İnce Mevzu

Değişim

24 Ocak 2019

Değişim
Bundan birkaç gün önce arkadaşlarıma şöyle dedim: “Sürekli eskiyi özlüyorum. Hasta falan mıyım ben acaba?” Oysa ki hayatımın çok da fena olmayan bir dönemindeyim. Şimdilerde “kendini gerçekleştirmek” diyorlar ya, işte öyle bir dönem. Ben hala “hayallerimi gerçekleştirmek” diyorum. Bu yeni moda tabirlerin çoğundan hoşlanmıyorum. Oysa ki bir iletişimci olarak işimin önemli bir kısmı yeni “trend”leri, yaşanan değişim ve yenilikleri takip etmek. Ediyorum, kendimi “güncelliyorum” ama mümkün oldukça eski kelimelerle hayatıma devam etmeyi tercih ediyorum. Yani günümüzün lisanını anlıyorum ama konuşmuyorum, bana yapay ve soğuk geliyor.

En hızlı ve keskin değişim iletişimde yaşanıyor.

Buraya kadar yazdıklarım mevzunun kolay kısmı zira “süreci” ben yönetebiliyorum. Bir de yönetemediğim, kapılıp sürüklendiğim kısmı var. İnternetin hayatımıza girmesiyle hızlanan, zirveden aşağıya hızla yuvarlanan, yuvarlanırken giderek büyüyen ve önüne çıkan her şeyi kendine katan değişim duracak gibi görünmüyor. Bilgisayarlarımız, telefonlarımız bizim her şeyimiz; elimiz kaleme kağıda değmez oldu. Birine telefon edip sesini duymak demode, bir yerde buluşup sımsıkı sarılıp yanağına bir öpücük kondurmak zul oldu. Mesajlar, “emojiler”, görüntülü konuşmalar hepsini hallediyor nasıl olsa. Bundan hiç hoşlanmıyorum. Hayatımızı kolaylaştıran, uzakları yakın yapan internet dünyasını elbette ben de seviyor ve kullanıyorum. Bugün burada var oluşumun sebebidir, bunu yadsıyamam. Benim derdim varlığıyla değil, kontrolsüz biçimde hayatımıza hükmedişiyle. Evet, eski kafalı biri olarak algılanma riskini alıyorum.

Bu sokaklar, caddeler benim değil artık!

Sadece iletişim kanallarıyla sınırlı kalmayan bu çok da hoşlanmadığım ama önünde duramadığım değişim içinde yaşadığım çok sevdiğim şehrimin çok sevdiğim silüetini de yeni baştan çiziyor. O az katlı, geniş daireli apartmanlar birer birer yok oluyor. Onlar yok oldukça sanki şehrin ruhu, kokusu da yok oluyor. Yaşadığım bölgede neredeyse çocukluğuma ait bir iz kalmadı. Bir zamanlar avucumun içi gibi bildiğim sokaklar, caddeler bugün bana yabancı. Bu konuda çok fazla örneklendirmeye gidebilirim ama her bir sokağın, dükkanın ismini yazarken benim canım sıkılır. Eğer zamanında sizin de içinde bulunduğunuz yerlerse muhtemelen sizin de canınız sıkılır. O yüzden bunu yapmak istemiyorum. Herkesin örnekleri kendi zihninde belirecektir zaten malesef.

Peki ya ilişkiler?

Ve su gibi bulduğu her çatlaktan sızan değişim denen illet belki de en büyük tahribatını insanlar, onların davranış şekilleri ve ilişkiler üzerinde yapıyor. Alışkanlıklar, iş yapış şekilleri, karı-koca ilişkileri, anne-baba-çocuk ilişkileri, arkadaşlıklar uzun zaman önce erozyona uğradı. Artık alışkanlıkları “trendler”, iş yapış şekillerini “menfaatler”, karı-koca ilişkilerini “benim ve seninler”, anne-baba-çocuk ilişkilerini “neredeyse sadece çocuklar”, arkadaşlıkları ve hatta aşkları büyük ölçüde “sosyal medya” yönetiyor. Bir daha eskisi gibi olmasını beklemek de romantik bir temenniden fazlası olamayacak kadar masalsı.

Ve elbette evrende uçuşan mesajlar!

Yeni “trend”leri yakalamaya pek hevesli insanımız elbette bu değişime kendini geliştirmek için de ayak uyduruyor. Edebi değeri olan kitaplar “Çok satan” raflarını “Kişisel Gelişim” kitaplarına bıraklı uzun zaman oldu ama kaç kişi sırf modaya ayak uydurmak için değil de gerçekten kendini tanımak, geliştirmek için okuyor, orası muamma.

Gerçekten çıkar “Afedersiniz, yanılmışım” derim. Yeter ki yanılmış olayım!

Bu kadar hızlı değişen ve gelişen dünyada şunu merak etmeden duramıyorum: Kaçımız yaşamakta olduğumuz bu değişim sürecinin bizi aslında hiç de çaktırmadan yalnızlaştırdığını, biricik olmaktan çıkarıp birbirinin benzeri insanlara dönüştürdüğünü, ihtiyacımız olan “sıcaklık” hissinden adım adım uzaklaştırdığını farkında? Arkamızdan esen bu rüzgarın bizi dalga dalga aslında ait olduğumuz özden uzaklaştırdığı hissine kapılıyorum.

Tüm bu satırlardan burnuna naftalin kokusu gelen okuyucularımız elbette olacaktır. Onlara şöyle seslenmek isterim: Canım okuyucum, güzel okuyucum, yeniliğe, gelişime karşı değilim. Dünyanın gerisinde kalmaya, tarihin tozlu sayfalarında hayatımı sürdürmeye hevesli değilim. Fakat uzun zaman önce uyandım. Günümüz tabiriyle söylemem gerekirse “farkındalığım arttı” ya da daha da güncelini yazayım “aydınlandım”. Tüm bu değişimleri yaşarken her geçen gün daha da fazla eksikliğini hissettiğim yakınlık, tanıdıklık, sıcaklık hislerinin giderek daha da geniş kitlelerce özlenir hale gelecek olmasından duyduğum endişe. Bunu öngörebilmek için kahin olmaya luzum yok. Biraz gözlem biraz da deneyim yeterli. Yanılıyor olmayı ve yaşadığı dönemden çok da memnun olan insanlardan oluşan bir toplum olmayı canı gönülden dilerim.

Sevgilerimle,
Seda Çağlayan

*Yazıları haftalık olarak düzenli takip edebilmek için İnstagram hesaplarımız:

@incemevzuofficial ve @senveben.biz.tr

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

31 YORUMLAR

  • Yanıtla Serap Kamilçelebi 24 Ocak 2019 at 10:53

    Canım Seda,
     
    Nasıl da güzel anlatmışsın değişimle gelen değişimi… Eskiyi, samimiyeti gerçek anlamda yakın olmayı özleyen bir olarak hissetiklerim tam da bu dedim. Hatırlattığın ve de aydınlanma yaşattığın için teşekkürler 🙂
     
    Eline, kalbine, düşüncene, kalemine sağlık güzelim…
     
    Yeni yazılara kadar,
    Sevgiyle

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Ocak 2019 at 22:46

      Ben teşekkür ederim gözünü hiç üzerimden ayırmadığın için.

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 24 Ocak 2019 at 10:53

    Son bir iki gündür Ahmet Ümit’in Beyoğlu’nun En Güzel Abisi kitabını okuyorum. ” …değişim içinde yaşadığım çok sevdiğim şehrimin çok sevdiğim silüetini de yeni baştan çiziyor. O az katlı, geniş daireli apartmanlar birer birer yok oluyor. Onlar yok oldukça sanki şehrin ruhu, kokusu da yok oluyor. “ satırlarını okuyunca şehrin eski güzelliğine duyulan aynı hasreti gördüm cümlelerinde.
     
    Ben de bir kaç kere, en bayıldığım konu değişim üzerine yazdım burada 😉 Değişimle hedeflenin gelişim olması şart elbette. Değişim senin de bahsettiğin gibi elde olanı bozma, hatta gerilemeye dönüştüğünde üzülmemek elde değil.
     
    Harika bir anlatımdı, keyifle okudum canım.

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Ocak 2019 at 22:33

      Didemcim, aynı paragraf içinde Ahmet Ümit’le birlikte yer almak beni ne kadar keyiflendirdi bilemezsin:)
       
      Zihniyet değişmedikçe bizdeki “elde olanı bozma” düzeni bir süre daha sürecek korkarım ki. Çocuklarımızın bizim hasretlerimize sahip olmayacağı günlerin yakın olmasını diliyorum.
       
      Teşekkür ederim güzel yorumun için 🙂

  • Yanıtla Yeliz Kartengiz 24 Ocak 2019 at 11:33

    Evet katılıyorum, değişim güzel yanlızlaşmadan. Bir sürü kalabalığının olduğu sosyal medyadan kafanı kaldırdığında tek başına kalmadan. Güç bela buluşup hasret gidereceğin dostlarının yanında veya vapurla yolculukta mis gibi deniz kokusu ve martıların dansını izlemek yerine yine kafanı telefona gömmeden değişim güzel.
     
    Evet o geniş ferah evlerin yerini daha modern küçük evler aldı üstelik koca bahçesi olan yine aynı evlerin bahçeleri açık otopark oldu. İnsanlara sosyal alan bırakmadılar, sanal dünyaya mahkum ettiler. Değişim güzel ama bu kısmı değil.
     
    Klavyene sağlık canım 🙂

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Ocak 2019 at 22:37

      Yelizcim, cümlelerinin bu kadar dar alanda kalmaması gerektiğini düşündürdü yorumun bana.
       
      Senin de klavyene sağlık 🙂

  • Yanıtla Hulya Kavukçuoğlu 24 Ocak 2019 at 11:54

    Bizim gibi eski zamanları en güzel yılları olarak yaşamış olan jenerasyon için acı dolu gerçekler malesef. Eskiye hasretimi ama malesef bu zamana da ayak uydurmam gerektiğini hatırlattın bana.
     
    Ellerine sağlık Sedam…..

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Ocak 2019 at 22:39

      Cebimizde çok güzel bir geçmişimiz ve o geçmişten gelen çok büyük zenginliklerimiz var. Dostluklarımız değişime yenik düşmüyor çok şükür.
       
      Love u Hülom.

  • Yanıtla Zeynep Arsal 24 Ocak 2019 at 12:02

    Duyduğumuz özlem aslında büyüdüğümüz saflğa ve yalınlığa dair…
    Seninle aynı hisler ve düşünceler içerisindeyim ,aynı özlemler içerisindeyim.
     
    Mahalle de büyüyen mektup çağı çocuklarıydık, birbirimize yazmış olduğumuz onlarca mektuplarımız var özenle çekmecelerimiz de sakladığımız, belki de zaman zaman çıkarıp okuduğumuz (ben okuyorum bazen.)
     
    Bizleri özlemekle başbaşa bırakan belki de büyüme çağımıza dair bir çok şeyin izlerinin silinmesi.
     
    Kalemine sağlık canım benim.
     
    Ve evet, naftalin kokusu burnuma geldi…

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Ocak 2019 at 22:42

      Biz bu geçmişe özlem olayına çok genç yaşta düştük. Hepimiz aynı duyguları yaşadığımıza göre terslik bizde değil bu ortamı bize hazırlayanlarda sanırım.

  • Yanıtla Ebru Uçku 24 Ocak 2019 at 16:10

    Eline sağlık Seda’cığım. Aynı fikirde olmak ne güzel. Aslında benim de bu konu hakkında verebileceğim o kadar çok örnek, o kadar çok kelime var ki, hepsini bir araya getirsem bir yazı da benden kolaylıkla çıkar 😉
     
    Keyfini sürerek okudum yine satırlarını.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Ocak 2019 at 23:39

      Teşekkür ederim Ebrucum. Tutma kendini o zaman, yaz gitsin 🙂

  • Yanıtla Tuğba Gümrükçü 24 Ocak 2019 at 20:37

    Bir insanın her yazdığı nasıl bu kadar ruhuma dokunur, içimdekileri, aklımdan geçenleri kelimelere döker?
     
    Gerçekten daha dün; “Ben neden geçmişi çok anıyorum bu bir hastalık olabilir mi?” diye soruyordum kendi kendime ve bugün senin muhteşem yazınla karşılaştım.
     
    Lütfen sen hep yaz, içimizde birikenleri güzel ellerinle, naif sözlerinle, güzel aklınla kaleme al.
     
    Harikasın canım Sedam, heyecanla devamını bekliyorum 😍

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Ocak 2019 at 23:44

      İnan bana ben de devamını heyecanla bekliyorum 🙂 Çok teşekkürler Tuğbacım.

  • Yanıtla Aslı Güleç 24 Ocak 2019 at 21:21

    Seda’cım,
     
    Yazdıklarına katılıyor ve senden daha eski kafalı olduğumu düşünüyor, sıra bize gelecek, diyorum. Burada gülümsüyorum, bu yazının üzerine gülen surat koyamayacağım.
     
    Eskiye, özenli ve içten olana özlem duyabiliyor olmak ve bunda diretmek, melankoliden ziyade hala umutlu olmak benim için, sıkı sıkı sarılmak, kim ne der aldırış etmeden.
     
    Bu düzen kurulduğundan bu yana var olan tüm kurgu ve karakterler hiçbir zaman gerçeklikten şimdiki kadar uzak olmamıştır, diye düşünüyor ve tespitlerine sonuna kadar katılıyorum.
     
    Hisler ve temenniler ne olursa olsun, zaman akıyor ve bizler evriliyoruz, şu anı unutmamak bizim en büyük sınavımız.
     
    Hepimize kolaylıklar diliyor, bir sonraki yazını dört gözle bekliyorum.

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Ocak 2019 at 23:57

      “Eskiye, özenli ve içten olana özlem duyabiliyor olmak ve bunda diretmek, melankoliden ziyade hala umutlu olmak benim için, sıkı sıkı sarılmak, kim ne der aldırış etmeden.” işte bu cümle bir harika.
       
      Ben bu platform sayesinde bildiğimden daha fazlasını öğreneceğim sizler hakkında anlaşılan ve bu beni acayip mutlu ediyor 🙂
       
      Eline sağlık Aslıcım.

  • Yanıtla Leyla Sabuncu 24 Ocak 2019 at 23:17

    Seni çok severim. Okudum uzun uzun…. Ne varsa eskilerde var dedim. Ama öyle. Hep eskiye benim de özlemim inan. Domatesi bile ayrıydı.. dostluğu, kavusmacasi.. bakkalı, öğrencisi, gezmesi,tozmasi, güvenliği, inancı… gs bjk bile…
     
    Ben korkarım benden sonraki geleceğe….
     
    Sen cansın….
    Kalemin tükenmesin…
    Seni çok seven ve her zaman destekliyen leyloşun…

    • Yanıtla Seda Çağlayan 25 Ocak 2019 at 00:01

      Leyloşum, bizim geçmişimiz çok güzeldi, bugünümüz biraz bulutlu ama geleceğimiz güzel olacak, inanıyorum. Bu kadar çok insan bizim gibi hissediyorken bir şeylerin değişmeyeceğine inanmak karamsarlık olur. Bize yakışmaz.
       
      Sen de benim pek bir kıymetlimsin…

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 24 Ocak 2019 at 23:58

    Selam,
     
    Çok güzel yazmışsın. İnan okurken epey bir geçmişe gittim. Gerçekten ne ara geçti bu kadar çok yıl ve ne kadar sorgusuz kabul ettik veya kabullendik diye düşünmeden de edemedim.
     
    Kalemine sağlık.

  • Yanıtla Seda Çağlayan 25 Ocak 2019 at 00:21

    Merhaba Cem,
     
    Bu yazıda bu kadar çok kendini bulan okur olduğu için sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim.
     
    Çok teşekkür ederim düşünceni benimle de paylaştığın için.
     
    Sevgiler

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 25 Ocak 2019 at 00:36

    Rica ederim. Tabi ki sevin, sonuçta aynı jenerasyonuz. Duygu ve düşüncelerimizin aynı olması çok doğal. Ve umarım hiç değişmezler…

  • Yanıtla Çigdem Kireçci 25 Ocak 2019 at 09:49

    Benim canim arkadasim, ne guzel anlatmışsın. Bazen; “Değişim şart,” deriz ya ama bu değişimin bizden alıp götürdüklerini farketmeyiz. Bu yazını okuyunca değişimin bizden neler alıp götürdüğünü fark ettim. Biraz acı oldu.
    Ama yine de güzellikleriyle değişim güzel 🙂

    • Yanıtla Seda Çağlayan 25 Ocak 2019 at 13:01

      Çidom, her şey dozunda güzel sonuçta ama adeta tatmin duygusu düğmesinden kapatılmış gibi yaşayan insan yine saçma seçmeleri inşa ediyor. Hayırlısı olsun diyelim 🙂

  • Yanıtla Günay Aydın 25 Ocak 2019 at 14:26

    “Yanılıyorsunuz…” demeyi ne çok isterdim ama yalnız olmadığımı anlıyorum ki bundan hem memnun olmak hem üzüntü duymak gibi bir duygulanım yaşadım okurken.
     
    O aydınlananlardan biri de benim. Çok uzun süredir hem, sizin gibi. Kendim yazmışım gibi geldi.
     
    Keyif aldım, kaleminiz daim olsun.

    • Yanıtla Seda Çağlayan 25 Ocak 2019 at 21:09

      İçten yorumunuz için çok teşekkür ederim. Layık olmaya çalışacağım.
       
      Sevgilerimle

  • Yanıtla Ozzy 26 Ocak 2019 at 12:01

    Bir sokak röportajında yoldan geçenlere,; “Bir zaman makineniz olsa hayatınızda neyi değiştirirsiniz?” diye sorulmuş, verilen en güzel cevap; “Bir zaman makinem olsa, geçmişe gitmeden önce, ilk dakikadan itibaren hayatımda neyi değiştirmem gerektiği üzerinde çalışarak giderdim, öyleyse hepimizin bir zaman makinesi var.”

  • Yanıtla Seda Çağlayan 27 Ocak 2019 at 03:14

    Aslında mevzu geçmişe dönmek değil bence, bugünü de geçmiş günlerde olduğu gibi yaşayabilmek. Geri saralım istemem ama ileri giderken de elimdekileri, sevdiklerimi ardımda bırakmak istemiyorum. This is the point;)
     
    Çok teşekkürler yazdığınız için…

  • Yanıtla Görkem Koçyiğit 27 Ocak 2019 at 23:58

    Canım Sedam,
     
    Son zamanlarda nostalji fm dinler oldum ve (belki de en küçüğünüz olsam da) eski günlerimi özler oldum. Her duyduğum şarkı bana mutlu günlerimi hatırlatıyor. Şimdi ise ne kadar yalnız olduğumu hissettiriyor. Her şey değişiyor. Biz de değişiyoruz. Ama sanki bu değişim bizi yalnızlığa itiyor. Samimiyet gidiyor, mesafeler artıyor. Belki de yıllar sonra bugünlerden bir şarkı dinleyip ne kadar da mutluymuşum diyeceğim.
     
    Güzel yazılarının devamını dilerim, kalbim hep seninle ❤️

  • Yanıtla Seda Çağlayan 28 Ocak 2019 at 09:54

    Güzel Görkemim benim, evet eski dönemlerimiz daha tatlıydı, her şey daha rafineydi, menfaatler insan kırmak için sebep olamazdı ve hepsini geç, çocuk olmak zaten başlı başına bir eğlenceydi:) Hiçbir zamanımız o zamanlarımız kadar kaygısız olmayacak. Ama “yalnız mıyız?” diye sorarsan buna evet diye cevap veremem:) Biz birçok insana göre epeyce şanslıyız aile, arkadaş konularında. Belli ki şu ara sana bunu çok hissettirememişiz. Bu konu üzerinde çalışacağım.

    Seni seviyorum.

  • Yanıtla Linda 29 Ocak 2019 at 02:56

    Canım Sedam,
     
    Ne kadar güzel anlatmışsın bu yazıyı okuyan, özellikle aynı kuşaktaki okuyucularının beyninden, kalbinden geçenleri… Zaman geçiyor ve yaş alıyoruz. Değişim yadsınamaz. Bunu 5 yaşındaki oğlumun her günkü değişiminden daha da iyi anlıyorum. Senin de dediğin gibi gelişim olduğu sürece değişim güzeldir.
     
    Sen hep yaz, biz hep okuyalım.

  • Yanıtla Seda Çağlayan 29 Ocak 2019 at 16:58

    Canım Lindam, öncelikle herkesin önünde ifade etmiş olayım, seni çok özledim. Sizler okuyun yeter ki, ben sayfalarca yazarım:)
     
    Öperim güzel yanaklarından.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan