Varlık Sancısı

Tron Efsanesi

15 Temmuz 2020

Yazı: Tron Efsanesi | Yazan: Hüseyin Küçükkelepçe

İnsanla ilgili bir olguyu, bir ideyi (idea) hayranlık uyandıran imgelerle perdeye yansıtan filmler çok azdır. Matrix, ilk akla gelen yapımlardan fakat benim favorim Tron Efsanesi‘dir.

Tron Efsanesi, özetle yaşamın bir simülasyon olduğunu, bunun farkında olmanın oyunu daha da eğlenceli hale getirdiğini, insan türünün orijinaller ve kopyalar olarak ikiye ayrıldığını anlatır.

Derin Bakışlı Seyirci İçin Diğerleri Yoktur

Tron Efsanesi (Tron Legacy), 2011 yılında gösterime girdi. Bilgisayar çağının olanakları ile sanatın imgelem gücünün birleşimine iyi bir örnektir. Üç kez izleyecek kadar beğenmeme rağmen zamanın yorumlarına baktım, olumsuz görüşler daha fazla.

Bir filmde ideyi fark edenler için reyting yani “tüket habire tüket” modunda olan kalabalıklar ölçü değildir. İnsanın nedirli sorularını ateşleyen filmler, pekâlâ reyting alamayabilirler ya da çok seyrek de olsa Matrix gibi alabilirler. Derin bakışlı seyirci için kendi zevki önemlidir. Diğerleri zaten yoktur. Adıyla müsemma Tron Efsanesi bazılarımız için gerçekten efsane bir film.

Fantastik Savaşçı Sam Flynn Babasının Evreninde

Tron Efsanesi’nde, kahramanımız Kevin Flynn, (Jeff Bridges) kendi yarattığı bir bilgisayar oyunun içine girer. Kendisinin yarattığı karakterlerle yaşamaya/mücadele etmeye başlar. Tercüme edersek Tron Efsanesi hayatın ta kendisidir.

Flynn’nin ortadan kaybolmasının üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra oğul Sam Flynn de sisteme girer. Oğul Flynn, bir anda babasının yarattığı programların disk savaşları içinde bulur kendini. İnsanı bulutların üzerine çıkaran müzik eşliğinde yapılan disk savaşlarında rakiplerini bir bir devirir. Bu fantastik yetenek karşısında seyirci adeta kendinden geçer.

Kopyalar Arasında Bir Orijinal

Yönetim, koyduğu kurallara aykırı olarak çift diskle donattığı bir programı Sam Flynn’in karşısına çıkarır. Darbe alan savaşçılar tuzla buz olurken, oğul Flynn’in yarasından kan damlar. Rakip, “USER (kullanıcı/orijinal)” diye bağırınca Baba Flynn’in en muhteşem eseri ve programların lideri Clu, “Program kendini tanıt” çağrısına oğul Flynn, “Ben program değilim. Adım Sam Flynn” cevabını verir. Bu sahne benim açımdan Tron Efsanesi’nin en önemli sahnesi oldu. Başka bir deyişle imgenin arasındaki ide deşifre oldu. “User” sözlükte “kullanıcı” olarak tercüme edilse de ben filmin ana fikrini dikkate alarak “orijinal” kelimesini uygun buldum.

Mükemmellik Hedefi Faşizmin Ta Kendisidir

Aydınlanmış kişi olarak anladığımız Baba Flynn, Dünya’daki yaşamın eksikliklerini, hatalı yönlerini barındırmayan mükemmel bir dünya inşa etmeye başlar. Bu dijital dünyada çeşitli mizaçlara sahip karakterler vardır. Lider program Clu, mükemmellik için tasarlanmıştır. Zamanla kendinden farklı bütün karakterleri öldürür (çünkü mükemmellik/faşizm doğası gereği bunu gerektirir). Şeytanı sembolize eden Clu, Flynn’nin gençliğinin surettenmiş halidir. Melek/şeytan Clu tek yönlü özelliğiyle çok yönlü Âdemi/Kevin Flynn’i kavrayamaz ve isyan bayrağını açar. Mükemmellik tutkusu gittikçe kontrolden çıkar ve Kevin Flynn dahi denklemden çıkar.

İstemediğiniz Şeyler Direnişten Beslenir

Ortama tam anlamıyla kötülük hâkim olur. Devasa disiplinli ordu, “zafer, ortak kader, kusursuz bir dünya” diye nutuk çeken Clu ve Nazi manzaraları…

Burada yapay zekâ tehlikesine de gönderme vardır. İnsanın her zaman kusurlu olacağı, bunu algılamayan kusursuzluk algoritmalarının bir gün felaketi getirebilme ihtimali resmedilmiştir.

Kevin Flynn, “Mükemmellik imkânsızdır ve bilinmezdir sana böyle bir görev verdiğim için çok özür dilerim” diyerek Clu’yu kucaklar. Fakat Clu, bu özre tekmeyle karşılık verir. Clu, tam oğlu Sam Flynn’i uçurumdan atmak üzereyken Baba Flynn’nin “Niçin burada olduğunu unutma” talimatıyla geri çekilir.

Bu köşe taşı sahnede nihayetinde orijinal olanın/insanın galip geleceğini vurgular. Bir başka deyişle, “artık her şey bitti” noktasından sonra insanın esas gücünün ortaya çıktığını anladım.

Oğul Flynn’in “Clu’yu sen yarattın, neden ortadan kaldırmıyorsun?” sorusuna Baba Flynn’in, “Clu, direnişten besleniyor. Ne kadar dövüşürseniz o kadar büyüyor” cevabı, insanın kendiyle mücadelesine, istemediği özelliklerine, negatif olarak algıladığı her şeye karşı tutumuna ışık tutacak niteliktedir.

Martin Heidegger’in Tron Efsanesi Yorum

Sam Flynn’e reva görülenler biz insanlar açısından çok tanıdık sahneler aslında. Tarihimize, bugünümüze bakarsak orijinal olanların şiddete, dışlanmaya ve gerçek uğruna canlarından olduklarını görürüz.

Gerçeğin ne olduğuna epey kafa yoran Martin Heidegger, “Nesilden nesile, kişiden kişiye aktarılan iddiaları, orijinal kanıtlara sahip olmayanlar da kabul eder, onlar da başkalarına aktarır ve bunu da sırf ‘onlar’ söylüyor diye yaparlar. Artık konuşma (rede) lakırdıya (Gerede) içi boş bir gevezeliğe dönüşmüştür.”*

Heidegger göre, “düşüşe” sebep olan taklit etmektir, kopya olmaktır.

Toparlarsak, orijinal tek/eşsiz demektir. Bu nedenle orijinal olmanın yegâne koşulu, birimin kendinde örtük olanı tanıması ve ortaya çıkarmasıdır.

Bu ağır önermenin sınamasını da şöyle yapıyorum:

Parmak izi, göz retinası gibi verili eşsizlikler var olduğuna göre her insanın hakikate giden yolu, varoluşa katkısı da eşsiz olmalıdır. Çünkü fizik simetridir.
 
 
Hüseyin Küçükkelepçe
 
 

Notlar & Açıklamalar:

* Michael Inwood – Heidegger (79) ⇡⇡⇡

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan