İlk kez tenim denize değdiğinde on altı yaşımdaydım; tuzlu, sersemletici bir deneyimdi. Tenim renk değiştirmişti, canımı acıtan bir deneyimdi.
Çırpınışlarım
Fakat yüzmeyi hiçbir zaman öğrenemedim, tenimde ya da tinimle, insanlardan uzak kaldığım kadar denizden de uzaktım. İçimdeki gökyüzü bana kucak açtı, engin; ayaklarımı bastığım toprak bana güven verdi, derin. Bir parmak, yalnızca tek bir parmak ucunun dokunuşu bile bağlıyordu beni toprağa, köklere, en derine. Parmak kendini geri çektiğinde, yürek sahteliğiyle yüzleştiğimde, boğuluyordum en deli çırpınışlarla ve aslında toprağıma koşuyordum sağlam bir duruşla, köklenerek köklere uzanıyordum yeniden, huzurla.
Sanrı-Çöl Kumları
İnsanlara doğru adım attığım seferlerde çok çekingendim. Beni uçsuzluğa taşıyacağı umudunu verdi kimi, algılarımın üzerine beyaz örtülerini serdi, serdi, serdi sonra kat kat üstüne, zamanla. Yaşam evrimden ibaret değildi, evrilmek ruhun gerçeğiydi, öğrendim. Anlamak istemediğim, hâlâ dahi istemediğim nicelerini zamanla öğrendim. Masumluğum hiç kirlenmedi ama o denize de hiç giremedim. Gördüklerim seraptı, kabul etmek istemedim. Derinlerine uzun süren bir atlayışla girdim düşlerin, yüzdüm dalgalarla iç içe. Sonra ise elimde, tenimde sıcak çöl kumları kaldı. Kabul etmek istemedim, istemiyorum da hâlâ. Ama elimden ne gelir ki? Sıcak, yakıcı çöl kumları avuçlarımda.
Fısıltı
Her zaman denizi özledim, fakat asla bilemedim özlediğimin deniz olduğunu. Benliğimde, duyuşumda, tinimde gizil bir esinti gibiydi, yaşama heves, hevese kor, ateşe sonsuz yakınlık gibi. Alevi var eden, bitmeyen, tükenmeyecek bir sızı, okyanus hırsızı. Anlamazlar asla anlamayacaklar üzerime örtü üstüne örtüler atan kalabalıklar, kişi olmaktan uzak kimseler. Örtüleri atamadım, zincirleri kıramadım ve hep bakındım; nerede? Özüme özümden daha yakın olan fısıltı nerede?
Bakışları…
Bir gün, sonunda bir gün, denizle, tüm varoluşu, özü, tiniyle, kıyıya vuran eşsiz, çırpınan leziz dalgalarıyla denizle karşılaştım. Gerçekten denizdi, tenime dokunan tuzlu sulardan özgeydi, gerçekten öte gerçekti, okyanusun boğuk ve yaralayan tensel sesi gibi değil, derin eşsiz sesiydi bakışları bakışlarıma vuran.
Işıltılı
Denizin gözlerini gördüm. Gözleriyle sarıldı bakışlarıma, gözleriyle dokundu ıssız kıyılarıma. Adalar Denizinin en sıcak noktasıydı sımsıcak gözleri. Ellerimden tuttu, dudaklarımdan öptü ve alıp götürdü beni en derin yerine değin sıcaklığının. O an ben tuzdum, eridim denizle bir oldum. Deniz uçsuzdu, ben yüzmüyordum, dalgalanıyordum. Deniz benliğimdi, ben denizdim artık. Sınırsız bir güven, ölçüsüz bir sevgi açtı tüm kapılarını benliğimin.
Sevi ve ışık ile!…
Atakan Balcı
2 YORUMLAR
Atakan Hocam, sanal boğuşma çırpınışları sonrası hakikatle karşılaşma ve onunla bütünleşmeyi anlatmış olmalısın. Hakikatin gerçeğin kuçaklayıcılığı ve seni kendi olarak algılaması.
Çok güzel, çok teşekkür ederim. Algının bu genişliği çok hoşuma gitti doğrusu. 🙂