Biraz Kitap

Frida Kahlo | Aşk ve Acı

4 Eylül 2018

Frida Kahlo | Aşk ve Acı | Rauda Jamis


Frida Kahlo | Aşk ve Acı
Rauda Jamis

Frida Kahlo dağ gibi, hükümet gibi kadın. Ama görünürde. Fotoğraflarında ve resimlerinde yüz hatlarının keskinliğine bakınca yıkılmaz, sarsılmaz bir kadın gibi görünüyor ama aslında sürekli ağlıyor, üzgün, umutsuz.

Diego’dan Ötürü

Diego Rivera, bir roman karakteri olsaydı ağzına sıçardım, ama sonuçta gerçek bir insan. Ölünün arkasından konuşmak da hoş olmayacağı için kendimi tutuyorum ama hoş mu yani yaptığın pis zampara?

Dona Magdalena Carmen Frida Kahlo de Rivera

Frida Kahlo, 6 Temmuz 1907’de Meksika’da doğmuş. Doğum tarihi aslında şüpheli.

“Ah ne çok gülmüşümdür bu olaya! İnsanlar, doğum tarihim konusunda ne yapacaklarını asla bilememişlerdir. Ne zaman doğdu bu kız? 6 Temmuz 1907’de mi? Yoksa 7 Temmuz 1910’da mı? Onların işin içinden çıkmak için gösterdikleri çaba beni pek eğlendirmiştir.”

Biyografik bir roman, arada da Frida’nın günlüklerine, mektuplarına yer verilmiş. Yazarın dışarıdan bir gözlemci olarak anlattığı olayı, sonra Frida’nın kaleminden okumak çok etkileyici.

Çocukluğu

Akıllı, hareketli, yalnızlığı seven bir çocukluk geçirmiş. Oğlan çocuğu gibi giyindiği bir dönem olmuş.

Anne babası tarafından bir sevgi yumağına sarmalanmamış ama sevgisiz de büyümemiş. Özellikle babasının en sevdiği kızıymış galiba, yazılandan onu anladım.

Annesi biraz geleneksel bir kadınken babası daha destekçi biri.

İlk Karşılaşma

Bir gün okula ülkenin ve dünyanın ünlü ressamı Diego Rivera gelmiş. Kitabın bu kısmında “Aha büyük aşk başlıyor.” dedim ama erken konuşmuşum, burada değil. Frida sadece onu ilgiyle izleyen bir öğrenci burada. Hepsi bu. Ama Frida sonra arkadaşlarına “Benim Diego Rivera’dan bir çocuğum olacak.” demiş.

Diego okuldaki görevini bitirmiş, gitmiş.

Frida da ilk aşkına tutulmuş. Alejandro.

Kaza

Bir gün, elim bir kaza. Tren ve otobüs çarpışıyor, demir bir çubuk Frida’nın kalçasına saplanıyor. Ömür boyu bunun rahatsızlığını çekiyor. Korseler takıyor, sık sık ameliyat oluyor.

Kazanın ardından yatması gerekiyor. Ailesi, güzellik olsun diye yatağını süslüyor, yatağının üstüne de bir ayna asıyorlar. Frida Kahlo’nun enfes otoportrelerinin sırrı da anlaşılıyor ki burada. Aynada sürekli kendini izliyor Frida. Yataktaki günlerini zaman zaman resim yaparak geçiriyor. Sonra bunu kitaplar okuyarak, öğrenerek geliştiriyor.

Böyle bakınca aslında mecburiyetten, yapacak başka bir şey olmamasından Frida Kahlo, ressam olmuş denebilir mi? Bence denebilir.

Aşk Acısı

Bu arada Alejandro artık yok. Ama Frida onu unutamıyor. Ona mektuplar yazıyor, acılarından bahsediyor, sürekli yazıyor. Dert yanıyor. Seyahat edemeyeceğini, çok görmek istediği Avrupa’yı göremeyeceğini düşünüp üzülüyor.

Sonra iyileşiyor.

Diego

Alejandro ile yeniden birlikte oluyorlar. Alejandro dönemin siyasi havasında, ateşli bir militan. Frida da sanat çevreleriyle görüşüyor. Bu kapsamdaki bir eğlencede de Diego Rivera ile karşılaşıyor. Ona resimlerini gösteriyor. Diego beğeniyor. Diğer resimlerinin evde olduğunu söyleyen Frida, Diego’yu eve çağırıyor. Diego da geliyor.

“Neşe saçıyordu, ailem ne çılgınlıkları ne de bu denli ünlü olması karşısında şaşırdı. Diego, görüştüğü kişileri tavlamasını hep bilmiştir.”

Diego o dönem Meksika tarihi ile ilgiliymiş. Eski yerli Meksikalılara ilgi duyuyormuş. Frida’nın bildiğimiz tarzı da bu vesileyle ortaya çıkmış. Malum bıyıklarını kesmesini de Diego istemiyormuş. Yerli kadınlar da bıyıklı olurlarmış çünkü.

Diego tam bir zampara. Bir sürü kadınla ilişkisi olmuş, sadakat diye bir şey bilmiyor ya da muhtemelen başka bir yorumu var buna dair. Hatta zamparalığı ve -bence ahlaksızlığı- o boyutta ki Frida’nın kız kardeşine de yürüyor ve hatta hatta Frida’nın kız kardeşinden çocuğu oluyor. Oha Diego ya, oha.

Frida ise bunlara katlanıyor. Yapma be kadın. Katlanıyor dediğim ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor.

Ha sonra Frida da aldatıyor. AMA ÖNCE DIEGO BAŞLATTI.

Muazzam bir çevreleri oluyor.

Henry Ford, Rockfeller, Troçki, (Frida ile Troçki arasında bir şeyler olmuş diyorlar.) Picasso…

Diego’nun sadakatsizlikleri Frida’yı bitiriyor. Acı içinde olduğu bu dönemlerde resmi doruk noktasına varıyor. Mutsuzlukla sanat arasında bağ olmasından yakınıyor ama kendi hayatında da görüyor ki böyle bir bağ var ve bu yadsınamaz.

Frida en nihayet boşanıyor. Ama sonra tekrar evleniyorlar. Biz fanilerin anlayamayacağı türden bir ilişkileri var, evet.

Bu arada Frida’nın sanatı dünyada da ilgi görüyor. Çok önemli sergilerde bulunuyor. Ünü Diego’yu bile geçiyor.

Diego da ona destek oluyor. Aralarında sanatsal anlamda bir rekabet yok. Birbirlerinden esinlenme de yok, bu kadar iç içe olup özgün kalabilmelerini takdir ediyorum.

Ölümü

Ağrısı, sızısı hiç bitmeyen Frida, dayanılmaz hale gelen ağrılar yüzünden ölüyor. Tabii tek ağrısı fiziksel olmadığı, duygusal anlamda da adeta çökmüş olduğu için tükeniyor.

Günlüklerinde feci bir umutsuzluğun içinde olduğu anlaşılıyor. Korkunç karanlık satırlar kaleme alıyor.

13 Temmuz 1954’te ölüyor. Resmi bir cenaze töreni yapılıyor, bedeni krematoryumda yakılıyor.

Saygılar,
Hülya Erarslan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Hande S. Sinan 4 Eylül 2018 at 18:49

    Ben de severek okumuştum 💕

  • Yanıtla Tuğba Atar 10 Eylül 2018 at 17:56

    Merhaba Hülya hanım, kitabı okuyan biri olarak, çok güzel özetlemişsiniz. Tebrik ederim 👏👏

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan