuz. Bir de tahtadan yapılma, küçüklü büyüklü laleleri hediye olarak alabilirsiniz.

Neyse pazarda çok fazla durmadık; tüm dükkanlar birbirinin aynısı gibiydi. Dükkan sayısı da azdı.

Peynirler

Caddeler boyunca yürümeye devam ettik. Daha önce de söylediğim gibi, şehrin çok dingin bir havası var. Bu da tabii ruhunuza sirayet ediyor.

Biraz da sizlere şehrin meşhur peynirlerinden bahsedeyim. Birçok peynir dükkanı görebilirsiniz Amsterdam’da. Sadesi, peynirlisi, fesleğenlisi, çikolatalısı; aklınıza gelebilecek envai çeşit peynir mevcut burada. Her dükkanda tadımlık tabaklar da bulunuyor.

Hepsinden tadarsanız gün sonunda karnınızı peynirle doyurmuş olursunuz diyebilirim.

Winkel 43

Biz hangisini alacağımızı karar veremediğimiz için elmalı turtası ile meşhur olan Winkel 43’e çok geç olmadan gitmek istedik. Yine tabanlarımızın altları ağrıyana kadar yürüdük, sırayı görünce sevgili eşim halime acıdığından bana masaya kadar eşlik edip sıraya girdi.

Elmalı turta için sıraya gireceğimizi söyleseler gerçekten inanmazdım ama yurt dışında bir şeyler değişebiliyordu işte bende. 😁

Kocaman bir dilim elmalı turta ve yanındaki kahveyi gördüğümde yorgunluğum çoktan geçmişti. Söyledikleri kadar vardı gerçekten; kreması ile birlikte oldukça hafif ve inanılmaz lezzetliydi.

Açık Pazar

Winkel’de biraz dinlendikten sonra kalkmamıza yakın, eşim oranın tam karşısında kurulan açık pazarı fark etti, tabii ki kendimizi yine, peynir, deniz mahsulü, sebze ve meyve satan tezgâhın yanında bulduk. Eşim şehir merkezinde tattığı ve beğendiği tüm peynirleri burada daha uygun fiyata ve bir de vakumlatarak aldı. Kendisini zar zor bu tezgahlardan uzaklaştırarak otele doğru yürümeye ikna ettikten sonra biraz da olsa otelde dinlenme zamanı bulduk.

Akşam yemeği için rezervasyon yaptıramamıştık, aradığımız her yer doluydu maalesef. Biz de şehrin içindeki bir İtalyan restoranına gitmeye karar verdik.

Tadım Likörcüsü

Oraya gitmeden önce, eşim beni oranın meşhur bir tadım likörcüsüne götürdü. Bizdeki tektekçiye benzer bir mekandı. İçerisi oldukça küçük ve kalabalıktı. İnsanların sosyalleştikleri yerlerden biri gibi görünüyordu.

Barın arkasındaki kişi, size ne tür likörden hoşlandığınızı sorup -örneğin ekşimsi, tatlı vs.- ona uygun çeşitli likörler tattırıyor ve bu tadımlardan ücret almıyor. İçlerinden en çok beğendiğinizi de uzun ince ayaklı bir likör bardağında servis ediyorlar. Bardağı öyle bir dolduruyorlar ki eğilip içmekten başka bir seçeneğiniz kalmıyor. Bu durum tabii ki içerken komik görünüyor. Çok tatlı olmayan daha çok fresh diyebileceğimiz birinde karar kıldım ve çok beğendim.

Biraz burada takıldıktan sonra akşam yemeği için Dal Pagliaccio’ya gittik. Ufak ama sıcak ve samimi bir yerdi. Kapıda sadece bir çift bekliyordu, bizi de fazla bekletmeden bir masaya aldılar. Akşam yemeği için carpaccio ile başlayan, lazanya ile devam edip tiramusu ile biten menü oluşturduk.

Yemekler için çok şahane diyemeyeceğim ama ortam çok güzeldi. Fonda çalan Felicita’ya garsonlarla birlikte eşlik ettiğimizi hatırlıyorum.

Wyndham Otel Roof

Amsterdam’daki son gecemiz için eşim Wyndham Otel’in roof’unda rezervasyon yaptırmıştı. DJ performansı eşliğinde Amsterdam’ın gecesinin büyülü, ışıklı manzarası karşısında içkilerimizi yudumladık. Mekanın iç mimarisi muazzamdı.

Biz yemek yemeyeceğimiz için bar kısmında oturduk. Barın tavanına yerleştirilen bembeyaz bulutlar çok hoş bir ambiyans yaratmıştı. Biz de o bulutların altında oturup müzik eşliğinde keyifli zaman geçirdik. Orasını sizler için önerebilirim.

4 gün 3 gece süren Amsterdam yolculuğumuz dolu dolu ve keyifli geçti. Bence bu şehir için ayırdığımız zaman oldukça yeterliydi. Amsterdam’a gelmeden, YouTube’dan orayı ziyaret edenlerin birçok videosunu seyretmiştik. Aldığımız notlar gerçekten işimizi kolaylaştırdı.

İstanbul’a dönüş yolculuğumuz da konforlu geçti. Havalimanına, otelimizin hemen yanındaki tarihi istasyondan trene binerek gittik. Tax-free işlemlerini de kolaylıkla bitirdikten sonra THY ile ülkemize döndük.

Sizlere de kısa bir Amsterdam yolculuğu tavsiye ediyorum ve başka yolculuklarda buluşmak üzere sevgilerimi iletiyorum.
 
 
Demet Albayrakoğlu